Bugün, BRT HABER TV, 08.40 Sabah Haberlerine canlı-görsel bağlanıp, İngiliz Çözüm Planı, Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in Güney Kıbrıs’ı ziyareti sonrasında Anastasiadis ile yaptığı açıklama, Kıbrıs müzakereleri, Doğu Akdeniz, AB’nin müdahilliği ve Müzakerelerin geleceği konusunu yorumladım.
İzleme adresi: https://youtu.be/r2pd1nKTvyk
Cumhurbaşkanımız Ersin Tatar’ın olası 5+1BM Gayrı Resmi Kıbrıs İstikşafi Toplantısı ile ilgili düşünce, görüş ve stratejisini KanalT TV’de izleyicilerin bilgisine sundum. İzleme adresi: https://youtu.be/nHVIOu8wdkA
Beşparmak Dağları’nın güney yüzünde yer alan dev boyutlardaki bayrağımız Kıbrıs adasının kuzeyinde yer alan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini ve Kıbrıslı Türklerin egemenliğini sembolize ediyor. Mutlu Barış Harekatı sonrasında Türk Barış Kuvvetleri Komando Taburu tarafından yapılan dev KKTC bayrağının Beş Parmak Dağları üzerine çizilmesine ilişkin resmi hükümet kararı, 7 Mart 1984 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisi tarafından onaylanmıştı. Dünya rekorlar kitabına da girmiş olan bayrağımızın boyutları 500 metreye 280 metre olup yüzölçümü 101 bin metrekare.
Bilindiği üzere Rum liderler ve Kıbrıslı Türklere yıllarca soykırım uygulamış olan Kıbrıslı Rumlar, bir türlü adanın kuzeyindeki Türk varlığını kabul edemediğinden olsa gerek bayrak onları deli ediyor. Glafkos Klerides, Dimitris Hristofyas, Nikos Anastasiadis ve de aramızdaki “Rum Seviciler” Beşparmak Dağları’ndaki bayrağımızın kaldırılmasını defalarca talep etmişler, üyesi oldukları Avrupa Birliğine, ABD’ye, BM’ye ve Kıbrıs sorunu ile ilgili, ilgisiz tüm devlet başkanlarına bu bayrağın kaldırılması için bıkmadan usanmadan yazılar göndermişler, protestolar ve sözlü talepler iletmişlerdi.
Sonucu, asırlardır Avrupalı devletler ve Batı dünyası tarafından alabildiğine şımartılmış olan Rumlar için büyük bir düş kırıklığı oldu. Hiçbir devlet ve kuruluş bu saçma talep ile ilgilenmedi, Beşparmak Dağları’nda yer alan dev KKTC Bayrağının kaldırılması için KKTC Cumhurbaşkanlarına veya hükümetine bırakın talimat vermeyi, ricada bile bulunmadılar.
Geçen haftalarda (bayrağın boyanması sırasında) Rumların sergilediği olay da bir başka komedi. Bayrağı boyamak için KKTC piyasasından satın alınan boyaları imal eden şirketin Genel Merkezine ulaşarak boya satışını -sözde Kıbrıs Cumhuriyeti adına- durdurmalarını resmen talep etmeleri de, Rum siyasetinin, Megalo İdea yolunda sergilediği “Ya tutarsa” hedefli bir başka girişimdi. Neyse ki boya firması bu saçmalığı dikkate almadı, “kimin nereyi boyayacağı bizi ilgilendirmez. Siz isterseniz size de boya veririz” diyerek başından savuşturdu.
Boya işi de tutmayınca başka bir plan hazırlamak gerekti. Fazla düşünmeden buldular.
“KKTC bayrağı altında Kıbrıs Rum kayıplarının kemiklerinin olduğu” fikri Helen kafasına göre fena sayılmazdı.
Maksat Beşparmaklar’daki KKTC bayrağı altında Kıbrıs Rum kayıplarının kemiklerinin olduğu iddiasını ortaya atmak, konuyu tırmandırmak, BM, AB, ABD’ye ve benzeri ilgili, ilgisiz yerlere bıkmadan, usanmadan şikayet etmek ve bayrağın altında Rum kayıplar olduğuna inandırmaktı. Sonra da kazı yapma bahanesi ile bayrağımızın olduğu yeri dozerlerle darmadağın edecekler, siyaseten kaldırtmayı başaramadıkları bayrağımızı olabildiğince uzun bir süre ortadan kaldıracaklardı. Tabi kazı en az 8-10 yıl sürecekti!
Bunlar artık çok bayatlamış politik oyunlar. Genetik olarak hiçbir bağları olmadığı halde kendilerini Bizanslıların torunları sanan Rumlar, Bizanslıların neredeyse iki bin yıldır kıvırdıkları her tür düzenbazlığı devam ettirme azmindeler.
Beşparmak dağlarında yer alan bayrağımızın olduğu bölgede Mutlu Barış Harekatında çatışma olmadığını, Barış Harekatının gerçekleştiği 1974 yılında dağın o bölgesine giden herhangi bir yolun bile olmadığını ben dahil, o dönemde yaşamış her Kıbrıslı Türk ve Rum biliyor. Sormak lazım; Savaşta ölenleri ateş ve bombardıman altında açık hedef oluşturarak yolu olmayan sarp bir yere yol açıp, hatta dağa tırmanıp niye gömsünler? Bu saçma fikri ortaya atanların savaş görmediği, savaşı birebir yaşamadığı açık ancak yalan söylemek, yalan iddialarda bulunmak Rumların genlerinden gelen bir özellik olduğundan hiç yüzleri kızarmadan böylesi saçma bir iddia bulunmaktan hiç çekinmiyorlar.
Aslında esas sorunları; Lefkoşa’nın Rum kesiminde milli günlerde askeri geçit töreni yapılırken, ileri doğru bakan Rum askerlerinin, Beşparmak dağlarındaki KKTC Bayrağına bakarak, komutanlarına ve üst rütbeli Rum siyasilere selam vermek zorunda kalmaları. Sanırım bir türlü kabullenemedikleri de bu.
Prof. Dr. (İnş Müh), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
Amerika’daki son başkanlık seçimi, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) halkının, 1776’da gözlerini dünyaya açan ve son bir asırdır dünyayı yönetmeye çalışan ABD’nin, hükümet sistemini, iki partili demokrasiyi ve insan haklarını sorgulamasına yol açtı.
ABD’de Pentagon, Fed Bank, FBI ve CIA’dan oluşan derin devlet ile ABD halkı arasındaki görüş ve kavram ayrılıkları, özellikle Vietnam Savaşından sonra üçüncü kez bariz bir şekilde sokağa yansıdı, sorgulamaya ve itiraza dönüştü. Sorgulanan ve itiraz edilen de ABD’nin dünyadaki diğer milletlere silah, ambargo, yaptırımlar ve kısıtlamalarla öğretmeye çalıştığı “Demokrasi” kavramı, “İnsan hakları” ve “Özgürlükler.”
ABD, kendinde artık var olmayan bir uygulama ve kavramı başkalarına nasıl öğretip, örnek olacak o da başka bir konu.
ABD sokaklarında artık “küreselcilerle”, “Amerikalılar” çekişiyor. ABD başka ülkelerde uygulamaya koyduğu bu durumla nasıl baş edecek belli değil zira ne “Ulusal Muhafızlar”, ne de “Federal Polis, Ulusal Polis ve de Eyalet Polisi” bunu durdurabilecek gibi durmuyor. Zaten polis sistemi de küreselci değil, ulusalcı Amerikalılardan oluşmakta. Bir dönem Türkiye’de de uygulamaya koydukları “kardeşi kardeşe vurdurtmak” yöntemi şimdi kendi içlerine sıçramış durumda.
ABD halkındaki “sandığa güven” ve “sandıktan çıkan iradeye saygı” erozyona uğramış durumda. ABD halkı sadece zenginlerin değil, halktan vasat insanlarında katılabileceği, çok partili seçim ve demokrasiyi istediklerini dile getirmeye başladı. Küreselcilerin de hiçbir koşulda, halkın istediği şekil ve yapıdaki demokrasiyi kabul etmeyecekleri kesin. Küreselciler, an itibarı ile ellerinde tuttukları gücü de halka kaptırmamak için elden geleni yapacaklar.
ABD’de yaşanan kalkışma gerçekte bir başlangıç değil, uzun soluklu bir sürecin yarattığı “sonuç”tur.
ABD’nin eski başkanı Donald Trump’ın, seçim zaferinden sonra 8 Kasım 2016 günü balkondan yaptığı konuşmasında ABD ekonomisinin kötü gidişinden ve bu gidişatın da bir takım huzursuzluğu da beraberinde getireceğinden bahsetmiştir. İktidarı döneminde gerçekleştirmeye çalıştığı ekonomik himayecilik ve bu doğrultuda Suriye’den ve bazı ülkelerden çekilme kararı kendi siyasi sonunu da hazırlamıştır. Kongre baskını bize, ABD’de iki kampın var olduğunun ve kesin çizgilerle bölünmenin başladığının haberini vermekte.
ABD’de yaşanan bu sokak olayları, 2021 yılında başlamak üzere ABD’nin artık NATO’da ve Batı dünyasında eskisi kadar etkili olamayacağının işaretini vermekte. Bu olayların yerel boyutta kalmayacağı, küresel bir boyut kazanacağı veya da kazandırılacağı kesin.
Daha da önemlisi; ABD’nin, sokaklarında gerçekleşen olayları, insan hakları ve demokrasi çerçevesi içinde çözememesi durumunda, dağılma sürecine girmesi kaçınılmaz gibi. Bana göre geri dönüşü olmayan bu sürece girildiğinde de ABD’nin dağılış süreci ve sonuçları Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılım sürecinden daha çok acı verici olacak. Tüm bunlar ışığında günümüzden başlamak üzere, dünyanın istikrarsız bir sürece gireceği ve bir güvenlik sorununun yaşanacağı ihtimali de kehanet değil.
Prof. Dr. (İnş Müh), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
Çok konuşulan F-35’lerin düşük seviye seri üretim aşamasından tam kapasite seri üretim aşamasına geçişi ertelendi, düşük seviye seri üretim devam ediyor. F35 Müşterek Saldırı Savaş Uçağı konusunun iki yüzü var;
Birincisi Batı medyasının bilinçli bir şekilde dünyaya servis ettiği bilgiler, ikincisi de gözlerden saklanmaya çalışılan gerçekler.
Batı medyasına göre;
F-35 savaş uçağı tam bir hayalet. Asla radarlara yakalanmıyor ve görülmüyor.
Müşterek Saldırı Savaş Uçağı an itibarı ile dünyanın en gelişmiş ve en iyi savaş uçağı.
Gözlerden saklanılmaya çalışılan bilgiler ise;
Daha ilk başlarda Alman radarları tarafından F-35’lerin hayalet olmadıklarının tespit edildiği, iletişim sisteminde kabul edilemez hataların bulunduğu,
Aynı şekilde F-35’lerin Rus ve Çin radar ve HSS’leri tarafından radar izlerinin tespit edilebildiği ve görünmez olmadıkları,
S-400 hava savunma füzelerinin X ve S bandında faaliyet gösteren radarı 40 km ve altındaki mesafelerde F-35 savaş uçaklarını gördüğü ve rahatça tespit ettiği,
F35’lerin ön kısımlarının hayaletlik veya da görünmezlik derecesi yüksek iken arka kısmının hayaletlik derecesi kıyaslamalı olarak çok düşük olduğu,
Önünde uçan bir uçağın radarında belli belirsiz hafif bir çizgisel iz bırakırken, arkasından gelen bir uçağın radarına yakalandığı ve tam kapasite görüldüğü,
F-35’lerin eksiksiz olarak savaşa hazır (FOC) ilan edilebilmesi için geçmesi gereken simülasyon testleri halen yapılamadığı ve yeterliliklerinin kanıtlanamadığı,
Japonya’da 9 Nisan 2020 günü Pasifik Okyanusu’nda yapılan tatbikatta düştüğü,
ABD’de 20 Mayıs 2020 günü F35 uçağı Florida eyaletinde Eglin Hava Kuvvetleri Üssü’ne iniş yaparken düştüğü,
ABD’nin California eyaletinde 1 Ekim 2020 günü bir F-35B tipi savaş uçağı yakıt ikmali sırasında KC-130 tanker uçağına çarparak düştüğü,
ABD hükümeti 20 Mart 2020’den sonra F35 parçası üreten Türk şirketlerini üretimden çıkaracağını açıklamış olmasına rağmen Türkiye’deki üretimin durmadığı,
Lockheed Martin şirketinin Türkiye’den parça talebinin devam ettiği ve bu parçaların Türkiye’de imal edilerek ABD’ye gönderildiği,
F35 üretiminde yer alan üçünü taraf ülke ve şirketlerin de Türkiye’den parça alımlarını sürdürdükleri,
Uzm anlara göre F-35 savaş uçağında 800’den fazla teknik hatanın olduğu ve halen giderilemedikleri.
Rus uzmanlara göre de, SU-57’ler şahin gücünde iken F-35’lerin baykuştan öteye korkutuculuk kabiliyetleri yok.
Bir de, Amerikan Hava Kuvvetlerinin, özelliklerini kendinin belirlediği ve ABD’li şirket Lockheed Martin’in özel sipariş ile ürettirdiği F-22 Yırtıcı Kuş savaş uçakları var. Bu uçak rakiplerinden oldukça farklı teknolojilere sahip ve sadece Amerikan Hava Kuvvetleri’nce kullanılabiliyor. ABD hükümeti, bu uçakların kesinlikle müttefik de olsa, dost da olsa başka bir ülkeye satışına asla izin vermiyor.
Yani görüldüğü üzere Amerika’nın vermekte nazlandığı bu F35’ler tam olarak rüştünü ispat etmiş değil. O yüzden de S-400’lerin Türkiye’nin hava savunma sistemi içinde yer alması, NATO üssü olarak da kullanılan Konya Hava Üssü ve Eğitim Alanı’nın dünyadaki en iyi hava üssü olması, Türkiye’nin hava savunma sisteminin A sınıfı bir sistem olduğunu ortaya koyuyor. Buna bir de Türklerin askeri kabiliyetlerini eklediğimizde korkuları boş değil zira Amerika dost görünse de sözünden çıkanları cezalandırma hakkını elinde bulunduracağı sistemin bozulmasını istemiyor.
Prof. Dr. (İnş Müh), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı