T.C. Lefkoşa Büyükelçiliği (1/3)

T.C. Lefkoşa Büyükelçiliği (1/3)

Çocukluğumun bir bölümü de Lefkoşa’da geçmişti.

Köşklüçiftlik’te o dönemdeki adı ile Doros Sokakta (Sabri Kazmaoğlu Sokak) tek katlı bir evde oturuyorduk.

50’li yılların ortalarında Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs adasındaki diplomatik misyonu Konsolosluk muydu yoksa Büyükelçilik miydi tam olarak hatırlamıyorum. Sanırım ilk Büyükelçi Sayın Vecdi Türel 1959 yılının başlarında Büyükelçilik görevine atanana kadar diplomatik misyon Konsolosluk seviyesindeydi.

 

O dönemde Konsolosluk binası, Ledra ışıklarının köşesindeki sarı taştan yapılmış, geleneksel Kıbrıs Türk ve Osmanlı mimarisini yansıtan güzel bir binadaydı. Damında da benim her zaman dikkatimi çeken çok kocaman ve çok uzun bir anten bulunmaktaydı. Giriş kapısının önünde de her zaman nazlı nazlı dalgalanan Türk bayrağı asılıydı.

 

Sabahları bisikletimle okula giderken, yolumu değiştirir, o yıllarda bugünkü Meclis binamızın yanı kapısının tam karşısında yer alan Blacky’nin bakkal dükkanı önünden geçip Girne kapısından okula gitmek yerine, Ledra ışıklarından surlar içine girip, daracık Kanlı Mescit sokaktan mahkemelerin önüne çıkar, Mecidiye sokağına girer, rahmetlik Afif Mapolar’ın sol taraftaki, rahmetlik Kemal Deniz’in de sağ köşede yer alan kitapevlerinin arasından geçerek ara sokaklardan kestirmeden Selimiye Camisi’nin yanında yer alan okuluma giderdim.

 

Yol değiştirmemdeki amaç Konsolosluk binasının önündeki Türk bayrağına bakıp selam durmaktı. Aynen son haftalarda televizyonda gösterilen THY’nin Iğdır Havaalanı ile ilgili reklam filminde inişe geçen uçağa selam duran küçük Iğdırlı çocuk gibi selam dururdum Türk Bayrağına, bisikletimin üstünde Konsolosluk binasının önünden geçerken. Sol elimle dümeni tutar, sağ elimle de selam verirdim bayrak sağ tarafımda olduğu için. Dönüşte de bu sefer sağ elimle dümeni tutar, sol elimle de selam verirdim Türk Bayrağına. Bana göre bayrak ne taraftaysa o elle selam verilmeliydi Türk Bayrağına, aksi bayrağa saygısızlık olurdu….

 

Bir keresinde büyük bir ciddiyetle Türk bayrağına selam dururken, yolda yürümekte olan çarşaflı bir kadına arkadan çarpmış, yer düşmüştüm. Ayağa kalkmaya çalışırken de güzel bir dayak yemiştim. Bir başka seferinde de nasıl olduysa, bir arabaya yandan çarpmış, gene dayak yemiştim. Arabanın sahibi beni babama govcaladığından (müzevirlik edip konuyu aktardığından) rahmetlik babamdan da bir azar, arkasından da uzun bir nasihat işitmiştim, dayağa ilaveten.

 

Blacky benim favori bakkalımdı. Onun raflarında benim ellerimden daha da büyük boyda olan KitKat’lar vardı. Günlük yarım şilinlik (beş kuruş) cep harçlığımın iki kuruşu hep ona giderdi. Geri kalanla da  iki dilim çörek ve bir dilim de peynir alır yerdim okulda ders arasında. Bazen paramı iki gün üst üste biriktirir, mahkemelerin önündeki kaldırımda duran sandviççiden peynirli bolibifli (kutu eti) sandviç alır büyük bir keyifle yer, yanında da bol naneli bir de ayran içerdim.

 

T.C. Büyükelçiliği ile ilk kez tanışmam 1959 yılında oldu. Çok merak ediyordum o görkemli binanın içinde nelerin olduğunu ve kimlerin çalıştığını. Türk askeri var mıydı içerde diye selam verirken dört gözle bakardım binaya.

 

Bir bayram günü babam beni elimden tuttu ve T.C.Büyükelçiliğine götürdü. Ne bayramıydı veya da neyin kutlamasıydı hiç hatırlamıyorum ama benim gibi bayramlıklarını giymiş kızlı erkeli bir çok çocuk vardı orada…. (Devam edecek 2/3)

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

21 Temmuz 2014

20 Temmuz 2014
T.C. Lefkoşa Büyükelçiliği (1/3) için yorumlar kapalı
Okunma 133
bosluk

Rumların Tehdidi Artmaya Başladı

Rumların Tehdidi Artmaya Başladı

Rumların uluslararası ortamda başları sıkışmaya başladı mı, tehditleri de artmaya başlar.  Bu dönemde bol bol atıp tutarlar ve birisi çıkıp “otur yerine” dedi mi de, pısıp yerlerine otururlar.

Kendilerini dev aynasında gören ve dünyanın en güçlü ülkesinin de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi olduğunu sanan Rumlara göre, dünyanın merkezi de Lefkoşa’dır zaten.

 

Lefkoşa’da normal diplomatik görevlerini ifa eden büyükelçilerin, özellikle de ABD, Rusya ve Avrupalı bazı Büyükelçilerin, başta KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu olmak üzere Müzakereci, Özel Temsilci,  Dışişleri Bakanı ve diğer siyasi kişilerle yapmış oldukları temaslarla ilgili olarak Rum Dışişleri Bakanlığı’nın, söz konusu yabancı büyükelçilere göndermiş olduğu sözlü uyarı notası Rum megalomanisinin en güzel örneklerinden bir tanesidir.

 

Söz konusu yabancı büyükelçilerin Rumların bu sözlü notasını dikkate almadıklarına ve de almayacaklarına kuşku yok.

 

Zaten İngiltere, aralarında İngiliz Yüksek Komiseri’nin de bulunduğu büyükelçilere Kıbrıs Türk toplumluyla temasları konusunda Rum Dışişleri Bakanlığı’nın sözlü nota göndermesine karşılık, herhangi bir resmi yazı veya yanıt vermeyeceğini açıkladı. Açıkçası İngiltere Rumlara “senin uyarıların benim bir kulağımdan girer, diğerinden de çıkar” mesajını verdi bu açıklaması ile.

 

Rumlardaki bu megalomani yeni kazanılmış değil… Hatırlarsanız, Makarios da 21 Aralık 1963 gecesi korumasız Türklere, tepeden tırnağa silahlı milis ordusu ile saldırırken kendisini dev aynasında görmüş ve adanın mutlak hakimi sanmıştı. 1 Ocak 1964 sabahı, herhalde bir gece evvelsinde kutlanan yılbaşı masasında içkiyi fazla kaçırmış olmalı ki, altında Türkiye, İngiltere, Yunanistan, Kıbrıs Türk ve Rum Toplumlarının liderlerinin de imzaları bulunan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Anayasası’nı iptal ettiğini açıklamıştı, Kıbrıslı Türklere söz konusu Anayasa’nın verdiği ortaklık haklarını iptal edip, adaya tek başına hakim olabilmek için…

 

İngiltere ve Türkiye Makarios’un bu sözlerine karşı çıkıp öğleye doğru yaptıkları açıklamada Makarios’un bu sözlerini geri almaması durumunda Garantörlük haklarını derhal kullanmaya başlayacaklarını belirtince, Makarios yelkenleri indirmiş ve yanlış anlaşıldığını, böylesi manada bir söz söylemediğini belirterek, yaptırımlardan kurtulmuştu.

 

Günümüzde, kırk yıl evvel yaşanmış bu olayın tıpa tıp benzeri olmasa da yaklaşık benzerlikte olaylar yine yaşanmakta.  15 Temmuz Rum-Yunan darbesinin yapıldığı günde ve sonrasında üst düzey Kıbrıs Rum yetkilileri tarafından Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafını hedef alan suçlayıcı açıklamalarda bir artış gözlemlenmekte yine.

 

Rum Sözcü Hristodulidis’in, sahip oldukları tek yanlı AB üyeliğini Türkiye’nin müzakere başlıklarının açılmasında “veto hakkını bir silah olarak kullanacakları”  şeklinde tehditkâr açıklamalarda bulunması, başlarının sıkıda olduğunun habercisi gerçekte.

 

Rum Dışişleri Bakanı Kasulidis’inde,kendini adanın kralı gibi gördüğü, yaptığı saçmalıktan net bir şekilde anlaşılıyor. Türkiye’ye karşı bir propaganda savaşı başlatacakları açıklayan Kasulidis, daha da ileri giderek Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi Geçici üye üyeliğini önlemek için de elden geleni yapacaklarını belirtiyor boyuna posuna bakmadan.

 

İşin doğrusu, BM üyeliği ve de AB Üyeliği’nin sorgulanması gereken bir ülke varsa, onun Güney Kıbrıs Rum Yönetimin olduğu kesin. Belliki Rumların başı bu aralar çok sıkışık ve Rum siyasiler, zevahiri kurtarmak için “Hayali bir düşman yaratmak” peşinde…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

18 Temmuz 2014

17 Temmuz 2014
Rumların Tehdidi Artmaya Başladı için yorumlar kapalı
Okunma 85
bosluk

NATO, Türkiye ve Kıbrıs

NATO, Türkiye ve Kıbrıs

NATO’nun geleceğe yönelik çalışması içinde 2010 yılının Ocak ayında son şeklini verdiği “Stratejik Konsept Belgesi“nde Türkiye AB üyesi olmayan NATO ülkesi olarak ve üzerinde iki devlet barındıran “Kıbrıs”ı ise NATO üyesi olmayan ve NATO ile Güvenlik Antlaşması bulunmayan AB ülkesi olarak tanımlanmakta.  (NATO’s New Strategic Concept, No. 67, January 2010, The Netherlands, 11.5, s.25)

 

Gerçekte NATO’nun bu şekilde Kıbrıs’a bakması ve Kıbrıs’ı bu şekilde algılaması, yeni ve farklı bir yaklaşım. Büyük bir olasılıkla da Kıbrıslı Türklerin ve Rumların anavatanları olan Türkiye ve Yunanistan’ın NATO üyeleri olmasından kaynaklanıyor.

 

NATO için Kıbrıs, kendi başına NATO içinde sorunlar yaşanmasına neden olan bir çıbanbaşı. Derhal çözülmesi gerektiğini düşünüyor NATO stratejistleri. Türkiye’nin AB üyesi olmaması veya AB’ye ısrarla üye yapılmaması NATO için ne kadar sorunsa,  Kıbrıs Rum Yönetiminin de NATO üyesi olamaması ve NATO ile Güvenlik Antlaşması bulunmaması o denli önemli.

 

Norveç, İzlanda ve Türkiye hariç NATO’nun tüm Avrupalı üyeleri AB ülkesi. NATO üyesi olan ve ABD’den sonra NATO içinde en büyük askeri güce sahip olan Türkiye, Avrupa Güvenliğine katkı koymak için Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası içinde yer almak istiyor. ABD’nin de arzusu ve görüşü bu doğrultuda. Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan Türkiye’nin AB’ye girmesine engel olurken, buna paralel olarak, Türkiye’nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası içinde yer almasına da endirekt olarak mani oluyor.

 

Kıbrıs Rum Yönetiminin çıkardığı bu engele karşılık olarak Türkiye de, Kıbrıs Rum Yönetiminin NATO’ya girmesine engel olmakta. Buna ilaveten de Türkiye,  NATO ile arasındaki ilişkinin bir çok yönünü kapsayan bir sözleşmeyi de imzalamayı reddediyor. Böylesi bir sözleşmede bir delik açılıp Kıbrıs Rum tarafının NATO’ya alınması olasılığı her zaman mevcut olduğu veya da olabileceği gerekçesi ile…

 

AB ile NATO arasındaki sorun dönüp dolaşıp Kıbrıs Türk tarafı ile Kıbrıs Rum tarafının anlaşmasına gelip dayanmakta.  Avrupa Birliği ve NATO’nun işbirliği yapabilmesi Kıbrıs sorununun BM tarafından onay görecek bir şekilde çözülmesinde yatıyor.

