Felç Edilmiş KKTC

Felç Edilmiş KKTC

Mutlu Barış Harekatından önce adına soykırım denebilecek denli kötü ve çok berbat bir 11 yıl geçirmiştik Kıbrıs’ımızda, Rumların mutlak, milliyetçi ve Türklere hak tanımayan idareleri altında. O dönemde bırakın ikinci sınıf vatandaş olmayı herhalde adada yaşayan Maronitler, Ermeniler ve Latinlerden sonra beşinci sınıf vatandaştık herhalde.

 

İnsanca yaşamın hiç bir hakkına sahip olmadığımız için buna elli beşinci sınıf vatandaştık da diyebilir günümüzün bazı insan hakları uzmanları. Masum Türkleri sırf Türk oldukları için herhangi bir sebep olmadan öldürüp kuyuya atan Rumların cezalandırılmadıkları, mahkemeye bile çıkarılmadıkları bir dönemdi o karanlık yıllar.

 

Halbuki 1974 Mutlu Barış Harekatı sonrası büyük ümitlerle ve heyecanla kurmuştuk devletimizi. Anayasa yapılırken dörtdörtlük devlet kuralım heyecanı vardı ama bazı arkadaşların kişisel menfaat ve çıkarlarını ön plana çıkarıp ısrarla “ne olursa olsun haklar mukteseptir” iddiaları ortalıkta dolaşmaya başlayınca sihir bozuldu.

 

1963-1974 arası yaşadığımız soykırım döneminin olağanüstü koşullarına göre ayarlanmış haklar, Barış harekatından sonra yaşam ve egemenlik koşullarının dramatik olarak lehimize değişmiş olması nedeni ile geçerliliğini yitirmiş olmasına rağmen “Haklar mukteseptir” iddiasıyla aynen bırakıldı ve yeni devletimiz daha doğmadan felçli bir yaşama mahkum edildi.

 

Atsanız atamayacağınız, satsanız satamayacağınız kişiler, devlet memuru sıfatı ile istila etti devlet dairelerini. Çağımıza uymayan uygulamalar ve İngiliz sömürge döneminden kalan yasalar, tüzükler ve emirnameler maalesef halen daha yürürlükte bu yeni kurulmuş 40 yaşındaki devletimizde.

 

Gerçekte bize hiç yakışmıyor bu durum. Hem çok eğitimliyiz diyoruz hem de devletin yapısını popülizm nedeni ile bir türlü çağdaşlaştıramıyoruz.

 

Bugün, Mutlu Barış Harekatı sonrasında yeni devletimizin anayasası yapılırken bazı kişilerin kendi çıkarlarına yönelik açgözlü isteklerinin bedelini ödüyoruz maalesef. Devletimiz birkaç kuşak sonra doğacak olanların adına bile borçlandı bu “haklar mukteseptir” uygulamasından dolayı. Sıkıntıyı gelecek kuşaklar çok daha fazla çekecek.

 

Dünyada birçok ülkenin 20. yüzyıl içinde terk ettiği damga pulu uygulaması hala bizde yürürlükte. Otomobil sürmek için her yıl devletimize ehliyet yenileme adı altında açıkçası haraç ödemekteyiz. Bunların her ikisi de 1963-1974 yılları arasında verdiğimiz varoluş mücadelesi döneminin mirası.

 

O günlerde bu harçlar “Türk Yönetiminin” ayakta kalmasını sağlayabilmek için gerekliydi. Başka bir geliri yoktu yönetimimizin ve maaşlar da aynen bugün olduğu gibi tümden Türkiye’den gönderilmekteydi.

(Anavatan Türkiye hep yanımızda oldu iyi günümüzde de kötü günümüzde de. 1963-1974 yılları arasında maaşlara ilaveten yiyeceklerimizi de gönderdi anavatan, gemiler dolusu Kızılay yardımı adı altında, Rumların soykırım uygulamasından dolayı açlıktan ölmeyelim, yok olup tükenmeyelim diye. Maalesef o günleri unutup anavatana dil uzatanlar da var şimdi aramızda. Türkiye’miz olmasaydı, anaları ve babalarının hayatta kalmayabileceği,  kendilerinin de doğmayabileceği olasılığı hiç akıllarına gelmiyor.)

 

Anayasa değişikliğinin gündemde olduğu bugünlerde yapılacak değişiklikler, vatandaşın daha iyi hizmet alması ve devlet dairelerinin verimli çalışması yönünde olmalıydı, halka hizmet vermeyen, işe gelmeyen, çalışır gibi yapıp gerçekte çalışmayan devlet memurlarının anında cezalandırılmasını da içermeliydi…

Ama olmadı. Popülizm gene ağır bastı…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

7 Mayıs 2014

6 Mayıs 2014
Felç Edilmiş KKTC için yorumlar kapalı
Okunma 101
bosluk

Bir Polisin Anlattıkları

Bir Polisin Anlattıkları

Geçenlerde bir dost sohbetinde, konuşmakta olduğum kişilerden bir tanesi bana çok ilginç, ilginç olduğu kadar da düşündürücü ve huzurumu kaçıran bir konudan bahsetti.

 

Arkadaşımın söyledikleri bilip de bilmezlikten geldiğimiz veya bilmek istemediğimiz bir konuydu. Duyduğumuzda bizlere “Vay canına” dedirten, yakından veya uzaktan çok iyi tanıdığınız birilerinin içine düştüğü acınası durumdan;

İyice bariz hale gelip can yakınca ve çocuk bataklığa yuvarlanınca aile büyüklerinin farkına varabildikleri çok ciddi toplumsal bir sorundan bahsetmişti arkadaşım.

 

Uyuşturucu konusunda duyduklarını anlatmıştı bize o çaylı kahveli birkaç saat süren sohbette. Anlattıklarının sonundan söylediği son cümle çok uyarıcıydı ama bana bir o kadar da ciddi ve korkutucu geldi. Arkadaşımın son cümlesi “23 Nisan 2003 tarihinde sınır kapıları açıldıktan sonra KKTC’ye Rum tarafından büyük miktarlarda uyuşturucu gelmeye başladı ve buna bağlı olarak da KKTC’de uyuşturucu kullanımı ve satışı bir çığ gibi büyüdü, kapkara bir ahtapot gibi her yeri sardı sarmaladı. Gençlerimiz ve insanımız üstesinden gelemeyeceğimiz denli büyük tehlike altında ” dedi.

 

Önceleri çok ciddiye almadım söylediklerini. Klasik “Rumları suçlama” dedikodusu diye düşündüm, önüme ciddi kuruluşlar tarafından yayınlanmış rakamlar, grafikler, tutanaklar, istatistikler ve benzeri resmi belgeler konmadığı için veya da söylenenler bu tür yazılı evraklarla desteklenmediği için…

 

Aradan belli bir zaman geçtikten sonra saygın ve bilinen bir polis subayımızla bir başka konu ile ilgili sohbet ederken “politik bir manevra” ile konuyu uyuşturucuya getirip arkadaşımın söylediklerini kendisine aktardım. Herhalde konunun detayları bilgisinde olmalıydı ki, bana rakamlarla, sayılarla ve istatistiklerle konuşmaya başladı ve iddiayı doğruladı.

 

Serde araştırmacılık olduğu için resmi bir kişi olmasına ve konuyu da fiilen bilmesine rağmen onun da sözlerini araştırmak gereğini duydum ve açıkçası internete balıklama daldım. Önce en solcusundan en sağcısına kadar kaç tane Rumca gazete varsa, sayfaların arasında uyuşturucu haberlerini aramaya başladım. Sonra Rumca bültenleri elden geçirdim, Kıbrıs Rum Yönetimi’nin resmi birimlerinin ilgili sitelerine girdim ve bulabildiğim uyuşturucu ile ilgili tüm haber ve verileri toparladım, sınıfladım ve kendimce değerlendirdim. ABD’nin yıllık dünya üzerinde uyuşturucu kullanımı ve trafiği ile ilgili olarak internette yayınladıkları raporların içinden Kıbrıs Rum tarafı ve KKTC ile ilgili olan bilgileri aldım ve benimkilerle harmanladım.

 

Arkadaşım çok haklıydı.

Kıbrıs Rum tarafı, nüfusuna oranla uyuşturucu ile ilgili işlenen suçların çok yüksek sayıda olduğu bir ülke. Uyuşturucu ile ilgili suçların tüm nüfusa oranı neredeyse yüzde bir seviyesinde.

 

Kıbrıs Rum tarafında 1 Ocak 2014 ile 30 Nisan 2014 arasında yer alan 4 aylık süre içinde uyuşturucu madde kullanımı nedeni ile gerçekleşen ölümlerin sayısı ise 140.

 

Rum tarafındaki resmi verilere göre 1 Ocak -31 Aralık 2013 tarihleri arasındaki 1 yıllık dönem içinde uyuşturucu konulu suçlardan dolayı tutuklanan kişilerin sayısı 287.

 

Uyuşturucu ile paralel giden bir başka konu daha var ki, ona da bir başka yazımda değinip resmi verilerini açıklayacağım. İnsan kaçakçılığı ve seks ticareti veya da eski adı ile beyaz kadın ticareti. Kıbrıs Rum tarafı bu konuda da Avrupa Birliği içinde liste başı. Neredeyse şampiyonluğa oynuyor…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

5 Mayıs 2014

4 Mayıs 2014
Bir Polisin Anlattıkları için yorumlar kapalı
Okunma 101
bosluk

Rum Ekonomisi Fena Batakta

Rum Ekonomisi Fena Batakta

Hiç bir dişe dokunur üretimi olmayan, kayda değer bir ihracatı bulunmayan buna karşın sahte beyanlarla ekonomileri parlakmış gibi yıllarca Avrupa Birliğini ve diğer ülkeleri kandıran Kıbrıs Rum ekonomisi, “yalancının mumu yatsıya kadar yanar”atasözümüze uygun olarak, battı. Yalan üzerine inşa ettiği ekonomininmumunun daha fazla yanmayacağı belliydi.

 

Kıbrıslı Rumlar yıllardır ekonomilerini, kara para aklamayla, nereden kazanıldığı belli olmayan paraları düşük faizle bankalarına kabul edip yüksek faizle satarak ekonomi çarkını döndürdüler ama her kanunsuz işin bir sonu olduğu gibi bununda sonu getirilince çöküş sürecine girdiler.

 

Uluslararası Derecelendirme Kuruluşlarının oluşturdukları değerlendirme skalasına göre BB+ seviyesi iyi ile kötünün sınırı. Bunu koyu siyahtan kar beyazına kadar aşamalı olarak rengi açılan bir renk skalasındaki gri renk gibi de düşünebilirsiniz.

 

BB+ tam orta çizgi. Bu çizginin üstünde yukarıya doğru sırayla BBB-, BBB, BBB+, A-, A, A4, AA- ve AA var. AA bunların en iyisi. Daha geçen yıllara kadar Amerika Birleşik Devletleri AA seviyesindeydi.

 

BB+ Çizgisinin altında ise aşağıya doğru BB,BB-, B+, B, B-, CCC+, CCC, CCC-  yer almakta. CCC- seviyesi skalanın en dibi ve çöplük veya da Kıbrıs Türkçesi ile ıskarta devletlerin buluştuğu, kümeleştiği yer. “Batmış gitmiş, sakın parmağını kaptırma, kolun da gider” seviyesi açıkçası.

 

2011 yılı içinde AA- seviyesinden başlayan düşüş daha yıl bitmeden 5 basamak birden aşağıya indi ve BBB’ye kadar indi. 2011 yılı sonuna gelindiğinde Uluslararası Değerlendirme Kuruluşlarından Fitch BBB-, Standart &Poors (S&P) BBB ve Moddy’s BBB- seviyesine indirdi Kıbrıs Rum ekonomisinin seviyesini…

 

2012 yılının ortasına gelindiğinde Fitch ve S&P tarafından BB+ yani tam sınır olarak değerlendirilen kredilendirme seviyesi Moody’starafından  B- olarak değerlendirildi.

 

2013 yılının başında ise Moody’s Çöplük seviyesine, S&P CCC (Çöplükten bir evvelki) ve Fitch de B’ye indirdi Kıbrıs Rum tarafının kredilendirme seviyesini.

 

Eurostat’ın 2013 yılı başında açıkladığı verilere göre,Kıbrıs Rum tarafında alına tüm ekonomik tedbirlere rağmen borç seviyesi hala daha AB ortalamasının (90), yaklaşık yüzde 25 üzerinde (116).

 

Kıbrıs Rum Devlet tahvilleri ise 6 yıl vadeyle yüzde 6.5 faizle görücüye çıktı geçen hafta. Almanya’nın devlet tahvillerinin faizleri ise 10 yıl vadeli olarak yüzde 2.5. Bu değerler Kıbrıs Rum ekonomisinin ne kadar kötü durumda olduğunun ve güvenilirliğini ne denli kaybettiğinin en güzel göstergesi.

 

Troyka’nın (Avrupa Merkez Bankası, Avrupa Komisyonu ve IMF) Troyka’nın Uluslararası Para Fonu (IMF) temsilcisi DeliaVelculescu’nun hafta başında yaptığı açıklama da Rum ekonomisinin durumunun hala kötü olduğu yönünde.

 

Rum bankalarındaki mevduatlar da gittikçe azalıyor.  Ekonomik krizin başladığı dönemde 68.4 milyar Avro olan mevduatlar, 3 yıl içinde eriyerek 2014 Mart’ında 46.2 milyar Avro’ya inmiş durumda.

 

26 Nisan’da Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarından S&P ile Fitch, uslu çocuk olup AB’nin koyduğu koşulları uygulamaya başladıkları için Rum ekonomisinin notunu yükselttiler ve S&P Rum ekonomisinin uzun vadeli notunu B-‘den B’ye, Fitch ise CCC’den “B-‘ye yükseltti. Skalada her ikisi de “Batık Ekonomi” bölümünde ve konum da “Çok Kötü”den bir sıra yukarıda.

 

2014 başında yapılan istatistikler, Kıbrıs Rum tarafında, ekonomik kriz nedeniyle her 4 şirketten birinin iflas ettiğini ve bu iflaslar nedeni ile de ipotek edilen binaların satış grafiğinin yükseldiğini gösteriyor. Dış ticaret dengesi ise geçen yıl olduğu gibi 300 milyon Euro açık konumunda şimdilik. Belli ki daha herhangi bir düzelme yok Rum tarafında…

 

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

2 Mayıs 2014

 

1 Mayıs 2014
Rum Ekonomisi Fena Batakta için yorumlar kapalı
Okunma 110
bosluk

ORTADA TOPLU MEZAR YOK

ORTADA TOPLU MEZAR YOK

Milat Gazetesi

http://www.milatgazetesi.com/Ortada-toplu-mezar-yok/55169#.U2JjN_l_u30

 

ORTADA TOPLU MEZAR YOK

Söyleşi: Özlem Doğan

 

Ortada toplu mezar yok

28.04.2014 10:03

Ermeni soykırımını destekleyenlerin, bu iddialarının temelsiz olduğunu kendilerinin de bildiğini ifade eden Prof. Dr. Ata Atun “Ermeni soykırımının yapıldığını farz edelim; o halde bu bir buçuk milyon kişinin gömüldüğü toplu mezarlar nerede” diye konuştu.

 

Söyleşi: Özlem DOĞAN

 

milat.ozlem@gmail.com

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 1915 olaylarında hayatını kaybeden Ermenilere dilediği baş sağlığı mesajı sözde Ermeni soykırımı iddiasını yeniden alevlendirdi.  Amerika Ermeni Ulusal Komitesinin (ANCA) Erdoğan’ın 1915 olaylarına ilişkin taziye mesajını ‘inkarı yeniden paketleme’ çabası olarak yorumlaması ise bu iyi niyet mesajının Ermenistan tarafından dostluk ifadesi olarak algılanmadığını gözler önüne serdi. Hiçbir tarihsel gerçeğe dayanmayan sözde Ermeni soykırımını, tehciri ve Başbakan’ın taziye mesajını Yakın Doğu Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ata Atun’la konuştuk.

 

O DÖNEMİN ŞARTLARIYLA İMKÂNSIZ

 

Türkiye’nin yıllardır başını ağrıtan Ermeni soykırımı iddiası ne derece doğru?

 

Ermenilerin iddia ettiğine göre katliam beş buçuk ay oldu. Yani 1915 Mayıs ayında başlayan ve Kasım ayında biten bu katliam sonucunda bir buçuk milyon kişi öldürüldüyse her gün Osmanlı’nın on bin kişiyi katletmesi gerekiyor. Onları öldürmek için en az on bin kurşun ve bu on bin kişiyi bir arada tutabilmek için en az beş altı bin kişilik ordu gerekiyor. Bütün bunlar bir yana bu öldürülen binlerce kişiyi gömebilmek için her gün üç bin metreküp çukur kazmak gerekiyor. Yani bir futbol sahası büyüklüğünde. O dönemin şartlarını göz önünde bulundurun! Hiçbir araç ve kazıcı yok. Daha mantıksızlık buradan başlıyor. Bir buçuk milyon kişiyi beş buçuk ayda katledebilmek için müthiş bir insan gücü ve imkân gerektiriyor. Bu katliamın yapıldığını farz edelim;  o halde bu bir buçuk milyon kişinin gömüldüğü toplu mezarlar nerede?

 

Ermeni nüfusunun o dönemde bir buçuk milyon olma ihtimali var mı? Yapılan nüfus sayımlarında bu oran belli değil mi?

 

Arşivlerde 1882’den 1915’e kadar yapılmış olan nüfus sayımları var. Ola ki Osmanlı’yı nüfus sayımlarında gerçeği yansıtmamakla suçlarla diye Osmanlı’nın nüfus sayımlarından bahsetmiyorum. Fakat Fransızların, İngilizlerin, Almanların, Amerikalıların ve oradaki misyonerlerin ve özellikle de Ermeni Patriğinin her sene Osmanlı Devleti’ne vergi ile ilgili olarak verdiği bir nüfus bildirimi var. Bunların hiç birinde bu kadar büyük bir nüfusun olduğu gözükmemektedir. Altı yüz binden, bir milyon yedi yüz bine kadar oynayan rakamlar var. Bir milyon yedi yüz bin kişinin bir buçuk milyonu katledildikten sonra Fransa’da, Amerika’da, Avrupa’da yaşayan şu an ki göçmenleri de işin içine koyarsanız bu nüfus yetmiyor. Yaklaşık dört milyon Ermeni nüfusu olması lazım ki soykırımdan geriye kalan nüfus şimdiki Ermenistan’ın, Avrupa ve Amerika’da yaşayan göçmenlerin kökünü oluşturabilsin. Bu yüzden soykırım yalanı yurt dışında yaşayan Ermenilerden para toplamaya yönelik 1918’lerde başlamış olan bir sistemden başka bir şey değil.

 

TAMAMEN HAYALÎ İDDİALAR

 

Daha önce de belirttiğiniz gibi; katliamların en büyük delili toplu olan mezarlara hiç rastlanmadı. O halde Ermeniler soykırım iddialarını hangi belge ve kaynaklara dayandırıyor?

 

Ermenilerin katliam iddialarını dayandırdıkları iki kitap var. Biri İngilizlerin yayınladığı “Blue Book”, diğeri ise “Büyükelçi Morgentahu’nun Hikayesi” adlı kitap. Yahudi kökenli Amerikalı büyükelçi Morgentahu tayini çıkarak İstanbul’a geliyor ve burada kaldığı müddetçe Pendik ve Üsküdar’dan öteye, kuzeyde ise Belgrat Ormanları’ndan ileriye gitmiyor. Fakat yanında sekreterliğini ve çevirmenliğini yapan iki Ermeni’den duyduklarını bir deftere yazıyor. Amerika’ya döndüğü zaman Pulitzer ödüllü bir yazara bir buçuk milyon dolarlık bir ödeme yaparak defteri kitaplaştırması için teslim ediyor. İşte tamamen hayali olan ve hiçbir gerçeği içermeyen Morgentahu’nun kitabı buradan çıkıyor. Ama Amerika’da yayınlandığı için Ermeniler bu kitaba dört elle sarılıyorlar. İngilizler’in Blue Book/Mavi Kitabı ise 1916 yılında Ortadoğu’yu Fransızlarla paylaşmanın alt yapısını hazırlamak için o dönemdeki kendi adamlarından olan genç bir tarihçiye hazırlattıkları bir kitaptır. Aradan yıllar geçtikten sonra bu tarihçi “Ben Mavi Kitabı üstlerimden gelen talimatla yazdım” şeklinde bir açıklama yaptı.

 

O yıllarda işgalci kuvvetlerin bu hadise üzerinde herhangi bir yaptırımı söz konusu mu?

 

Birinci dünya savaşı sonlarına doğru İngilizler İstanbul’u işgal ettiklerinde “Bütün Osmanlı arşivleri bizim elimizde. Ermeni katliamı yapan herkesi yakalayacağız.  Arşivlerden bulduğumuz belgelere göre yargılayıp asacağız” diyorlardı. O döneminde meclisinde görev almış bütün ittihatçıları ve yöneticileri toplayarak Malta’ya götürdüler ve orada bir mahkeme kurdular ama orada hiç kimse ceza almadı. Zira onları suçlayacak hiçbir belge ya da evrak bulamadılar. Kulaktan dolma dedikodulardan ibaret olan soykırım iddiaları yüzünden Malta’da suçlanıp hüküm giyen bir hiçbir Türk politikacı ve yönetici yoktur.

 

TÜRKLER KATLEDİLDİ

 

Soykırımı tanıyan ülkeler ve Ermeni diasporası Taşnak sutyun ve Hınçak çetelerinin yaptığı belgeli katliamları niye dile getirmiyor?

 

Taşnakların birinci kongresinde o dönemde Taşnak Partisi başkanı olan Ohannes Kaçaznuni genel kurulda yaptığı açıklama da Türklerin değil, Ermenilerin Türkleri katlettiğini, köyleri basıp masum kadın ve çocukları öldürdüğünü ifade etmiştir. Biz bunları daha yeni yeni fark ediyoruz. Halbuki bu bilgileri bizim çoktan ortaya çıkarmamız gerekirdi. Bu güne dek Türkiye’nin “Türk ve Ermeni Tarihçiler karşılıklı otursun, belgeleri ortaya koysun ve tartışınlar” çağırısına olumlu yanıt vermiyorlar, daha doğrusu veremiyorlar. Çünkü Ermeni soykırımını destekleyenlerde iddialarının temelsiz olduğunu biliyor.

 

Tehcir sırasında göçe zorlanan azınlık iddia edildiği gibi yollarda büyük felaketlerle karşılaştılar mı?

 

Tehcir bir yer değiştirmedir. Kafkaslarda yaşayan Ermenilerin Rus ordusuna katılarak büyük Ermenistan’ı kurma hayaliyle Türk köylerine saldırmaları sonucu İttihat ve Terakki partisi tarafından Ermenilerin yer değiştirmesi kararıyla sonuçlanmıştır. İddia edildiği gibi Van’dan, Erzurum ve Erzincan’dan Suriye’ye göç yürüyerek olmamıştır. Yolun yüzde sekseni trenle, yüzde yirmisi ise yürüyerek geçilmiştir. Araştırmalarda bu bilgiye de rastlayabilirsiniz.

 

Başbakan Erdoğan’ın dünya medyasında gündem oluşturan taziye mesajını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Türkiye açısından insancıl ve dostluk içeren bir açıklama yapıldı. Cumhurbaşkanının ziyareti ve milli maça ilaveten 1915’ten sonra ilk defa böyle Türkiye Cumhuriyeti’nin üst düzey yöneticilerinden bir Başbakan (Osmanlı dönemine bakarsak o dönemin sadrazamı) barışa yönelik güzel bir açıklama yaptı.  Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül Ermenistan’a nasıl maç izlemeye gittiyse Sayın Erdoğan’da bir iyi niyet belirtisi olarak baş sağlığında bulundu.

 

* Saraybosna’da sekiz bin kişiyi katlettiler. Üç kere yer değiştirdiler. Her türlü alet ve aygıtları olmasına rağmen toplu mezarlar bulunmaya devam ediyor ama bir buçuk milyon kişinin toplu mezarı ortaya çıkmıyor. Çünkü ortada kemik, ceset ya da mezar yok. Matematiksel hesaplarda soykırım iddiasının yalan olduğunu ortaya koyuyor.

 

* Ermenilerin istediği; Türkiye’nin soykırımı tanıdıktan sonra tazminat talebi daha sonra da bu olayların geçtiği toprakların Ermenistan’a iade edilmesidir. Bunu hiçbir Türk hükümeti kabul etmez.

 

 

1 Mayıs 2014
ORTADA TOPLU MEZAR YOK için yorumlar kapalı
Okunma 358
bosluk

TMK’ya Başvuru Hakkı

TMK’ya Başvuru Hakkı

KKTC Hükümeti Güney Kıbrıs’ta taşınmaz mal bırakan ve KKTC’de karşılığını alamayan Kıbrıs Türklerin de Rumlarla birlikte Taşınmaz Mal Komisyonu’na (TMK) başvurabilmesini sağlayacak bir kapı açmaya çalışıyor. Bu yönde Bakanlar Kurulunda geçen yasa tasarısı KKTC Meclisine sunuldu.

 

Taşınmaz Mal Komisyonu gerçekte bir Mahkeme statüsünde. 2005’in son günlerinde KKTC Meclisi’nin kabul ettiği 67/2005 sayılı yasa ile kuruldu ve 17 Mart 2006 tarihinde de Rumlara kapılarını açtı.

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Aralık 2006’da karara vardığı bir davanın içinde Komisyonun geçerliliğini ve yasallılığını kabul etmiştir. Bu nedenle de kararı tartışmasız doğru ve uygulanmak zorundadır. Kıbrıs Rum Hükümeti ya da Rumların Vasilik Yasası uyarınca güneyde kalan Kıbrıs Türk Malları üzerinde kesin söz sahibi olan Rum İçişleri Bakanlığının bile Taşınmaz Mal Komisyonu’nun mal iadesi, takas veya tazminata ilişkin bağlayıcı kararlarına itiraz etmek hakkı da yok. AİHM açıkladığı kararında Taşınmaz Mal Komisyonu’nun hak sahibi Kıbrıslı Rumlara ödeme yapabileceğine, takas kararı alabileceğine veya da söz konusu taşınmazın iadesine karar verebileceğine hükmetmiştir.

 

Böylesi güçlü, kararı karar ve yasal bir kuruluş Mal Tazmin Komisyonu.

Değerlendirmeye aldığı taşınmaz malların ise koşulu var. Bu taşınmazların KKTC sınırları içinde bulunması ve KTFD’nin ilan tarihinde de terk edilmiş olması gerekiyor.

 

KKTC Hükümetinin büyük ortağı 67/2005 sayılı yasa ile kurulan TMK’nun yetki alanının değiştirmek yoluna gidiyor. Bu değişikliğe göre, taşınmaz mal sorununu halletmek isteyen gerçek kişiler, KKTC Bakanlar Kurulu izni ile takas, satın alım veya tazminat ile mal devri yapabilmesinin kapısı açılıyor.

 

Bu değişiklik KKTC Meclisi tarafından onaylanırsa, bazı özel kişilere tekil olarak kazanım sağlarken, bazı kişilere de elindeki malı kaybetmesine yol açacak. Bütün olarak ise KKTC’nin müzakere masasındaki gücünü kıracak ve kendi sınırlarımız içinde yeni bir mülkiyet sorunu yaratacak.

 

Müzakere masasında mülkiyet konusunda elimizdeki en büyük koz, İskan, Topraklandırma ve Eşdeğer Mal Yasası uyarınca verilen feragatname sayesinde güneyde bırakılan Türk mallarının, bir bütün olarak KKTC devletine ait olması veya da başka bir deyimle tek bir sahiplilik altında 450 bin dönüm toprağın mal sahibinin  KKTC olmasıdır.

 

Mülkiyet konusunda, yıllardır Global Takas yapılması doğrultusunda yürütülen ve bu doğrultuda da belirlenen stratejinin, bu değişikliğin akıllıca ve uzağı görerek yapılamaması durumunda çok zarar göreceği kesin. KKTC olarak elimizdeki en büyük kozu yitireceğiz ve devletlerarası mal takası yerine Rumların istediği gibi kişiler arası takasa indirgeyeceğiz mülkiyet sorununu.

 

Dikkatli davranılmaz ise ikinci kaosun da yurt içinde yaşanacağı kesin.

Eğer bu yasa değişikliği içinde takası yapılabilecek taşınmaz mallar listesine, İskan, Topraklandırma ve Eşdeğer Mal Yasası uyarınca senelerce evvel eşdeğer olarak verilmiş veya da tahsis edilmiş taşınmaz mallar da dahil edilirse, bu malların eski sahibi ile takas anlaşması yapan bir Kıbrıslı Türk, doğal olarak bu taşınmazlardan bir tanesine talip olacaktır.

 

Bu aşamadan sonra da içinden çıkılamayacak yeni bir sorunla karşı karşıya kalınacaktır. Mahkemelerin kararlarının, Bakanlıkların kararlarına kıyasla üstünlük hakkına sahip olması nedeni ile bu değişiklik sonrasında TMK’nın kişisel olarak mal takasına izin vereceği her taşınmazın yeni sahibi, İskan Bakanlığının yıllar önce tapusunu verdiği kişi değil, TMK’nın uygun gördüğü kişi olacaktır…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

30 Nisan 2014

29 Nisan 2014
TMK’ya Başvuru Hakkı için yorumlar kapalı
Okunma 120
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar