Türkiye’ye Bir de Uzaktan Bakın

Türkiye’ye Bir de Uzaktan Bakın

Geçen hafta sonu İstanbul’da, sessiz sedasız, medyaya çok yansımayan uluslararası nitelikte bir toplantı yapıldı.

Toplantının ana konusu ve teması, bölgesel ve küresel konular ve sorunlardı. Hem bölgede barışın sağlanması ve istikrarın devam etmesi, hem de bunu kimin başaracağı masaya yatırıldı bu toplantıda.

Ukrayna-Rusya savaşı, bölgenin farklı yerlerinde gerilimin artıyor olması, dünyada gıda sıkıntısının baş göstermesi, dünyamızın çoklu bir sistem krizi yaşıyor olması ve batı dünyasında ekonomik sıkıntıların hayata geçmek için kıpırdanmaya başlaması İstanbul’da bölgesel istişare toplantısının yapılmasını zorunlu hale getirdi.

“Niye Sofya değil, Atina değil, Belgrad değil, Beyrut değil, başka bir başkent veya şehir değil de İstanbul? Niye bu toplantıya BM ve AB’den üst düzey yetkililer ile Avrupa’nın beş büyük ülkesinden  (Almanya, Birleşik Krallık, Fransa, İspanya, İtalya) üst düzey diplomatları katıldı” gibi sorular bu toplantının özünü oluşturuyor.

ABD bu toplantıya katılmadı mı?

Hiç kambersiz düğün mü olur. Elbette içerdeydi. Adı listede yoktu ama kendi toplantıda gölge olarak vardı. Ki, ABD’nin Rusya ile gerilimin yanı sıra Çin ile de ayrışma içine girdiği bu dönemde, böylesi toplantıları kaçırması veya da toplantı tutanaklarını okumakla yetinmesi hayal olurdu.

Niye Türkiye sorusunu cevaplayalım; Bana göre bu toplantı, Türkiye’nin bölgesel önemi ile gücünün yanısıra, dünya siyaseti içindeki birçok ülkenin gıpta ile izlediği yükselişini, söz sahipliğini ve vazgeçilmezliğini ortaya koymakta.

Türkiye’nin son on yılda izlediği akılcı dış politikaları, sağlam duruşu, oluşturduğu askeri gücü, savunma sanayinde millileşmesi ve batı dünyasına teknolojik bağımlılığını neredeyse sıfıra yakın bir düzeye indirmesi, kendisini öne çıkardı.

Türkiye’nin Orta Doğu’da, -bir tarafta Suudi Arabistan, BAE ve Mısır, diğer tarafta İsrail ile ilişkilerinde- başlattığı normalleşme politikası, süreç içinde de Balkanlar’dan başlayıp Kafkasya üzerinden Orta Asya’ya ulaşan, Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’i kapsayan, Ortadoğu’dan Afrika’ya kadar uzanan bölge içinde siyasi, ekonomik ve askeri gücü ile tartışmasız bölgesel bir güç haline gelmesini sağladı. Rusya-Ukrayna Anlaşmazlığı sürecinde uyguladığı düzeyli politika, birçok ülkenin aç kalmasını önlediği “Tahıl Koridoru” konusundaki başarısı Türkiye’nin küresel siyasi dengeler içindeki yerini yükseltti ve sağlamlaştırdı.

Artık bu coğrafyada Türkiye’nin “olmaz” dediği hiç bir şey olmuyor, “bitti” demeden de bitmiyor.

Böylesi kritik bir dönemde, bölgesel ve küresel konularda “ne yapılması gerektiği”nin İstanbul’da tartışılması ve konuşulması hiç te tesadüf değil.

Sanırım bazı şeyleri daha iyi görebilmek için uzaktan bakmak gerekiyor. Bizim Kıbrıs’tan gördüğümüz resim, güçlü ve her geçen gün gücünü daha da artıran bir Türkiye. Görüldüğü üzere “Türkiye Yüzyılı” söylemi bir slogandan ibaret değil.

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi

KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

22 Temmuz 2023
Türkiye’ye Bir de Uzaktan Bakın için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

BM’nin İşi Zor

BM’nin İşi Zor

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri, Kıbrıs adasındaki Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün (BMBG) faaliyetleri ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin İyi Niyet Misyonunun faaliyetleri ile ilgili yılda 2 kez BM Güvenlik Konseyine rapor sunmakta.

Son 59 yıldır, gelmiş geçmiş tüm BM Genel Sekreterleri, BM Güvenlik Konseyine gerçekleri içeren bir rapor sunmak yerine,  kendilerini göreve atayan BM Güvenlik Konseyi’nin duymak istediklerini içeren raporlar sundular bu güne değin.

Gerçekte bu raporlar, adada yaşanılanları açık ve net bir şekilde BM Güvenlik Konseyine aktarmamakta, çiğnenen insan haklarından ise hiç bahsetmemekte.

Üstelik bu yıla değin senede 2 kez gündeme getirilmiş olan ve Kıbrıslı Türklerin “ne düşündükleri” dahi sorulmamış olan BM Barış Gücü’nün görev süresinin yenilenmesi bile olmayacak bu seferki raporda. BM Güvenlik Konseyi el çabukluğu ile tarafların rızasını bile almaya gerek duymadan, geçen sene aldığı bir kararla, BM Barış Gücü’nün görev süresinin yenilenmesi konusu artık yılda bir kez tartışmaya açılacak.

Nezaketimden tartışmaya açılacak diyorum. Esasen BM Güvenlik Konseyinin bu konuyu tartışmaya açtığı da açacağı da yok. Artık tartışılmaya başlanmış olan Güvenlik Konseyini oluşturan “Beş büyükler!” kendileri ne isterlerse o doğrultuda karar alıyorlar, insan haklarının yerle bir edilmesine bakmaksızın.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her fırsat ve ortamda “Dünya Beş’ten büyüktür” diyerek işaret ettiği BM Güvenlik Konseyinin “Daimi Üyeleri”, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonucuna etki edebileceklerine inandıklarından, “Kıbrıs sorununu görüşmek üzere Kıbrıs’a yeni bir BM resmi misyonunun planlanmasını” Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasına ertelediler. Sebep, Kıbrıs konusunda olmasını istediklerini, kendilerinin desteklediği ve seçimi kazanacağından emin oldukları adaya empoze edeceklerine inanmalarıydı. Tabi, Türkiye’deki Cumhurbaşkanlığı seçimleri kendi istekleri doğrultusunda gerçekleşmediğinden, Kıbrıs konusu, Adalar Denizi sorunu ve Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon ürünlerinin kontrolü, kendi düşünceleri ve planlamaları açısından hayli zora girmiş durumda.

Şimdi ne mi olacak? Önümüzdeki haftalar içinde BM Genel Sekreteri BM’nin neredeyse yarım asır önce almış olduğu kararına göre Güvenlik Konseyi’ne “Kıbrıs iyi niyet misyonu” hakkında bilgi içeren yeni bir rapor sunacak. Bu raporun içinde de Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis’in Kıbrıs sorununun geleceği hakkında görüş ve düşünceleri yer alacak.   

Sayın Cumhurbaşkanımız Ersin Tatar’ın söyleyeceklerini şimdiden duyar gibiyim; “Eşit, egemen ve uluslararası tanınmış iki devlet arasında mutabakata varılacak bir çözümün dışındaki bir içerik ve gündemle müzakere masasına oturmam…”   

Durum böyleyken, yani Türkiye ve KKTC yönetimi iki devletli çözümün dışında bir şey görüşülmeyeceği noktasında dik duruş sergilerken BM ve BM’nin beyni Güvenlik Konseyini, hayli zorlu bir dönemin beklediği kesin.

Bekleyip göreceğiz… 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi

KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

22 Temmuz 2023
BM’nin İşi Zor için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

AB’nin Gündeminde Kıbrıs Sorunu Yok

AB’nin Gündeminde Kıbrıs Sorunu Yok

Avrupa Birliği’nin dertleri başından aşkın.

Kendi içlerindeki sorunlara ilaveten şimdi bir de “Türkiye ile nasıl baş ederim” düşüncesi var kafalarında.

“Türkiye ile düşman mı olayım, dost mu, yoksa ne şiş yansın, ne de kebap misali mi ilişkilerimi sürdüreyim” açmazı içinde.

Aslında kararını çoktan vermiş ama kendine bile itiraf etmeye çekiniyor.

Tabi Batı’nın geri adım atmasının esas sebebi Türkiye’nin savunma sanayindeki hızlı yükselişi. Batı dünyasının Türkiye’yi parçalamak için 1980’li yıllardan başlamak üzere içte ve dışta Türkiye’yi sıkıntıya sokması, terör eylemlerini finanse ederek halkın devlete olan inancını yitirmesi için elden geleni yapması, ekonomik ambargolar uygulaması, teknoloji transferini durdurarak savunma sanayiinde kullanılan silahların önemli parçalarının satışını durdurması, uzun vadede “Kötü komşu ev sahibi yapar” atasözümüze uygun olarak bu tür baskılardan ve terörden yılmayan Türk halkında ters etki yarattı ve savunma sanayisi ile nano teknolojinin Türkiye’de çağ atlamasına ve dünyanın en iyileri arasına girmesine neden oldu.

Tek yolun, tek çözümün Türkiye ile dostane ilişkiler kurmak olduğunun daha Almanya Şansölyesi (Başbakan) Merkel döneminde farkına varmışlardı esasen. Özellikle de 15 Temmuz 2016 kalkışması sonrasında Türkiye’de taşların yerine oturması, FETÖ’nün dağıtılarak ABD’nin Türkiye’yi karıştıran elinin koparılması, PKK Terör örgütünün Türkiye sınırları içinde çökertilerek ABD’nin Türkiye’yi karıştırmak için görevlendirdiği diğer elinin kopartılması, sınır ötesinde terör örgütü elebaşları ile üyelerinin tek tek yok edilmesi, AB’nin “Türkiye ile dost olmak bizim çıkarımızadır” kararını almasına neden oldu.

Batı dünyasının “Türkiye önce güçsüzleşecek, sonra dağılacak, ardından da parçalanacak” beklentilerinin aksine günümüzde, Batı dünyasının başına sardığı belaların tümünden kurtulmuş ve savunma sanayisi kendine yeterli güçlü ve dev gibi bir Türkiye var artık. Bir adım ötede ise ABD’nin kayıtsız, koşulsuz sömürgesi olan, yer altı zenginliklerini tüketmiş, sanayisini Asya’ya kaptırmış, sömürgelerden akan haraçları kesilmiş,  tırnakları sökülmüş zavallı bir aslan görünümündeki AB…

Gelelim esas konumuza; Çiçeği burnunda Rum lider Nikos Hristodulidis, Kıbrıs konusunda AB içinde taraftar bulmak ve Kıbrıs sorununu AB’nin gündemine sokabilmek için bıkmadan usanmadan girişimler yapıyor. Seçildiği Şubat ayından beridir neredeyse üç geceden birini yurt dışında, Batı dünyasının liderleri ile görüşmek ve yalvarmakta geçirdi. Seçimlerden sonra geçen üç ay içinde tamı tamına 29 ülke lideri ile sulu gözlerle ve ağlamaklı bir sesle görüştü ve Kıbrıs sorununa müdahil olmaları, 2017 yılında Crans Montana’da masayı terk ettikleri yerden “Federasyon görüşmelerinin tekrardan başlatılması adına” baskı yapmaları için yalvardı.

Bundan 5 gün önce Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile görüşen Hristodulidis, Fransa’dan “Kıbrıs konusuna müdahil olmaya hayır” yanıtı alınca soluğu Almanya’da aldı. Almanya Başbakanı Olaf Scholz da üç aşağı beş yukarı aynı tavırla ipe un serdi ve “hayır” anlamına gelen cevaplar verdi.

Sadece AB değil Rumların tüm yalvarmalarına kulak tıkayan. Rusya da, AB’nin ambargo çağırısına uyduğu için Kıbrıs Rum tarafına kırgın. Bu nedenle de her ikisi de Hristiyan Ortodoks olmalarına rağmen, Rusya Rumların yanında durmuyor. Evvelki gün Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova, nihai çözümü bizzat adadaki sakinlerin bulması gerektiğini ve kendilerinin takvim veya hazır tarif dayatmalarına gerek olmadığını ifade ederek Kıbrıs konusuna karışmayacaklarını net bir dille izah etti.

ABD, BM, AB ve Rusya’nın Kıbrıslı Rumların hatırına Türkiye’yi karşılarına almak istemedikleri ve güçlü Türkiye sayesinde, Kıbrıs sorunu “Eşit egemen, tanınmış iki devletli” bir çözüme doğru yol almaya başladığı belirginleşmeye başladı…

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi

KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

22 Temmuz 2023
AB’nin Gündeminde Kıbrıs Sorunu Yok için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Zorla El Koymak istiyorlar

Zorla El Koymak istiyorlar

Yunanistan’ın “Türkiyesiz Akdeniz ve Adalar Denizi (Ege) Projesi’nin temel dayanağı kendilerinin kafalarına göre hazırladığı Sevilla Haritası. Hiçbir bilimsel temele ve 1958, 1960, 1982 yıllarında gerçekleştirilen Deniz Hukuku Konferansları kararlarına uymayan, tamamen yalan dolana, rüşvete, çıkarlar üstüne kurulu olarak hazırlatılan bu harita, İspanya’nın Sevilla kentindeki Sevilla Üniversitesinde görev yapan ve  Denizcilik coğrafyası alanında uzman Prof. Juan Luis Suarez de Vivero ile Juan Carlos Rodríguez Mateos tarafından hazırlanmıştı.

Harita, adaların “Kıta Sahanlığı” olduğu varsayımına dayanmaktaydı. Hedef de Yunanistan’ın arkasına ABD ve AB’yi alarak Türkiye’nin Adalar Denizi’ne ve Doğu Akdeniz’e çıkışına engel olmak, -Megali İdea doğrultusunda- Batı dünyasının baskısı ile haritayı Türkiye’ye zorla kabul ettirmek ve “Büyük Yunanistan Krallığını” kurma hedefi doğrultusunda kalıcı bir adım daha atmaktı.

Yunanistan böyle bir adım atar da Kıbrıslı Rumlar ve silah zoru ile gasp ettikleri sözde devletleri de atmaz mı? Onlar da adaların ana karanın doğal bir uzantısı olduğu ve haliyle kıta sahanlığına sahip olduğu iddiası ile Sevilla Haritası ile bütünleşen bir Münhasır Ekonomik Bölge haritası yayınladılar.  Bu iddiaya dayandırılarak çizilen haritaya göre, Doğu Akdeniz’de Yunan kıta sahanlığı, Meis Adası’ndan Mısır’a doğru Doğu Akdeniz’in ortasına kadar inmekte ve “Kıbrıs Adası’nın bütününün” deniz alanları ile birleşerek Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki yetki alanı tamamen gasp edilmekte, Doğu Akdeniz ve Adalar Denizi ile olan bağı koparılmakta.  

Adalar Denizinde ve Doğu Akdeniz’de en uzun kıta sahiline sahip olan Türkiye’nin uluslararası kuruluşlardaki haklı itirazları ve ordusunu oluşturan Deniz, Hava ve Kara kuvvetlerinin çok güçlü olması nedeni ile bölgede sıcak bir çatışma istemeyen ABD ve AB en sonunda bu haritanın “Yok” hükmünde olduğunu açıkladı ve Yunanistan’ın Adalar Denizini ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile birlikte, müştereken Doğu Akdeniz’i gasp etme girişimi son buldu.  

Son bulmasına son buldu ama Güney Kıbrıs Rum Yönetimi hala daha, herhangi bir sıcak çatışmada arkasında ABD’nin ve AB’nin duracağını varsayarak horozlanmaktan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Deniz Yetki Alanlarını yok saymaktan, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin haklarını fütursuzca çiğnemeye devam etmekten çekinmemekte. Ki geçen Pazartesi Kuzey Yarısı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve  KKTC’nin Deniz Yetki Alanı içine giren 12. Parselde, Güney Kıbrıs Rum Yönetimin yetkilendirdiği Shell ve NewMed Energy Konsorsiyumu adına faaliyet yürüten Chevron şirketi sondaj faaliyeti başlattı. Chevron şirketine ait “Stena Forth”  isimli sondaj gemisi 12. parselde doğal gaz miktarının ve kalitesinin teyidi için başlattığı sabitleme çalışmalarını tamamlayarak sondaj çalışmalarına geçecek. Sondaj gemisinin pozisyonu şimdilik 12. parselin güney yarısında, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin ve  KKTC’nin Deniz Yetki Alanları içinde değil.   

Rumların bu cesareti göstermesinin birkaç nedeni var.

14 Mayıs tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri sonucunun belirsiz olması ve bunun fırsat olarak görülmesi.

Geçmişteki sondaj faaliyetleri Türk Donanması tarafından engellenirken, son birkaç gemiye  herhangi bir engelleme yapılmaması.

12. parselin güney bitişiğinde İsrail’in doğal gaz çıkardığı zengin Leviathan yatağı nedeni ile Rum yönetiminin İsrail ile yaşadığı sorunları, İsrail’e kardan pay vermek taahhüdünde bulunarak çözmüş olması.

Bundan sonrası da Rumların arkalarında ABD, AB ve İsrail’in olduğuna inanarak, eskiden yapmaya çalıştıkları gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin ve  KKTC’nin Deniz Yetki Alanlarını gasp etmek olacak…

Tabi bekledikleri tepkiyi görmezlerse…

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi

KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

22 Temmuz 2023
Zorla El Koymak istiyorlar için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Ortaklık mı, Mutlak Hakimiyet mi?

Ortaklık mı, Mutlak Hakimiyet mi?

Batı dünyası Kıbrıs’ta, gerçekten “Barış”mı istiyor, yoksa barış, demokrasi, insan hakları ve benzeri kulağa hoş gelen sözlerin arkasına saklanıp, adanın tümünü ele geçirip Doğu Akdeniz’e hakim mi olmak istiyor?

Sorunun cevabı belli esasen…

ABD’nin, süslü püslü “Demokrasi getireceğim” sözleri ile saldırdığı Afganistan, Irak ve Suriye’de nelerin yaşandığını ve ne gibi ticari kazanımlar elde edildiğini herkes biliyor.

Örneğin Afganistan dünya üzerinde en fazla lityum madenine sahip ülke, kalitesi de diğer ülkelerdekine kıyasla çok üstün. Çağımızın olmazsa olmaz aygıtları olan mobil cihaz, dizüstü bilgisayar, tablet, telefon, istasyon kurulumu, GPS sistemleri, insansız hava aracı, hassas güdümlü silah, hipersonik silah, uydular hayalet uçak, elektrikli araba bataryası, güneş paneli, rüzgar enerjisi, bilgisayar çipi ve ev aletlerinin neredeyse tümünde kullanılan pillerin yapımı gibi alanlarda lityum kullanıldığı için, çok stratejik bir maden.

Afganistan’da 1978’den bu yana 43 yıldır tarafları değişerek süren ve yaklaşık 2 milyon kişinin ölümüne neden olan savaşın sonunda ABD 2001 yılında Afganistan’a saldırarak sözümona “Demokrasi” getirdi ve güya savaş bitti. Aradan geçen 21 yıldan sonra Taliban Kabil’i ele geçirerek Afganistan’ın yöneticisi oldu. Taliban’ın elinde Lityum madenlerini çıkarak, işleyecek ve pazarlayacak olanaklar ve teknik eleman olmadığından Afganistan’ın Lityum madenlerini ABD çıkarıyor, ham lityumu kullanılabilir hale getiriyor ve dünyaya satıyor. Aynen Suudi Arabistan’ın petrolünü çıkarıp, rafine edip dünyaya pazarlayan ARAMCO, Arap American Company gibi.

Winston Churchill’in 1936 yılında İngiliz Avam Kamarası’nda İngiltere’nin menfaatlerini müzakere ederken sarf ettiği “Bir damla petrol bir damla kandan daha kıymetlidir” sözünün günümüzdeki versiyonu “Bir gram lityum, bir gram kandan daha kıymetlidir” düşüncesine uygun olarak El Kaide’nin 11 Eylül 2001’de New York’taki İkiz Kulelere saldırısından sonra ABD’nin Afganistan’ı işgal etmesi bir tesadüf değil. Tabi, Microsoft’un kurucusu Bill Gates’in işgalden hemen sonra Afganistan’a giderek lityum madenlerinin işletme hakkını alması da…

BM’nin İşi Zor

ABD’nin “Kimyasal Silah üretiliyor” iddiası ile işgal ettiği Irak’taki ve işgal sonrası yatay geçiş yaptığı Suriye’deki durum da pek Afganistan’daki durumdan farklı değil. Irak’ın ve Suriye’nin petrol yataklarının kontrol ve yönetimi ABD’nin eline geçiverdi “demokrasi getireceğim” vaatlerinden sonra.     

Şimdi sıra Doğu Akdeniz’deki bakir petrol ve doğalgaz yataklarında. Bu denizaltı zenginliklerinin bir şekilde ABD’nin kontrolü altında girmesi gerekiyor. Kıbrıs adasının, ABD’nin uslu çocuğu -bana göre sömürgesi- olan Avrupa Birliği’nin toprağı olduğu, 1 Mayıs 2004’de Kıbrıslı Rumların sözde devleti, danışıklı bir dövüşten sonra AB’ye üye olarak kabul edilirken yayınlanan “Onuncu Protokol”de yer almakta. Yani direkt olarak AB, endirekt olarak ABD Kıbrıs adasının ve doğal olarak da etrafındaki Münhasır Ekonomik Bölge ile kıta sahanlığının kendi mülkleri olduğunu kayda geçirmişler ve ilan etmişler. 

Rumların 24 Nisan 2004 tarihinde Kıbrıs’ın her iki tarafından aynı günde oylanan Annan Planına “Hayır – Oxi” demeleri de tesadüf değil. Rumlar aleni olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilan edildiği 16 Ağustos 1960 tarihinden beridir hep Kıbrıs adasının mutlak sahibi olmak hayali ile yaşadılar, bu yolda da Kıbrıslı Türklere silahlı saldırılar düzenlemek, katliamlar yapmak, Türklerin mallarına el koymak, yağmalamak ve yok etmeye ilaveten soykırım uygulamaktan bile çekinmediler. Akıllarındaki çözüm, adanın mutlak hakimi olmak ve Türklere sadece vatandaşlık hakları vermek, yani azınlık statüsü. Eşitlik, ortaklık, birlikte adayı yönetim gibi bir düşünceleri yok.

Şimdi de 2017’de Crans Montna’da terk ettikleri masaya Türkleri oturtmaya ve adaya mutlak hakim olacaklarını düşündükleri “Federasyon” görüşmelerini başlatmak için etrafta fır dönüyorlar, çalmadık kapı bırakmıyorlar.

Şükür ki, KKTC 5. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin boş vaatlere karnı tok. Bu yüzden de Rumlar istedikleri kadar kapı kapı gezerek, adanın hakimi olma planlarını, federasyon adı altında yutturmaya çalışsınlar,  “Eşit, egemen, uluslararası tanınmış iki devletli çözüm”den başkası masaya konacak gibi durmuyor.

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi

KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

22 Temmuz 2023
Ortaklık mı, Mutlak Hakimiyet mi? için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar