Yakovu’nun Denemesi |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Dün liderler nihayet “Kapsamlı Çözüm” ilkesi ile ilk defa masaya oturdular ve görüşmeleri başlattılar.
Daha başlangıçta ayrılık çıkıverdi ortaya.
Hristofyas görüşmelerin zeminini AB içine çekmek arzusunu dile getirirken, Cumhurbaşkanı Talat da, BM gözetiminde yapılan ve 40 yıldır süren görüşmelerin BM’de oluşturduğu müktesebata ve bu müktesebat içeriğine sadık kalınarak çizilen çözüm parametreleri çerçevesinde, dün ilki yapılan “Kapsamlı Çözüme Yönelik Müzakerelerin” sürdürülmesi temennisini dile getirdi.
Hristofyas, bilinçli olarak görüşmelerin zeminini AB’ye kaydırmaya çalışıyor. Amacı yanına diğer AB devletlerini de almak, sadece kendisinin üye olduğu tüm AB Komisyonlarında , AB Dışişleri Bakanları Konseyinde ve AB Başkanlar Konseyinde istediği kararları çıkarttırmak, Türkiye’nin AB üyeliğine yönelik çabalarında önüne, Kıbrıs konusunda taviz koparmak amacı ile, her tür engeli koymak ve Kıbrıs’ı Türkiye’nin elinden tereyağından kıl çeker gibi almak, garantörlüğünü de iptal ettirmek.
Görünen köyün kılavuz istemediği kesin.
Türkiye, Kıbrıs’taki çözümü nasıl düşündüğünü ve hedeflerinden nerelere kadar gerileyebileceğini hem MGK’nın 24 Nisan bildirisinde açıklamış hem de Cumhurbaşkanı Gül geçen hafta Cumhurbaşkanımız M. A. Talat ile yaptığı toplantı sonrasında açık ve net olarak açıklamıştır.
Türkiye ve KKTC hükümetleri, Kıbrıs’ta 2 ayrı devletin oluşturacağı yeni bir devletin oluşumunu hedeflerken, Rum tarafı ve Yunanistan, KKTC’nin lav edilerek Kıbrıs’lı Türklerin mevcut Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetine belirli haklarla katılmasını hedeflemektedirler.
Böylesi bir çözümün taraflarca kabul edilmesi durumunda KKTC’nin ortadan kalmış olması, Türkiye’nin kendi tarihi içinde çelişkiye düşmesine neden olacaktır. Arkasından da 1974 Barış Harekatının hatalı bir davranış olduğuna, Türkiye’nin bunun maddi ve manevi tüm sorumluluğunu yüklenmesine ve de tazminat ödemesine yol açacaktır.
Uluslararası hukuk ise, eğer Fransa’nın 2.ci dünya savaşı dönemindeki Vichy hükümetinin Almanya’ya tazminat ödemesi konusunu örnek ve referans alırsa, Rumların Türk Barış Kuvvetlerine tazminat ödemesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Türk ordusunun adadaki varlığının, 1960 Anlaşmalarına göre kurulan Kıbrıs Cumhuriyetini, Rumların 15 Temmuz 1974 günü bir darbe ile yıkmaları ve yerine “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”ni kurmaları sonucunda, söz konusu anayasanın ek Garantiler Anlaşması uyarınca gerçekleşmiş olması, tazminat talep hakkını ortaya çıkarmaktadır.
Bu nedenle de, Rumların Türkiye’nin Garantörlüğünün kaldırılmasını ve askerin de son neferine kadar Türkiye’ye geri dönmesini istemeleri çok normaldir. Müzakerelerin sonunda Türkiye’nin 20 Temmuz 1974’den sonra adada barışı sağlamak için konuşlandırdığı Türk Barış Kuvvetlerinin 34 yıllık masrafını talep etmesi, uluslararası hukuka göre kaçınılmaz olacaktır.
Rumlar bunun ödeyebilecek güçtemiler? Bundan çokta emin değilim.
Hristofyas büyük bir gayretle Türkiye’nin Gümrük Birliği çerçevesinde limanlarını Rum bandıralı gemi ve uçaklara açmasını, adadaki Türk askeri varlığını ve Türkiye’nin garantörlüğün kaldırılması konusunu AB üyeliği sürecinin bir malzemesi haline getirmek çabası içine girdi. Hristofyas’ın müzakereleri, AB Türkiye Raporuna endekslediği de kesin.
Dünden itibaren başlamış görünümü yaratılan müzakereleri, Hristofyas’ın sulandırması ve AB’nin Türkiye İlerleme Raporu açıklanıncaya dek, ileriye gitmesini sağlayacak hiçbir adım atmaksızın fasit bir daire içinde dönmesini sağlaması, bu müzakerelerin kaçınılmaz bir kaderi olacaktır.
Rum Başkanlık Komiseri Yorgos Yakovu’nun, Cumhurbaşkanı Talat’ın BM ve AB’yle ilişkilerden sorumlu temsilcisi Özdil Nami’yle yaptığı Cuma günkü görüşmesinde Rumların Güzelyurt’taki Ay. Mama Kilisesi’nde ayin yapmak amacıyla toplu olarak Yeşilırmak geçidini kullanma taleplerine Türk tarafınca olumsuz yanıt verildiği gerekçesiyle terk etmesi bir tesadüf veya Yakovu’nun fevri bir hareketi değil.
Gerçekte planlı bir davranış.
Yakovu bu davranışı, Türk tarafının tahammül sınırlarını ölçmek için yaptı.
Hristofyas’ın ayni taktiği, müzakereleri çıkmaza sokmak için Talat’ karşı kullanacağı su götürmez bir gerçek.
Beklenilenin aksine müzakereler hırçın ve çekişmeli geçecek, 2008 içinde bitmeyecek ve kısa bir süre içinde de tıkanarak buzdolabına girmeye aday olacak.