Yeni Bir Cumhurbaşkanlığı Seçimi

Yeni Bir Cumhurbaşkanlığı Seçimi

Dün sorunsuz ve olaysız bir seçimle 2015-2020 yılları arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı görevini yapacak kişi için oy verdik. Demokrasi anlayışımızın dünya üzerindeki ülkelerin büyük çoğunluğundan çok öteye ilerde ve gelişmiş olduğu kesin.

 

Kıbrıslı Türklerin kendi iradeleri ile ada üzerindeki yönetime ve egemenliğe ortak olmaları ilk kez 1959 yılında yapılan seçimle oldu.

 

Bu seçimin temelleri, daha doğrusu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temelleri İngiltere’nin 1 Ekim 1958 tarihinde McMillan Planını yürürlüğe koyması ile atıldı. 18 Aralık 1958 tarihinde Paris’te yapılan Kıbrıs ile ilgili toplantıya ilk kez resmi düzeyde ve taraf olarak Türkiye, İngiltere ve Yunanistan’ı temsilen Dışişleri bakanları katıldı. Paris’te yapılan bu resmi toplantı ile Kıbrıs adasına bağımsızlık verilmesi süreci de resmen başlamış oldu.

 

O dönemin en önemli olayı, Yunanistan Dışişleri bakanı Averof’un, Türkiye ile bir dizi toplantıların yapıldığını ve Türk-Yunan dostluğunun büyük bir gelişme göstermesinden dolayı Yunanistan’ın da Enosis isteklerinden vazgeçtiğini açıklaması olmuştu.

 

Paris’te devam eden Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kurma çalışmalarının ikincisi 1959 yılının Ocak ayında gene Paris’te yapıldı ve 3 gün sürdü. Çok iyi giden görüşmelerin 3’üncüsü aynı yılın Şubat ayının 11’inde İsviçre’nin Zürih kentinde yapıldı. Bu toplantıya, Türkiye Başbakanı Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Yunanistan Başbakanı  Konstantinos Karamanlis, Dışişleri bakanı Evangelos Averoff ve İngiltere Başbakanı Harold MacMilan ile Dışişleri bakanı Selwin LLoyd  katıldı. Bu toplantıda yeni kurulacak Cumhuriyetin anayasası belirlendi, Garanti Anlaşmasının altına da imzalar atıldı.

 

Son toplantı Londra’da yapıldı ve Gatwick havaalanı yakınlarında uçağı düşen ve yaralanması nedeni ile hastanede yatan Başbakan Adnan Menderes tarafından 19 Şubat günü hastane yatağında imzalanan “Londra Anlaşması” ile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş anlaşmaları yapılmış oldu. Bu nihai anlaşmanın altında Başbakan Menderes’in, Karamanlis’in, Macmilan’ın, Makarios’un ve Dr. Fazıl Küçük’ün imzaları bulunmakta.

 

Bu anlaşmadan sonra ilk Cumhurbaşkanı seçimi, daha doğrusu 16 Ağustos 1960 yılında ilan edilecek olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde, anayasal ismi ile “Cumhurbaşkanı Muavini” görevini yapacak Kıbrıslı Türk’ün seçimi 1959 yılının Aralık ayında yapılacaktı ancak dönemin lideri Dr. Fazıl Küçük, Kıbrıslı Türklerdeki tek aday olduğu için seçime gidilmedi.

 

1963 yılında başlayan toplumlararası çatışmaların yarattığı olağan üstü dönem nedeni ile Cumhurbaşkanı Muavinliği seçimi yapılamadı ve Dr. Fazıl Küçük görevine devam etti. 28 Şubat 1973 tarihinde yapılması gereken seçimde Rauf R. Denktaş tek aday olduğu için Cumhurbaşkanı Muavini ve aynı zamanda da Kıbrıs Türk Yönetimi Başkanı görevlerine seçilmiş oldu.

 

20 Temmuz 1974 günü gerçekleştirilen Mutlu Barış Harekatından sonra Ekim ayında Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi, 13 Kasım 1973 tarihinde de Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edildi.

 

20 Haziran 1976 günü ve 1981’de yapılan KTFD Cumhurbaşkanlığı seçimini Rauf R. Denktaş kazanmıştı.

15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilan edilmesinden sonra sırası ile  1985, 1990, 1995 ve 2000 yıllarında yapılan seçimleri Rauf R. Denktaş, 2005 yılında yapılan seçimi Mehmet Ali Talat ve 2010 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini de Dr. Derviş Eroğlu kazandı.

 

Bölgemizdeki siyasi ve jeopolitik gelişmeler çok hızlı bir şekilde değişime uğramak eğiliminde olduğundan bu dönem Cumhurbaşkanımızı çok önemli görevler beklemekte.

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

20 Nisan 2015

 

19 Nisan 2015
Yeni Bir Cumhurbaşkanlığı Seçimi için yorumlar kapalı
Okunma 117
bosluk

Ayrımcılık Böyle Bir Şey

Ayrımcılık Böyle Bir Şey

Hayatımda ilk defa yasaklı oldum bu seçim döneminde.

Yasaklı olmayı ben seçmedim. Beni yasaklılar listesine koydular, hem de “VIP Yasaklı Listesi”ne.

Bir arkadaşım ağzından kaçırdı bir gün.

Ata Atun YasaklıKonuşurken “Ata bey sen “yasaklı” listesindesin, hem de “VIP yasaklı” listesinde. Bu nedenle seni programlara çağıramıyoruz, kusura bakma. Sonra işimizden oluruz” diyerek konuyu bana işittirdi.

İnanamadım kulaklarıma.

Devletin başında sosyalist geçinen, insan haklarına saygılı olduğunu, herkese eşit davrandığını iddia eden bir hükümet var ama ben devletin kurumlarında yasaklıyım, hem de VIP yasaklı.

“VIP yasaklı”nın ne demek olduğunu bile anlamadım ilk başta.

Aklıma ilk gelen, “demek ki yasaklılar listesi var ve bayağı da genişmiş” oldu. Bu yüzkarası listede az yasaklılar var, orta yasaklılar var, yasaklılar var ve birde VIP yasaklılar var diye düşündüm çabucak.

Piyango bana çıkmış ve benim haberim daha yeni oldu.

Geçmişi biraz deşince gördüm ki, VIP Yasaklıları bırakın ekrana çıkarmayı, binadan bile içeri sokmuyorlarmış.

Özgürce ekranlarda konuşabileceğimi sanıyordum ama yanılmışım.

İnsanları susturmanın bir başka yolu da demek ki belli kategorileri olan “Yasaklı Listesi” çıkarmakmış.

Belli ki 7 tane kategori var bu insanların nazarında, yaşam felsefelerinde ve uygulamalı yasaklılar listesinde.

Liste 1- Baş üstüne konanlar veya baş tacı edilenler: Tüm kapılar her zaman açık.

Liste 2- Cepte taşınanlar: Kapılardan girişlerde kısıtlama yok.

Liste 3- Yasaklı olmayanlar: Olsa da olur, olmasa da olur.

Liste 4- Arada bir yasaklılar: Kontrollü girişe tabi.

Liste 5- Orta yasaklılar: Ara sıra çağrılır ve ne söyleyecekleri önceden kontrol edilir.

Liste 6- Yasaklılar: Hiç giremezler.

Liste 7- VIP Yasaklılar: Binanın etrafında bile dolaşamazlar. Bunların aleyhine konuşmak ve kötülemek serbesttir.

İnanılmaz bir uygulama ile karşılaştığımı ve büyük bir düş kırıklığına uğradığımı itiraf etmem gerekir.

Aslına bu uygulamanın yürürlüğe konmasından sonra bana daha farklı ve artan bir özgüven geldiğini de söylemem gerekir. “Vayyy neymişim ben” diye düşünmekten de kendimi alamadım.

Güya demokrasinin en geniş olduğu ülke diye övündüğümüz bir yerde yaşıyoruz.

***

Aynı düşünceyi Cumhurbaşkanları mal varlıklarını açıklayınca da hissettim.

Dr. Derviş Eroğlu mal varlığını açıklayınca, bir takım kişilerin ilk sözü “Nerden edinmiş bu varlığı oldu” ve hemen basına yansıdı veya da yansıtıldı.

Dr. Sibel Siber mal varlığını açıklayınca bu malum kişilerden her hangi bir ses çıkmadı, düşünceleri basına bile yansımadı.

Ekonomist bir arkadaşım ile emlakçı bir arkadaşımın önlerine ayrı ayrı ve isimsiz olarak her iki adayın beyan ettiği mal varlıklarını koydum ve bana bir değerlendirme yapmalarını söyledim, günümüz fiyatları ve geçmişin enflasyonist faizlerini de dikkate alarak.

Her ikisinin de bulgusu ve bildirimi, Dr. Sibel Siber’in açıkladuğı mal varlığının parasal değerinin, Dr. Derviş Eroğlu’nunkinden çok daha fazla olduğu idi.

O zaman anladım ki amaç üzüm yemek değil bağcı dövmek. Yani Eroğlu, “bir odam, bir sofam da var” dese bu eleştiriler gelecek zira itiraza şartlanmış bu kişilerin, iki mal varlığının mukayesesini yapmaya dillerinin varmaması bunun en bariz göstergesi….

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

17 Nisan 2015

 

16 Nisan 2015
Ayrımcılık Böyle Bir Şey için yorumlar kapalı
Okunma 215
bosluk

Mersin’deki Gümrük Duvarı

Mersin’deki Gümrük Duvarı

Bazı üreticilerimiz, ürettikleri malı Türkiye’ye satamamaktan şikayet ederler. Evrak işlerinin çokluğundan, gümrük memurlarının sertliğinden veya da olumsuz yaklaşımlarından rahatsızlığını dile getirir, ürettikleri malın Türkiye’ye girişi ile ilgili izin veren Bakanlıkların, KKTC’den ithal yapılmasına karşı çıktıkları için el altından gizli gizli engel çıkardıklarını söylerler. KKTC’de üretilen malların Türkiye’de rekabet ortamı yaratacağı ve yerel üreticileri darbeleyeceği gerekçesi ile Avrupa Birliği gibi Türkiye’nin de KKTC’ye ticari ambargo koyduğunu iddia ederler.

 

Mersin Gümrük kapısıDillerinin kemiği yok. Bol bol konuşur ve şehir efsaneleri üretirler.

Birçok Kıbrıslı Türk, bu olumsuz şehir efsaneleri, konuşmalar, iddialar, yayınlar ve suçlamalar nedeni ile Mersin’de çok yüksek ve aşılamaz, aynen Fransızların İkinci Dünya Savaşında Alman orduları geçemesin diye inşa ettikleri ünlü Majino hattı gibi bir gümrük duvarı olduğu inancında.

 

Bu kişiler her tür olumsuz iddiayı ortaya atarlar ama aynaya bakmak bir türlü akıllarına gelmez nedense.

Başkalarını merdiven altı olmakla suçlarlar ancak kendilerinin neyin altında olduklarını görmek istemezler, kendilerini yargılamak akıllarına hiç gelmez.

 

İşin doğrusu,  iddia edildiği gibi Mersin’de herhangi bir Gümrük Duvarı yok. Bırakın duvarı, çit bile yok.

Anavatan Türkiye bütün kapılarını, KKTC’deki üreticilerin ürettikleri ticari mallara sonuna kadar açmış. Hatta yere kırmızı halı bile sermiş. Lütfen çalışın, üretin ve Türkiye piyasasına gönderin diyerek.

 

Her işte olduğu gibi elbette bu konuda da, KKTC’de üretilen ticari malların Türkiye piyasasına girebilmesi için birtakım kurallar ve standartlar var. Türkiye piyasasına girebilmek için bu kurallara uymak şart. Başta sağlık ve hijyen kuralı geliyor, sonra da denetim, beyan ve etiketleme. Bunların hepsi TSE’de açık ve net bir şekilde belirtilmiş. Kurallara uydunuz mu, kapılar sonuna kadar kendiliğinden açılıyor. Bunun için kapı koluna elinizi uzatmanıza bile gerek kalmıyor. Üretilen ticari mallar, sonuna kadar açık kapılardan, elini kolunu sallayarak geçiyor, herhangi bir gümrük vergisi veya başka tür bir vergi ödemeden. Sadece KDV ödeniyor ve satış sonrası da bu KDV geri alınıyor.

 

Gerçekte gerekli olan bütün evrak işlemleri, daha ticari mallar daha yola çıkmadan, Kıbrıs Türk Ticaret Odasında (KTTO) ve T.C. Lefkoşa Büyükelçiliğinde yapılıyor ve tamamlanıyor. Bu aşamadan sonra önemli olan üretilen ticari malın üzerindeki etiketinde yazılanlar ile içindekinin birebir uyuşması. Türkiye’nin gümrük kapılarında yapılan kontrollerde, etikette yazılanlar ile ticari malın içindekiler uyumlu ise sorun yok ve bütün işlemler orada bitiyor, ticari mal da Türkiye’ye giriyor.  Yani, denetim, kontrol ve vergilendirme açısından Türkiye’nin herhangi bir şehrinde üretilen ticari mal ile KKTC’de üretilenin arasında hiçbir fark yok.

 

TSE kurallarına uyan, T.C. Gümrüklerindeki denetimlerden alınlarının akı ile geçen başarılı birkaç şirketimiz var. Yerel televizyonlarımızda reklamlarını gururla seyrettiğim bu şirketlerimizden bir tanesi, haftada asgari 4 konteyneri, KKTC’de ürettiği mamullerle doldurup, Adana’da kurduğu, gene kendisine ait şirketine göndermekte. Oradan da Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesindeki temsilcilerine dağıtmakta. Bu şirket şu anda, Türkiye’de devlerin hakim olduğu pazarda 6. sıraya yerleşmiş durumda…

 

Buradaki, Rumların başlattığı ve BM Güvenlik Konseyi’nin 18 Kasım 1983 günü aldığı 541 numaralı insanlık dışı ambargo kararını sıfırla çarpan anavatan Türkiye’nin güzel ve Kıbrıslı Türkleri destekleyici bir uygulaması ve sanayicilerimizin de birlikte gururunu yaşadığımız bir başarısı…

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

15 Nisan 2015

 

 

14 Nisan 2015
Mersin’deki Gümrük Duvarı için yorumlar kapalı
Okunma 105
bosluk

Rum Meclisi İnkar Yasası

Rum Meclisi İnkar Yasası

Kıbrıs Rum Temsilciler Meclisi’nin 2 Nisan günü aldığı “1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını inkar edenlerin cezalandırılmasını öngören yasa tasarısı” gerçekten de tam bir yüz karası.

 

House of RepresentativbesKıbrıs Rum Temsilciler Meclisinde temsil edilen tüm Rum siyasi partilerinin ortaklaşa sunduğu tasarıya göre, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını inkar edenlere 5 yıl hapis ve 10 bin avro para cezası uygulanabilecek. Hepsi de birer kahraman edası ile parmak kaldırdılar oylamada. Üstelik kabul edilen bu yasa mevcut bir yasanın genişletilerek sözde “Ermeni soykırımı”nın inkar edilmesini suç sayan ek bir yasa. Anasını daha evvel kabul etmişlerdi.

 

Bu yasayı tekrardan onaylayan kafaların içinde Kıbrıslı Türklerle ortak bir devlet kurmanın olmadığı kesin. Sadece düşmanlık var, kin var, nefret var. Aynen 21 Aralık 1963 gecesi Kıbrıslı Türklere Rum sivil polis teşkilatını saldırtan, başta Makarios olmak üzere dönemin Rum siyasilerinin ve yöneticilerinin kafalarında ne vardıysa, bugünde aynıları, aynı koltuklarda oturan Rum siyasilerin kafalarında var.

 

İçimizden bazılarının ortaklık kurmak için can attıkları Kıbrıslı Rumlar ve bu Kıbrıslı Rumlardan oluşan Rum Temsilciler Meclisi, Avrupa’da Ermeni Soykırımını tanıyan ilk meclistir maalesef.  Bazılarımızın “Ortak” diye hitap ettikleri bu Kıbrıslı Rum siyasilerin arkamızdan çevirmedikleri dolap olmadığı gibi, attıkları kazığın haddi hesabı yok.

 

Bu yüz karası Rum Temsilciler Meclisi günümüze değin, 1915 olaylarına ilişkin Ermenilerin iddia ettikleri sözde soykırımı yapanları (Türkleri) kınayan üç kararı oybirliği ile onayladı.

 

Üstelik birde bazılarımızın utanmadan, arlanmadan, “ortak” dedikleri bu soytarılar 24 Nisan gününü de “Ermeni Soykırımı Ulusal Anma Günü” olarak kabul ettiler.

 

Şimdi de uluslararası bir mahkeme veya Meclis tarafından kabul edildiği sürece 1915 olaylarına ilişkin Ermenilerin iddia ettikleri sözde soykırımı herhangi bir şekilde inkâr edeni cezalandırmayı onayladılar. 5 yıla kadar hapis ve/veya 10 bin Avro’ya kadar para cezası vereceklermiş inkar edenlere.

 

Tüm bunlara rağmen, bu kafadaki Rumlarla ortak bir devlet kurmak için bizi zorluyorlar. Hayal peşinde koşturuyorlar hem bizleri, hem de Rumları boşu boşuna, yıllardır…

 

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) bile bu yasadan duyduğu endişeyi AGİT Basın Özgürlüğü Temsilcisi Dünya Miyatoviç kanalı ile dile getirdi. Miyatoviç, “hoşgörülü, çoğulcu ve demokratik bir toplumu, baskıcı bir rejimden farklı kılan, ifade özgürlüğünün en temel yanlarından biri olarak hassas ve tartışmalı konuları açıkça tartışma hakkını dikkate almalıdır” cümlesi ile yaptıklarının yanlış olduğunu Kıbrıslı Rum siyasilere iletti.

 

Anlaşılan Kıbrıslı Rumlar 1963-1974 yılları arasında biz Kıbrıslı Türklere karşı işledikleri soykırım suçunu ve uyguladıkları insanlık dışı izolasyonları, dolaşım kısıtlamasını, bize insanca yaşamı fazla görüp vermedikleri suyu, elektriği, yapmadıkları yollarımızı, devletten silah zoru ile uzaklaştırdıkları Türk memurları unutmuşa benziyorlar.

 

Makarios’un hastalıklı beyninin ürettiği “Enosis” hayali sonrasında ada kan gölüne dönmüş, masum Kıbrıslı Türkler yollardan toplanarak öldürülmüştü. Sonucunda da adanın üçte birini ebediyen kaybettiler ki, bu kayıpları, gün geçtikçe de güçlenip kökleşiyor. Bu kaybettikleri üçte biri geri almaları da artık sadece bir hayal oldu. Fiiliyatta da neredeyse olanaksız…

 

Bizim Meclisimizin yapması gereken; Bazılarımızın “Ortaklarımız” diye tanımladıkları bu soytarıların aldıkları bu insanlık dışı karara karşı karar olarak, KKTC Meclisimizde temsil edilen tüm siyasi partilerin ortaklaşa olarak Kıbrıslı Rumların 1963-1974 yılları arasında bizlere uyguladıkları soykırımı kınayan bir karar almak olmalıdır. Tabii Meclisimizdeki Rum hayranları buna müsaade ederlerse…

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

13 Nisan 2015

 

12 Nisan 2015
Rum Meclisi İnkar Yasası için yorumlar kapalı
Okunma 170
bosluk

Anastasiadis’in Hatalar Zinciri

Anastasiadis’in Hatalar Zinciri

Şu anda Anastasiadis’in başı, uluslararası aktörlerle derde girmiş durumda. Sadece onlarla değil aslında; Kıbrıs Rum halkı ile dertte, Troyka ile dertte ve Kıbrıslı Türklerle dertte. Üstelik bir de Türkiye ile sıkıntı yaratıp, beni artık tanıyorlar demeye getirmeye çalışıyor ama kendini adam yerine koyan yok orada. Kendini adam yerine koydurmak için bir takım hırçınlıklar yapsa da nafile…

Anastasiadis

Kıbrıs Rum Yönetimi’nin, Avrupa Birliğini kandırarak ve yanlış bilgiler vererek hibe ve katkı adı altında haksız bir şekilde paralar elde ettiğinin ortaya çıkması, Kıbrıs Rum Yönetiminin bütün saygınlığını yerle bir ettiğinden, Anastasiadis’in arkasında eskisi gibi pek fazla destekçisi de yok artık.

 

Kıbrıs müzakerelerine olumsuz yaklaşımı, müzakerelerin sürdürülmesi konusunda isteksiz olması, Rus donanmasına limanlarını açması, Rusya ile ilişkilerini derinleştirmesi, içinde düştükleri ekonomik sıkıntıyı Rusya’dan kredi alarak çözmeye çalışması hem olumsuz bir ortam yarattı, hem de kendisinin baskı altına girmesine neden oldu.

 

Velhasıl işi zor Anastasiadis’in. BM Kıbrıs sorununu en geç 2016 yılında sonlandırmak ve elle tutulur bir çözüme ulaştırmak istiyor ama görünüşe bakılırsa Anastasiadis’in politik hayatı bu kadar uzun süreli olamayacak.

 

Koltuk çok tatlı geldi Anastasiadis’e. Popülizme dört elle sarıldı, tribünlere oynamanın dozunu arttırdı ancak boşuna çabalıyor sanki. Cezası da şimdiden kesilmiş durumda.

 

KKTC’de 19 Nisan tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Başbakan Ahmet Davutoğlu hükümetinin birlikte yeni bir hamle yapacakları kesin. Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Anastasiadis’in “Müzakere masasına oturmadan önce Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyetinin egemenlik haklarını tanıdığının teyidini versin” talebi var.

 

Gerçekte Anastasiadis kendi aklınca, Türkiye’ye politik bir tuzak kurmak çabası içine girmiş. Müzakere masasına oturmamak için bahaneler üretmekte ve gerçekleşmesi olanaksız taleplerde bulunmakta. Zannediyor ki, Türkiye ve Kıbrıslı Türkler kendisine muhtaç ve müzakerelerinde ipleri kendi elinde.  Yapay bir bahane üretip kalktığı müzakere masasından, Türkiye ve Kıbrıslı Türklerden bir taviz alarak, iç tribünlerde de bir kahramana dönüşerek oturacak.

 

Tam bir “megaloman Helen hayali”. Cebinden üç-beş tane değil onlarca Anastasiadis çıkaracak yetenekte olan Makarios bile, hem Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı hem de Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi’nin başı iken, kendini dünyanın en güçlü politikacısı ve yöneticisi sandığı dönemlerde, Türkiye’den yediği şamarla yerine oturup kendine gelmişti birkaç kez. Sonuncusunda da Türkiye’nin gücünün farkına varmış, silah bırakmanın daha akıllı olacağına karar vermişti.

 

Elbette Anastasiadis’in bu talebinin bir karşılığı olacak. Türkiye Cumhuriyeti’nin,  Kıbrıs adasında 15 Temmuz 1974 günü Yunanistan tarafından gerçekleştirilen darbe ile bozduğu Anayasal düzeni yerine koymak için, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası Ek I, Madde 4 uyarınca gerçekleştirdiği müdahale, aradan 41 yıl geçmesine rağmen halen daha 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına tam olarak geri dönülemediği için yasal geçerliliğini korumakta. BM tarafından Kıbrıs sorununa çözüm bulunana kadar da adadaki varlığı yasal geçerliliğini koruyacak.

 

Anastasiadis’in “Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarını tanısın” talebi Türkiye’yi haklı konumundan suçlu konumuna düşürecek bir tuzak bir talep gerçekte. Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs Rum Yönetiminin egemenlik haklarını tanıdığı an, Kıbrıs adasında işgalci durumuna düşer ve haklı olduğu konumdan, suç işlemiş bir devlet konumuna iner. Türkiye Cumhuriyeti’nin, Kıbrıslı Rumların bu talebine karşılık, karşı bir talepte bulunarak, Kıbrıs Rum Yönetiminin ezberini bozacak bir girişim yapması en doğal politik bir adım olacaktır.

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

10 Nisan 2015

 

10 Nisan 2015
Anastasiadis’in Hatalar Zinciri için yorumlar kapalı
Okunma 96
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3

Arşivler

Son Yorumlar