Suriye ve İsrail |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Bu iki ülke adeta Ortadoğu’nun ikizleri. Birbirleri ile olan kader bağları bazen olumlu bazen olumsuz, bazen zayıf, bazen de güçlü…
Biri ABD’nin başını çektiği Batı grubu içinde yer alırken diğeri Rusya’nın başını çektiği Doğu grubu içinde yer alıyor. Adeta bir tahterevallinin iki ucunda oturuyorlar.
Suriye’nin Rusya ile bağı 1949 yılında, İsrail’in ABD ile bağı da 1948’de oluştu. Bu güne değin tam üç kez ölümüne savaşan iki toplum arasındaki savaşların ilk ikisinde savaşı İsrail kazanırken, üçüncü olan 1973 yılında yapılan Yom Kippur Savaşında durum değişti. Bu savaşta dört gün Suriye ve Mısır orduları İsrail’e karşı kesin zafer kazanmışken, baba Hafız Esad’ın Suriye ordusunun ele geçirdiği Golan Tepelerinden aşağılara inmemesi talimatından kaynaklanan yanlış stratejisi ve İsrail’in de bu duraklamayı fırsat bilip ABD’yi fiilen yardıma çağırması savaşın kaderini değiştirdi ve İsrail önce kuzeyde Suriye ordusunu, güneyde Mısır ordusunu darmadağın ederek savaşın sonucunu lehine çevirmeyi başardı. Ki, bu sonuç çıkmasaydı, Ortadoğu’nun batı kıyılarında İsrail devleti olmayacaktı.
Gerçekte Mart 2011 tarihinden beri Suriye’de devam eden iç savaşın galibi İsrail oldu. 21 Ağustos’ta Şam’ın Muademiye bölgesine yapılan kimyasal saldırının Suriye hükümet kuvvetlerinin üzerine kalmasından sonra geçen hafta içinde ABD ve Rusya arasında üzerinde mutabakata varılan Suriye’nin kimyasal silahlarını BM yetkililerine veya da BM’nin uygun göreceği bir heyete teslim etmesi ile ilgili antlaşma İsrail’e derin bir soluk aldırdı.
Suriye’nin, Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ni imzalaması da bu antlaşmanın yürürlüğe girmesinden kısa bir müddet sonra gerçekleşecek. BM Genel Sekreterliği bu konuda geçen hafta sonunda bir açıklama yaparak, Suriye’nin Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ne katılmak için yaptığı başvurunun kabul edildiğini ve sürecin de başladığını ilgili taraflara ve dünya kamuoyuna bildirdi. Suriye bu konuda yalnız değil. Bölgesel sorunlardan ve de göze göz, dişe diş prensibinden dolayı İsrail ve Mısır’da Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ni bugüne değin imzalamış değiller.
Suriye ve Mısır, İsrail’den, İsrail de geçmişte yaşadığı savaşlar nedeni ile Suriye ve Mısır’dan çekindiği için topu birbirlerine atıp Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ni imzalamadılar. Mısır, Suriye’nin haricinde bu sözleşmeye imza atmayan yegane Arap devleti.
Suriye Kimyasal Silahlar Sözleşmesi’ni imzaladığı anda dünya kamuoyu İsrail’in ve Mısır’ın üzerine çullanacak ve her ikisinden de ellerinde bulundurdukları kimyasal silahları açıklamalarını isteyecek. İsrail zaten daha şimdiden uluslararası bir çağrı veya da insan hakları dernekleri tarafından başlatılacak bir kampanyada suçlanmamak için şimdiden propaganda çalışmalarına başladı bile.
Böylesi bir gelişme bölge için çok daha hayırlı ve kötünün iyisi bir durum olacak. Bundan sonra bölgedeki Arap-İsrail çatışmaları, İsrail’in nükleer silah kullanımına başvurmadığı müddetçe geleneksel silahlarla yapılacak demektir. İsrail’in Arap ülkelerinden bir tanesine karşı nükleer silah kullanması, er veya geç kendisinin de sonunu getireceğinden, bundan kesinkes kaçınacağı da çok doğru bir varsayım ve strateji.
Bu aşamadan sonra İsrail’in en büyük korkusu Tahran-Şam-Beyrut ittifakının kurulması. Bu ittifakın temel taşı ise Beşar Esad. Bu nedenle de İsrail, bu ittifakın kurulmasını önlemek için Beşar Esad’ın yönetimden gitmesi için elden geleni yapacak.
İsrail’in bundan sonra yapacağı iş Suriye’de çatışan gruplar üzerindeki etkisini arttırmak ve kendisine göre kötünün iyisi olan El Kaide’ye destek çıkmak olacak. Elbette ki bu stratejisini uygularken yanında ve arkasında ABD’nin tüm istihbarat olanakları, ordusu, farklı amaçlara yönelik her tür silah ve karşı casusluk teşkilatı da hazır bulunacak.
Suriye’deki iç çatışmanın galibi gerçekten de İsrail. Eninde sonunda Suriye’ye istediği şekli verecek.
Ata ATUN
e-mail: ata@kk.tc
http://www.ataatun.com
20 Eylül 2013