 

Türkiye gibi bölgenin lideri konumunda, askeri, politik ve ekonomik gücü zirvede olan AB adayı bir ülkenin AB Güvenlik Konseptinde yer alamamasının, AB-NATO stratejik ve işbirliği ilişkilerinin düzelmesine süreğen bir engel oluşturduğu kesin. NATO ve AB, bölgenin güvenliği açısından bu sorunu çözmek ve nüfusu 800 bin civarında olan, ekonomik olarak batmış, bölgedeki insan ve uyuşturucu kaçakçılığının merkezi haline gelmiş, kara para aklamada liste başı konumundaki üfürükten bir devlet olan Kıbrıs Rum Yönetimini ikna etmek veya da saf dışı bırakmanın yollarını bulmak zorunda.

 

NATO ve Türkiye ile ilgili bir başka sorun da Türkiye’nin, NATO füze kalkanı projesine katılarak Füze Savunma sisteminin topraklarına yerleştirilmesini kabul etmesi. Rusya’nın ilk başta bu konuşlandırmaya canı çok sıkıldı ve Suriye kanalı ile hem Türkiye’ye hem de Avrupa’ya karşı benzer  tedbir almak yoluna gideceğini açıkladı. Ancak sonradan NATO, bu füzeleri Türkiye topraklarında konuşlandırmakla, hem Rusya’nın, hem de Avrupa’nın güvenliğinin hesaplandığı teminatını verince Rusya’nın huzursuzluğu son buldu.

 

Son bulmasına buldu da, Ukrayna sorununda dünyanın iki süper nükleer gücü ABD ve Rusya tekrar karşı karşıya gelince dünyadaki ve özellikle de bölgedeki askeri güç dengeleri sil baştan bozuldu. İşin ilginç tarafı kurulacak yeni askeri güç dengesinin merkezi Kıbrıs’ı da içine aldı.

 

Kurulacak yeni askeri güç dengesi ve Doğu Akdeniz’de keşfedilen hidrokarbon yatakları, önemli stratejik konumda bulunan Kıbrıs adasında son elli yıldır süregelen “Kıbrıs Sorunu”nun en kısa zamanda çözülmesini gerektiriyor. Gerektirmekten de öte şart konumuna getirdi…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

16 Temmuz 2014

15 Temmuz 2014
NATO, Türkiye ve Kıbrıs için yorumlar kapalı
Okunma 119
bosluk

Anastasiadis’in Güven Yaratıcı Önerileri

Anastasiadis’in Güven Yaratıcı Önerileri

KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu ile Rum lider Anastasiadis arasında yapılan son toplantıda Rum liderin sunduğu 14 maddelik “Güven Yaratıcı Önlemler”, diplomatik geleneğe hiç uymadığı gibi, ciddiyetten de çok uzak. Açıkçası  tam bir komedi senaryosu.

 

Belli ki Anatasiadis’in Kıbrıs konusunu müzakere etmeye hiç bir niyeti yok. İşi yokuşa sürmek için elden geleni yapıyor ve bu doğrultuda da her yolu mubah kabul ediyor, aynen Makyavelli’nin tavsiye ettiği gibi.

 

Liderler arasında varılan mutabakata göre ve de BM’nin de uygulanmasında ısrar ettiği “Gizlilik” kuralına rağmen Rum lider Anastasiadis, Makyavellli’nin önerileri doğrultusunda liderler arasında konuşulanları ve iki tarafın sunduğu öneri kağıtlarını hem basına sızdırıyor, hem de üstüne üstlük bu sızdırmayı kendisi yapmamış gibi bir de Rum siyasi parti liderlerini suçlayıp bu sızdırma olayına yapmacık bir şekilde öfkeleniyor.

 

Anastasiadis, Rumların bu çirkin ve hiç bir etik kuralına uymayan taktiğin, yıllar önce kendisinden evvel bu görevi yapmış Rum liderler tarafından da uygulanmış olduğunu ve bu stratejinin artık koktuğunu ve Kıbrıs konusu ile ilgili tüm tarafları bıktırdığını unutmuşa benziyor anlaşılan.

 

1977 Şubatında BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim’in huzurunda  rahmetlik Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş ile karşılıklı olarak 1. Doruk Anlaşmasını imzalayan dönemin Rum lideri Başpiskopos Makarios, 1950 yılında Başpiskoposluk yeminini ettikten sonra bir de buna ilaveten “Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak için canını bile vermeye hazır olduğu“na dair yemin etmiş olması nedeni ile Doruk anlaşmasını imzaladığı yılın Ağustos’unda kahrında ölünce, yerine geçen halefi, Rum Meclisi Başkanı Spyros Kyprianou bu taktiği bol bol uygulamış, herkesi de bıktırmıştı.

 

Hatırlatalım; Floransa’da 1469 yılında doğmuş olan “Niccolo di Bernardo dei Machiavelli” adı “Prens” olan bir kitap yazmış ve bu kitabın da basımı ancak ölümünden 23 yıl sonra gerçekleşebilmişti. Makyavelli’nin hükümetin üst kademelerinde yaptığı 34 yıllık görevlerden edindiği bilgiler ve deneyimlerle yazdığı Prens adlı kitabının özeti “Hedefe Giden her Yol Mubahtır” şeklinde toparlanabilir.

 

Rum lider Anastasiadis veya da danışmanları belli ki bu kitabı okumuşlar ve yaklaşık beşyüz yıl evvel kaleme alınmış bu entrikalar döneminin ilkelerini uygulamaya koymayı tercih etmişler.

 

Yaptığı öneriler o denli saçma ve hayali ki, önerileri arasında yer alan bazı maddelerin muhatabı Kıbrıslı Türkler bile değil.

 

Muhatabının kim olduğunu şaşıran Anastasiadis’in yaptığı 14 adet “sözde” güven arttırıcı önlemin dördü Türkiye ile ilgili.

Türkiye’den “Ankara protokolünü benimsemesini”, ” Askerlerinden beş-on bin tanesini Kıbrıs adasından çekmesini”, “Askerinin ateşkes hattından uzaklaştırmasını” ve “Kentsel  bölgelerde ateşkes hattının askersizleştirilmesi”ni istiyor.

 

Anastasiadis bunları önereceğine, güven arttırıcı önlemlerin ilk adımı olarak,”KKTC ile Ateşkes Anlaşması imzalamayı” teklif etmeliydi.

 

İkinci adım olarak da Türkiye’yi muhatap alacağına Yunanistan’ı muhatap alıp, adada bulunan ve sayıları 20 bini aşan Yunan ordusundan gönderilmiş paralı askerler, astsubaylar, subaylar ve generallerin geri çekilmesini talep etmesi olmalıydı Yunanistan’dan….

 

Ancak bu şekildeki iyi niyet gösterisinden sonra Türkiye’den bir şeyler istemeliydi Anastasiadis. Üfürükten bir devlet olup, kendini dev aynasında görmek başka bir haleti ruhiye anlaşılan, aynen Anastasiadis gibi…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

14 Temmuz 2014

13 Temmuz 2014
Anastasiadis’in Güven Yaratıcı Önerileri için yorumlar kapalı
Okunma 77
bosluk

Görevden İstifa Ederim

Görevden İstifa Ederim

Kıymetli dostum, Cumhurbaşkanımızın Rumlarla sürdürdüğü müzakerelerde “Özel Müzakereci” olarak görevlendirdiği Kudret Özersay, “Müzakere sürecinde umut görmezsem görevi bırakabilirim. Sırf müzakerecilik için bu görevi yürütmeyeceğim. Süreçte sonuç alınamayacağına inanırsam, o noktada istifa etmekten çekinmem” diyorsa ortada, bütün iyi niyete ve barış yapmak çabalarına rağmen aşılamayan bir sorun var demektir.

 

Eğer Dışişleri Bakanı Özdil Nami de aynı günlerde AB Genişleme Komiseri Stefan Füle’ye “Rum tarafının geçmiş yakınlaşmalara saygı göstermediğini ve müzakerelerdeki tıkanıklığın ana sebebinin bu olduğunu” söylüyorsa, müzakere sürecinde yaşanmakta olan sorunun boyutları, tahmin edilenin de çok üstünde demektir.

 

Gerçekte Kıbrıs müzakerelerinin günümüzde ulaştığı nokta, Eroğlu-Hristofyas döneminde gelindiği noktadan daha da geride. Görüşmeler ileriye gideceğine, Anastasiadis’in olumsuz ve engelleyici tutumundan dolayı geri geri gitti.

 

Kıbrıs adasının son ikibin yıllık kayıtlarında net bir şekilde görünen ve tarihin tozlu sayfalarına kalıcı bir şekilde geçmiş kuraklığa ve susuzluk nedeni ile 4. asırda adanın 30 yıl müddetle insanoğlu tarafından tamamen terk edilmiş olmasına rağmen Türkiye’den binbir zorlukla ve korkunç paralar harcanarak her iki kara parçasında barajlar inşa edilip denizin içinden adaya su getirilme çabalarını bile “Endişe verici” olarak tanımlayan Rum Siyasiler, utanmadan AB’ye şikayette bile bulunmaktalar.

 

Rum Dışişleri Bakanı İoannis Kasulides’in çok değil daha evvelki gün yaptığı açıklamada “Türkiye’den KKTC’ye su getirilmesi oldukça endişe verici bir gelişme” demesi Rum siyasilerdeki uyumsuzluğun ve isteksizliğin hangi boyutlarda olduğunun en güzel örneği. Kasulides bu sözlerini Rum tarafındaki bir kahvede geyik muhabbetinde değil, yaptığı resmi bir konuşmada dile getirdi. Üstelik bu resmi konuşma bir büst açılışında yapılmamıştı… Kasulides, AB Dönem Başkanı sıfatıyla Yunan Dışişleri Bakanı Evangelos Venizelos’un AB tarafına başkanlık ettiği Ortaklık Konseyi toplantısındaki bu konuşmasında üstüne üstlük, hem AB’ye posta koydu, hem de baryası (yakın dostu) Venizelos’a.

 

Kıbrıs’ta kalıcı bir çözüm bulmaya yönelik müzakereler sürerken Kıbrıslı Rumların Kıbrıs konusunda, üyesi oldukları Avrupa Birliği’ne meydan okumaları da başka bir megalomani örneği ancak komşularımızın siyasi tarihlerini çok iyi bildiğim için Rumların bu davranışlarına hiç şaşmıyorum.

 

1821’de Mora yarım adasında başlayan Arnavutların isyanının nasıl özgürlük mücadelesine döndüğünü, Osmanlı ordusunun gelip isyancıları nasıl tarumar ettiğini, buna karşın Avrupalı devletlerin desteği ile Osmanlı Devletine isyanın tazminat bedelini altın olarak ödemelerine rağmen yıllar içinde bir tek kuşun atmadan ve hiçbir savaş kazanmadan nasıl devlet ilan edip, topraklarını bugünkü sınırlara kadar büyüttüklerini çok iyi biliyorum.

 

Bizlere dost görünüp arkamızdan kuyumuzu kazmaktan çekinmeyen Rumları tanımak için tüm okuyucularıma, siyasilere, sivil toplum örgütü yöneticilerine, akademisyenlere ve ileride siyasete atılmaya hevesli genç beyinlerimize 19. yüzyılın başından itibaren Yunan tarihini okumalarını tavsiye ederim. Özellikle de Kıbrıs gibi bir ada olan Girit’in, Avrupalı Devletlerin düzenbazlığı ve sahte vaatleri ile Osmanlı Devletinin elinden tereyağından kıl çeker gibi nasıl alındığını, adada yaşayan Türklerin nasıl yok edildiğini özellikle okumalarını salık veririm.

 

Aradan geçen bir asırdan fazla bir zamana rağmen tamamen aynı ve hiç değişmemiş kafalar gene aynı senaryoyu sahneye koymuş, uygulamaya çalışıyorlar.  Amaçlar gene aynı. Kıbrıs adasını Türklerden temizlemek ve Rumların sahip olmasını sağlamak.

Bu defa oyuna gelmeyeceğiz ama…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

11 Temmuz 2014

10 Temmuz 2014
Görevden İstifa Ederim için yorumlar kapalı
Okunma 73
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar