Türkiye’nin AB’ye katılımı artık eskisi kadar önem taşımıyor |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Avrupa Birliğinin ilk 6 kurucusundan ikisi olan Fransa ve Hollanda’da yaşanan kriz çözümlenmedikçe, ne AB’nin genişleme şansı var ne de AB artık eski uyum ve çekiciliğinde olamayacak.
AB’nin kurulum fikrinin nasıl ve kim tarafından temelinin atıldığını hatırlamaya çalışın.
1945 yılının Mayıs ayında biten ve milyonlarca insanın ölümüne yol açan II.ci dünya savaşından yeni çıkmış olan Avrupa daha yaralarını saramamış ve gördüğü olağanüstü büyük maddi, manevi ve insansı zararı giderememişken, 9 Mayıs 1950’de, zamanın Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman, hükümeti adına yaptığı bir konuşmada ellerini, çok değil daha 5 yıl evvel ülkesini yerle bir eden Almanya’ya doğru uzatarak hem Avrupa’yı hem de dünyayı şaşırtan bir öneriyi ortaya atmıştı. Schuman, Avrupa uluslarının bir araya gelebilmesi için Fransa ve Almanya arasında çok uzun bir süreden beri var olan düşmanlığın ortadan kaldırılmasının şart olduğunu vurgulamış ve bunun da yolunun ekonomik birlikten geçtiğini belirterek, Avrupa’daki diğer ülkelerin de katılımına açık olacak, Fransız-Alman “kömür ve çelik” üretiminin ortak bir organizasyon altında gerçekleştirilmesini önermişti.
İşte AB’nin temellerini, o gün, bir Fransız olan Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman atmış ve bu teklife Almanya da sıcak bakınca, İtalya, ve BeNeLux (Belçika[B]-Hollanda[NL]-Lüksemburg [LUX]) ülkelerinin de katılımı ile AB’nin ilk nüvesi oluşturulmuştu.
Aradan 55 yıl geçtikten sonra bu altı kurucu ülkeden ikisi, AB Anayasasına “HAYIR” dedi.
Aslında kopan fırtına çok büyük. Şimdi artık ortada “BÜTÇE”de yok. Avrupa Birliği’nin iki kurucu üyesi Fransa ve Hollanda’nın anayasaya “hayır” demesi sonrası bütçe krizi ile karşı karşıya kalan birlik ülkeleri krizden çıkış yolları arıyor. Tüm bu krizler yetmezmiş gibi AB üyesi ülkeler arasında genişleme konusunda ise görüş ayrılıkları da giderek derinleşiyor.
Avusturya, Hırvatistan ile müzakerelerin “hemen ve derhal” başlatılmasını isterken, yanına Fransa, Hollanda, Danimarka’yı da alarak Türkiye konusunun birlik içinde yeniden değerlendirilmesini talep ediyor. Yani açıkça “Türkiye’ye AB’de yer yok, müzakereleri erteleyelim” demek istiyor.
Bu dörtlünün hem Hırvatistan için yaptıkları ayırımcı faaliyetlere, hem de Türkiye ile müzakerelerin ertelenmesi isteklerine İngiltere, İtalya ve İspanya şiddetle karşı çıkıyor.
AB içindeki dengeler çok kritik. Sanki Fransa hapşırdığı zaman bütün Avrupa nezle oluyor. Görünüşe göre Fransa’daki siyasi ve sosyal çalkantılar Avrupa’nın geri kalan kısmını ciddi bir şekilde etkileyecek. Fransa, içinde kaynayan bu krizi çözmedikçe, Avrupa’nın geliştirilmesi konusunda adım atılması çok zor olacak. Fransa’nın liderliğindeki Avrupa entegrasyonu artık sona ermiş gibi gözüküyor.
Türkçemizde bulunan “Nerede çokluk orada b..luk” deyimi, şimdi adeta AB için söylenmiş gibi. Bu hengamede Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin esamesi bile okunmuyor.
Bu koşullar ve gelişmelerden sonra, özellikle AB’nin Kıbrıs konusunda gösterdiği samimi olmayan acizliği, müzakerelerin başlatılması için Türkiye’nin önüne koydukları kabul edilemez şartlara, Ermenistan ve Fener Patrikhanesi ile ilgili dayatmaları dikkate aldığımda, artık Türkiye’nin AB’ye katılmak için çok da hevesli olmayacağını düşünüyorum.
Belki de ABD ile NAFTA benzeri bir anlaşma yapması, Türkiye için çok daha iyi ve hayırlı olacaktır.