Talat’ın Ankara ziyareti |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Cumhurbaşkanı Talat bu gün Ankara’ya gidiyor.
Tam bir resmi ziyaret bu.
Zaten daha işin başlangıcı, konunun ne kadar üst düzeyde ele alındığını açıkça gösteriyor. Talat Ankara’ya Özel “Ata” uçağıyla gidecek, görüşmeler bitince de aynı uçakla geri dönecek. Daha doğrusu T.C. Hükümetine ait özel uçak Cumhurbaşkanı Talat’ı hem götürecek, hem de getirecek.
Müzakerelerin “1.ci Aşaması”nın yakında bitecek olması nedeni ile Cumhurbaşkanı Talat, T.C. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüşerek derinlemesine bir değerlendirme yapacaklar ve bundan sonraki aşama için belirlenmiş stratejilerini gelinen son duruma göre tekrar gözden geçirecekler.
Konuşulacak konulardan bir tanesi, Talat ve Hristofyas arasında 9 Temmuzda görüşlerin yazılı teati edildiği ve 17 Temmuzda da görüşmeye açılacak olan “2G” lakaplı “Güvenlik ve Garantiler”.
Rum tarafı “Dünyadaki yeni oluşum ve Demokrasi kavramına göre Garantiler kalkmalıdır. İllaki garantör isteniyorsa bu AB olmalıdır” demektedir.
Zaten daha 1962 yılından başlamak üzere Rumlar “Türkiye’nin Garantisinin ve ada üzerindeki Garantörlüğün iptali” için her yolu denediler. Sırf bu gerekçe ile 1 Ocak 1964 günü Makarios 1960 Anayasasını iptal ettiğini açıklamıştı. Tabii bu kararını hiçbir zaman gerçeğe dönüştüremedi ve uygulamaya da koyamadı. O da bilinmesi gereken bir başka gerçek.
Rum tarafı, Türkiye’nin adanın tümü üzerindeki Garantörlük hakkına alternatif olarak, Türkiye’nin “varılacak çözüm anlaşması içinde” adanın tümü üzerinde değil sadece “Kıbrıs Türk Kurucu Devleti” üzerinde Garantörlük hakkı olmasını önermekte.
Kıbrıs Türk tarafı, 1960 Anayasasının Ek I’inde yer alan “Garantiler ve İttifak Anlaşması”nın aynen devam etmesini istemektedir.
Türkiye ise bu benim “Uluslararası bir anlaşma olan 1959 Zürih ve Londra anlaşmaları ile 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında yer alan bir hakkımdır ve de 1 Temmuz 1878 tarihinde İngiltere ile Osmanlı İmparatorluğu arasında imzalanan bir anlaşmadan kaynaklanmaktadır. Ben asla bu haklarımdan vazgeçmem. Benim kırmızı çizgimdir” demektedir.
Bu konuda Türkiye Hükümeti bir adım daha attı ve peşin peşin Birleşmiş Milletlere resmen 1960’daki ilgili maddeleri değiştirecek herhangi bir fikri kabul etmeyeceğini de bildirdi. Belli ki bu konuda gerileme niyeti yok.
İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt geçmişte perde arkasında, “Garanti”lerle ilgili bir formül sunmuştu ve çözümden sonra Ada’ya Yunan ve Türk kontenjanlarının da katılacağı bir NATO gücü konuşlandırılmasını önermişti. Bu askeri güç gerek Kıbrıs’ın bağımsızlığını gerek çözüm anlaşmasının uygulanmasını garanti edecekti.
Şimdi AB’nin dönem başkanlığını yürütmekte olması nedeni ile aynı fikri taraflara tekrar hatırlattığı veya hatırlatacağı kesin.
Ne Kıbrıs Türk tarafının ne de Türkiye’nin, gerek 1963-74 yılları arasında Kıbrıs’ta Türklere yapılan saldırılarda BM gücünün seyirci kalması nedeni ile gerekse de NATO’ya bağlı Hollanda Birliğinin gözleri önünde Serenbrenika’da binlerce Boşnak’ın Sırplar tarafından katledilmesinden sonra böylesi bir öneriye sıcak bakmadıkları da apaçık ortada.
Görüşülecek bir diğer konu da “Olası çözümden sonra kurulacak devletin nasıl oluşacağı”.
Bu devlet, geçmişte Kıbrıslı Türklere soykırım uygulamış olan şimdiki “Kıbrıs Rum Cumhuriyeti”nin devamı mı olacak, yoksa “Partenojenez” yani geçmişi olmayan yeni doğmuş bir devlet mi olacak.
Kıbrıslı Türklerin çok büyük bir kısmı, kurulacak yeni devletin geçmişte Kıbrıslı Türklere soykırım uygulamış olan şimdiki “Kıbrıs Rum Cumhuriyeti”nin devam olmasını istememektedir.
AB müktesebatında derogasyon gerektiren konuların AB Birincil Hukuku olması istemi de konuşulacak konular arasında. Özellikle Kıbrıs Türk tarafı Toprak ve Mülkiyet konusunda “Derogasyonlar” talep etmektedir.
“Derogasyon”, basit kelimelerle Avrupa Birliği’nin karmaşık hukuki mevzuatı içinde AB’yi AB yapan temel ilkelere ilişkin bazı istisnaların Kıbrıslı Türklere tanınması anlamına geliyor. Buna “Ayrılıklar” da denebilir.
Talat ile T.C. Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Dışişleri Bakanı arasında bu gün ve yarın yapılacak olan görüşmeler çok önemli ve bundan sonra uygulanacak stratejiyi belirleyecek.
Kıbrıslı Rumlar, Yunanistan’ın üst düzey yöneticileri ile bu tür toplantı ve görüşmeleri düzenli olarak yapmakta ve uzun vadeli stratejiler belirlemektedirler.