Rumların iki güvencesi |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Rumların müzakereleri, konu istedikleri aşamaya gelene kadar ısrarla sürdürmek istemelerinin iki ana nedeni var.
Bunlardan birincisi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 18 Kasım 1983 tarihinde 541 (1983) numara ile aldığı ve insanlığın yüz karası olarak tarihe geçmiş olan “KKTC’nin ilanının yok sayan ve KKTC’nin tanınmamasını isteyen” kararı.
İkincisi ise Türkiye’nin Avrupa Birliği ile sürdürdüğü “Katılım Müzakereleri”.
Rumlar bu iki önemli kozu sonuna kadar kullanıp adaya hâkim olana kadar görüşmeleri sürdürmek stratejisine sıkı sıkı sarılmışlar.
Zaten bu nedenle de “Hakemlik” ve “Zaman kısıtlaması” istemiyorlar.
Hakemlik ve zaman kısıtlaması olursa, müzakereleri ortam kendi istedikleri kıvama gelene kadar sürdüremeyeceklerini ve isteklerinin tümünün de kabul edilmek zorunda kalınamayacağını biliyorlar. Bu nedenle de her ikisine karşılar.
Rum Cumhurbaşkanı Hristofyas, çok değil daha birkaç gün önce “Hiç kimse umutlanmasın, BMGK’nin 541 sayılı kararı orada durduğu müddetçe kimse KKTC’yi tanıyamaz” diyerek düşüncesini ve temel stratejisini ortaya koydu.
Hristofyas’ın bu mantığına göre Kıbrıslı Türkler eninde sonunda Rumların her teklifini kabul etmek zorunda kalacak ve de Rum çoğunluğun kuracağı üniter bir devlette de ancak azınlık haklarına sahip olacaklar.
Avrupa Birliği ile Türkiye arasında süren katılım müzakerelerini de, birliğe katıldıkları 1 Mayıs 2004 tarihinden beri tamamen kendi çıkarları doğrultusuna sokmaya çalıştılar ve Türkiye’nin müzakerelerde ileri adım atması karşılığı Kıbrıs’ta tavizler koparmayı hedeflediler.
Zaten zaman zaman da Hristofyas’ın dışındaki Rum siyasiler de bu düşüncelerini açık ve net bir şekilde dile getiriyorlar.
Çok değil daha evvelki gün DİKO Basın Sözcüsü Fotis Fotiu, “Kıbrıs Cumhuriyetinin Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecinin anahtarını elinde tuttuğunu” söyleyerek genel stratejilerinin bu olduğunu bir kez daha teyit etti.
Yunanlı siyasilerin de Rumlardan pek farkı yok. Onlar da aynı görüş ve düşüncedeler.
Yunanistan’ın Kıbrıs doğumlu Dışişleri Bakanı Drutsas’da, Papandreu’nun Türkiye ziyareti ile ilgili olarak Türk-Yunan ilişkileri ile Türkiye-AB katılım müzakerelerine değindi ve “Anahtarlar Kıbrıs Sorunu ve Kıta Sahanlığı” diyerek Yunanistan’ın Kıbrıs konusuna olan bakışını ve yaklaşımını ortaya koydu.
Yunanistan’a göre de AB müzakerelerindeki ilerlemeler tamamen Türkiye’nin Kıbrıs’ta vereceği tavizlere bağlı.
Ne kadar köfte, o kadar ekmek misali, “ne kadar Kıbrıs’ta taviz, o kadar AB-Türkiye Katılım müzakerelerinde ilerleme” stratejisini benimsemiş, Rumlar ve Yunanlılar ve bunu sürdürmek istiyorlar.
Rumların ve Yunanlıları stratejileri bu denli AB-Türkiye katılım müzakerelerine bağımlı olduğuna göre, günün birinde Türkiye AB’ye katılım fikrinden vazgeçerse, bütün taktik ve stratejileri havada kalacak, müzakere masasındaki en önemli kozlarından birisi de ellerinden gidecek.
Zaten bu stratejilerinin ömrü de bayağı kısaldı.
1 Ekim 2014 tarihinde tam olarak her maddesi ile yürürlüğe girecek olan Lizbon Anlaşması, Rumların elindeki veto kozunu ve müzakerelerde engel çıkarma hakkını büyük ölçüde alacak.
Ellerinden bu koz gittiğinde veya iyice zayıfladığı vakit sarılacakları tek güvenceleri BMGK’nin 541 No.lu kararı olacak.
Yani KKTC’nin dünyadan soyutlanması ve Kıbrıslı Türklerin muhtaç hale getirilmesi.
BM’de ve AB’de esen hava artık pek bu yönde değil.
KKTC’nin dünyadan soyutlanması pek çok insanı rahatsız etmeye başladı.
Bir olasılıkla da 1 Ekim 2014’e kadar BMGK’nin bu yüz karası kararı da etkisini bir hayli kaybetmiş olacak.
Rumların çok güvendikleri kozları artık etkilerini yitirmeye başladı.