Papa’nın Çifte Standardı

Papa’nın Çifte Standardı

Hıristiyanların dini lideri ve sivil ismi JorgeMarioBergoglio olan Papa Francis’in (Latince yazılışı Franciscus) evvelki gün, Irak’ta IŞİD’in Hıristiyanların yaşadığı Karkuş ve Bartulla’yı ele geçirmesinden sonra, dünyaya “Hıristiyanların korunması için yaptığı çağrıyı” çok iyi değerlendirmek ve anlamak gerekmekte.

 

Bu, çok zor bir değerlendirme değil.

Ortaçağın din savaşlarına da geri gitmeye, yüzlerce sayfa tarihi bilgiyi okuyup anlamaya da gerek yok. Papa’nın bu çağrısını anlayabilmek ve değerlendirebilmek için sadece 2 ay geriye gidip, Ortadoğu’da yaşanan olayları ve Filistin ile İsrail arasında geçenleri araştırmak yeterli.

 

24 Mayıs’ta Ortadoğu gezisi kapsamında Ürdün’ü ziyaret eden Papa Francis, Hazreti İsa’nın doğduğu yer olduğuna inanılan Beytüllahim’e gitmiş ve kendisini karşılayan Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’a hitaben yaptığı konuşmada, İsrail devlet Başkanı ŞimonPerez ile birlikte kendilerini “bölgeye barışın gelmesi ve anlaşmazlıkların sona ermesi” için Vatikan’a dua etmeye çağırmıştı. Her ikisi de Hıristiyan olmayan, biri Müslüman, diğeri Yahudi olan iki devlet başkanını Hıristiyanların dini merkezi olan Vatikan’a dua etmeye çağırması dinler arası diyalog kavramının bir ürünü olsa gerek.

 

İsrail’in 12 Haziran’da kaybolan üç İsrailli yerleşimci için günlerce sürdürdüğü operasyonlarda binlerce kişiyi tutuklamasına ve 30 Haziran’da bu yerleşimcilerin cesetlerinin bulunması üzerine Gazze’ye saldırılar başlatmasına ses çıkartmayan Papa Francis, aradan 47 gün geçtikten ve yüzlerce Müslüman çocuk, kadın, erkek, yaşlı Filistinli acımasızca katledildikten sonra, St. Peter Meydanı’nda toplanan kalabalığa hitaben yaptığı konuşmada bir barış çağrısı yaptı ama bu çağrı Gazze’de insanlık dışı bir şekilde öldürülen Müslümanlar için değil, Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcının 100. yılı münasebeti ile tüm dünyadaki anlaşmazlıkların diyalogla çözülmesi çağrısı idi sadece. Gazze’de öldürülen Müslümanlar pek de umurunda olmadı Papa Francis’un.

 

Gazze’de savunmasız Müslümanlar çoluk, çocuk, kadın demeden tepeden tırnağa silahlı İsrail askerleri tarafından acımasızca katledilirken Papa Franscis’induymayan kulakları,  Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) milislerinin Irak’ın Musul Kentinde Hirsitiyanların topluca yaşadığı Karkuş ve Bartulla’yı ele geçirmesi ile aniden Allah’ın bir mucizesine gark oluverdi ve duymayan, işitmeyen kulakları duyar hale geldi. Hatta kör gözleri de görmeye başladı.

 

Aslanım Papa… İşin içine Hıristiyanlar girince, hem görmeye, hem işitmeye, hem de kükremeye başladı adeta.

 

***

Türkiye Cumhuriyeti 31 Temmuz 1959 yılında rahmetlik Başbakan Adnan Menderes’in ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun uzak görüşü ile dönemin AB’si olan Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET) üyelik başvurusunu yapmış,  görüşmeler dört yıl sürmüş ve taraflar arasında bir “ortaklık” kurulması 12 Eylül 1963’de imzalanan ve 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe giren Ankara Anlaşması ile yazılı mutabakata dönüştürülmüştü. Rumların, arkasına saklanarak “Türkiye bizi tanısın” dediği ve uğruna 6 başlığı veto ettikleri anlaşma bu 1963 tarihli Anlaşma. Ankara Anlaşması imzalanmaya imzalanmıştı ama bu anlaşmanın özünü oluşturan “Ortaklık” ise aradan 51 sene geçmesine rağmen hala daha gerçekleşemedi.

 

Yarım asırdan fazladır yürürlükte olan Ankara anlaşmasına rağmen AB’nin Türkiye’yi üye yapmamak ve ortak almamak için her tür zorluğu çıkarmasının ana nedeni işte Papa Francis’in de uygulamak zorunda kaldığı “Çifte Standart” veya namı-diğer hala daha geçerliliğini koruyan “Haçlı Ruhu” dur.

 

21. yüzyıldayız ve hala daha kendilerini dünyanın en ileri topluluğu addeden Avrupalıların ve Amerikalıların söz konusu bu “Dini bağnazlığın” veya da “Haçlı Ruhu’nun” esiri olmalarını ve pençesinde de kıvrandıklarını görmek gerçekten de çok şaşırtıcı.

 

Bence bu  yüz karası bir durum. Hem onlar için, hem de onları örnek almayı bir marifet sayan içimizdeki “Batı hayranları” için. Özümüze dönmek ve kendimize güvenmek en doğru çıkış yolu olacaktır, İslam alemini düşman gören AB’ye girmeye çabalamak yerine…

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com  veya  ata@kk.tc

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

11 Ağustos 2014

 

 

10 Ağustos 2014
Papa’nın Çifte Standardı için yorumlar kapalı
Okunma 83
bosluk

Rum-Yunan Ortak Politikası (2/2)

Rum-Yunan Ortak  Politikası (2/2)

Birinci aşamanın içine iki hedef koydu Samaras ve Anastasiadis.

Birincisi, Kıbrıs sorununun çözümünün müktesebatla uyumlaştırılması,

İkincisi ise AB’nin müzakere süreci içine bir özel temsilci ataması.

Bu yöntemle Avrupa Birliği’nin Kıbrıs sorununa ve müzakerelere derinden ve özlü müdahalesi AB’nin yeni Başbakanı (Komisyon Başkanı) Jean Claude Juncker aracılığıyla gerçekleştirilecek.

 

Daha evvel AB böylesi bir girişimi yapmış ve Barroso başkanlığındaki eski Komisyon (AB Bakanlar Kurulu) , Kıbrıs Özel temsilcisinin rolünü yükseltmeye karar vermişti. Bu konu ile görevlendirilen Pieter van Nuffel, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk tarafının karşı çıkması nedeni ile müzakerelere müdahil olamamış, sadece izleyici statüsünde kalmıştı.

 

İkinci aşamada belirledikleri strateji ise müzakere süreci içine ABD’yi fiilen sokmak veya da tam tersi olarak müzakere sürecini ABD’nin kanatları altına çekmek. Bu doğrultuda birlikte  atmayı kararlaştırdıkları ilk adım, Yunanistan’ın fiilen  AB, ABD ve Türkiye’ye yönelik olarak  “Kıbrıs müzakerelerinde Türkiye’nin daha yapıcı bir tutum sergilemeye ikna edilmesi” yönünde bazı girişimler yapması oldu.

 

Bunun devamı olarak  da Yunanistan, üyesi olduğu NATO’nun 4-5 Eylül tarihlerinde İngiltere’nin Galler bölgesinde yapılacak ve ABD Başkanı Barak Obama ve Başkan Yardımcısı Joe Biden’in de katılacağı toplantıda Kıbrıs sorununu gündeme getirecek.

 

ABD Başkan yardımcısı Joe Biden zaten Kıbrıs konusunda Rumlara yardımcı olabilmek için çalmadan oynamakta. Seçimleri kazanmasını Helen Dernekleri Birliğine borçlu olduğundan, Yunan asıllı bir Amerikalı edasıyla Yunanistan’ın ve Rumların her konusunda kendilerine yardımcı olmakta.

 

Joe Biden’i tanıyorsanız, geçmişini, ABD Senatosunda kimler için çalıştığını, hangi ülkenin lobiciliğini yaptığını ve hangi ülkeyi kayıtsız şartsız desteklediğini biliyorsanız, Yunanistan’ın bu girişimi sonrasında kimin yanında yer alacağını kolayca kestirebilirsiniz.

 

Joe Biden, 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatından sonra 1975 yılında ABD’nin Türkiye’ye haksızca ve kalleşçe uyguladığı silah ambargosunun mimarlarından ve can siperane destekleyicilerinden birisi.  John Brademas, Paul Sarbanes, Thomas Eagleton, Benjamin Rosenthal ve Joseph Biden 1975 yılında yaptıkları çalışma ve öneriyle ABD’nin Türkiye’ye ambargo uygulamasını sağlamışlardı.

 

Andonis Samaras 5 Eylül’de İngiltere’de işte bu Joe Biden ile görüşecek ve ABD’nin Türkiye’ye Kıbrıs konusunda taviz vermesi yönünde baskı yapmasını isteyecek.

 

Üçüncü aşama yapmak istedikleri ise BM’yi Kıbrıs Rum tarafına yönelik yaptırım veya karar almasına mani olmak. Tüm mücadeleye rağmen böylesi bir karar çıkarsa da Yunanistan ve Helenlerin dostları ile birlikte bu kararın yaptırımı reddetmek. Zaten bu tür kararların BM Güvenlik Konseyinden çıkarılmasını 4 Mart 1964 tarihinden beri başta Rusya olmak üzere, Fransa ve Çin’in desteği ile önlemeyi başardılar. Kofi Annan’ın 28 Nisan 2004 tarihli ve Kıbrıslı Türklerin üzerinden insanlık dışı ambargoların ve izolasyonların kaldırılmasına dair öneri içeren raporu halen daha Rusya’nın vetosu nedeni ile gündeme bile alınmış değil.

 

Türkiye ve KKTC yöneticilerinin 28 Mart 1821 ile 18 Kasım 1983 tarihleri arasındaki Yunan tarihini ve Kıbrıs’ta yaşananları tekrardan gözden geçirip, kendine daha güvenilir bir blok bulmasının veya bu bloku yaratmasının zamanı gelmiştir. Dünyanın politik yaşamı ve dengeleri içinde yaşanan bazı krizleri aynen Yunanistan ve Rum ikilisinin yaptığı gibi kazanıma döndürmeye çalışması gerekmektedir.

 

Rusya ile AB ve ABD arasında yaşanan  krizi dikkate alarak, Rusya’nın önde gelen düşünürlerinin Türkiye konusunda Başkan Putin’e yaptıkları önerinin geliştirilmesinde büyük fayda vardır. AB’den ve ABD’den,  Kıbrıs konusunda Türk tarafına herhangi bir desteğin gelmesi beklemek “Olmayacak duaya amin demekten” öteye değildir…

Zaman, yeni dostlar edinmenin veya yaratmanın zamanıdır.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

8 Ağustos 2014

7 Ağustos 2014
Rum-Yunan Ortak Politikası (2/2) için yorumlar kapalı
Okunma 71
bosluk

Rum-Yunan Ortak Politikası (1/2)

Rum-Yunan Ortak  Politikası (1/2)

Anastasiadis  geçen hafta boşuna Atina’ya gitmedi.

Yunanistan’la birlikte koordineli çalışarak, Hristiyan aleminin desteği ile Kıbrıs adasının tümünü bir tek mermi bile atmadan ele geçirip, Helen egemenliğini kuzey Kıbrıs’ı da kaplayacak şekilde nasıl yayabileceklerinin  hesaplarını yapıp, stratejisini belirlediler geçen hafta. Zaten Yunanistan’ın kuruluşu da, büyümesi de, Girit’i ele geçirmeleri de aynen bu strateji sonucunda gerçekleşmişti.

 

Başbakan Andonis Samaras ile Rum lider Anastasiadis’in Atina’daki Maksimus Sarayında yaptıkları toplantı gereğinden fazla geniş ve içerikli oldu. Toplantıya Yunanistan’ın Dışişleri Bakanı Evangelos Venizelos ile Kıbrıs Rum Yönetiminin Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis  katılırken, ilgili müsteşarlar da oradaydı. Tam bir beyin fırtınası yapıldı.

 

Zaman geçtikçe, Başbakan Andonis Samaras ile Rum lider Anastasiadis’in neler konuştukları, ne kararlar aldıkları ve hangi stratejiyi belirledikleri bir bir ortaya çıkmaya başladı.

 

Anastasiadis müzakerelerde yapay bir hırçınlık gösteriyor ve hava elektriklenince de hemen Rum basını kanalı ile Türkleri ve özellikle de KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nu suçlu iskemlesine oturtmaya çabalıyor.

 

Bu aşamadaki stratejisi çok açık ve net.

Eroğlu’nu ve müzakerecisi Özersay’ı uzlaşmaz gösterdikten sonra, konuyu “Bunlarla hiç bir yere varılmaz, Ankara ile görüşürsek Kıbrıs konusunu çözeriz“e getirip, bu isteklerini Yunanistan’ın da katkıları ile BM’ye, ABD’ye ve AB’ye belli bir program içinde aktarmak ve desteklerini istemek.

 

Rum-Yunan ikilisi, AB ile ilgili planlamalarında, Avrupa Komisyonunun yeni Başkanı Jean Claude Juncker vasıtası ile AB’nin Kıbrıs müzakerelerine taraf olmasını sağlamayı hedeflediler. Bir evvelki Başkan Jose M. Barosso, Rumları çok iyi tanıdığından kendilerini kapıcı bile yapmamış, isteklerini dikkate almamıştı.

 

Yeni Başkan seçilen Juncker, tam bir Grekofil, yani Yunan hayranı. Zaten Lüksemburg’un Dışişleri Bakanı iken bu tavır ve tarafgirliğini her fırsatta, açık ve net bir şekilde ortaya koymuştu Dışişleri Bakanlığı döneminde. Bu nedenle de istifa etmek zorunda bile kalmıştı görevinden. Şimdi AB içinde Başbakanlık görevine eşit düzeyde bir mevkide bulunan Junker’i tam bir destekçi buldular kendilerine.

 

AB’nin Kıbrıs sorununa özlü müdahalesinin yeni Başkan Jean Claude Juncker aracılığıyla olabilmesi için her tür girişimi başlattılar. İlk meyveyi de dün Junker’in Atina’ya yaptığı ziyarette aldılar. Junker’den, sürmekte olan müzakereler sonunda  varılacak anlaşmanın birincil hukuk olması değil, çözümün Avrupa Müktesebatı ile uyumlu olması gerektiği konusunda söz aldılar.

 

Junker’den istedikleri bununla da kalmadı.  Juncker’in Kıbrıs sorununu ve Rum tarafının talebini bilen biri olduğunu dikkate alan Samaras ve Anastasiadis, ikinci olarak kendisinden AB’nin müzakerelere taraf olması için çalışmalar ve girişimler başlatması talebinde bulundular.

 

Juncker zaten tescilli bir Türk düşmanı. Daha AB Komisyonu başkanı seçildiği gün, AB’nin 2019’a kadar herhangi bir genişlemede bulunmayacağını ve yeni üye almayacağını açıklamıştı. Tabii sözleri Türkiye’ye hitap etmekteydi, tam olarak açık ve net bir şekilde Türkiye adını ağzına almamış olsa bile…. (Devam edecek 2/2)

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

6 Ağustos 2014

 

5 Ağustos 2014
Rum-Yunan Ortak Politikası (1/2) için yorumlar kapalı
Okunma 108
bosluk

BM Güvenlik Konseyi’nin UNFICYP Raporu

BM Güvenlik Konseyi’nin UNFICYP Raporu

BM Güvenlik Konseyi (BM GK), bu yıl içinde Temmuz-Aralık ayları arasında Kıbrıs adasında görev yapacak olan UNFICYP (Kıbrıs’taki BM Barış Gücü) ile ilgili Kıbrıs raporunu açıkladı.

 

Son 50 yılda UNFICYP’in görev süresinin uzatılması ile ilgili olarak tamı tamına yüz tane Kıbrıs raporu yayınladı BM GK. Al birini çal ötekine bu raporların. Hepsi de Rum yanlısı ve Rumların çıkarlarına hizmet ediyor.

 

Soykırıma uğradığımız 1964 yılındaki ve şiddetli Rum saldırılarına maruz kaldığımız, köylerimizin, kasabalarımızın ve şehirlerimizin Rum kuşatması altında olduğu, Türklere 37 adet eşyanın satışının yasaklandığı, Kıbrıslı Türklerin yiyecek, içeçek, ilaç ve iş bulamadığı  1965-1968 arasındaki karanlık günlere ait raporlar bile tam bir yüz karası.

 

Aynen günümüzde Gazze’de olduğu gibi İsrail’i masum Filistinlileri öldürmekte haklı bulan BM, ABD ve AET (dönemin AB’si), söz konusu soykırıma uğradığımız yıllar içinde Rumları da bizleri öldürmekle, soykırım uygulamakla, adanın yüzde 3’ü gibi küçücük bir yere sıkıştırarak  insanlık dışı koşullarda yaşamaya mahkum etmekte haklı bulmuştu.

 

Kıbrıslı Türklerin taşınmaz mallarının, evlerinin, ağıllarının, ahırlarının, dükkanlarının, ambarlarının ve tüm zirai ürünleri ile küçükbaş-büyükbaş hayvanlarının nasıl yok edilip yağmalandığını resmi belgeler ile rapor haline sokan Ortega’nın raporunu bile BM hasır altı etmeyi başarmıştı.

 

KKTC Cumhurbaşkanlığındaki belgelere ve Kurucu Cumhurbaşkanı R. R. Denktaş’ın yayınladığı kitaplarına göre, 21 Aralık 1963 ile 23 Mart 1964 arasındaki kısacık 90 günde Rumlar aynen Matyat’lılara yaptıkları gibi doksan sekiz Türk köyü yağmalamış, yakmış ve sonra da yıkmıştı.

 

Rum saldırılarının başladığı 1964 yılı ile 1974 Mutlu Barış Harekatı arasında kalan 11 yıllık zaman dilimi içinde de toplamda 103 köy talan edilip yıkılırken, Lefkoşa’da 40, Gazimağusa’da 13, Larnaka’da 11, Limasol’da 10, Baf’ta 10 ve Girne’de de 11 cami yıkıldı ve yerle bir edildi.

 

Rumlar o denli pişkin davrandılar ki, “Türkler bize saldırdı” diye yaygarayı basıp, utanmadan da  BM’den gözlemci de istediler. BM Rumların bu yaygarasından sonra Jorge Villacrés Ortega başkanlığında bir heyeti “Fict Finding Mission”, “Gerçekleri Tespit Heyeti” veya “Keşif Heyeti” olarak Kıbrıs adasına gönderdi.

 

Jorge V. Ortega başkanlığındaki heyet bütün adayı dolaştı ve Temmuz 1964 tarihinde BM adına ve BM kayıtlarına geçmiş olan gerçekçi bir rapor hazırladı.  Ortega’nın raporunun büyük bölümünde, Rumların Türklere karşı başlattıkları saldırının ilk altı ayında acımasızca yakıp yıktıkları Türklere ait 111 köydeki evlerin, işyerlerinin, camilerin, okulların, türbelerin ve çiftliklerin resimleri ve verilen zarar ziyanın dökümü yer alıyordu.

 

Tüm bu yakıp yıkmaya ilaveten toplamda 36 bin Kıbrıslı Türk 103 yerleşim yerindeki evini, barkını, hayvanlarını, zirai ürünlerini, hatıralarını ve ecdadının mezarlarını arkada bırakarak, daha güvenli bulduğu Türk bölgelerine göç etmek zorunda bırakılmıştı. Türkler bir daha kendilerine ait bu yerlere geri dönemediler, Rum yönetimi izin vermediği için.

 

Rumlar gerçekte Ortega’dan gerçekleri saptırmasını ve tamamen Rumların görüşlerini savunan Rum yanlısı bir rapor hazırlamasını bekliyorlardı. Ama olmadı…  Ortega Rumların tüm baskılarına rağmen ne gördüyse onu yazdı raporuna ve BM Genel Sekreteri ile Güvenlik Konseyi üyelerine resmi yollardan iletti.

 

Sonra ne oldu? Koskocaman bir hiç.

Ne BM, ne ABD ve ne de AB, bırakın Rumlara karşı yaptırım uygulamayı, Rumları kınamadılar bile. Utanmasalar Rumların sırtını sıvazlayıp, “Devam et Türkleri katletmeye” diyeceklerdi, aynen bugün Gazze’de olduğu gibi. Masum insanları öldüren İsrail’i kınayacaklarına, 1942-43 yapımı çaktım almaz Katyuşa roketlerini Yahudi yerleşim yerlerine gönderen Filistinlileri kınıyor.

 

İşte Dünyanın adaleti böyle. BM GK’yi elinde tutan 5 daimi üye ne isterse oluyor, kimi isterse o haklı koltuğuna oturtuluyor.

 

BM Barış Gücü UNFICYP’in görev süresinin uzatılması konusundaki görüşmelerde BM Kıbrıs Türk tarafını muhatap almadığı için, bir dönem UNFICYP’in Kıbrıs Türk tarafında dolaşımını yasaklayan KTFD’nin (Kıbrıs Türk Federe Devleti) ve KKTC’nin 1980’li yıllarda korkmadan yaptığı gibi, mevcut KKTC hükümeti de UNFICYP’in KKTC sınırları içinde dolaşımını yasaklamalı, KKTC söz konusu görüşmelerde muhatap alınana kadar…..

 

UNFICYP’ın adadaki varlığı siyaseten sadece Rumlara hizmet etmekte, bize ise on paralık faydası yok zaten…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

4 Ağustos 2014

3 Ağustos 2014
BM Güvenlik Konseyi’nin UNFICYP Raporu için yorumlar kapalı
Okunma 137
bosluk

Ermeni Teröristlerin 1975-1985 yılları arasında ABD’deki faaliyet ve eylemleri ile ilgili 4 bölümlü video.

Ermeni Teröristlerin 1975-1985 yılları arasında ABD’deki faaliyet ve eylemleri ile ilgili 4 bölümlü video.
Ermeni Teröristlerin 1975-1985 yılları arasında ABD’deki faaliyet ve eylemleri ile ilgili 4 bölümlü video.

Mourad Topalian’ın 1975-1985 arasında şehit edilen Türk diplomatlarına nasıl suikast hazırladığı, ABD üst düzey yöneticilerinin arkasına saklanarak faaliyet yürüttüğü ve (ATF) Federal Ajanı P. Elliot’un 25 yıl süren araştırmalarından sonra mahkemeye çıkarılıp cezalandırılmasını içeren Video sunusu. İngilizce olmasına rağmen GÖRMEYE ve İZLEMEYE DEĞER. Bilmediğim bir çok gerçeği öğrendim bu video serisinden.

Part 1

https://www.youtube.com/watch?v=ZRC010d_9MM&list=PL2-K2Vm8zhuQOXt-QUV4aGFyzLWb-pot9&index=2

Part 2
https://www.youtube.com/watch?v=PB2HnD398R0&list=PL2-K2Vm8zhuQOXt-QUV4aGFyzLWb-pot9&index=1
Part 3
https://www.youtube.com/watch?v=TRsPwcFmowc&list=PL2-K2Vm8zhuQOXt-QUV4aGFyzLWb-pot9&index=3
Part 4
https://www.youtube.com/watch?v=4JZpanT4Nqw&list=PL2-K2Vm8zhuQOXt-QUV4aGFyzLWb-pot9&index=4
Sevgi ve Saygılarımla

Prof. Dr. Ata ATUN
GSM : +90 – 533 881 1111

E-mail: ata.atun@atun.com  veya ata@kk.tc
Twitter: @ataatun
Facebook: Ata Atun

 

3 Ağustos 2014
Ermeni Teröristlerin 1975-1985 yılları arasında ABD’deki faaliyet ve eylemleri ile ilgili 4 bölümlü video. için yorumlar kapalı
Okunma 75
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3

Arşivler

Son Yorumlar