Dünyada dengelerin hızla değişmesi, küslerin barışmasına, safların yeniden belirlenmesine yol açacak gibi…
Mesela İsrail’in Kariş sahasında gaz arama ve çıkarma işlemlerini tamamlamasından sonra, -bölgede gaz olduğunun kesinlik kazanmasıyla- Lübnan ile İsrail arasındaki siyasi ilişkiler olumlu yönde etkilendi.
Esasen Lübnan ve İsrail arasında yıllardır çatışma olmamasına rağmen halen daha ateşkes anlaşması imzalanmış değildi. İki ülke teknik olarak hâlâ savaş içinde olmalarına rağmen, birbirine bitişik olan deniz yetki alanlarının belirlenmesi konusundaki görüşmeleri kesintili olsa da devam ettirdi.
Lübnan’ın güney sahili ve İsrail’in kuzey sahili açıklarında yer alan Kana ve Kariş sahalarında zengin hidrokarbon yataklarının var olduğunun kesinleşmesi, İsrail’in Kariş bölgesinden fiziken doğalgaz çıkarımına başlaması iki ülke arasındaki gerginliği azalttı. Özellikle Lübnan’ın yıllardır politik ve ekonomik krizle boğuşması, İsrail ile daha iyi ilişkiler içinde olması düşüncesini de tetikledi.
Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon yatakları üzerinde fiilen hakkı olmamasına rağmen bunu rakip ülkelere karşı koz olarak kullanmak isteyen ABD fırsatı kaçırmadı ve 2020 yılında arabulucu olarak Lübnan ile İsrail arasındaki anlaşmazlığın arasına girdi. Konuya İngiltere’nin ve Fransa’nın da fiilen katılımı ile 11 Ekim 2022 günü taraflar anlaştılar. (Lübnan siyasetinde ve halkın yaşamında söz sahibi olan Hizbullah’ın da bu konuya sıcak yaklaşması, bu anlaşmayı olumlu etkiledi.)
Bugüne kadar benzeri olmayan bu anlaşmaya göre, Kariş bölgesinin tüm hakları İsrail’e, Kana bölgesinin tüm hakları da Lübnan’a ait olacak. Kana bölgesinin küçük bir kısmının İsrail’in deniz yetki alanı içine girmesi nedeni ile, bölgeden doğalgazı Fransız Total şirketi çıkaracak. Bu şirketin hisselerinin bir kısmına İsrail sahip olacak. İsrail, Kana bölgesinden çıkacak doğalgazdan değil ama Total’ın bu bölgeden elde ettiği kardan pay alacak.
Gelelim Türkiye’ye; Türkiye’nin, 1958 ve 1960 Dünya Deniz Hukuku Konferanslarına göre belirlediği Münhasır Ekonomik Bölgesi konusunda ısrarlı olması Doğu Akdeniz’de yeni bir yapılaşmanın başlangıcını oluşturdu. Bu gelişmeyi de Ukrayna’daki savaş ile İran’daki kriz hızlandırdı.
ABD’nin, İsrail ile Lübnan arasındaki Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) belirleme görüşmelerinde aracı buluculuk yapmış olması nedeni ile Rusya da, Suriye ile Lübnan arasındaki MEB belirleme görüşmelerinde aktif rol almak istemekte.
Doğu Akdeniz’deki yeniden yapılanmanın içinde ABD, Rusya ve Türkiye’nin yer alması, Güney Kıbrıs Rum Yönetimini (GKRY) bayağı tedirgin etmiş durumda.
Avrupa Birliğinin ekonomik ve siyasi sıkıntılarla boğuşmaya başlaması, küresel ligde küme düşmenin eşiğine sürüklenmiş olması, Yunanistan’ın ve GKRY’nin bölgesel gücünü zayıflattı. Doğu Akdeniz’de varlıklarını ve taleplerini güçlendirmek için İsrail, Mısır, Ürdün ve Lübnan ile kurdukları ittifaklar önemlerini yitirdi.
GKRY’nin tek taraflı ilan ettiği MEB’nin kabul görmemesi ve Yunanistan’ın sinsice hazırlattığı Sevilla Haritasının ABD ve AB tarafından geçersiz ilan edilmesi hem Yunanistan’ı hem de GKRY’i Doğu Akdeniz’deki gelişmelerin dışına itti, uluslararası arenadaki güçlerini kırdı.
Türkiye’nin Libya ile yaptığı kıta sahanlığı anlaşması, İsrail ve Mısır ile yeniden ilişkilerin normalleşmesi için attığı adımlar Doğu Akdeniz’de başlayan yeni yapılaşmada Türkiye’nin üstünlüğü ortaya koymaya başladı.
Tüm bunlara ilaveten KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatına gözlemci üye olarak kabul edilmesi, Türk Devletleri Teşkilatının sınırlarını Doğu Akdeniz’in ortalarına kadar uzattı. Yunanistan ve GKRY’nin arkasında gerileme dönemine girmiş olan Avrupa Birliği yer alırken, Türkiye ve KKTC’nin arkasında yıldızı yeniden parlamaya başlamış olan Türk Devletleri Teşkilatı var artık. Bölgedeki dengeler Türkiye ve KKTC lehine değişmiş durumda.
Bu yeni gelişme bölgedeki kıyıdaş ülkelerin münhasır ekonomik bölgelerin sınırlarını ve çıkarılacak olan doğalgazın sevkiyat yolunu da etkilemeye başladı.
İsrail, Doğu Akdeniz’de çıkarmaya başladığı doğalgazı Türkiye üzerinden Avrupa kıtasına göndermeyi gündemine aldı. GKRY, bölgede yalnız ve alternatifsiz kaldığı için bir gün ihraç edebileceği doğalgaz çıkarmayı başarabilirse bunu Türkiye üzerinden göndermek zorunda olduğunun bilincinde. Bu nedenle de Türkiye ile ilişkiler kurmanın yollarını aramaya başladı. Şimdilik tehditle Türkiye’den taviz koparmaya çalışıyor ama günün sonunda kendisi taviz vermek zorunda kalacağını da çok iyi biliyor.
İsrail ile Lübnan’ın imzaladığı Münhasır Ekonomik Bölge sınır mutabakatının, ileriki dönemlerde Türkiye ve KKTC’nin ekonomik bölge komşuları Suriye, Lübnan ve İsrail ile Münhasır Ekonomik Bölge sınır anlaşmaları yapmalarının yolunu açacağı, GKRY’nin de eninde sonunda KKTC ile anlaşma yoluna gitmek ve belli koşullarla da olsa KKTC’yi tanımak zorunda kalacağı kesin.
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
Prof. Dr. Ata Atun
The Cyprus issue, which has been on the table for the last fifty years, did not begin in 1974, as Greek Cypriots and Greeks claimed, and Turkey did not occupy the island. The Greek Cypriots’ and Greeks’ deceptive black propaganda tries to show that Turkey invaded the island of Cyprus in 1974 for no reason, but the reality is far from that. If there is an intention to understand the Cyprus problem, it is necessary to know the facts thoroughly…
Let me postpone telling you about the terror and massacres inflicted on the island of Cyprus by the Greeks between 1950 and 1960 in order to realize the Enosis ideal, and instead summarize the process that began in 1974.
The Republic of Cyprus was founded in 1960 by the “Constituent Communities” of Turkish Cypriots and Greek Cypriots. While Armenians, Maronites, and Latins were classified as minorities in the Constitution, Turkish Cypriots and Greek Cypriots were appointed as governing communities. Because the Greeks outnumbered the Turks, the Turkish Cypriots had veto rights at every stage of administration and decision-making, preventing the Greek Cypriots from managing the island alone with oppressive and restrictive methods through decisions they made on their own, and from annexing the island to Greece.
Throughout the process, Greek Cypriots were deeply troubled by the fact that the constitution granted Turkish Cypriots the right to participate in administration and sovereignty. To be able to rule the island on their own and annex it to Greece as soon as possible, they began efforts to “revoke 13 articles” in the Constitution that granted Turkish Cypriots the right of partnership.
To begin with, they proposed repealing the 13 articles of the Constitution that granted Turkish Cypriots the right to partnership. When Turkish Cypriots rejected this offer, they took it to Turkey, one of the guarantors of the Republic of Cyprus. When Turkey turned down this offer, they decided to change the constitution through armed force and gunpoint.
They planned an armed attack called “Akritas” with the assistance and planning of officers dispatched from Greece to exterminate the Turkish Cypriots in large numbers. On December 21, 1963, they began carrying out massacres by attacking Turkish Cypriots, the majority of whom live in small villages on the island of Cyprus. Greece sent a 20,000-strong Greek Division to the island of Cyprus on January 1, 1964, in violation of international rules, with the goal of contributing to the annihilation of Turkish Cypriots. Turkish Cypriots banded together to defend themselves and tried to repel Greek attacks as much as possible.
As part of the Turkish Cypriot extermination plan, many Turkish villages were burned down, Turkish Cypriots were killed, and their properties, houses, fields, livestock, and grains were confiscated in the first half of 1964. They took a step back with Turkey’s ultimatum after the big attack in 1967, but the social and economic bonding and fears of Turkish Cypriots persisted until 1974.
When relations between Makarios, the President of the Republic of Cyprus, and the Colonels’ Junta, which was in power in Greece, deteriorated, Greece staged a military coup on July 15, 1974, to depose Makarios.
The putschists overthrew the Republic of Cyprus and established a new state known as the “Hellenic Republic of Cyprus”. Then they declared that this state had been annexed by Greece.
Because the collapse of the Republic of Cyprus and the declaration of a new state on the island of Cyprus, as well as the declaration of the annexation of the island of Cyprus to Greece, were in violation of the Republic of Cyprus’s 1960 Constitution and international law, Turkey intervened in 1974 to restore the Republic of Cyprus as a guarantor country.
This is precisely the context for Greek and Greek accusations that “Turkey has occupied the island.” The accusation is entirely fictitious and serves no purpose other than to cover up Greek Cypriot’s and Greece’s own actions.
Following Turkey’s legal and legitimate intervention in 1974, Turkish Cypriots migrated to the northern part of the island and established their own administration to protect themselves from Greek Cypriot attacks. The “Turkish Cypriot Federated State” was established in 1975 with the goal of establishing a “Federal State” jointly with the Greek Cypriots. When the second stage of negotiations, which began in 1977, failed to produce results for six years, due to the Greek Cypriots’ desire to dominate the island solely, Turkish Cypriots declared the “Turkish Republic of Northern Cyprus” (TRNC) in 1983 in order to continue the Cyprus negotiations on an equal footing.
The Western world (particularly the United States and the European Union), which contends that Turkey’s legitimate intervention is an occupation – in accordance with Greek theses – chose to punish Turkish Cypriots rather than recognize them. With their inhumane decisions in the United Nations Security Council, they isolated Turkish Cypriots from the rest of the world, severed ties with the other countries, and worked tirelessly to bring them under Greek Cypriot control. Despite the passage of 48 years, Turkish Cypriots’ ties to the rest of the world remain severed. There are no direct flights. Commercial, economic, cultural, educational, sporting, and political connections are all disrupted. Thankfully, after 59 years, the “Organization of Turkic States,” an international community, accepted Turkish Cypriots as members, even if only as observers, with their own state’s name.
Worse, the United States, European Union, Greek Cypriots, and Greeks, who are proud to be the flag bearers of “human rights, democracy, and freedoms,” are working hard to cancel and disrupt Turkish Cypriot membership in the Organization of Turkic States.
This membership is critical for Turkish Cypriots because it provides access to the rest of the world. It demonstrates that Turkish Cypriots are no longer alone, and that they are part of the Organization of Turkic States, which produces more than a trillion dollars in services and goods, has a population of 170 million, and is attempting to become the sole military and political power in the region.
This is the Western world’s problem. They both attack Turkey and make no attempt to hide their dissatisfaction with the TRNC’s visibility, fearing that they will not be able to dominate the Eastern Mediterranean on their own, under any circumstances, or have access to the existing oil and gas fields.
That is, the value and level of the Western world’s “concept of human rights, freedom, and equality” is clearly explained by the deceased British Prime Minister Churchill’s remark, “A drop of oil is more valuable than a drop of human blood.”
Of course, the main goal of the West under any circumstance…
Prof. Dr. (Civ. Eng.), Assoc. Prof. Dr. (Int. Rel.) Ata ATUN
Dean, Cyprus Science University
Political Advisor to the President of the State
Avrupa Birliği denilen Hristiyan ülkeler topluluğu, kuyruğunu Yunanistan’a ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) iyice kaptırmış. KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatına Gözlemci Üyeliğine itiraz eden Rumlar, utanmadan bir de “Kabul edilemez” diye açıklama yapıyor.
AB de onlardan farklı düşüncede değil. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na aykırı olarak GKRY’ni üyeliğe alırken, garantör ülke olan Türkiye’nin ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin “Kurucu Ortağı” olan Kıbrıs Türklerinin itirazlarını dikkate almayan Avrupa Birliği, uzaktan yakından hiçbir bağının olmadığı KKTC’nin Türk Devletleri Teşkilatına KKTC’nin gözlemci üye olmasını kabul etmiyor ve itiraz ediyor. Arkasından da aba altından sopa gösteriyor, “Kabul ederseniz her tür yardımı ve desteğimi keserim” diye. İşte AB için insan hakları, eşitlik, adalet böyle bir şey. Kendilerinin yaptığı her şey mübah, Türklerin her yaptığı günah.
Gelelim işin aslına;
Türk Devletleri Teşkilatı’nın kuruluş anlaşmasına göre, TDT’ye üye olabilmek için tanınmış devlet olmak gerekiyor. Yunan’ın, Kıbrıslı Rum’un ve AB’nin işte hazmedemediği de bu ayrıntı.
KKTC’nin TDT’ye gözlemci üye olarak kabul edilmesinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın “KKTC’yi biz tanıdık. Diplomatik ilişki kurduk. Karşılıklı büyükelçi atadık. Bir Türk Devleti olarak bizim tanımış olmamız TDT’ye üye olması için yeterlidir.” sözleri ve T.C. Dışişleri Bakanı, KKTC Dışişleri Bakanı ve her iki bakanlığının çalışkan personelinin çalışma, çaba ve girişimleri çok etkili oldu. Bu aşamada, Rusya Federasyonu’nun, komşularına yol vermesinin de bir başka destek ve katalizör olduğunu unutmamak lazım.
İşin özeti şu; Artık KKTC, TDT’ye gözlemci üye olarak kabul edilmesi sonrasında AB’nin, BM’nin, Yunan’ın, Kıbrıslı Rumların ve bunların dostlarının art niyetli nazarındaki “Cemaat veya Toplum” statüsünden çıkmış, “Tanınmış Devlet” statüsüne geçmiştir. İşte sıkıntıları tam da buradadır, feveranları da bu nedenledir.
Avrupa Birliği’nin tek taraflı kararı ve uygulaması ile 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na aykırı olarak GKRY’ni üyeliğine kabul ederken, GKRY ile imzaladığı “10. Protokol”da ki “Kıbrıs adası bütünü ile AB toprağıdır. Şimdilik Adanın kuzeyinde AB Müktesebatı geçerli değildir” tanımlaması ile Kıbrıs adasının tümüne sahip olmak hevesleri ile planları sekteye uğramış, -bu maddeden dolayı- AB’nin Doğu Akdeniz’deki dolaylı “Münhasır Ekonomik Hakları” tümüyle geçersiz olmuş, Doğu Akdeniz’e sahip olmak, Türkiye’ye “Adalar Denizi’ni ve Akdeniz’i kapatmak” hayalleri suya düşmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti’nin KKTC lehine atacağı adımlar sonrasında, Yunanların ve GKRY’nin Türkiye aleyhine retorik geliştirip, kendilerini haklı çıkarmak için kapı kapı gezecekleri günler yakın. AB de bu retoriğin yayılmasına istediği kadar çanak tutsun, Türkiye’yi ve KKTC’yi bu yoldan döndürmek mümkün olmayacak.
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
If you are enthusiastic about marriage and want to meet a Latina woman with regards to love, a latin mail buy bride head to might be just the thing you need. These tours happen to be made to help solitary guys locate their soulmates and make an additional step towards a happy family members life.
The best way to master upto a potential spouse is to go on a romantic trip! This will uruguay women give you a opportunity to become informed about her first hand and see her personality in action. It will also permit you learn how to speak with her and what your woman expects right from a romance.
Just before going on a romance travel, you should make a decision what you would wish to experience the majority of. You may choose a group tour or possibly a personalized tour. The latter are more expensive, but it will also provide you with a higher prospect of finding the perfect match.
Allure is a huge part of Latin could lives and they take it extremely seriously. They love revealing their emotions and making a warm atmosphere within their romantic relationships. They have fun with watching movies together, controlling candle-lit dishes and spending quality time with their boyfriends. In addition, they appreciate considerate gifts, hugs and kisses.
Latin girls are looking for a guy who will be described as a real partner and support them throughout the quest to build a family. That they don’t want to settle down with somebody who doesn’t value their rights or maybe a person who isn’t going to treasure them.
They are looking for a guy who will love them unconditionally and let them feel like their particular queen. They will dream of children where many people are happy and the members have always something to speak about.
A lot of local guys tend treat their particular women well, thus they try to find a foreign man who will let them feel loved and appreciated. They should also meet somebody who won’t be afraid to find out what they will need or ask them to do things that happen to be difficult in their eyes.
Almost all of Latin women of all ages want to generate a household with their overseas partners, thus they often take a look https://www.brides.com/modern-love-songs-4802184 with respect to partners that will be willing to move to the country to begin a family with them. They are really ready to sacrifice their particular native countries for a better life.
They are also very loyal and encouraging. They will do everything they will to make their man completely happy, even if it means leaving all their homeland.
Many Latin ladies are very genuine and open about their thoughts and their ideas on life. They would like to know what the men are planning and will make an effort to understand them if that they don’t.
Additionally , they will be incredibly loyal for their partner without blame them for any blunders. They will also be very understanding and person if they will don’t understand what their gentleman is trying they are required.
Getting a Latin mail purchase bride can be quite a very worthwhile and interesting experience. However, there are some hazards as well, so you should be aware of them.
Eğer Birleşmiş Milletler ait Kıbrıs Barış Gücü, INFICYP, KKTC’nin egemen olduğu topraklarda görev yapmak istiyorsa, KKTC ile Uluslararası geçerliliği olan, İngilizce kısaltılmış adı ile S.O.F.A., Status of Forces Agreement – (Askeri) Kuvvetlerin Statüsü Anlaşması imzalaması yapması gerekmektedir.
16 Ağustos 1960 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilirken, Anayasası içinde 2 tane SOFA Anlaşması, 1 tanede özel içerikli SOFA Anlaşması bulunmaktaydı.
Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası içinde, Yunanistan ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında, Kıbrıs Cumhuriyetinin egemen olduğu topraklar üzerinde 950 kişilik Yunan Alayı konuşlandırılması ve aynı şekilde Kıbrıs Cumhuriyetinin egemen olduğu topraklar üzerinde 650 kişilik Türk Alayı konuşlandırılması anlaşması yer almaktadır.
İngiltere ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasındaki SOFA Anlaşması ise biraz daha farklı kapsamdadır.
Askeri kuvvetler, hangi ülkenin egemen toprakları üzerinde görev yapmak veya konuşlanmak istiyorlarsa, o ülke ile anlaşma yapmak zorundadır. Bu uluslararası bir kuraldır.
Kıbrıslı Rumların, Kıbrıs adasını tek başlarına yönetmek için 1960 Kıbrıs Anayasasından, Kıbrıslı Türklere eşit ortaklık haklarını veren 13 maddeyi, 21 Aralık 1963 tarihinde silah zoru ile iptal etmek amacı ile başlattıkları saldırılar sonrasında BM Güvenlik Konseyi toplanmış ve bir takım kararlar almıştır. Alınan kararların içinde, adada, iki halk arasındaki silahlı çatışmayı, Rumların Türk mallarını yağmalamasını ve ölümleri durdurmak için Kıbrıs Cumhuriyetini silah zoru ile ele geçirmiş olan Makarios’un terörist hükümeti ile BM Barış Gücünün adaya konuşlandırılması da vardı.
BM Barış Gücü, UNFICYP, dönemin terörist Makarios Hükümeti ile BM arasında imzalanan SOFA Anlaşması ile adaya 1964 yılının Mayıs adında konuşlandı. Konuşlanma şartlarından bir tanesi de BM Barış Gücü’nün silah kullanamayacağı idi. Bu nedenle de adadaki Barış Gücü, hiçbir çatışmaya ve Rumların Türklere karşı gerçekleştirdiği hiçbir saldırıya fiilen müdahale edemedi, çatışmaları da silah zoru ile durduramadı. Sadece protesto etti, hiçbir değeri olmayan raporlar yazdı ve Türklerle Rumların arasında postacılık yaptı.
Yunanistan’ın, 15 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs adasını ilhak etmek amaçlı gerçekleştirdiği darbeden sonra Türkiye’nin garantör ülke olarak, Kıbrıs Anayasasında kendisine verilen Garantör ülke yetkisi ile (Ek1, Madde4) darbecilerin yıktığı Kıbrıs Cumhuriyetini tekrardan yerine koymak için gerçekleştirdiği Barış harekatı sonrasında Kıbrıs adası üzerinde fiilen 2 egemen yönetim oluştu.
1974 Barış Harekatı sonrasında günümüze kadar, Kıbrıs adasında oluşan 2 devlet arasında hiçbir silahlı çatışmanın yaşanmaması, gerçekte BM Barış Gücüne artık postacılık dışında bir gereksinim olmadığını ortaya koymaktadır.
BM Kıbrıs adasında silahlı bir Barış Gücü bulundurmak istiyorsa, KKTC devleti ile SOFA Anlaşması yapmak zorundadır.
Böyle bir anlaşmayı yapmak istemiyorsa, KKTC içindeki kamplarını kapatıp ara bölgeye taşınmalı ve KKTC’ye geçmek istediği zaman da KKTC hükümetinden izin alması gerekmektedir.
Kıbrıs Rum Yönetimi, çatışma olunca müdahale etsin diye değil, kendi siyasi çıkarları ve KKTC Hükümetini muhatap almak istememesi siyasi nedeni ile BM’nin adada kalmasını istemekte ve Yunanistan ile birlikte BM Barış Gücünün giderlerinin büyük bir kısmını ödemektedir.
BM Barış Gücü, KKTC toprakları üzerinde görev yapmaya devam etmek istiyorsa, illaki KKTC ile bir anlaşma yapmak zorundadır. Bugün, yarın veya da yakın gelecekte…
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı