Yakış ve Lagendik neler demek istiyorlar |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Dünkü yerel gazetelerin birinde, Dışişleri Eski Bakanı, Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Başkanı, AKP Düzce Milletvekili Yaşar Yakış ile yapılan bir söyleşi vardı.
1938 yılında Akçakoca’da doğan ve AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olan Yakış, 1962 yılında girdiği Dışişleri Bakanlığında en alt kademeden başlayarak Büyükelçiliğe kadar çıkan bir dizi diplomatik görevler yaptıktan sonra 2001 yılında emekli oldu. 2002 yılında kurulumuna katıldığı AKP’den Düzce Milletvekili seçilerek parlamentoya girdi ve AKP hükümetinin ilk Dışişleri Bakanlığı görevine getirildi.
Niye bunları yazdım.
6 tane kitabı yayınlanmış ve Suudi Hükümeti tarafından Kral Abdülaziz nişanı (birinci derece) ile taltif edilmiş olan bu deneyimli kişinin “Türkiye’nin Limanları” ile ilgili yapmış olduğu yorum, geçmişine bakıldığı vakit çok önem taşıyor da ondan.
Yakış söyleşisinde, bize ve tüm dünyaya açık ve net iki tane mesaj veriyor.
1- Limanların açılmasının AKP’nin gündeminde olduğu,
2- Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin Türkiye Hükümeti tarafından resmen tanınmasının söz konusu olmadığı,
Bence Yakış bu sözleri ile, Limanlar konusunda, AKP’nin daha evvel de başka konularda yapmış olduğu gibi “bir kamu oyu yoklaması” yapıyor. Eğer bu sözlere, halktan veya askerden fazla bir tepki gelirse, hükümetin taktiği sorumluluğu Yakış’ın sırtına yüklemek ve “Bu görüş Yakış’ın kendi özel görüşüdür ve bizi bağlamaz” demek olacaktır.
Yok hiç ses çıkmazsa veya çıkan sesler cılız olursa, AB’ye “limanlarımızı Kıbrıs (Rum) Bayraklı gemilere 30 Mart 2006’da açacağız” mesajını verecek ve buna karşın da, içteki kamuoyunu etkilemek ve limanların açılışının önemsiz göstermek için AB’den “KKTC’deye uygulanan izolasyonların göstermelik de olsa biraz kaldırılmasın veya delinmesini” resmen talep edecek. Büyük bir olasılıkla AB ile danışıklı bir dövüş içinde her iki olay da hemen hemen aynı güne rast gelecek veya getirilecek.
Tanınma konusunda ise Sayın Yakış’ın söyledikleri ve vurguladıkları diplomasi lisanı ile çok doğrudur. Limanların açılması, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin Türkiye tarafından sadece “de facto” şeklinde tanınmasından öteye geçemez. Türkiye’nin, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini “resmen tanıması” yani “de jure” şeklindeki tanıması ancak bunu kendisinin resmen deklere ettiği ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Büyükelçisinin itimatnamesini T.C. Cumhurbaşkanına sunduğu ve Cumhurbaşkanının da resmen kabul ettiğini açıkladığı vakit gerçekleştirmiş olur. Başka türlüsü sadece “gayrı resmi” veya “de facto” tanımadır ve siyasi açıdan geçersizdir.
Buna örnek olarak da, söz verildiği üzere eğer bir gün, KKTC üzerindeki izolasyonlar hafifletilip, Mağusa, Ercan ve Girne limanlarından giriş-çıkışlar ve ticari mal ithalatı-ihracatı yapılmaya başlanırsa, bu KKTC’nin resmen yani “de jure” olarak tanınması manasına gelmeyeceğidir. Bu tanınma aynen dünya devletleri tarafından Tayvan’ın tanındığı gibi sadece ve sadece “de facto” bir tanınmadan öteye geçmeyecektir.
Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin, Türkiye Hükümeti tarafından resmen tanınması konusunda ise, Türkiye’deki hiç bir hükümetin, Kıbrıs’ta, Kıbrıs’lı Türklerin kabul edeceği bir zemin üzerinde çözüme ulaşılmadan Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini veya diğer tabirle “Güney Kıbrıs Rum Yönetimini” tanımasının mümkün olamayacağını çok açık ve net olarak vurgulaması ise bu kararın, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti”nin ve de “Derin Devletin” değişmez bir görüşü ve kararı olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu çok açık ve net bir mesajdır.
Büyük bir olasılıkla, Türkiye-AB müzakerelerinde tanınma konusunu içeren 29,30 ve 31.ci başlıklara gelinmeden BM’de Kıbrıs sorunu çözüme ulaştırılacak ve Türkiye bu yeni devleti tanıyarak bu yükümlülüğünü yerine getirecek.
Türkiye’de bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye-AB Karma Komite Eşbaşkanı Yost Lagendik’in Brüksel’de bir seminerde yaptığı konuşmada, Kıbrıs konusundaki mevcut durgunluk için Rum Yönetimi’ne sorumluluk yüklemesi ve Kıbrıs Türklerine uygulanan izolasyonunun kaldırılması için önümüzdeki 2-3 ayda Kıbrıs Rum tarafına baskılar yapılacağını açıklaması ise Kıbrıs konusundaki gerçeklerin artık görülmeye başlandığının bir işaretidir.
Bu güne kadar sadece “Rumları” dinleyenler artık adada başkalarının da bulunduğunun ve Rumların doğruları konuşmadıklarının aniden farkına vardılar.