Rumlardan gelen baskılar, hızla adanın ikiye bölünmesine neden olacak |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Son günlerde Kıbrıs’lı Türklere, Rumlardan gelen mülkiyet davaları, Hastane faturaları, geriye dönük tapu harçları ve benzeri baskılar, Kıbrıs’ta ikinci ve artık kesin bir ayrılığın nedeni olacak gibi gözüküyor.
Adamızda hızla gene iki toplum arasında nefret tohumları yeşermeye başlıyor ve bu defaki 30 yıl değil, ilelebet sürecek gibi.
1974’ün üzerinden 2 jenerasyon geçti. Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan Türklerin arasında güneyi hatırlayan ve güneyde yaşamak isteyen çok az insan kaldı. Aynı şekilde Güney Kıbrıs’ta da kuzeyi hatırlayan ve kuzeyde yaşamak isteyen çok az Rum var. Yeni nesil Rumlar, kuzeyde yaşama pek sıcak bakmıyorlar.
1958’leri, 1963 ve 1967’leri ben pek hatırlamak istemiyorum. O dönemde Rumlar açısından Türklerle köpekler arasında pek bir fark yoktu. Makarios Drusiotis’in son yayınladığı kitap “İlk Taksim: 1963-64 Kıbrıs” (First Partition: 1963-64 Cyprus) tam bir ibret belgesi. O dönem çalışma Bakanı olan Papadopluos’un hayalleri, Türkleri imha etmek düşüncesi ve savunmasız Türkleri öldürmeyi red eden gerçek asker RMMO komutanı … ‘ın Papadopulos’a karşı her tür takdire layık takındığı tavrı.
Şimdi Rumlar açıkça, çözüm konusunda zamana oynuyorlar. Her şeyi yavaştan ve alttan alıyorlar.
Evvelki günkü Moskova görüşmesinde bile, Papadopulos, tüm haber kanallarının aksine Annan ile aynı masada otururken Başbakan Erdoğan’ın kendi masalarına geldiğinden bahsediyor. Annan ve Erdoğan Kıbrıs konusunda yapıcı adımlar atılacağından bahsederken, Papadopulos hiç te öyle olmadığını söylüyor.
Salı günü sabahı BM’ye temsilci göndereceğini ve Annan Planı ile ilgili itirazlarını Annan’a sözlü bildireceğini söylerken, öğleyin bunların tümünü yalanlayıp, biraz daha düşünmemiz gerekir diyebiliyor.
Aslında Serdar Denktaş’ın, “Rum tarafının zamana oynama oyununda bizim en fazla kendilerine verdiğimiz süre iki yıldır. Bunun ötesine geçmemiz mümkün değildir” uyarılarına ve sözüne kulak vermemiz gerekiyor.
Bu sürede Kıbrıs’ta iki taraf arasında anlaşma sağlanamaması halinde Kıbrıs Türk tarafının kendi yolunu çizmesi ve kendi çözümünü ortaya koyması gerekmektedir. Bu aşamadan sonra da Rumlarla düşünülen çözüm de o anlamda da ortadan kalkmalıdır.
Kıbrıs Türkünün öyle bir durumda ortaya koyacağı çözüm şekli, “Bugün içinde yaşadığımız ortamın dünyayla bütünleşmesi, ama bunun Rum’a bağımlı olarak değil, Rum’dan tamamen bağımsız olarak gerçekleşmesi” şeklinde olmalıdır.
Bu da tabii ki KKTC’nin devamından başka bir şey değildir.
63-74 yılları arasında yaşananlar için AİHM’de hukuk davaları açılmalı ve Rumlara kendi silahları ile saldırılmalıdır. 1963-1967 yılları arasında, Rumların silah zoru ile göçe zorladığı 103 Türk köyünün artık hesabı sorulmalı, tüm göçmenlerin tazminatları Rumlardan talep edilmelidir.
Son birkaç gündür araştırmacı-yazar Sayın İsmail Bozkurt’ın son yazdığı ve 1963 olaylarında, gerçek hayattan alınan “Bir gecede” adlı kitabını okuyorum. Tüm Kıbrıs’lı Türklere tavsiye ederim. Okuyun ve 24 Nisan 2004 tarihinde yapılan referandumda canı gönülden “EVET” denilen Rumların, Türkler için neler düşündüklerini ve neler yaptıklarını ibretle okuyunuz. Bu insanlar hala hayatta ve nasıl olur da değiştiklerini ve bize kucak açacaklarını düşünebilmekteyiz hala anlamış değilim…