BM ve Kıbrıs’ta Çözüm

BM ve Kıbrıs’ta Çözüm

Guterres’in Kıbrıs’taki BM Barış Gücünün görev süresinin uzatılmasına ilişkin taraflara gönderdiği rapor taslağının içeriği, kullanılan dil ve yaklaşım, geçmişteki Rum ve Yunan yanlısı raporlara pek benzemiyor.

Bu defa raporda Kıbrıs konusunda geçmişte alınan kararlarla ve BM’nin ortaya koyduğu parametrelerle pek bir bağlantı yok. Geçmişte Kıbrıs sorununun üzerinde mutabık kalınan çözüm zemininden de hiç söz edilmiyor. Yani iki kesimli ve iki toplumlu Federasyona hiç değinilmemiş.
Tatar-Guterres-Anastasiadis
2017 yılında Crans Montana’da Rum lider Anastasiadis’in maksimalist istekleri nedeni ile çöken müzakereler bir türlü başlayamadı. BM Genel Sekreteri Guterres ise müzakereleri nasıl yeniden başlatacağının yolunu bulamamış gibi. Sanki 1977 yılında “Federasyon” hedefi ile başlayan müzakerelerin artık sonuç vermeyeceği gerçeğini, BM Genel Sekreterliği de anlamış. KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin desteklediği “Kıbrıs’ta egemen eşitliğe dayalı ve iki devletli bir çözüm” kabul görmeye başlamış durumda.

Yeni olan gelişme ise, NATO’da İsveç ve Finlandiya’nın katılımı ile ilgili görüşmeler sürerken, perdelerin arkasında Türkiye’nin KKTC’nin NATO ülkeleri tarafından kabul edilmesi talebinin de görüşülüyor olması.

Yunanistan ve Kıbrıs Rum tarafının, Türkiye’nin AB üyeliği ve AB ile ilişkileri konusunda her fırsatta “veto yetkilerini kullanmaları”, Türkiye’nin de NATO içinde “veto yetkisini” kullanmasını olağan ve kabul edilebilir hale getirmiş olması da yeni bir gelişme. İşin ilginç yanı 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 3. garantörü İngiltere’nin de bu konuya olumlu bakması.

BM Genel Sekreterinin İyi Niyet Misyonu’na ve UNFICYP’in görev süresinin yenilenmesine ilişkin gayrı resmi olarak yayınlanan rapor 18 Temmuz’da istişare edilecek, Temmuz sonunda da yayınlanacak.

Yukarıda söylediğim gibi, Kıbrıs Rum tarafı müzakereleri 2017 yılında Crans Montana’da maksimalist isteklerle çıkmaza sokmuştu. Şimdide her zamanki gibi Kıbrıs Rum tarafı rapor taslağına itiraz edecek, içeriğinin değişmesi ve Türkiye’nin suçlanması için elden geleni yapacak ve rapor kendi isteklerine yakın çıkacak. Türk tarafı da raporu kabul etmeyecek.

Zaten Kıbrıs sorununun yıllardır çözülememesinin nedeni de tam olarak budur: Kıbrıslı Rumların çözüm istememesi, her imkanı kullanarak çözüme mani olmaları, adanın sahibi olduklarına, Kıbrıs Türklerinin azınlık olduğuna inanmaları ve Enosis ütopyaları. Anlayacağınız gerek KKTC’de, gerekse Güney Kıbrıs’ta kim başa gelirse gelsin, Rumların bu kafasıyla bir anlaşma olması mümkün değil.

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

11 Temmuz 2022
BM ve Kıbrıs’ta Çözüm için yorumlar kapalı
Okunma 93
bosluk

Kimmiş Revizyonist?

Kimmiş Revizyonist?

GKRY lideri Nikos Anastasiadis, KKTC’de faaliyet gösteren bir üniversitenin diploma töreninden sonra yaptığı açıklamada “hiçbir tavizde bulunmak istemediklerini” vurgulayan T.C. Cumhurbaşkanı yardımcısı Fuat Oktay’a, mesaj göndererek, “revizyonist politika izleyenlerin, münasebetsiz davranışlarının yolundan gitmelerinin söz konusu olmadığını” iddia etmiş.

Ağlar mısın, güler misin yoksa lanet mi okursun kendini Kıbrıs’ın tek ve mutlak Başkanı sanan Nikos Anastasiadis’e. Sanki kendileri sütten çıkmış ak kaşık, Türkiye revizyonist!

Peki nedir bu revizyonistlik? Revizyonizmin uluslararası politikadaki genel anlamı, mevcut Uluslararası düzeni (statükoyu) değiştirmek istemek veya değiştirmek isteyen devlet demek. Baktığınızda yenilikçi bir kavram gibi görünse de Kıbrıs’ta kullanımı olumsuzluk içeriyor.
06.29.22-Kimmiş Revizyonist-JPG
Mesela, Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı Makarios, tam bir revizyonistti ve bütün hayali de 1796 tarihli “Megali İdea”yı yani “Büyük Ülkü”yü gerçekleştirmek, Helen kahramanı olmaktı. Bu ülkü uğruna din adamı olmasına rağmen elini kana bulamaktan, Kıbrıs Türklerini kılıçtan geçirmekten, evlerini, yurtlarını yakıp yıkmaktan hiç çekinmedi.

Megali İdea’yı biliyorsunuz. Helenlerin büyük ülküsü, batıda Bizans’ın zamanında İyonya Denizi’nde hakimiyet altına aldığı toprakları, doğuda Küçük Asya ve Karadeniz’i, kuzeyde Trakya, Makedonya ve Epir’i, güneyde Girit ve Kıbrıs’ı hakimiyet altına alıp; başkenti Konstantinopolis yaparak Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’nu diriltmek. 1791 yılında ortaya atılan bu fikrin haritası da ünlü Yunanlı şair Rigas Ferreros tarafından 1796 yılında da haritası çizilmiş.

8. maddesi Kıbrıs adasını Yunanistan’a ilhak etmek olan Megali İdeanın içeriğinde yer alan tüm maddeler kelimenin tam manası ile “Revizyonist” hedefler.

İşte Makarios’un çömezi ve Helen milliyetçisi olan Nikos Anastasiadis, çok değil daha 59 yıl önce 1963 yılında başlattıkları ve 1974 Barış Harekatı ile son bulan “Revizyonist politika” hedefli katliamları, şehit ettikleri yüzlerce binlerce Kıbrıs Türk’ünü, yakıp yıktıkları Kıbrıs Türk köylerini, yağmaladıkları Kıbrıs Türk’lerine ait evleri, köyleri, zahireleri, büyükbaş ve küçükbaş hayvanları unutmuş, ahkam kesmekte, aklınca da Türkiye’yi suçlu konumuna sokmaya çalışmaktadır.

Rum lider Nikos Anastasiadis’e, 1964 yılında BM’nin Kıbrıs’a araştırma yapmak için gönderdiği heyetin yaptığı araştırma sonucunda BM’ye sundukları Ortega Raporunu okumasını tavsiye ederim. Bu raporda kaç masum ve savunmasız Kıbrıs Türkünü şehit ettikleri, kaç tane Türk köyünü yakıp yıkarak haritadan sildikleri, raporda resimleri ile birlikte yer alıyor.

Güven yaratıcı önlemler üzerinden gideceksek, 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve 4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile oturdukları masalarda konuşulan hangi güven yaratıcı önlemi hayata geçirdiklerini de sormak isterim Rum lidere.
Propaganda becerinizle kendi halkınıza dahi unutturduğunuz gerçekleri biz unutmadık, unutmayacağız sayın Anastasiadis! Önce, adayı Yunanistan’a bağlamak için geçmişte işlediğiniz suçların, yaptığınız katliamların, söndürdüğünüz ocakların hesabını verin, sonra bizleri soykırımdan kurtaran ve özgürlüğümüze kavuşturan anavatanımız Türkiye’ye mesaj gönderirsiniz. Tabi sizi muhatap alırsa!

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

29 Haziran 2022
Kimmiş Revizyonist? için yorumlar kapalı
Okunma 13
bosluk

Türkiye Saldırı Altında

Türkiye Saldırı Altında

Günlük olaylardan baş kaldırıp, içteki siyasilerin açıklamalarını ve çizdikleri karamsar tabloları göz ardı edip büyük resme bakabilirseniz Türkiye’nin son bir asrın en büyük tehdidi ve saldırısı altında olduğunu net bir şekilde görebilirsiniz.

Kendini dünyanın küresel yöneticileri olduğuna inanan kişilerin gözünde Türkiye artık “cici çocuk” değil. Türkiye’nin, bu küresel yöneticilerin istedikleri her şeyi yapmaması, kendi savunma sanayisini kurması, gıda üretiminde kendine yeterli olması, dış müdahalelere ve iç darbelere dirençli hale gelmiş olması, bölgesel bir güç haline gelmesi ve en önemlisi de kişilik kazanıp söz dinlememesi nedeni ile dövülmesine, söz dinlememeye devam ederse cezalandırılmasına ve de gücünün yok edilerek küçültülmesine karar verilmiş.

Bu babayiğitler Türkiye’yi kendi istedikleri forma ve kalıba sokmak için önce vekalet savaşları ile ekonomisini bozmayı denediler. Türkiye’nin parasını, pulunu, enerjisini bu savaşlarla mücadeleye harcayarak tüketmesini planlamışlardı. Bunun yeterli olacağını sandılar ama başaramadılar.
06.13.22-Türkiye Saldırı Altında-JPG
Bu sefer ikinci aşamaya geçtiler. Libya, Irak ve Suriye’de uyguladıkları yöntemi yürürlüğe koydular. İçte kaos yaratıp iç savaş çıkartarak Türkiye’yi yıpratmayı, yönetimi devirerek kendi adamlarını başa getirmeyi planladılar, aynen 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980’de yaptıkları gibi. Bu yöntemleri de başarılı olamadı. Bırakın başarı kazanmayı, görünmez bir şekilde içine ellerini soktukları TSK’ya ve MİT’e uzanan elleri kesildi, bağları koparıldı.

Şimdi de üçüncü aşamaya geçtiler. Bana göre son kozlarını oynuyorlar. Hedefleri Türkiye içinde bir kaos yaratarak Türkiye’yi kutuplaştırmak, cüceleştirmek ve diklenmesini önlemek.
Esasen Türk milletinin yapısından ve DNA’larından dolayı silahla Türkiye’ye diz çöktüremeyeceklerini çok iyi biliyorlar. Bu nedenle bu sefer seçtikleri yöntem de farklı. (Gerçi bunu eski ABD Başkanı Trump da denemişti ama ABD-Türkiye görüşmeleri sonrasında çokta ileri gidememişti.) Türkiye’ye karşı yapılan saldırı an itibarı ile silahlı değil finansal.

İşin özü, çok kritik bir döneme girmiş bulunmaktayız. Kalın perdelerin arkasındaki mali veriler, 2022 yılı Haziran ayında 1 ABD dolarının gerçek değerinin 10.50-11.00 TL civarında olması gerektiğini söylüyor. Türk Lirası, kasten ve içte kaos yaratılmak için yapay bir şekilde değer kaybına uğratılıyor.

ABD ve AB tarafından Yunanistan, Türkiye’ye karşı kışkırtılıyor.
ABD ve AB tarafından PKK/YPG’ye mali destek verilip silah ile donatılıyor.
ABD ve AB tarafından yapılan girişim ve vekalet uygulamaları ile Türkiye’nin Rusya ve İran ile olan ilişkileri zayıflatılmaya ve bozulmaya çalışılıyor.
Hedef, Türkiye zayıf, güçsüz, korumasız ve dostsuz kalsın ki kendini dünyanın yöneticisi sanan kişilerin istediklerini yapsın!
Oyun bu sefer gerçekten çok büyük ve bizim bu oyuna gelip kaos tuzağına düşmememiz, nelerin yapılmak istendiğini görüp ona göre davranmamız gerekiyor.

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

13 Haziran 2022
Türkiye Saldırı Altında için yorumlar kapalı
Okunma 47
bosluk

İSRAİL DOĞALGAZI KKTC’DEN Mİ GEÇECEK?

İSRAİL DOĞALGAZI KKTC’DEN Mİ GEÇECEK?

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Anastasiadis seçildiği 2013 yılından beridir Afrodit ve Glafkos bölgelerinden çıkacak doğalgazın, İsrail’inki ile birleşerek Yunanistan üzerinden Avrupa’ya gideceği hayalini kurdu ve bu uğurda çalışmalar yaptı.

İsrail, Ürdün ve Mısır ile Türkiye karşıtı ittifaklar kurup, Türkiye’ye ve Kıbrıslı Türklere gözdağı vermeye çalıştı, milyonlar harcayıp “EastMed Doğalgaz Boru Hattı” çalışmasını yaptırdı. “Ben tanınan devletim, siz değilsiniz, bana mahkumsunuz” kafasıyla Kıbrıs Türklerini yok sayarken, hayallerinin gerçekleşeceğinden ziyadesiyle emindi.

Lakin işler istediği gibi gitmeyecekti. İlk darbeyi, ABD Teksas merkezli Nobel grubundan, ikinciyi de İsrailli Delek şirketinden aldı. Bu şirketler bu bölgedeki gaz hacim olarak küçük, kalite olarak düşük diyerek arama ve sondaj faaliyetlerini durdurdular. Arkasından İtalya merkezli Eni şirketi, çalışmalarını kontratı icabı kerhen devam ettirmeye başladı. Kasten girdiği Türkiye’nin Mavi Vatan sularından kovulunca, bölgeden ayrıldı.

En büyük darbe ABD’den geldi. “ABD’li şirketler hayal ürünü projelere yatırım yapmaz” diyerek, “EastMed Doğalgaz Boru Hattı”nın hayata geçirilemeyecek kadar uçuk olduğunu açıkladı ve projenin üzerine bir çizgi çekildi.

Bölgedeki gelişmeler Anastasiadis’in içine bir umut daha düşürdü. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrasında Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının daha büyük bir öneme sahip hale geldiğini ifade etmesi Rumları pek heyecanlandırdı ve sevindirdi. Ancak sözcü, ABD’nin sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) taşınması ve elektrik kabloları döşenmesi projelerini desteklemeyi sürdürdüğünü açıklayınca büyük bir düş kırıklığı yaşadılar.

Hayal kırıklıkları onunla da sınırlı kalmadı. İşler, Rumların siyasi ve ekonomik olarak hiçte hoşlarına gitmeyecek bir düzlemde ilerledi ve İsrail’in Leviathan bölgesinden çıkardığı doğalgazın Avrupa’ya taşınması için iki farklı güzergah belirlendi. İsrail Cumhurbaşkanı Yitzak Herzog’un Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ziyaret etmesi ile başlayan üst düzey görüşmeler teknik seviyeye kadar inince ortaya çıkan iki güzergahın birincisi; Önce Leviathan bölgesinden deniz altından direkt olarak Mağusa limanına veya boğaza, oradan da karadan Geçitköy’e, ardından da mevcut su hattının altyapısını kullanarak Taşucu’na deniz altından boru hattı döşenmesi. Bu güzergahın toplam uzunluğu 430 km. (Google haritadan alınmıştır)

İkinci güzergah ise Leviathan bölgesinden 430 km uzakta yer alan Yumurtalık limanına direkt olarak deniz altından boru hattı döşenmesi.
Leviathan - Türkiye hattı
Rumlar çığırtkanlıklarıyla istedikleri kadar ABD’yi, AB’yi yanlarına çekip, rantabl olmayan, Türkiye’yi by-pass eden projeleri dayatmaya kalksalar da dünyanın değişen konjonktürü, bu şımarıklıkları kaldıracak görünmüyor ki, Türk ve İsrailli teknisyenler birinci projenin daha ucuz ve garantili olduğu görüşünde. Bana göre ekonomik akıl siyasetin de belirleyicisi olacak ve bu proje hayata geçirilirse, TC – İsrail ilişkilerinin üst düzeye çıkmasına ilaveten KKTC-İsrail ilişkileri de çok üst düzeye çıkacak, ABD’nin ve AB’nin KKTC’ye bakışı ve yaklaşımı ister istemez değişecek.

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

5 Nisan 2022
İSRAİL DOĞALGAZI KKTC’DEN Mİ GEÇECEK? için yorumlar kapalı
Okunma 46
bosluk

Türkiye’nin Yükselişi

Türkiye’nin Yükselişi

Avrupa’nın yakın doğusunda yaşanan Rusya-Ukrayna savaşı, bölgemizde 20. yüzyılın ikinci yarısında dayatılmış politik ve ekonomik dengeleri değiştirmeye başladı.

Rusya-Ukrayna savaşı sürecinde izlediği dengeli politika ve üstlendiği arabuluculuk rolü ile Türkiye’nin stratejik önemi bir kez daha ortaya çıktı.

Türkiye artık bölgede söz sahibi bir ülke.
Kırkpınar pehlivan güreşlerinde, rakibinin gücünü yoklamak için ilk başta birbirlerine el-ense çeken pehlivanlar gibi, taraflar arasında yavaş ve derinden başlayan müzakerelerde Türkiye, akılcı politikaları ile ön plana çıkınca Rusya-Ukrayna anlaşmazlığının çözüme yönelik kalbi Türkiye’de atmağa başladı.
03.28.22-Türkiyenin Yükselişi
Önceki gün Belçika’nın başkenti Brüksel’de gerçekleştirilen NATO liderler zirvesinde, Türkiye’nin yürüttüğü diplomasi ve taraflar arasında sağladığı dengeden övgüyle söz edilmesi, Türkiye’nin bu savaştaki arabuluculuk görevini başarıyla yürüttüğünün kanıtı.

Bölgenin lider ülkesi Türkiye’nin, Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanının ayrı ayrı ve zaman zaman da müştereken attıkları adımlar, yaptıkları girişimler, yıpranma sürecine girmiş olan Türkiye-ABD ve Türkiye-AB ilişkilerinin yönünü değiştirmeye başladı, tekrardan olumlu bir sürece soktu.
AB üyesi ülkelerin bazı liderlerinin ve AB yönetici takımının, Türkiye ile ilişkilerin iyileştirilmesinden ve katılım müzakerelerinin başlatılmasından bahsetmeye başlamaları tesadüf değil. Nasıl olduysa bu krizde Avrupa Birliği, Türkiyesiz çok daha zor günler yaşayacağının aniden farkına vardı.

Ki, NATO zirvesi sürerken İtalyan Başbakanı Draghi’nin yıllar önce oluşturulan ama sonradan buzdolabına konan “Türkiye, Fransa ve İtalya arasındaki İşbirliği Forumu”nun yeniden işler hale getirileceğine karar verildiğini açıklaması, AB’nin üst aklındaki değişimi gözler önüne sermekte.

İtalyan ve Fransız ortaklığında kurulan Eurosam konsorsiyumu tarafından geliştirilen ve 2017 yılında Türkiye’nin de katılımı ile birlikte üretilmesini içeren -ve sonradan dondurulan- “SAMP-T hava savunma sistemi işbirliğinin yeniden gündeme getirilebileceği” düşüncesinin ortaya atılmış ve kabul görmüş olması bana göre NATO Zirvesinin Türkiye lehine attığı adımların en somut örneğidir.

Sonuç olarak; Türkiye, bölgesel, politik, ekonomik ve askeri güç itibarıyla yükseliş trendine girerken, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi gibi asalak üye devletlerin güvenilirlikleri ve saygınlıkları tam ters yönde inişe geçmiş durumda.
Her ne kadar sosyal medyada bunun tersini savunsalar da gerçek bu…

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

28 Mart 2022
Türkiye’nin Yükselişi için yorumlar kapalı
Okunma 36
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar