Uzun yıllar “Ezen, ezilen, sömürü, sermaye, emperyalist, kapitalist, işçi, çalışan, emek” gibi geçen yüzyılın ortalarında üretilmiş ve özellikle ülkemizde yanlış ellerde, sık sık kötü amaçlarla kullanıldığı için cılkı çıkmış, halkımızda da artık nefret duyguları uyandırmaya başlamış bu çağdışı sloganları kullanarak yapılan grevler, vatandaşı iyice bıktırmış durumda.
Sokaktaki vatandaş, özellikle de kamu görevlisi olmayan insanımız devlette çalışan, istediği zaman işe giden, hiçbir yaptırıma veya da cezaya tabi olmayan, ay sonu yüksek maaşlar alan, bir de üstüne grev yapan kamu görevlilerine ateş püskürüyor.
“Hem düzenli bir şekilde işe gitmezler, hem evde oturup para alırlar, bir yılda yasaların öngördüğü 40 günlük hastalık iznini, 60 günlük mazeret iznini ve 30 günlük yıllık tatil izinlerini punduna getirip sonuna kadar kullanırlar, hiçbir sorumluluk almak, inisiyatif kullanmak istemezler, iş yaparken götür-getir ve fotokopi işlerini biz vatandaşlara yaptırırlar, üstelik emeklilik maaşı primleri ile emeklilik ikramiyesi yatırımlarını da bize ödetirler, sonra da hiç yüzleri kızarmadan bir de grev yaparlar” diyerek şikayetlerini ve infiallerini dile getiriyor vatandaşımız büyük bir hınçla.
Sendika başkanlarına ve grevcilere tavsiyem, bütün KKTC halkını kapsadığını zannettikleri ama gerçekte çok kısır boyutlarda olan çevrelerinin dışına çıkıp sokaktaki insana, sanki de grevi yapanları kendileri değilmiş gibi yaptıkları grev hakkındaki düşüncelerini sorsunlar. Alacakları yanıtlardan pek hoşlanmayacaklarını şimdiden söyleyebilirim.
Belli ki eski günler, eskimiş sloganlar ve artık çağdışı kalmış “emek sömürüsü” edebiyatı ile menfaat elde etme stratejisi çok gerilerde kalmış.
Vatandaş kamu görevlilerinin, serbest çalışanları ve geri kalan vatandaşları sonuna kadar sömürdüğü ve devlet gelirlerini sadece kendi çıkarları için kullandığı inancında. Vatandaşımız akıllanmış ve gerçekleri çok iyi görüyor artık. Devlet gelirlerinin kamu görevlileri tarafından son kuruşuna kadar nasıl yok edildiğinin farkında ve artık gelirlerin tümünün kamu görevlilerine harcanmasına da karşı.
Halkın küçük bir kesimini oluşturan Kamu görevlilerine hazinenin tüm gelirlerinin harcanacağına, adilane bir şekilde harcanmasını, devlet gelirlerinin yüzde 20’sinin kamu görevlilerinin maaşlarına ayrılmasını ve geri kalanın da altyapıya kanalize edilerek vatandaşın gereksinimleri için harcanmasını istiyor.
Vatandaş, kamu ve yarı kamu kuruluşlarında çalışanlara sadece yılda 12 maaş verilmesini, bıktırıcı ve vatandaşın canını yakıcı grevler sonunda elde edilmiş tümü de hayali gerekçelere dayalı yan ödemelerin kaldırılmasını ve bu paranın halkın geri kalanının menfaatine harcanmasını istiyor.
Vatandaş, köstebek yuvası gibi yollar, ikide birde kesilen elektrik istemiyor. Elektrik ücretinin çok yüksek olduğunun farkında ve bu yüksek ücrete ilaveten “maktu ücret” gibi hayali hizmetleri de ödemek istemiyor.
Prefabrik ve uyduruk binalarda sağlık hizmeti almayı hiç istemiyor.
Çağdaş tıbbi aletlerin alınmasını ve vatandaşın hizmetine sunulmasını istiyor. Doktorlarımıza ve sağlık personeline hak ettikleri maaşların verilerek tam gün sağlık hizmeti almak istiyor.
Vatandaş, devlet dairelerindeki bürokrasiden, görevini bilmeyen, inisiyatif kullanmayan ve her işi yokuşa sürerek sorumluluktan kaçan memurların eğitilmesini veya da görevine son verilmesini istiyor.
Vatandaş, devlet dairelerinde iş takip etmekten ve daireler arasındaki kopukluktan bıkmış durumda. Derhal e-devlete geçilmesini ve devletle olan işlerinin büyük bir kısmını internet üzerinden, aynen 80 milyonun üzerinde bir nüfusa sahip Türkiye’de olduğu gibi evinden, işyerinden veya da telefonu ile nerede olursa olsun yapmak ve bitirmek istiyor.
Vatandaş artık grevlerden de, iş bilmeyen kamu görevlilerinden de bıkmış durumda. Verdiği paraların, ödediği faturaların, ödediği trafik cezalarının, ödediği fazla mesailerin karşılığının maaş olarak kamu görevlilerine gitmesini değil, kendisine hizmet veya hizmet altyapısı olarak geri dönmesini istiyor…
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
16 Mart 2015
Kıbrıs Rum Yönetimi başkanı Anastasiadis’in bugünlerde başı çok ağrıyor ve sonrasında da hiç durmadan ağrıyacak gibi gözüküyor.
İçteki siyasi durum berbat mı berbat. Gelişmeler hiçte Anastasiadis’in istediği gibi değil.
Neyse ki şimdi sadece sabah kalkınca, saat 10.30’da, öğleyin yemekte, öğleden sonra saat 15.00’de ve gece yemekten sonra yatana kadar içkisini içiyor ama işler böyle giderse sabahtan sabaha içmek zorunda kalacak maalesef.
Rum Yönetimi Bakanlar Kurulu’nun aldığı bir kararla, Makarios’u devirmek ve Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak amacı ile 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunanistan’dan resmi olarak Rum Milli Muhafız Ordusunda (RMMO) görev yapmak üzere gönderilmiş Yunanlı subayların komutası altındaki darbecilerin gerçekleştirdiği darbede öldürülen yaklaşık 2 bine yakın AKEL’ci ve Makarios’cu Rumun gömüldüğü Lefkoşa’daki “Ay.Konstantiu ve Eleni” Mezarlığındaki ikinci toplu mezar açılacak ve kimlik tespiti yapılacak.
Bu iş tam bir baş ağrısı olacak Anastasiadis için. Bir değil, gerçekte birkaç tane baş ağrısı olacak diyebiliriz.
Kayıp aileleri “yakınlarımızı Türkler öldürdü diyerek yıllardır bizi kandırdınız” düşüncesiyle 1974 sonrası iktidara gelmiş tüm Rum hükümetlerini yalan söylemekle suçlayacaklar ve yaygarayı basacaklar. Rum hükümetlerinin yıllarca yalan söylediği ve Rum halkını kandırdığı ortaya çıkacak.
En önemlisi de solcu diye acımadan öldürülen AKEL’ciler ile Makarios taraftarı oldukları için katledilen Makariosçuları öldüren kişilerin EOKA B’ciler olması.
Zamanında DISY’nin kurucusu Glafkos Klerides, darbeciler diye toplumdan dışlanan EOKA B’cilere kucak açmış ve onları DISY çatısı altında toplamıştı. Şimdi Anastasiadis’in başkanı olduğu DISY’nin geçmişte büyük bir aşkla kucakladığı EOKA B’cilerin, kazılacak olan toplu mezarda kemikleri bulunacak kişilerin katilleri olması Rum toplumu içinde bir başka kaos yaratacak. Anastasiadis hem yalancılıkla suçlanacak, hem de katilleri korumakla.
***
Sorun sadece bu olsa neyse. Birkaç hır gürle atlatılır, suç hayali bir birkaç kişiye yüklenip savuşturulabilirdi ama sadece bu değil.
Girne’nin hayali Rum Belediye başkanı Glafkos Kariolu, 15 Temmuz 1974 tarihinde gerçekleştirilen Yunan darbesi ve 20 Temmuz Mutlu Barış Harekatı sonrasında Girne’den güney Kıbrıs’a göç eden Rum göçmenlerin, KKTC yönetimi altında yaşamak kaydı ile Girne’ye geri dönmeye sıcak baktıklarını açıklaması bir başka baş ağrısı oldu Anastasiadis için.
Kariolu bu açıklaması ile adeta yıllardır aksini savunan Rum Yönetimlerinin kemikleşmiş stratejisini kökünden dinamitleyerek yeni bir sayfa açtı.
Sorunların ne yazık ki hepsi bu değil.
Bir tanecik daha var ki Kıbrıs Rum halkını fena sallayacak. En üstte Anastasiadis olduğundan, onun sallantısı aynen ağacın burnundaki kişi gibi depremden de öteye olacak. Düşüp kafasını gözünü yarmazsa iyi.
İpotekli evlerin satışı yakında başlıyor ve bekleme süresi ise sadece 15 dakika. Ev tespit edilen fiyatı bulmadı diye satışını ertelemek diye bir uygulama yok. Bekleme süresi 15 dakika ile kısıtlı. Söz konusu ev 15 dakika içinde kim ne fiyatı verdiyse o fiyata satılacak.
Anastasiadis’in bu kaostan kurtuluşunun tek bir yolu var. Halen yapmakta olduğu gibi Rumların dikkatini başka bir konuya çekebilmek için müzakere masasında çıkarttığı sorunu saçma sapan gerekçelerle uzatmak ve Türkiye’ye saldırmak ama uluslararası gelişmelere baktığımızda ABD’nin ve AB’nin bu yalanları yutmadığı çok belli oluyor.
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
13 Mart 2015
I.TÜRKİYE ULUSLARARASI ATIF TARAMALAI, ÇOK BİLİMDALLI AKADEMİK KONFERANSI.
16-17-18 NİSAN 2015, ANKARA, TÜRKİYE
Web Sitesi: http://aasrc.org/conference/?p=1742
Bu konferansta Türkiye Türkçesi , İngilizce, Rusça, Almanca, Fransızca ve Arapça dillerinde yazılmış makaleler kabul edilmektedir. Hakem heyetinin uygun göreceği ve yayınlanmasına onay vereceği makaleler Amerik a’da basımı gerçekleştirilecek olan ve UlrichsWeb, Index Copernicus, Google Scholar gibi 26 farklı kuruluş/veri tabanı tarafından taranan ISSN 2330-6440 numaralı The International Multilingual Academic Journal‘da yayınlanacaktır.
İlki 16-17-18 Nisan 2015 tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirilecek olan I. TÜRKİYE GENİŞ KAPSAMLI AKADEMİ KONFERANSI, bu doğrultuda Yüksek Öğrenim Kurumu’nun (YÖK) ilan ve kabul ettiği tüm Ana Bilim Dalları kapsamında yer alan konularda katılıma ve makale sunumu başvurusuna açık olacaktır.
Konferansa katılım tarihleri değiştirilmiş olup;
Makale Özetinin kabul son günü…………: 31 Mart 2015
Kabul edilen başvuruların ilan son günü: 2 Nisan 2015
Kayıt son günü…………………………………….: 3 Nisan 2015
Makalenin tümünü gönderim son günü: 15 Nisan 2015
Konferans Başlangıç tarihi…………………..: 16 Nisan 2015
Özet ve Makalelerinizi göndereceğiniz adres: ankara@aasrc.org
Yer: Ankara İlci Residence Hotel
GMK Bulvarı No:135, Maltepe, ANKARA, Turkey
1959 yılının Aralık ayında Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı seçilen Başpiskopos III. Makarios, din adamı olmaktan öte, tam bir “yalancı politikacı”ydı. Hem yalan söyler, hem de bu söylediği yalanlara kendi de inanır, sonuna kadar da savunurdu.
Yalanlarından birkaç tanesi “Türkler isyan etti”, “Türkler Temsilciler Meclisini terk etti”, Türkler devlet dairelerini boşalttı”, “1960 Anayasasını iptal ettim” gibi ipe sapa gelmez iddialardı. Kıbrıslı Türklere uyguladığı ve uygulattığı soykırımı bu sloganlar üzerine inşa etmişti.
Kıbrıslı Rumların büyük bir çoğunluğu hala daha Kıbrıslı Türklerin isyan ettiğine, kendi devletlerini kurmak için Kıbrıs Cumhuriyetinden ayrıldıklarını, kendi Meclislerini kurmak içinde Temsilciler Meclisini terk ettiklerine inanır Makarios’un bu söylemlerinden dolayı.
Batı dünyası ve Rusya gerçekte Kıbrıs’ta olup bitenleri çok iyi bilmektedir. 1963 yılında Kıbrıslı Rumların 1960 Kıbrıs Cumhuriyetini yıktığını, 1964 yılından beridir Türklerin mevcut olan yönetimde yer almasına Rumlarca müsaade edilmediğini, bu nedenle kendi yönetimlerini kurduklarını ve Kıbrıslı Rumların adanın ancak yarısını temsil ettiklerini, yeni ortak bir devletin kurulması için Rumların istekli olmadıklarını, buna karşın Kıbrıslı Türklerin ortak bir devlet istediğini çok iyi bilmekteler. Bu nedenle de elden geldiğince Kıbrıslı Türklerin haklarını korumaya ve Kıbrıslı Rumların Kıbrıslı Türklerin haklarını gasp etmesine izin vermemeye gayret gösterirler. Bu şekilde de adada bir denge oluşturduklarını düşünürler. Hem Kıbrıslı Rumları devlet olarak tanırlar, hem de Kıbrıslı Türklerin Türkiye tarafından mali, ekonomik ve askeri yönden desteklenmesine de ses çıkarmamayı tercih ederler.
Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türklerin isyan ettiklerine ilaveten çapsız Rum politikacıları nedeni ile de ABD’nin şeytan olduğuna, İngiltere’nin her fırsatta Rumları sırtından bıçakladığına, Avrupa Birliği’nin ikiyüzlülük yaptığına ve Rusya’nın da erdem sahibi bir dost olduğuna inanırlar tüm kalpleri ile.
1976 yılında, bugün artık hayatta olmayan eski Rum Yönetimi Başkanı Glafkos Klerides ve arkadaşları tarafından kurulmuş olan DISY’in kuruluş sloganı, “Hastalıklı politik kültür ile mücadele, vatandaşlara doğruları söylemek, şehir efsanelerini yıkmak ve ilkel düzeydeki politik görüş ve tavırları çağdaşlaştırmak” idi.
Glafkos Klerides ilk başlarda bu kurallara uymaya çalıştıysa da, Kıbrıs Rum halkının isteklerine uymanın ve onlara duymak istediklerini söylemenin iktidarda kalmak için yegane yol olduğunu anlaması çok zamanını almadı. Başkanlık döneminde kendisi de bu furyaya uydu ve Rum halkına doğruları söylemediği gibi, bol bol gaza getirdi.
Şimdi de alkolik Anastasiadis ile yardakçısı Dışişleri Bakanı Kasulides, ABD-AB ittifakı ile Rusya-Çin ittifakının birbirlerine el-ense çektikleri arenada ortaya çıkıp akıllarınca Makarios’un 1960-1974 yılları arasında kendine göre başarı ile oynadığı uluslararası ikili oynama stratejisini uygulamaya çalışıyorlar, sonunda darbe yapılarak Makarios’un görevinden uzaklaştırıldığını ve mutlak hakimi oldukları Kıbrıs adasının üçte birini ebediyen kaybettiklerini unutarak veya göz ardı ederek…
Bu ikili o denli aptal ve gözlerine perde inmiş durumdaki, ABD Büyükelçisi John Koenig’i bile ağzını kapatmazsa, diplomatik dilde “Personna non Grata” olarak tanımlanan “istenmeyen adam” olarak ilan etmek tehdidi ile susturmaya çalışıyorlar.
Kıbrıs Rum Yönetimi, ABD’nin gözünde bırakın devede kulak olmayı, devenin üzerindeki kıl bile değil. Anastasiadis ile Kasulidis’in de yerinde zıp zıp zıplayan pirelerden farkı yok uluslar arası camiada, özellikle de batı dünyasında….
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
11 Mart 2015
Günümüzde, çalışmadan üretmeden, bir takım yasal hakların arkasına saklanarak yan gelip yatarak para kazanmak sevdasında olan birçok kişinin ağzının suları akarak kurulmasını bekledikleri bir kurum bu SUDAK.
Ya bu kuruma önce kendileri kapak atmak için elden geleni yapacaklar, ya da evladı, torunu veya yakınlarını sokmak için elden geleni artlarına koymayacaklar. Buna karşın akıllarına da “bu işi en iyi yapabilecek olan işe alınsın” demek ya da düşünmek bir türlü gelmeyecek.
“Devlet malı deniz, yemeyen keriz” mantığından yola çıkarak önce bu kurumun devlet tarafından kurulması için, “Ezen, ezilen, sömürü, sermaye, emperyalist, kapitalist, işçi, çalışan, emek” gibi geçen yüzyılın ortalarında üretilmiş ve yanlış ellerde sık sık kötü amaçlarla kullanıldığı için cılkı çıkmış, halkımızda da artık nefret duyguları u yandırmaya başlamış çağdışı sloganları ısıtıp ısıtıp piyasaya sürmekle işe başlayacaklar.
Özel sektör enine boyuna çekiştirilerek iyice kötülenecek ve Türkiye’den bin bir emek ve milyonlarca TL karşılığı Kıbrıs adasına getirilmesi başarılacak olan hayat suyunun- yaşam suyunun dağıtımı için devlet eli ile SUDAK’ın yani “Su Dağıtım Kurumu”nun kurulması için her yol denenecek, her oyun sahnelenecek.
İkinci ölümcül adım olarak, bu işte uzman olan kişilerin istihdamı yerine akraba, dost, evlat, torun veya da yakın tanıdıkların hiç hak etmedikleri yüksek yüksek maaşlarla işe alınmaları sağlanacak.
SUDAK, ehil ellerde işini iki haneli sayılarla ifade edilebilecek kişilerle hizmet verebilecekken, 400-500 kişi istihdam edilecek. Hemen bir sendika kurularak, diğer kurumlarımızda olduğu gibi ilave ücretler, tazminatlar, beleş kullanım hakları, bayram harçlıkları, yıllık elbise ve gıda yardımlarının verilmesi için halkın en doğal hakkı olan suyu kesilerek grevler başlatılacak ve mevcut 1987 tarihli “Grev ve Referandum Yasası” içeriğince de tüm talepleri karşılanacak.
Elbiselerinin ıslanması olasılığı yüksek olan SUDAK çalışanları, aynen KTHY’de çalışanların “gürültü tazminatı” veya KIB-TEK’de çalışanların “tehlike tazminatı” adı altındaki aldıkları ek gelir benzeri, “ıslanmadan dolayı üşütüp hasta olma” tazminatı olarak ayda maaşlarına ek olarak 800 TL talep edecekler. Tabii SUDAK’da çalışmalarından ötürü, aynen KIB-TEK’te olduğu gibi “K Değeri” yerine “S Değeri” adı altında evinde beleş su kullanım hakkı için ayda 700 TL ek ödeme yapılması istekleri de -ister istemez- kabul edilecek. Aksi takdirde, kurulmasında ve hayata geçirilmesinde on paralık katkıları olmayan çalışanların, istedikleri verilmezse suyu kesmek tehdidiyle suyu kesmeleri, vatandaş ile su kullanan sağlık, akademi, sanayi ve tarım tesislerini cezalandırmaları kaçınılmaz olacak.
Zira, bu çirkin mantığı gerek elektrik enerjisini eline geçirmiş olan, gerekse de dünya ile bağımızı sağlayan Ercan Havaalanı’nda uçuşların kontrolünü eline geçirmiş olan sendikanın, kendi çıkarları ve ihtirasları uğruna vatandaşı cezalandırmak için acımasızca sık sık uygulamaya koyduklarını geçmiş yıllarda acı acı yaşadık ve gördük.
En sonunda da Türkiye’nin neredeyse kuruş talep etmeden göndereceği, adanın yaşam kalitesini arttıracak, doğanın zenginleşmesini sağlayacak ve ekonomik kaderini değiştirecek olan suyu, bir sürü işe yaramaz asalağın yüksek yüksek maaş almaları ve yan gelirler elde etmeleri uğruna aynen elektrik enerjisinde olduğu gibi fahiş bir fiyatla satın almak zorunda kalacağımız kesin, eğer suyun dağıtımını devlet eliyle yapmak yoluna gidilirse….
Artık bazı ehil olmayan kişiler, çalışmadan, yorulmadan ve hak etmeden, yüksek maaşlar alsınlar, yan gelirler elde etsinler diye vatandaşın zorla soyulmasına ve sömürülmesine bir son verilmesi gerekiyor….
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
9 Mart 2015