Tayvan gerçeğini biliyormuyuz? Bence Tayvan Modelini hedeflemeli ve Tayvan gibi olmaya çalışmalıyız |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
1948 yılındaki Mao Tse Tung’un ünlü yürüyüşü ile Çin’de başlayan politik değişim 1949 yılında Çin Komünist Partisinin mevcut hükümeti devirerek “Çin Halk Cumhuriyeti”ni kurması ile noktalandı. Dünyanın en kalabalık ülkesi olan Çin 1949 yılında yeni bir döneme adım attı. Komünist ilke ve fikirlerin çok katı bir şekilde uygulandığı bu dönem içinde “MAO” ünlü kırmızı kitabını yayınladı. Sosyal devrim adı altında binlerce insan katledildi ve Kültür devrimi adı altında neredeyse yüz binlerce kitap yakıldı.
Komünistlerle baş edemeyeceklerini anlayan Milliyetçiler ve devrilen “Milliyetçi Çin hükümeti”, beraberlerinde dört milyon Çinli ile birlikte Tayvan adasına göç ettiler ve adada bulunan altı milyon insanla bütünleşerek Formosa adı altında “Milliyetçi Çin devletini” kurdular.
Rusya yeni kurulan “Çin Halk Cumhuriyeti”ne yardım ederken Amerika’da Liberal-Kapital düzeni benimseyen “Formosa” hükümetini koltuğun altına aldı ve büyük miktarda askeri-ekonomik yardım yapıp politik destek vermeye başladı.
Bu yardımı iyi programlayan Tayvan, başarılı bir toprak reformu yaptı ve altyapı ile tarım sektörüne öncelik verdi. Toprak kiralarını düşürdü, kamu arazilerini halka açtı ve büyük arazi sahiplerinden geçerli fiyattan arazilerini satın alarak halka dağıttı.
Uyguladığı kendi kendine yetme tarım politikası ile, önce kendi kendine yetmeye başladı ve sonra da önemli miktarda, tarım ürünleri ihraç eder hale geldi.
Ülkede, genel ve mamul ithalat kısıtlandı ve ithal hammaddeler işlenerek ucuz tüketim malları üretilmeye başlandı. Ülkedeki KOBİ’lere dayalı hafif sanayi ayakları üzerinde durmaya başlayınca, ihracata prim usulü ile teşvik verilmeye başlandı. Teşvik ihracatı patlattı ve artık 1970 yıllara gelindiğinde Formosa olan adı Tayvana’a dönüşmüş olan bu küçük ada büyük boyutlarda tüm dünya ülkelerine ihracat yapar duruma geldi. Tayvan’ın ekonomik gelişmişliğinin belkemiğini KOBİ’ler oluşturuyor. 2002 istatistiklerine göre ülkedeki kayıtlı 1 milyon 100 bin şirketin % 98’i KOBİ. Yine toplam iş gücünün % 80’ini KOBİ’ler istihdam etmekte.
1979 yılında Çin’in nükleer silahlara sahip olması nedeni ile ABD’nin Çin Halk Cumhuriyeti’ni diplomatik olarak tanıması ve Çin Cumhuriyeti ile ilişkilerini kesmesi üzerine Tayvan, uluslararası diplomatik mücadele süreci başlattı.
1980’li yılların başında Tayvan, diplomatik mücadelede başarılı olabilmek için “Tam bağımsızlık” ilkesini benimsedi ve bunu gerçekleştirmek için de yıllardır biriktirdiği sermayesini dışa açtı. Diğer (stratejik) ülkelere yapılan bu yatırımlardan uzun yıllar sonra sonuç aldı ve 1 Ocak 2001’de Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olmayı başardı. İhraç mallarını son yıllarda pahada ağır yükte hafif teknolojik ürünlere kaydıran bu ülkede, kişi başına milli gelirini $15.000 Dolara yükseltti. Önemli döviz rezervlerine sahip Tayvan’ın, sadece ABD ile olan ticaretinde 10 milyar dolar fazlası var.
Yabancı yatırımcı çekme potansiyeli olarak, dünyada 15. sırada bulunan Tayvan, 2001 yılında ülkesine 32 milyar dolar yabancı yatırım çekerken, sınırları dışında da 54.7 milyar dolarlık yatırım gerçekleştirmiş.
Direk Ticaret yapıyor. Bazı ülkeler tarafından diplomatik olarak akredite edilmiş yani “tanınmış”. Hava ve Deniz Limaları açık, dünya bankasından krediler alabiliyor, ama diplomatik olarak tanınmıyor.
Şimdi siz bana söyleyin, Tayvan modeli bize uygun mu değil mi. Bence çok uygun.
Ha de Talat, ha de Serdar. Yeni bir Annan Planı ile Rum’a yama olmak yerine bizi Tayvan olmaya yönlendirin…. En azından kendi ülkemizde başımız dik, alnımız açık ve dünya ile bütünleşmiş bir şekilde yaşayacağız. Varsın tanınmamış olalım. Bir şey değil…