Bazı Dairelerin Kapatılma Zamanı Geldi

Bazı Dairelerin Kapatılma Zamanı Geldi

Ülkemizde verimsiz olan, iş yapmayan ve proje üretmeyen birçok daire var ve bunların artık kapatılma zamanı geldi. Bütün yaptıkları çalışır gibi yapmak ve hepimizin ödediği vergilerden ay sonu maaş almak. Ne emekli maaşlarının primlerini yatırırlar, ne de emekli oldukları zaman alacakları çuval dolusu emekli ikramiyesinin primlerini. Tamamen halkın sırtından gerektiği gibi çalışmadan, üretmeden yaşayan kamu görevlilerine dönüştüler, siyasilerin zamanında seçim kaygısı ile verdikleri aşırı haklardan dolayı.

Bunların başında Eski Eserler Dairesi gelmekte, sonra Karayolları Dairesi sonra da diğerleri.

 

Eski Eserler Dairesi düşman başına.

500 yıllık Othello kalesi ölmek üzere

500 yıllık Othello kalesi ölmek üzere

İlk eşim rahmetli Suna Atun’un başkanı olduğu Mağusa’yı Koruma ve Yenileme Derneği yıllarca kendini paraladı Surların temizliğini, bakımını ve tamiratını yaptırmak ve Mağusa Kaleiçine bir müze kazandırabilmek için. Eski Eserler Dairesinin bütün bütçesi, içinde çalışan memurlar tarafından son kuruşuna kadar sömürüldüğü için ne surlarda bir temizlik ve tamirat yapıldı, ne de bir müze açılabildi.

 

Müze konusu Eski Eserler Dairesi tarafından tam bir yüz karasına dönüştürüldü ve girişimciler bıktırılarak vazgeçirildi. Mağusa Kalesi içinde kendi toprağımız üzerine Müze olarak inşa etmek istediğimiz binanın Eski Eserler Dairesi’nden ön iznini alabilmek girişimimiz tamı tamına 2.5 yıl sürdü ve sonunda da müze açılmasını reddettiler. Hem kendileri Mağusa’ya bir müze açmadı, hem de bizlere müzeyi açtırtmadılar. Verdiğimiz her projede tadilat istendi. Tadilat çizimlerinin hazırlanması, Eski Eserler Dairesine sunulması ve adına Anıtlar Yüksek Kurulu denilen seçme tembellerden oluşan kurulun kışın ayda bir kez, yazın ise çalışmaktan yorulup tatil yapan memurlardan dolayı 2-3 ayda bir kez yapılan toplantısına yetişmesi bazen 1 buçuk-2 ay, bazen de 3 ay sürdü. Her seferinde de tadilat çizimlerine bakan görevli memur farklı bir kişi olduğundan, bir evvelki memurun tavsiyelerini beğenmedi ve yeni tavsiyelerde bulundu.

 

Anıtlar Yüksek Kurulu hayata geçirileli neredeyse kırk yılı bulmak üzere ama Eski Eserler Dairesi halen daha Mağusa için bir Master Mimari Plan hazırlamış değil. Böylesi tembellik ve verimsizlik olamaz. Aslında bunca yıldır Mağusa Surlariçi için bir Master Mimari Plan’ı hazırlamamalarından ötürü ilgili Bakanlık Eski Eserler Dairesinde görevli olan mimarları ve sorumlu kişileri dava etmeli… Ve hepsini de kapının önüne koymalı bunca yıl verdiği maaşları da geri talep ederek…

 

Şimdi de Mağusa İnisiyatifi Mağusa Surları ve Surlariçi’nin bakımını yaptırabilmek için canını dişine taktı. Ne duyan var ne de tınlayan. Allah kolaylık versin Dr. Okan Dağlı’ya ve ekip arkadaşlarına.

 

Karayolları ise bir başka, boşuna açık tutulan ve bütçe tüketen bir Daire.

Yakın Doğu Üniversitesi-Fuar Alanı kavşağı son 20 yıldır hiçbir düzenlemeye tabi olmadı, yıllarca yazıp çizmemize rağmen. Orada gerçekleşen kaza sayısının az olmasının nedeni Kara Yolları dairesinin başarısı değil, sürücülerin anlayışlı ve birbirlerine saygılı olmaları. Devamla  Gönyeli çemberinden Hamitköy’e giden çift şerit yol, artan araç sayısına paralel olarak aradaki refüj iptal edilerek ve banketlerden de biraz alınarak 3 şerit haline getirilebilir ama yıllardır bunu da yazmamıza rağmen dikkate alan yok. Hele de Kemal Aksay Caddesini Dr. Fazıl Küçük Bulvarı’na bağlayan, kuzey tarafında petrol istasyonunun yer aldığı kavşağı genişletmek bir hafta sonuluk iş. Bu kavşakta iyileştirmek yapmak zeminin ve çevrenin uygun olması nedeni ile çok kolay. Kavşağın sadece 1.5 veya tercihen 2.5 metre doğuya doğru kaydırılmasının,  oradaki trafik yoğunluğunu asgari olarak üçte bir oranında azaltacağı kesin.

 

Ve de Asya kızımızın hayatını kaybettiği yolda yıllardır basınımızın çeşitli uyarılarına rağmen tedbir almamak ve de “120 km. ile çok hızlı gidiyordu bu nedenle kaza yaptı” diyerek sorumluluktan kaçmak hiçte doğru bir yaklaşım değil. Doğru olan her tür tedbiri zamanında almaktı.

 

İş kazasına koşarak giden Çalışma Bakanımız iş güvenliği konusu da uhdesinde olduğu için bu kaza ile ilgili bir güvenlik soruşturması açtırması gerekmektedir. İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı.

 

Görevini gerektiği gibi yapmayan Devlet Dairelerinin kapatılması lazım. Bu halkı, tembelin tembeli memurlarımız çalışmadan, yorulmadan, proje yapmadan maaş alsın diye bu kadar fazla vergi yükü altına sokmak hiçte doğru bir uygulama değil.

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

9 Kasım 2015

8 Kasım 2015
Bazı Dairelerin Kapatılma Zamanı Geldi için yorumlar kapalı
Okunma 87
bosluk

Güzelyurt kaza Mahkemesinin sabah ezanının hoparlörle okunmasını kısıtlayan kararı

Güzelyurt kaza Mahkemesinin sabah ezanının hoparlörle okunmasını kısıtlayan kararı
Güzelyurt kaza Mahkemesinin sabah ezanının hoparlörle okunmasını kısıtlayan kararı.

Güzelyurt kaza Mahkemesinin sabah ezanının hoparlörle okunmasını kısıtlayan kararı.

8 Kasım 2015
Güzelyurt kaza Mahkemesinin sabah ezanının hoparlörle okunmasını kısıtlayan kararı için yorumlar kapalı
Okunma 346
bosluk

Öğrencilerin KKTC Hükümetinden beklentileri var

Öğrencilerin KKTC Hükümetinden beklentileri var

KKTC’de 10 tane üniversite ve 70 binden fazla öğrenci, ortalama olarak da 2 binden fazla öğretim üyesi, öğretim görevlisi, asistan ve okutman bulunmakta. Üniversitelerin ekonomimize katkısı gazinolardan tahsil edilen ruhsat paraları dâhil olmak üzere turizm gelirlerini çoktan geçmiş ve birinci sıraya oturmuş durumda. Zaten gazinolar olmasa turizm gelirleri herhalde birçok sektörün de gerisinde kalacak.

 

Bu değerlerden yola çıkarak öğrencilerimizin nelerden şikayetleri olabileceğini saptamak için bir anket yapmaya karar verdim.  Öğretim Üyesi olduğum üniversitede bunu yapmanın en kolay yolu sınav zamanı olduğu için, hocalarımızla konuşarak yardımlarını istedim.  Konuştuğum tüm hocalarımız da yardımlarını esirgemeyeceklerini belirtiler.

Bu hafta sınavlarımız vardı ve ilgili hocalarımızla da konuşup sınavlarımızı zamanında başlatıp ilk 10 dakikada söz konusu anketi yapıp, bitiş saatini de 10 dakika uzatmanın iyi olacağı kararına vardık ve aynen de uyguladık.

 

Aşağıdaki soruları sordum öğrencilerime;

a)     Öğrencilere yönelik ulaşım

b)     Öğrencilerin kullanımına yönelik konaklama, yurt veya ev olanakları ve ödenen ücret.

c)      Hükümet dairelerindeki öğrencilere yönelik bürokratik işlemler. Örnek vererek İyi, orta, kötü, çok kötü, can sıkıcı gibi yorumlar yapabilirsiniz.

d)     Hayat pahalılığı hakkındaki görüşleriniz: Örnek vererek Pahalı, Orta ya da Düşük gibi yorumlar yapabilirsiniz.

 

Gerçi 25 bin kişilik bir üniversitede 300 kişi, yani yaklaşık yüzde 1.2 oranında kişi ile yapılan bir anket çok sağlıklı sayılmaz ancak yanıtlar neredeyse tümünde de aynısı ise dikkate almak gerekir diye düşünüyorum.

 

Öğrencilerimin en çok sıkıntı çektikleri ve en çok şikâyetçi oldukları konu “Ulaşım.”

Otobüs sayısının az olduğu, temiz olmadıkları, klimaların çalıştırılmadığı, yer bulmanın çok zor olduğu ve saatte bir kez sefer yapıldığını neredeyse hepsi, şikâyet olarak yazdı. Buna ilaveten de Belediyenin otobüslerinin son seferinin 18.00’de, üniversite otobüsünün son seferinin de 21.00 olmasından dolayı hiçbir yere gidemediklerinden şikâyetçiler.

 

Toplu taşımacılığın arttırılmasını ve üniversiteden şehir merkezine minibüs seferleri konmasını talep ediyor öğrencilerimiz.

 

İkinci derecede şikayetçi oldukları konu, öğrenciler için yeterli yurtların olmaması, konut kiralarının yüksek olması, 12 aylık peşin kira istenmesi ve ev sahiplerinin de kirayı Sterlin olarak talep etmesi. Birçok öğrenci gerek Türkiye Cumhuriyeti, gerekse de KKTC tarafından devlet yurtlarının yapılmasını talep etmekte.

 

Asgari yaşam için fiyatların çok pahalı olduğu konusunda tüm öğrenciler hemfikir ve elektrik ücretinin öğrencilere indirimli verilmesini istiyorlar….

İşin ilginç tarafı, (c) şıkkı olan “Hükümet dairelerindeki öğrencilere yönelik bürokratik işlemler” sorusuna açıkçası “berbat” veya da “çok kötü” yanıtının verileceğini beklerken neredeyse ankete katılan öğrencilerimin yüzde 90’ı “iyi veya çok iyi” yanıtını verdi. Üçüncü ülke öğrencileri devlet dairelerinde İngilizce konuşulduğu için de ayrıyeten memnunluklarını dile getirdiler.

 

Elçiye zeval olmaz. Bunlar öğrencilerimden edindiğim bilgiler.

Hükümet, ekonominin lokomotifi olan üniversite sektörüne yatırım yapmak zorundadır. Bu güne değin devletin tüm gelirlerine acımasız ve bencil bir şekilde, sanki de KKTC’de yaşayan başka birileri yokmuş gibi sendikalar ve kamu görevlileri tarafından adeta sömürüldü ve kurutuldu. Artık memurlara ilaveten halkın geri kalan kısmının da düşünülmesi ve ekonomiyi sürükleyen sektörlere de yatırım yapılmasının zamanı geldi…

Şimdi öncelik, bu ülkeye en çok geliri sağlayan üniversiteler sektörünü ayakta tutan öğrencilerimize verilmelidir.…

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

6 Kasım 2015

5 Kasım 2015
Öğrencilerin KKTC Hükümetinden beklentileri var için yorumlar kapalı
Okunma 102
bosluk

AB’de azınlıklara her boy kısıtlama

AB’de azınlıklara her boy kısıtlama

Yunanistan’da azınlık olarak yaşamak, günümüzde insan haklarına uzaktan bakmakla aynı anlamda. Azınlıkların hakları, özellikle de “Türk” dememek için “Müslüman” olarak tanımlanan Batı Trakya’da yaşayan kardeşlerimizin hakları kağıt üstünde bile yok.

 

Avrupa Birliği’ymiş, medeniyetin beşiği Yunanistan’mış, bu laflar hak getire. Göz boyamaktan öteye hiçbir geçerlilikleri olamıyor.

 

Eğitim konusuna bir kenara, en basitinden ehliyet uygulaması bile Batı Trakya’da yaşamlarını sürdüren Türklerin ekonomik gelişmesini önlemek için Yunanlı milletvekilleri, siyasiler ve bürokratlar tarafından el birliği ile dâhiyane bir şekilde düzenlenmiş. Örneğin; Batı Trakyalı Türkler arasında otomobil veya kamyonet ehliyeti olana traktör ehliyeti verilmez. Aynı şekilde traktör ehliyeti olana da ağzıyla kuş tutsa otomobil ehliyeti verilmez. Maksat Batı Trakyalı Türklere,gelişmemeleri için ekonomik kısıtlamalar uygulamak.

 

Lozan Antlaşması üzerinden neredeyse bir asra yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen Eğitim hala Batı Trakya Türklerinin en önemli ve öncelikli sorunları arasında yer alıyor. Yunan hükümeti bu sorunu bile bile hala daha çözmemiş, çözmeye de hiç yanaşmıyor.

 

Solcu SRIZA ile sağcı ANEL’in kurduğu koalisyon hükümeti de son bir asırdır Batı Trakya’da yaşayan Türklerin kısıtlanmış haklarını ve kötü gidişatı değiştirmek yolunda herhangi gözle görülür somut bir adım atmış değil.

 

“İskeçe Merkez Türk İlkokulu”ndaki öğretmen ve kitap eksikliğini protesto etmek amacıyla geçen hafta içinde öğrenciler topluca okulu boykot ettiler, veliler de bu boykota destek verdiler. İskeçe’de yaşayan Türk kardeşlerimizi kesinlikle kutlamak gerekir. Batı Trakya’da yaşayan Türk azınlıkların Yunan hükümetine karşı eylem yapması, boykot yapması ve buna cesaret etmek kolay bir iş değil. Yıllardır korkunç bir baskı altında ezilmek bir yana, ayırımcılığa tabi tutuldular. Asırlardır üzerlerinde baskı sistemi kurularak kişilikleri açıkça kırılmaya, öğütülmeye ve törpülenmeye çalışıldı. Bu nedenle de başlarına nelerin gelebileceğini bilemeden ve de olabilecek her şeye razı olarak eylem düzenledi İskeçe halkı. İşin ucunda tutuklanmak, hapse konmak, işten atılmak ve dayak yemek dahil her tür susturmaya ve baskıya yönelik uygulama olmasına rağmen.

 

Bundan bir evvelki boykot eylemi 2008-2009 eğitim yılında yapılmıştı ama o günden bugüne çözülmüş herhangi bir sorun, halledilmiş herhangi bir konu yok.  Yıllardır aynı hamam aynı tas. Tellaklar değişti ama uygulama bir türlü değişmedi.

 

Eğitim yılı başlayalı iki ay olmasına karşın Türk okulundaki öğretmen eksikliği büyük boyutlarda. Türkçe kitap ise hiç yok.  Halen öğrencilere kitapları sağlanmadığından çocuklar fotokopi usulü ile eğitim görmeye çalışıyor.

 

Avrupa Birliği insan hakları konusunda atıp tutarken “Harman istiyor” ama iş uygulamaya ve üye devletleri kontrole gelince ipe un seriliyor. İşte böyle bir şey AB’li olmak. Avrupa Birliği içinde azınlıksanız yandınız. Hiçbir hakkınız yok. Hele de çingene (Türkiye’de Roman, Avrupa’da Gypsy, KKTC’de Gurbet denmekte) iseniz yandınız, hem de ne yanma. Yerel tabirle çifte kavrulmuş…. Rumların biz Kıbrıslı Türkleri müzakereler sonucunda sokmak istedikleri sınıf, indirgemek istedikleri konum işte bu “Azınlıklar” sınıfı; Bilmekte fayda var.

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

4 Kasım 2015

3 Kasım 2015
AB’de azınlıklara her boy kısıtlama için yorumlar kapalı
Okunma 93
bosluk

Rumlar bu tanklarla Kordonboyu’nu mu gezecekti? … Yurdagül ATUN

Rumlar bu tanklarla Kordonboyu’nu mu gezecekti? … Yurdagül ATUN

Rumların milli davada yekvücut oluşlarını kıskanmamak elde değil zira ayrı siyasi görüşlere sahip olsalar da, Kıbrıs konusunda ağızları bir.

Siyasi partilerin hepsi “güncelliğini yitirmiş garantiler kurumunun” sona ermesi konusunda hemfikir!

Fileleftheros gazetesine göre Rum Meclis Başkanı Yannakis Omiru, “modası geçmiş 1960 garantilerinin kaldırılmasının, Kıbrıs sorununda çözüm olması için olmazsa olmaz şartlardan biri olduğunu” demiş. DİSİ Başkanı Averof Neofitu ise “birleşik bir Avrupa ülkesinin, yabancı garantörler ve yabancı orduları kaldırmayacağını” savunurken, AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu da, AB üyesi bir ülkenin topraklarında garantilere ve yabancı askerlere ihtiyacı olmadığını belirtmiş.

EVRO.KO partisi ise Makarios’un 19 Temmuz 1974 tarihinde BM. Güvenlik Konseyi’ne feryat figan giderek, “darbe yapıldı, tehlikedeyiz, bizi kurtarın” dediğini unutmuş olsa gerek,  “Türkiye’nin hiçbir zaman Kıbrıs’ta barışın ve güvenliğin garantörü değil, intizamsızlık, kan ve ölümün garantörü olduğunu” iddia etmiş.

Ve hatta EVRO.KO, Türkiye’nin 1974 Barış Harekatıyla bu hakkını kaybettiğini de ileri sürmüş!

Rumların tarihi istedikleri gibi eğip büktüklerini, kendi yaptıkları katliamları Türkler yaptı diye gösterdiklerini biliyoruz ancak Yunanistan darbesini yok sayıp, Barış Harekatı’nı işgal olarak göstermeleri akıllara zarar. Oysa 19 Temmuz’da (1974) ne demişti Makarios: “Ülkem Yunanistan’ın işgali altındadır, Kıbrıs’ta Rumların da Türklerin canları tehlikededir, yardım isteriz…”   Nitekim, Türkiye’nin müdahalesi Rusya’nın işine gelmediği halde, öldürülecek 10 bin kişinin adının yazdığı listeyi görünce susmuştu. (Kaynak Rüstem Tatar.)

Şu bir gerçek ki; Akridas Planı’ndaki “Kıbrıs bir Yunan adasıdır. Yunanistan’a aittir, koparılmıştır, biz bağlayacağız. Bu Enosis gemisi yürürken bazen durur, sonra devam eder. Yol dikenli ama eninde sonunda başaracağız” ifadelerin geçerliliğinden zerre şüphe duymadığımız komşuların tek engelleri Türk ordusunun burada olması. Amerikan Dışişleri Bakanı Colin Powell’in, ülkesine dönmeden önce Rumlara, “burada işgal ve istila yoktur, tarihinize bakın” diyerek Makarios’un Güvenlik Konseyi’nde yaptığı açıklamayı hatırlatmasını da hatırlamak istememeleri o cihetten…

***

Haftasonu Karaoğlanoğlu Şehitliği’ne gittik. İlginçtir oradaki müzeyi hiç görmemişiz. Müzenin açık alandaki kısmında 30’u aşkın savaş aracı sergileniyor. Tanklar, zırhlı kamyonlar, adını bilmediğim ancak o dönemde nasıl böyle bir teknoloji olabileceğine şaşakaldığım araçlar…

Rumların savaş araçlarının çok az bir kısmı bu. Nisan 1973’te yapılan sayımda 631,778 olarak açıklanan nüfusa göre hayli fazla olan bu araçların nasıl, niye, kimler tarafından getirildiğini fazla düşünmeye gerek olmadığını, adada Akridas Planını hayata geçirmek için tüm hesapların yapıldığını, koşulların oluştuğunu, Türklerin kendi yaptıkları ilkel veya kaçak yolla soktukları silahlarla savunmaktan başka şansları olmadığını hatırlatalım. Rumların onlarca silah ve savaş aracına rağmen Türklerde sadece ve sadece 4-5 Land Rover oluşu, bugün “Kıbrıslıyım, Kıbrıs benim vatanım” şeklindeki konuşmaları yapanların, Kıbrıslılığını sürdürmeyi Türk askerine bağlı olduğunun en önemli nişanesi. Kendilerini “barış” yanlısı, Türkiye’yi işgalci olarak gösterme gafleti içinde olanlara sormak lazım, Rumlar bu tanklarla Kordonboyu’nda mı gezeceklerdi?

Özetle; Sırf İngilizlerden kurtulmak için1960’da, “Türklere şimdilik hak verelim sussunlar, sonra onlardan kurtulmak kolay” düşüncesiyle ortak Cumhuriyete tamam diyen, üç sene zar zor sabredip 1963’te Türklere saldırmaya başlayan Rumlar söylüyor “garantilerin modası geçmiştir” diye… “BM korur” diyenlere Kıbrıs’ta, 1963-1974 arasında yaşanan katliamların BM’nin gözünün önünde vuku bulduğunu, Bosna’da BM’nin Sırplara “sen bekle ben senin yanına göndereceğim” diyerek, Boşnakların katline yardımcı olduklarını, bir kez daha tekrar edelim ve Barış Harekatı olmasaydı ne olurdu sorusunun yanıtının ölüm çukurlarında olduğunu vurgulayalım. Hafızayı beşer nisyanla malul derler ama o kadar da değil!

 

YURDAGÜL ATUN

KKTC

3 Kasım 2015
Rumlar bu tanklarla Kordonboyu’nu mu gezecekti? … Yurdagül ATUN için yorumlar kapalı
Okunma 82
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3

Arşivler

Son Yorumlar