Anastasiades Görüşmemek için Görüşüyor

Anastasiades Görüşmemek için Görüşüyor

Pazartesi günü KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu ile Rum lider Anastasiades arasında yapılan görüşmeyi incelediğim ve değerlendirdiğim vakit ortaya çizilmeye çalışılan tablodan çok farklı bir tablo, farklı bir gerçek çıkıyor.

 

Rum lider Anastasiades, geçmişte müzakere masasına oturan Rum liderlerin uyguladıkları taktik ve stratejilerin aynısını, hatta buna tıpa tıp benzerini de uyguluyor diyebiliriz ama yöntemi çok değişik, üstü de iyice örtülü.

 

Ağzından “Şişhane” kelimesi çıkarken, gerçekte “Meyhaneyi” kastediyor, sol gösterirken de sağ vurmaya çalışıyor. İstediğini elde edemeyince de “Türkler müzakereleri baltalıyor” çığırtkanlığı yapıyor en ucuz bir şekilde, bayatlamış, yıllardır BM’yi de baymış ve artık kokuşmuş bir taktikle…

 

Pazartesi günü liderler arasında süren müzakere görüşmeleri tamı tamına 3 buçuk koca saat sürdü. Konuşulan konular, daha doğrusu Anastasiadis’in “Al-Ver” sürecine geçmek için masaya koyduğu taleplerinin tümü de Türk tarafının peşinen hayır dediği, bir evvelki Rum lider Hristofyas ile Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun anlaştığı ve üzerinde mutabakata vardığı konular.

 

Anastasiades hem geçmişte üzerinde mutabakata varılan ve BM kayıtlarına da “anlaşılmış konu” olarak geçmiş maddelere geri dönüp değiştirmeye çalışıyor, hem de BM Genel Sekreterinin raporlarında,‘müzakerelerin sonunda görüşüleceği belirtilen’ konuları öne çekmeye çalışıyor.

 

Talat-Hrtistofyas ve Eroğlu-Hristofyas görüşmelerinde üzerinde mutabakata varılan ve bu nedenle de kapatılan “Dönüşümlü Başkanlık” konusunu Anastasiades’in “Yönetim” başlığı altında tekrar sunmaya çalışması, bugüne değin süregelmiş olan müzakere etiğine tamamen aykırı. Zaten daha müzakerelere oturmaya nazlanırken ve masaya oturmamak için de binbir dereden su getirmeye çalışanAnastasiades, geçmişte üzerinde mutabakata varılmış hiç bir konuyu kabul etmeyeceğini, müzakerelere sil baştan başlanması gerektiğini öne sürmüştü. Taraftar bulamayınca da küllü su gibi yerine oturmuş, ABD’nin baskısıyla da bir müddet sonra masaya oturmak zorunda kalmıştı.

 

Pazartesi günü masaya koyduğu sadece bu konu değil. Türklerin “Hayır” diyeceği ne kadar konu ve kırmızıçizgiler varsa, neredeyse hepsini koydu masaya ve hedefi de Türklere “Hayır” dedirtmek ve masadan da Türkleri suçlayarak kalkmak. Rumların son 50 yıldır uyguladıkları bu Bizans taktiği gerçekten de bıktırdı artık.

 

Rum lider sırası ile “Toprak”, “Toprak ayarlamaları”, “Garantiler”,  “Güvenlik”, “Maraş”, “Avrupa Birliğ’nin müzakerelere müdahil olması” ve “Kurulacak devletin başkanının Kıbrıslı Rum, başkan yardımcısının da Kıbrıslı Türk olması” konularını masaya koyarak Eroğlu’na açıkça “hayır” dedirtmeye çalıştı. Arkasından da bu konularda yakınlaşmalar sağlanmazsa, bir sonraki aşamaya geçemeyeceğini açıkladı.

 

Gerçekte Anastasiades Kıbrıslı Türklere demek istiyor ki,”Şartları ben koyarım. Ya kabul edersiniz, ya da müzakerelere devam etmem ve bozguncu olarak sizi suçlarım.”

 

Toplantıdan sonra da Anatasiades tarafından beslenen köşe yazarları Cumhurbaşkanı Eroğlu’nu suçlamaya ve “Yeni Mr. No” diye tanıtmak çabasına giriştiler.  İşte bizim Rum adadaşlarımız böyle kişiler. Kendilerini fiilen 60 yıldan fazladır tanıdığım için hiç değişmediklerini söyleyebilirim.

 

“Beraber gül gibi geçinip yaşarız” diyenlere tavsiyem, önce Rumları bir tanıyın, sonra kararınızıverin…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

3 Haziran 2014

 

3 Haziran 2014
Anastasiades Görüşmemek için Görüşüyor için yorumlar kapalı
Okunma 66
bosluk

Kimin eli Rumların boğazında

Kimin eli Rumların boğazında

Rusya, Kıbrıs Rum Yönetimini istediğinde maymun gibi oynatıyor, tükürdüğünü yalattırıyor ve önünde el-pençe-divan durmasını sağlıyor.

 

“Rumların Ruslarla ilişkisi çok iyiymiş, Ruslar kayıtsız şartsız Rumların arkasındaymış” iddiaları da tam bir şehir efsanesi gerçekte. Durum tam tersine ve bunların da zaten hepsi olmak zorunda. Aksini düşünmek bile yanlış olur.

 

Geçen hafta içinde,  ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ve Rusya Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Aleksei Meshkov, Kıbrıs’a birer ziyaret yaptılar.  Bu ziyaretler Rumların kara kaşına kara gözüne olmadı tabii. Her ikisi de Rum Yönetimine hangi tarafta olduğunu sordu kapalı yollu.

 

Rusya’nın, eski günlerine dönebilmek ve ABD’nin karşısına ikinci bir güç olarak çıkabilmek amaçlı arka arkaya ataklar yaptığı bu günlerde bu gelişme çok doğal. Doğu Akdeniz,

içinde barındırdığı ve yeni keşfedilmiş hidrokarbon yatakları nedeni ile geçmişte bulunduğu yerden bir kaç adım daha öne çıktı.

 

Aslında bölgedeki hidrokarbon yataklarının büyüklüğü, Basra körfezindeki yataklarla kıyaslandığında üfürükten tayyare ama bölgemizde olduğu için bize sanki de bütün dünyayı doyurmaya yetecekmiş gibi büyük ve zengin geliyor. Ömrünün en fazla 2000’li yılların ortalarına kadar yetebileceğinden kimse pek bahsetmiyor şimdilik.

 

ABD, daha temkinli ve Kıbrıs sorunu çözülmeden Kıbrıs Rum Yönetiminin doğalgazı çıkaramayacağını açıkça dile getiriyor ve Kıbrıs sorunu çözüldükten sonra da doğal gazın çıkarılması, dağıtılması ve gelirinin aktarılması konusunda yardımlarda bulunabileceğinin garantisini veriyor, Kıbrıs Rum Yönetimine.

 

ABD’nin söyledikleri gerçekte de Batı blokunun doğruları. Çözüm olmadan bunların hiçbirinin olmayacağını masaya koymuş durumda daha şimdiden. “Yanındayım ama sen adanın tek sahibi olmak iddialarından da vazgeç” diyor Rumlara. Ekonomik çöküntü içinde olan Rumların refaha ulaşmak için güvendikleri doğalgazın çıkarılıp çıkarılamaması, ABD’nin iki dudağı arasında.

 

Rusya’nın verdiği garantiler ve Rumlara yaptığı teklif veya da gösterdiği havuç ekonomiyi canlandırmak için Rus turistleri adaya yönlendirmek ile banka sermayelerinin transferi konusunda. Gerçekte Rum tarafına gelen turist sayısında dramatik bir düşüş var. KKTC’ye gelen turist sayısının Rum tarafına gelen turistlerin sayısını orantısal olarak yakaladığını söylemek hiçte yanlış olmaz.

Bir de Rusların cebinde, 24 Nisan 2004 tarihinde Kıbrıs’ta gerçekleştirilen Annan Planı referandumundan sonra BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın referandum ile ilgili olarak 28 Mayıs 2004 tarihinde yayınlamak istediği ve Rusların vetosu nedeni yayınlayamadığı rapor var.

Genel Sekreter bu raporunda, “Referandumlar sonrasında, Güvenlik Konseyi dahil uluslararası toplumun tümünün dikkatinin Kıbrıslı Türklerin durumuna yönelmesi gerekmektedir” ve “Kıbrıslı Türklerin kullandıkları oy, kendilerine baskı uygulanmasına ve tecrit edilmelerine yönelik bütün gerekçeleri ortadan kaldırmıştır” ifadelerine yer veriyor.

 

İşte Rusların ellerindeki en büyük koz -siz buna şantaj malzemesi de diyebilirsiniz- bu rapordur. Ruslar vetolarını kaldırdığı an bu rapor yayınlanacağından, arkasından Kıbrıslı Türklere uygulanan insanlık dışı ambargoların kaldırılması ve Kıbrıslı Türklerin dünyadan izole edilmelerine son verilmesi gelecek ki, Rumların Ruslara tavla teslim olmalarına yeter bu korku. Zaten AB içinde Rusya’nın Truva atı konumundalar. Rusya aleyhine her tür karar Rumların vetosuna takılıyor son 10 yıldır.

 

Şimdi Rumlar, tam tabirle “iki cami arasında beynamaz.” Yukarı tükürseler bıyık, aşağı tükürseler sakal.  Ama karar vermek zorundalar, şöyle veya böyle hangi tarafta olduklarına.

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

2 Haziran 2014

 

1 Haziran 2014
Kimin eli Rumların boğazında için yorumlar kapalı
Okunma 98
bosluk

TMK’ya Başvuruları Azaltmayı Kim Başardı

TMK’ya Başvuruları Azaltmayı Kim Başardı

KKTC’de faaliyet gösteren Taşınmaz Mal Komisyonu’nun (TMK) kuruluşu gerçekte bir tavsiye üzerine ve yasallığı da AİHM’nin bir kararı içinde yer alıyor.

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Kıbrıs sorununun çözümünde derin etkileri olacak tarihi bir karara imza atarak KKTC’deki Taşınmaz Mal Komisyonu’nu etkin iç hukuk yolu olarak kabul etti, arkasından da AİHM’nin Büyük Dairesi, Kıbrıs sorununun temel noktalarından mülkiyet konusuna ‘’iç hukuk” oluşturma hedefiyle kurulan TMK’yı etkin iç hukuk yolu olarak görülmesine hükmederek, AB tarafından tanınan bir kurum haline getirdi.

 

Tarihi önem taşıyan bu karardan sonra Kıbrıslı Rumların KKTC’deki taşınmaz malları ile ilgili başvurularında direkt olarak AİHM’ye gitmelerinin önü kesildi ve ilk adım olarak önce KKTC’deki Taşınmaz Mal Komisyonu’na gitmeleri koşulu getirildi. AİHM bir şekilde TMK’yı uluslararası tanınan bir kurum haline getirdi. Zaten komisyonda görev yapan Avrupa kökenli kişilerin varlığı da bu tanınmışlığı pekiştirdi.

 

Kuruluş yasasının KKTC Meclisinden geçirilmesi ise bu kuruluşu yasallaştırmak, hem personel giderlerini hem de tazminatları bütçe içine almak amaçlı.

 

TMK’nın kuruluşundan sonra alarma geçen ve TMK’dan huylanan Kıbrıs Rum Yönetimi, önce Rum halkına başvuru yapmamaları çağrısı yaptı.  Bir takım yaptırımlar ve cezalar olacağını belirtti ama bu konuda herhangi bir yasa yapmadı, sadece göz korkutmak yolunu seçti.

 

2006 yılından 2010 yılında ekonomik durumun yavaş yavaş kötüleşmeye başlamasına kadar olan süreç içinde belli bir çizgiyi takip beden Rum başvuruları, ekonomik çöküntünün tüm sektörleri vurmaya başlamasından sonra her yıl daha da artmaya başladı.

 

Kıbrıs konusunda Rumların elindeki en büyük koz, KKTC’deki taşınmaz malların neredeyse üçte ikisinin eski sahibinin Rum olması ve Rum siyasilerin bu gerçeğe dayanarak adanın kuzeyine de bir şekilde egemenliklerini yaymak, Rum nüfusunu da aktarmak çabaları.

 

Her sene binlerce dönüm toprağın KKTC makamlarınca satın alınması veya da takas edilmesi sonucunda zaman içinde KKTC’deki mülkiyet sahipliliği dengesinin Türkler lehine bozulacağının ve ellerinden bu çok önemli kozun gideceğinin farkına varan Rum Yönetimi, TMK’ya başvuruları önlemek için tehditlerini artırmakla kalmadı, bu konuda bir de yasa hazırladı.

 

Kıbrıs Rum Yönetiminin bu tedbirlerine rağmen Rumların TMK’ya başvuruları hiç azalmadı ve giderek artan bir şekilde devam etti.

 

TMK’ya Rumlar tarafından yapılan başvuruları Rum Yönetimi hangi tedbiri aldıysa bir türlü durdurmayı başaramadı. Bunu başarmak ancak bizim kendi hükümetimize nasip oldu.

Özbeöz KKTC vatandaşlarının oyları ile seçilmiş olan hükümetimiz aldığı yanlış kararlarla ve bu kararların devamı olarak uygulamaya koymak başarısını gösterdiği yanlış icraatlarla Rumların Başvuruları ip gibi kesildi.

 

TMK’nın başvurularını kabul ettiği Rumların dosyaları, onay için İçişlerine gittiği vakit orada dipsiz bir kuyuya düşmekte ve bir türlü yeryüzüne çıkıp TMK’ya geri dönememekte.

 

Aylardır sonuçlanmayan dosyalar nedeni ile Kıbrıslı Rumlar, artık TMK’ya başvuru yapmamayı tercih etmeye başladılar. Her şeye, tehdide ve alınan her tedbire rağmen Rum hükümetinin yapamadığını, bizim hükümetimiz kendi elleri ile yapmayı ve elimize geçecek en büyük kozu yok etmeyi güle oynaya başardı.

 

Rumların adına hükümetimizi kutlasam mı, oturup ağlasam mı karar verebilmiş değilim. Kendi boğazımızı kesmekte veya da kendi ayağımıza kurşun sıkmakta üstümüze yok anlaşılan…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

30 Mayıs 2014

 

29 Mayıs 2014
TMK’ya Başvuruları Azaltmayı Kim Başardı için yorumlar kapalı
Okunma 110
bosluk

Rumları Tanımak Ayrıcalıktır

Rumları Tanımak Ayrıcalıktır

Rumları tanımak gerçekten de bir ayrıcalıktır.

Rumlarla ortak bir yaşamı hayal ediyorsanız ve kendilerini çoğunluk addedip adanın efendisi olarak gören Rumlarla uzun yıllar birlikte gül gibi geçinip, bir arada yaşamayı düşünüyorsanız veya buna kendinizi inandırmışsanız,  böyle bir maceraya girişmeden önce Rumları tanımanız gerekmektedir.

 

Bu tanışıklık teorik olarak, kağıt üstünde, yapay dostluklara ve sahte gülücüklere dayalı ise daha peşinen yanıldınız,  daha doğrusu yandınız demektir.

 

Sakın ola Rumları iyice tanımadan böylesi bir işe girişmeyin. Önce düş kırıklığına uğrar, sonra  ağlarsınız ve sesinizi de sizden başka hiç kimse duymaz. Birileri duysa da bu duyanlar sizi üzen kişilerdir. Bir kulağından girer, diğer kulağından çıkar sizin feryatlarınız veya da can sıkıntınız. Ellerini bile kıpırdatmazlar. İtirazlarınız veya da belirgin olan can sıkıntınız biraz daha devam ederse, “Bello Turko” yani “Deli Türk” deyip sizi postalarlar. Eliniz kolunuz yasalar karşısında bağlı kalır ve hiç bir şey yapamazsınız.

 

Rum tarafındaki yasalar, Rumlar için vardır, Türkler için yoktur. Ben bugüne değin, Rumlarla arasında sorun olup Rum mahkemesine  gitmiş bir Türk’ün dava kazandığını ya da Rum Mahkemesinin kapısından haklı olarak çıktığını  rüyamda bile görmedim.

 

Rumların gerçek yüzlerini görmek, içlerinde sakladıkları bastırılmış veya da üzeri örtülmüş duygularını ortaya çıkarmak için mutlaka kişisel ve toplumsal çıkarlara dayalı bir ortamı birlikte yaşamanız gerekmektedir.

 

O vakit çok iyi anlarsınız Rumların size hangi gözle baktığını, kim olduğunuzu ve adada kaçıncı sınıf vatandaş olduğunuzu. Birinci sınıf olmadığınız ve hiç bir zaman da olamayacağınızı görürsünüz yaşadığınız acı tecrübelerden sonra…

 

Rumlar, Türklere karşı yaptıkları çirkin hareketlere ve aşağılamalara yasal kılıf uydurmakta çok mahirdirler. Üzerlerine yoktur bu konuda… Kimsecikler ellerine su dökemez. Siz onların söylediklerinin yapmacık olduğunu bilseniz bile, onlar uydurdukları yasal kılıfa dört elle sarılırlar ve ciddi ciddi de savunurlar tezlerini. Bu hep böyle olmuştur ve böyle de olacaktır.

 

Pazar günü yapılan Avrupa Parlamentosu seçimleri Kıbrıslı Türkler için, Rumlarla ortak bir eylemde bulunabilmenin güzel bir örneği idi.

 

Avrupa Parlamentosu seçimlerinin sonucundan, yaşananlardan ve Rumların tavrından hem memnun oldum, hem de üzüldüm. Ben zaten Rumların, hiç bir şekilde Kıbrıslı Türklere serbest bir şekilde oy hakkı tanımayacağına emindim. Geçen hafta yaptığım tahmin 3 ile 4 bin Kıbrıslı Türkün oy kullanacağı şeklindeydi, kulağıma gelen abartılı rakamlara rağmen.

 

Birçok, pembe gözlük takmış, son derece iyi niyetli arkadaşım ve bazı vatandaşlarımız, on binlerce Kıbrıslı Türkün Avrupa Parlamentosu seçimleri için güneye geçip oylarını kullanacağından bahsetmekteydi. Hatta bazıları, Kıbrıslı Türk adaylardan bir tanesinin kesin kazanacağına dair garanti bile vermişti bana. Belli ki bugüne değin ne Rumları tanımışlar, ne de kafalarındaki gerçek niyeti görebilmişler.

 

Günümüzde bu kişilerin acımasızca eleştirdikleri KKTC’mizde bile, seçmenlerin kayıtlarını

güncellemeleri ve adres değişikliği varsa kayda geçirebilmeleri için ayrılan gün, Seçim ve Halk Oylaması Yasasına göre ilan edilir ve yedi gün süreli bir takvim açıklanır.

 

Rum içişleri Bakanının “3 gün evvel adres değişikliği için başvuru yapılması gerektiği”ni açıkladık sözleri çok inandırıcı değil. Buna atalarımız açıkça “İpe un sermek” demişler.  Niyet burada Türklerin toplu halde oy kullanmasını önlemek ve Kıbrıslı Türk oylarını parçalamak.

 

Zaten bu iskemleler de bizim ve bu iskemlelere oturacak parlamenterleri de bizim tarafta sadece biz Kıbrıslı Türkler seçmeliyiz ancak her şeyimizi olduğu gibi Avrupa Parlamentosu iskemlelerimizi bile gasp etmiş Rumlar…

 

Rum egemenliği ve yönetimi altında birlikte yaşamak ha!.. Allah yazdıysa bozsun…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

28 Mayıs 2014

28 Mayıs 2014
Rumları Tanımak Ayrıcalıktır için yorumlar kapalı
Okunma 86
bosluk

Biden’in Çantasında Ne Var (2/2)

Biden’in Çantasında Ne Var (2/2)

ABD’nin 1917’de, I. Dünya Savaşına katılması ile Osmanlı Devleti ile olan diplomatik bağları koptu ve Osmanlı devleti düşman kategorisine alındı. İngiltere ve Fransa’nın neredeyse tüm silah gereksinimini sağlayan ABD, silahlarının Çanakkale’de kullanılmasına da izin verdi. Çanakkale’de ele geçen silahların büyük bir kısmı ABD’nin 2’nci büyük silah üreticisi ve gemi yapımcısı “Bethlehem Steel Company”e aittir.

 

1921’de ise Atatürk hükümeti Kurtuluş Savaşı’nın en kritik günlerinde Amerikan silah şirketlerine başvurarak 300 bin mavzer tüfeği ve 600 milyon fişek talebinde bulundu. Verilen savaş İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunanlılara karşı olduğundan talep bizzat ABD hükümeti tarafından, bizzat Dışişleri Bakanı Charles Evan Hughes tarafından reddedildi. Bu gerçekte bir silah ambargosuydu. İngiltere ve Fransa’ya silah satışı yapan ABD bunu “Serbest Ticaret” olarak tanımlarken, sıra Atatürk Hükümetine gelince, tanımlama “Ambargoya” dönüştü.

 

Tarihin bundan sonra yazdığı ambargoya ben de şahit oldum.  Kıbrıs’ta Makarios hükümetinin Kıbrıslı Türklere karşı soykırım başlatması üzerine adaya çıkmaya hazırlanan Türkiye’ye, ABD Başkanı Lyndon B. Johnson’un Başbakan İsmet İnönü”ye gönderdiği 5 Haziran 1964 tarihli çirkin mektup, gerçekte ABD’nin silah ambargosunu içermekteydi. Mektubunda Johnson, Başbakan İsmet İnönü’ye, “Size verdiğimiz silahları, Kıbrıs”ta Yunanlara karşı kullanamazsınız” diyordu.

 

1975 yılında ABD kongresinin aldığı “Silah Ambargosu” kararı ise özgür olması gereken Amerikan iradesine nasıl başka ülkelerin çıkarları doğrultusunda müdahale edilebildiğinin en açık göstergesi. Yunan kökenli Senatör ve Milletvekillerinin kuruduğu tezgaha hem Biden düşmüş, hem de ABD’nin özgür olması gereken iradesi.

 

Rum lobisinin aranan ismi ve Ermeni lobisinin de destekleyicisi Joseph Biden için meslektaşlarının “Türkleri günahı kadar dahi sevmez” tanımlaması basında değişik şekillerde yer almıştır.

 

1999 yılında ABD’yi ziyaret eden dönemin Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Bülent Ecevit’e küstahça davranışı ve “Siz ABD’ye muhtaçsınız ancak ABD’nin Türkiye’ye gereksinimi yoktur. Kredi ihtiyacınızın da olduğunu biliyoruz. Kıbrıs sorununu çözün, istenenleri yapın, size yardım edelim. Aksi takdirde hiçbir yere varamazsınız” sözleri hala benim beynimdeki özel yerinde canlılığını koruyor.

 

Bununla da kalmayan Biden, 2000 yılında Türkiye’nin 8 tane CH-53E modeli saldırı helikopteri satın almak talebine karşı çıkan ilk kişidir. Bütün çabalarına rağmen bu satışı durduramamıştır bu sefer.

 

Ermeni lobisine verdiği destek ise “sözde Ermeni soykırımı” iddialarının her sene Senatoya taşınması ve kabulü için gerekli lobinin yapılmasına katkı şeklindedir. Bu konuda da aranan demirbaş isimlerden bir tanesidir.

 

Joe Biden Yunanlıları ve Ermenileri destekleyen faaliyet ve düşüncelerine ilaveten “İsrail’i ve Siyonizm”i kayıtsız koşulsuz destekleyen de bir politikacıdır. Son 25 yıldır Yahudi Lobisi’nin kankasıdır. Şimdilerdeki görevi ve misyonu da Türkiye’yi bölgede ABD ve İsrail’in çıkarlarını koruyacak bir ülke haline dönüştürmektir.

 

İşte Kıbrıs’a gelme nedeni de budur.

 

ABD’nin, bölgede bulunan askeri kaynaklarını Güneydoğu Asya’ya aktarmış olması nedeni ile yalnız ve korumasız kalan İsrail’e destek olarak Türkiye’yi devreye sokmak istemesidir. Bunu zaten İsrail devleti de istemekteydi uzun zamandır. Hiç bir şekilde hiç bir ülkeden özür dilememiş olan İsrail, bu nedenle uzun bir direnişten sonra Mavi Marmara olayı nedeni ile Türkiye’den özür dileyip, tazminat ödemeyi kabul etti.

 

İsrail doğalgazının Türkiye üzerinden, Türkiye ve AB’ye gidebilmesinin anahtarı “bölgeye barışın gelmesinin” içinde yatıyor. Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Rum tarafı, makul koşullar içinde Kıbrıs sorununu çözemezlerse bölgeye barış gelmez,  Kıbrıs Rum tarafının açıkladığı sözde Münhasır Ekonomik Bölgeden doğalgazın çıkması olanaksızlaşır ve İsrail’in doğalgazı da pahalanacağından hiç bir yere gidemez…

 

Joe Biden’in çantasına gelirsek, ABD Başkan Yardımcısı’nın Washington’dan gelip de Kıbrıs’tan elleri boş dönmesi söz konusu değil. Joe Biden için ABD’nin çıkarları lobi faaliyetlerinin önünde geliyor. Çantasında ABD’nin bölgesel çıkarları var Biden’in.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

26 Mayıs 2014

 

25 Mayıs 2014
Biden’in Çantasında Ne Var (2/2) için yorumlar kapalı
Okunma 110
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar