Vatikan’ın Gözü Kıbrıs’ta

Vatikan’ın Gözü Kıbrıs’ta

Kıbrıs Rum Yönetimi, Türk ordusunu tek bir kurşun atmadan adadan atma ülküsüyle bir zamanlar savunmasız ve silahsız Kıbrıslı Türklere saldırırken, Türk olmaktan başka hiçbir suçu olmayan masum kardeşlerimizi kitleler halinde kurşuna dizip şehit ederken, bir amacı vardı: Kıbrıs adasının tümünü ele geçirmek. Ne var ki kendini aslan zanneden ama Barış Harekatında Mehmetçiğin önünden fareler gibi kaçarak sığınacak delik arayan Rum Milli Muhafız Ordusu, (RMMO) ne kadar silahlanırsa silahlansın buna gücünün yetmeyeceğini çok iyi biliyor.

Hatırlayınız; Rum Yönetimi Başkanı Glafkos Klerides 1992 yılında Avrupa Birliğine katılım başvurusunu yaparken “Arkamıza AB’yi alacağız ve Türkleri adadan atacağız” açıklamasını yapmıştı ancak aradan geçen 29 yılda Avrupa Birliği, üye devletler olan Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetiminin bütün baskılarına ve “Veto” tehditlerine rağmen, bunların uğruna Türkiye’yi karşısına almadı, almak istemedi.

Barış Harekatından hemen sonra Helen (Yunan) lobisinin çalışmaları ve ABD Helenlerinin Kapitol (ABD Meclisi) temsilcileri olan Menendez, Bisbirakis ve Joe Biden’in ortaklaşa sundukları “Türkiye’ye silah ambargosu” kararı 1975 yılında uygulamaya konduysa da ABD’nin çıkarlarına zarar verdiği gerekçesi ile 2 yıl sonra, Carter döneminde kaldırıldı. O gün, bu gündür ABD, kerhen Yunan lobisinin yanında gözüküyor ama Kıbrıs sorunu nedeni ile de Türkiye’ye karşı cephe almaktan hep kaçınıyor.

Kıbrıs Rum Yönetimi, AB’den, ABD’den ve yeni müttefiklerinden beklediği ilgi ve desteği bulamayınca yeni arayışlar içine girdi ve şimdi de Doğu Akdeniz’de kendine yeni müttefikler bulmayı, Türkiye’ye karşı bir cephe oluşturmayı denemeye başladı. Yanına İsrail, Mısır ve Ürdün’ü alıp aklınca Türkiye’yi sıkıştırmaya ve Kıbrıs konusunda taviz koparmaya çalıştı ama bu ülkelerin Türkiye’den uzun vadeli siyasi, ekonomik ve askeri çıkarları daha ağır basınca zoraki Kıbrıs Rum Yönetiminin yanında durmağa başladılar.

Gelelim Papa’nın ziyaretine; Kıbrıs Rum liderliği Hristiyanların dini lideri olan Papa’yı Güney Kıbrıs’a davet ederek, Vatikan Devleti ile ilişkilerini arttırmayı deniyor. Vatikan Devleti’nden Kıbrıs Rum Yönetimi topraklarında Büyükelçilik açması çağrısına, Vatikan Devletinin olumlu yanıt vermesi sonrasında dünyalar Rum lider Anastasiadis’in oldu. Hemen Bakanlar Kurulunu toplayıp, Vatikan Büyükelçilik binasının yapımı için Lefkoşa’nın güneyindeki (Türkçe okunuşu) “Eğlence” olan bölgede Vatikan Devletine arazi bağışında bulundu. Binanın yapımı tamamlanınca Baf Kapısı karşısında bulunan Papalık Temsilciliği ve Papa’nın Temsilcisi, Vatikan Büyükelçiliğinde, Büyükelçi olarak görevini devam ettirecek.
12.05.21-Vatikan’ın Gözü Kıbrısta
Bunun meali şu; Kıbrıs Rum Yönetimi aklınca tüm Hristiyan devletleri yanına almayı ve desteklerini kazanarak Türkleri Kıbrıs adasından atmayı, korsanca bir yöntemle ilan ettikleri ve kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri Münhasır Ekonomik Bölgeye (MEB) sahip olmayı planlıyor.

Aklıma bir dönem Katoliklerin (Papa’nın temsil ettiği Hristiyanlar) Ortodokslardan (Fener Patriğinin temsil ettiği Hristiyanlar) ölümüne nefret ettikleri geliyor…

Vatikan Devleti, Türkiye’yi Ortodokslara değişir mi, şüphelerim var…

Prof. Dr. (İnş Müh), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

5 Aralık 2021
Vatikan’ın Gözü Kıbrıs’ta için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Rum Yönetiminin Yeni Hayali Projesi

Rum Yönetiminin Yeni Hayali Projesi

Kıbrıs Rum Yönetimi daha önce dikenli tel çektiği ara bölgeye şimdi de elektrikli demir parmaklık çekmeye hazırlanıyor.

Yapılacak elektrikli demir parmaklıklar, Lefkoşa ve Güzelyurt’taki Akaki, Peristerona, Astromerit, Mammari, Denya ve Kokkinotrimithia köylerinin kırsal bölgelerinde çeşitli noktalara yerleştirilecek. Toplamı 20 parçadan oluşacak.

Dikenli telleri çekerken, Avrupa Birliğinden kendisine mal olan değerin üç katını almıştı. Şimdi de Avrupa Birliğinden biraz daha para koparmak için mülteci ve iltica sorununu öne sürüp, “İşgal bölgelerinden yasadışı mülteciliği engelleme projesi” hazırladı ve AB’ye sundu. Proje “kuzeyden yani KKTC’den güneye yani Kıbrıs Rum Yönetimine kaçak olarak geçmek isteyen mültecilere karşı bir tedbir amacı taşıdığı iddiası ve Mülteci ve İltica konularının AB’nin yumuşak karnı olması nedeni ile Avrupa Birliği bu projeyi onayladı, finansmanını karşılamayı kabul etti.

Kıbrıs Rum Yönetimi bu şekilde hem Avrupa Birliğinden gerçek miktarın üç mislini alacak, hem de duraklamış ekonomisine katkı koyup, işsizlerine iş kapısı açmış olacak.

Helen kurnazları Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetiminin bu konudaki sicili çok bozuk. Geçmiş yıllarda Avrupa Birliğini buna benzer birtakım hayali projelerle bayağı dolandırmış, adları da “Sahtekar Devletler”e çıkmıştı.

***
Bu bilgiyi alınca aklıma Nasreddin Hocanın türbesi geldi.
Nasreddin Hocanın türbesi, etrafında duvarların veya parmaklıkların olmadığı açık olan bir alanın içinde yer almakta. Bu alana her yerden girebilirsiniz ama alana giden yolun bittiği yerde kocaman bir demir kapı mevcut ve bu demir kapının üzerinde de irice bir kilit asılı.
Tam da bir mizah Piri olan Nasreddin Hocamıza yakışır bir düzenleme. İnsan ister istemez gülümsüyor, bahçenin etrafı duvarlarla kesilmemiş ama girişi temsil eden kapısının üzerinde kocaman kilidi görünce…

Kıbrıs Rum Yönetiminin yapmak istediği de aynen Nasreddin Hoca türbesinin bulunduğu alanı anımsatıyor, zira elektrikli demir parmaklıklar, KKTC ile Kıbrıs Rum Yönetiminin arasındaki sınırı yolun kestiği yerlerde yolun sağına ve soluna kurulacak. Parmaklıkların bittiği yerden itibaren daha evvel parasını gene Avrupa Birliğinden aldığı dikenli teller başlayacak.
Yani dikenli tel olayı tam bizim Hoca Nasrettinlik. Tabi anlayana…

Prof. Dr. (İnş Müh), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

29 Kasım 2021
Rum Yönetiminin Yeni Hayali Projesi için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Dünyada hoş bir seda bırakıp giden babam Prof. Dr. Hakkı Atun

Dünyada hoş bir seda bırakıp giden babam Prof. Dr. Hakkı Atun

Rahmetlik Babam Prof. Dr. İbrahim Hakkı Atun bundan tam 12 sene evvel ebediyete göç etti. Kendisi gitti ama kurucusu olduğu Van 100. Yıl Üniversitesi, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Elazığ Veteriner Enstitüsü, Pendik Veteriner Enstitüsü gibi bilim yuvaları, KKTC’nin Üniversiteler adası olmasının fikrini ortaya atması ve adadaki eğitim kıvılcımını çakması gibi eserleri bu dünyada kaldı. Belli ki uzun bir müddet daha kalmaya da devam edecek.

Herkesin babası kendine kıymetli ve özel ancak benim babam yokluk yıllarının Kıbrıs’ında, canını dişine takarak tek başına yollara düşmüş bir adam…

Karpaz’ın Ergazi (Ovgoroz) köyünde 1 Ocak 1916 sabahı, zorlu koşulların hüküm sürdüğü yıllarda doğmuş babam… Hayata tutunmayı başaramamış 12 kardeşten, hayatta kalabilenlerin 2’ncisi… Sonradan 3 kardeşi daha olmuş. Hepsi de erkek…

Babası, Karpaz bölgesinin imamı ve hocası olan, rahmetlik dedem Mehmet Rifat Efendi. Annesi ise ev hanımı rahmetlik Ayşe nenem. Evleri dönemin yapı sistemine göre güzel inşa edilmiş, tavanı mertek üzerine tahta kaplama, onun üzerine de ince bir betonun döküldüğünü düşündüğüm büyükçe bir ev. Bahçesinde içinde bir kere yıkanma şansını elde ettiğim kocaman bir küp, ayrı bir binada samanlık ve ayrı bir kümes. Çocukluk yıllarımda kümesteki tavuklar ve horozlar benim arkadaşımdı. Çok iyi anlaşırdım onlarla. Küçükbaş hayvanların barındığı ağıl tam olarak neredeydi hiç hatırlamıyorum. Sayısını hatırlayamadığım kadar zeytin ve harup ağacı ile içinde arpa ve buğdayın yetiştiği, yanından derenin de geçtiği dönümlerce de tarla vardı. Kantara’dan akmaya başlayan dere, dedemin tarlasının yanından geçerdi. Yazın çalıdan siciler (eşek arısı) için ölümcül bir silah hazırlar, sici avına çıkardık dere kenarında. İngiliz Sömürge yönetimi sici başına 2 kuruş verirdi o dönemlerde. İki tane siciye bir tane Kit Kat çikolata alırdık rahmetlik Mustafa amcamın dükkanından. İyi paraydı bakır bir kuruşlar o dönemde.

Babam, Lefkoşa’daki İslam Lisesinde öğretim görüyordu. Anlattığına göre iyi bir öğrenciydi. Liseyi birincilikle bitirdiğini söylerdi hep bana. Kıbrıs Türk’ü olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin yatılı bursunu kazanıp üniversite eğitimi için Kıbrıs’tan çıkıp Türkiye’ye gittiği yıl 1936. Yol ve ilk aylardaki geçim parasını karşılamak için, dedem ve nenem birkaç tane küçükbaş hayvan satarak cebine üç beş kuruş koymuşlar ve dualarla Larnaka’dan babamı yolcu etmişler. Uzun bir gemi yolculuğu, sonra da kara trenle Ankara’ya ulaşmaya başarmış babam bu çetin yolculuğun sonunda. Gemi, köy rammisi (otobüsü) gibi, her durağa uğradığından Türkiye’ye haftalar sonra varabilmiş.

Şansa bakın ki Ankara Üniversitesi’nde eğitime başlayan babam, Atatürk ile karşılaşma şansına sahip olmuş, hem de birkaç kez. Yatılı okul dışındaki yaşam giderlerini karşılayabilmek için çeşitli işler yapmış. İkinci Dünya savaşı çıkınca Türk Silahlı kuvvetlerinde teğmen olarak Edirne’de, Bursa’da ve Kırıkkale’de görev almış. Savaş bitince ABD’nin açtığı burs sınavlarını kazanarak ABD’ye gitmiş ve yüksek lisansını orada tamamlamış.

Kısa bir müddet sonra ünlü Squibb firması Laboratuvar şefi olan babam, “Amerika’da kal bizde çalış” önerisi ile yüksek bir maaşlı iş teklifinde bulunmuş. Babamın “yatılı okudum Türkiye Cumhuriyeti devletine borcum var” demesi üzerine “biz borcunu sonuna kadar öderiz, merak etme” yanıtını almışsa da “Ben ABD’de kalırsam benden sonra Türkiye’de üniversite tahsili yapmak isteyen Kıbrıslı Türklere beni bahane edip belki bir daha burs vermezler” düşüncesi ile bu teklifi nazikçe geri çevirmiş ve Türkiye’ye geri dönmüş. Bu dönüş başarı basamaklarının da kapısını açmış babama.

Türkiye’ye geri döndükten sonra, 1952 yılında sonradan adı “Elazığ Veteriner Kontrol Araştırma Enstitüsü”nü (EVKAE) olarak değiştirilmiş olan “Elazığ Bakteriyoloji ve Seroloji Enstitüsü”nü sıfırdan kurmuş babam. EVKA Enstitüsü kurulduğu günden itibaren Doğu Anadolu’nun, daha doğrusu Ortadoğu’nun en önemli araştırma enstitüsü olmuş. Halen daha bu sıfatı gururla taşımakta.
O dönemde birkaç parça laboratuvar aletinin uluslararası patentini de almış babam. Bunlardan en ünlüsü “Atun pensi.” Doğu Anadolu’ya en önemli armağanlarından bir tanesi de Türkiye’ye özgü “Şap” hastalığının doğru teşhisi ve enstitüde gerekli aşılarının üretilmesi. O dönemde bir ilk olmuş Türkiye Cumhuriyeti’nde aşı üretmek, özellikle de Şap (Antrax) aşısı.
Elazığ’dan sonra tayini “İstanbul, Pendik Veteriner Enstitüsüne” çıkınca bu sefer fırsat bu fırsat deyip “İstanbul Tıp Fakültesine” öğrenci olarak yazılmış ve tıp eğitimine başlamış. Hocası bile şaşkınlıktan dilini yutmuş, kemikleri, doğru ve eksiksiz tanımlamasından dolayı…

Bir sonraki aşamada, kariyerindeki başarısından ve araştırmacı olmasından dolayı Ankara’ya tayini çıkmış, Ziraat Bakanlığı şube müdürü olarak. Tanıdığı yok, hiç kimsesi yok, politikaya hiç bulaşmamış, hiçbir siyasiyi tanımıyor ama basamakları da çalışkanlığı ile ardı ardına tırmanıyor rahmetlik babam. Babamın tahsil ve başarılarını duyan İngiliz Sömürge Yönetimi davet gönderip, ısrarcı olunca 1950’li yıllarda Kıbrıs’la mesleki ilişkisi başlamış babamın. Kıbrıs’taki bir salgın hastalık nedeni ile adaya çağrılan babam önce Lefkoşa’daki Laboratuvarın başına getirilmiş, sonra da adanın tüm ilçelerinde görev yapmaya başlamış.

Kıbrıs’tan sonraki görev yeri Irak. Irak’taki General Kasım hükümeti Türkiye’den ve Dünya Sağlık Teşkilatı’ndan salgın hastalık uzmanı isteyince babama Irak yolu gözükmüş ve babamın tayini Irak’a, Bağdat Üniversitesine çıkmış. Üniversite Laboratuvarının ve Patoloji bölümünün başkanı olmuş. Irak’ı kasıp kavuran bir hastalığın tam teşhisini koyması ve Fransa’daki Pastör Enstitüsü ile iş birliği içinde aşısını üretmesi kendisine tüm kapıları açmış Irak’ta. Ünlü bir kişi haline gelmiş.

Ankara’da Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın kurduğu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi babamın peşine düşmüş. Dünya Sağlık Teşkilatı tayinini Hindistan’a çıkarmasına rağmen Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın “ününüz sizden evvel buraya ulaştı. Yarın Patoloji bölümünün başkanı olarak görevinize başlıyorsunuz, odanız hazırlanmıştır” diyerek Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne davet etmesinden sonra Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde göreve başlamış babam.

20 Temmuz 1974 tarihinde başlayan Mutlu Barış Harekatında babam Kıbrıs’tadır. Tıp eğitimindeki bilgilerini kullanarak Mağusa hastanesinde yaralıların tedavisine gönüllü olarak koşar. Mutlu Barış Harekatı’nda arşiv niteliği taşıyacak birçok değerli fotoğraflar çeker ve Mağusa’da yaşanan olayları ölümsüzleştirir.

Mutlu Barış Harekatı sonrasında Ankara’ya dönüşünde Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nin Ankara’daki Genel Sekreteri olarak 1975 yılının ilkbaharında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Bülent Ecevit’le Kıbrıs’ta oluşturulan Türk bölgesinin geleceği ile ilgili görüşmeler başlatır. 1975 yılının Eylül ayında Başbakan Ecevit’e bir yazı göndererek KKTC’de kurulacak sanayinin üniversitelerden oluşacağını söyler ve KKTC’nin üniversiteler ülkesi olması için çalışmaların hemen başlatılmasını talep eder. Babamın ısrarlı girişimleri sonucunda önce Yüksek Teknoloji Enstitüsü, sonra da Doğu Akdeniz Üniversitesi kurulur ve babam Prof. Dr. Hakkı Atun, “Kıbrıs adasının üniversiteler adası olmasının fikir babası” olarak kayda geçer ve “üniversitelerin kurucu babası” olarak anılmaya başlanır.

Prof. Dr. Hakkı Atun

Prof. Dr. Hakkı Atun


Patoloji bölümündeki başarıları kendisine Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesinin (kurucu) Dekanlığını getirir. Birkaç yıl sonra da dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı kendisini “Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi”ni kurmakla görevlendirir. Yüksek Öğrenim Kurumu’nun (YÖK) kararından sonra Van Üniversitesini kurmak için yola çıkar ve Doğu Anadolu’nun en iyi üniversitesi olan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ni kurarak Kurucu Rektörü olur. Emekliliği sonrasında KKTC’ye dönen babam, birkaç yıl sonra1988 yılında Cemaat Meclisi’nin üst katında ilk açılış konuşmasını yaptığı “Yakın Doğu Üniversitesi”nin Rektörlüğüne atanır.
Başarıları yurt dışında da dikkat çeker ve babam Prof. Dr. Hakkı Atun 1988 yılının sonunda yayınlanan “Dünya Bilim Adamları” biyografisinde hakkı ile yerini alır…

Başarılarla dolu yaşamı 2009 yılının 13 Kasım’ında yatağında gece uyurken sessizce son bulur. Vefalı sevenlerinin katıldığı görkemli bir törenle Gazimağusa’da ebedi istirahatgahına defnedilir.
Allah’ın rahmeti üzerinden hiç eksik olmasın, mekanı Cennet’te nurlar içinde yatsın babam.

13 Kasım 2021
Dünyada hoş bir seda bırakıp giden babam Prof. Dr. Hakkı Atun için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Güvenlik Kuvvetlerimize Verilen Arazi

Güvenlik Kuvvetlerimize Verilen Arazi

KKTC Bakanlar Kurulu, Vakıflar İdaresi’ne ait Dipkarpaz Zafer Burnu’ndaki bir araziyi askeri kullanım amacıyla 30 yıllığına Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’na kiraladı. Çok da iyi etti zira etrafımız ateş çemberiyken bizim huzurla uyumamız için bu tür -güven veren- hamleler şart.

Rumların biz Kıbrıs Türklerine tam bir soykırım uyguladığı 1963-1974 yılları arasında çekmediğimiz eziyet kalmadı. Yüzlerce, binlerce şehit verdik. İnsanlarımız evlerinden alındılar, haydutça yolları kesilerek esir edildiler, dükkanlarından/çalıştıkları yerden alındıktan sonra enselerine kurşun sıkılarak şehit edildiler, ya da içi sönmemiş kireç dolu kuyulara canlı canlı atılarak, işkenceyle, kahpece şehit edildiler.

Tüm yaptıkları yanlarına kaldı çünkü Kıbrıs Türk’üne pervasızca işkence yapan, şehit eden hiçbir Rum’un tutuklandığını, mahkemeye verildiğini ve ceza aldığını görmedim.

Biz Kıbrıs Türklerini bu soykırımdan kurtaran, canı pahasına mücadele eden Türk Mukavemet Teşkilatımız, bizlerin de aralarında olduğumuz mücahitlerimiz ve Anavatanımız Türkiye’nin, Türk Silahlı Kuvvetleri oldu. 1 Ağustos 1976 gününde Türk Mukavemet Teşkilatımız ve mücahitlerimiz Kıbrıs Türk tarihine silinmez bir şekilde adını yazarak yerini Güvenlik Kuvvetlerimize bıraktı.
10.18.21-TMT ve GKK amblemi
Bizim jenerasyon gençliğinin en güzel dönemlerinde mücahitti. Ben,1972 yılının Eylül ayında mücahitlik görevimi tamamlayıp terhis olduktan sonra da mücahitliğim devam etti. Yunanistan’daki Albaylar Cuntasının, Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak ve Megali İdea’yı (Büyük Ülkü) gerçekleştirmek için Kıbrıs adasında 15 Temmuz 1974 günü gerçekleştirdikleri darbeye kadar, sadece haftanın 2 gecesi evimizde yatıyorduk. 3. gece de, Sancaktarlıkta gündüz görev yapan mücahitlerimiz uykularını alabilsin, ertesi gün dinç bir şekilde görev yapabilsinler diye sabaha kadar Sancaktarlıkta nöbet tutuyorduk. (Mücahitliğim döneminde Mağusa’da 20-60 yaş arasındaki toplam erkek sayısı 3 bin kadardı. Bu nedenle de terhis olsak da “mücahit kardeşlerimiz dinlensin” diye seve seve tuttuk nöbetimizi.)

Mehmetçiğimiz ve mücahitlerimiz Mutlu Barış Harekatında el ele, Kıbrıs Türklerine yıllarca soykırım uygulayan Rumları alt edip, sınırlarımızın dışına attıktan sonra artık geceleri evimizde huzurla uyuyabilme imkanı bulduk.
Özgürleştik, kendi egemen devletimizi kurduk, kendi sınırlarımız içinde korkusuzca yaşamaya başladık. Şükür ki bugün askerimiz, polisimiz, mahkemelerimiz, meclisimiz ve devlet dairelerinin personelinin hepsi de Türk. Bunun ne denli büyük bir kazanım ve gurur olduğunu ancak Rumların bize uyguladıkları soykırımı yaşayanlar bilir. 1974’den sonra doğanlar bu özgürlüğün ve egemenliğin içinde doğdukları için bunu olağan kabul ediyor ve gerektiği gibi takdir edemiyor maalesef.

Özetle; KKTC Bakanlar Kurulunun, Dipkarpaz Zafer Burnu’nda Güvenlik Kuvvetlerimize kiraladığı topraklar Güvenlik Kuvvetlerimize de helaldir, Mehmetçiğimize de.

Güvenlik Kuvvetlerimize kiralanan arazinin “Karpaz Özel Çevre Koruma Bölgesi ile Milli Park, Doğal ve Arkeolojik Sit Alanı içerisinde olduğunu” söyleyerek “ağaç kesilemez ve ekilemez” resti çekenlerin niyetinin başka olduğunu söylememe gerek yoktur herhalde.

Ağaçlar yerlerinde alınıp uygun başka bir yere ekilebilir ama özgürlük ve egemenlik bir kere elden gitti mi geri alınamaz. Özgürlüğümüzün ve egemenliğimizin teminatı da Güvenlik Kuvvetlerimiz ve Mehmetçiğimiz olduğu için vatanımızın bütün toprakları kendilerine helal olsun…

Prof. Dr. (İnş Müh), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

19 Ekim 2021
Güvenlik Kuvvetlerimize Verilen Arazi için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Yunan Yayılmacılığı ve MAVİ VATAN

Yunan Yayılmacılığı ve MAVİ VATAN

CHP’li Ünal Çeviköz’ün “MAVİ VATAN” ile ilgili açıklaması büyük bir talihsizliktir. Sayın Çeviköz’ün 1ci (1958), 2ci (1960) ve 3cü (1982) Deniz Hukuku Konferansları kararlarını ve özellikle Münhasır Ekonomik Bölge ve Kıta
Sahanlığı kavramlarını okuması gerekmektedir.
09.21.21-1 Mavi Vatan

Prof. Mazis ve Dr. Sgouros tarafından hazırlanan Helen (Münhasır Ekonomik Bölge) haritası kimin yayılmacı olduğunu çok iyi bir şekilde gözler önüne sermektedir.

09.21.21-2 Helen HAritası

Kendini Türk hisseden her kişi MAVİ VATAN kavramını benimsemeli ve sonuna kadar savunmalıdır.

Prof. Dr. (İnş Müh), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

21 Eylül 2021
Yunan Yayılmacılığı ve MAVİ VATAN için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar