Türkiye’nin Restini AB görmek zorunda |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Erdoğan evvelki,gün ödül aldığı Ambrosetti Forumu’nda “Bizi AB’ye almazsanız, Kopenhag Kriterleri’nin adını Ankara Kriterleri olarak değiştirir, yolumuza devam ederiz” restini çekti.
Kopenhag kriterleri arasında Türkiye’nin Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini tanıması yok, “İmtiyazlı Ortaklık” gibi bir tanımlama da yok. Geri kalan kriterlerin tümünü Türkiye yerine getirdi ve AB ile müzakerelere başlayabilmek için istenilen her şeyi tamamladı.
Bu gerçek çok net ve çok açık.
AB günden güne derin bir çıkmaza giriyor. Kökeninde sınır sorunu olan Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini bünyesine kabul etmeleri yatıyor. Artık bunu anlamaya başladılar. Kıbrıs’ta BM hakemliğinde aşılması gereken yılların birikimi bir sorun var iken ve bunun böyle olduğu AB Komisyonu tarafında da teyit edilmiş iken, Türkiye’den, “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” misali Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini tanımalarını istemeleri ancak tuzak ve yüzsüzlük olarak tanımlanabilir.
Geçtiğimiz aralıktaki “Tanınma Konusu” zirvede çözüldü. Yunanlılar ve Kıbrıslı Rumlar o dönemde tanıma talebinden feragat ettiler ve Ankara’dan Gümrük Birliği’ni AB’nin 10 yeni üyesini de kapsayacak şekilde genişleten ‘Ankara Protokolü’nü imzalayacağı vaadini aldılar.
Bu vaadin arkasından tanınmanın kendiliğinden geleceğini düşünerek de seslerini çıkarmadılar. Şimdi bastırdıkları da o zaten.
Fransa ve Rumlar, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin doğrudan ve devletler hukuku temel alınarak Türkiye tarafından tanınmasının söz konusu olamayacağını çok iyi biliyorlar. Daha işin başında Türkiye’den bunun haksızca ve hiçbir temele dayanmadan talep edilmesi, müzakereleri başlamadan başarısızlığa uğratır.
Ankara’da hiçbir iktidar, bu aşamada Rumlarının hâkim olduğu “Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’”i tanıyamaz. Bu nedenle de Erdoğan dün, korkmadan ve zemini son derece güçlü bir şekilde “Rest”ini ortaya koydu.
Niye Erdoğan Rest çekiyor.
Çünkü artık çok açık olarak ortaya çıktı ki, yaşanan sorun, AB’nin, üye bir ülkesini devletler hukukuna göre tanımayan Türkiye ile müzakereleri başlatması değil, Türkiye’yi arka kapıdan Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini tanımaya zorlamak düşüncesi.
AB yolculuğunda başarısız olacağı düşünülen Türkiye, beklentilere göre AB yolunda adımlar atarken, hatalar yapacaktı ve de telafisi zor tavizler verecekti. Ama bu ümitlerin tümü boş çıktı ve Türkiye beklentilerin aksine sağlam adımlar atarak yolunda gidiyor.
Şimdi artık oyun yeniden başladı.
AB hukukçuları, Türklerin deklarasyonunda yasal bir sorun görmüyor. Buna karşın Yunanlılar ve Rumlar taviz peşinde.
Yunanistan, Türkiye, Ege’deki taleplerinden vazgeçmez, Kıbrıs’tan askerlerini çekmez, askeri kuvvetlerinin düzenlenmesini ve yapısını değiştirmezse ve de “casus belli’”i iptal etmezse AB’ye giremez diyemiyor. Tren kaçtı. Bunları ancak 17 Aralıkta söyleyebilirdi, kelime oyunları Türkiye’yi köşeye sıkıştıracağını sandı, ama şimdi köşeye sıkışan kendisi oldu. Bundan kurtulmaya çalışırken Kıbrıs’lı Rumlarla menfaat çatışması içinde düştü.
Rum Dışişleri Bakanı Yorgo Yakovu son açıklamasında “AB, Türkiye’nin tahrik edici deklarasyonunu ret etmeli ve bizim beklentilerimiz karşılanmalı, yoksa VETO edebiliriz” diyerek, Yunanlıların beklentilerinin içine etti.
Şimdi sorun Yunan-Rum blokunun içinde. Yunanistan’ın stratejisi Türkiye’yi AB zemininde tutmak ve pasifize etmek iken Rumların en büyük endişesi ve korkusu, Türkiye’nin resmen kendilerini tanımadan AB ile müzakereleri sürdürmesi.
Durum zor ve karışık.
Rumlar ve Yunanlılar kendi aralarında anlaşmak, AB’de içeride, zoraki tanıma taleplerini bastıran, Kıbrıs’ı sakinleştiren ve Türkiye’yi restleşmeye itemeyecek bir çözüm bulmak ve herkese kabul ettirmek zorunda.