‘Kıbrıslıtürk’ün bir üst sürümü: Kıbrıslılık – Dr. Yurdagül ATUN

‘Kıbrıslıtürk’ün bir üst sürümü: Kıbrıslılık – Dr. Yurdagül ATUN

‘Kıbrıslıtürk’ün bir üst sürümü: Kıbrıslılık
Dr. Yurdagül ATUN

Ateş çemberinin tam ortasında bir coğrafyadayız.
Ülkeler birbirleriyle askeri işbirlikleri yapıyor, askerler haritada zor bulabilecekleri ülkelere doğru yola çıkıyor.
Stratejik açıdan önemli ve üstüne üstlük denizlerinde gaz olduğu ortaya çıkan KKTC,
tüm olanlardan ve dahi olacaklardan habersiz, sessiz, kendi dünyasında yaşıyor.
Gazın miktarı konusu henüz netlik kazanmış değil ancak birçoklarının iştahını kabartmış olması miktara dair ipuçları veriyor.
Dünyada olan bitenden çok, Türkiye’yle olan ilişkilerinin gevşetilmesi konusunda mesai harcayan bu minik ülkenin en önemli sorunu, ceplerine giren paraya halel gelmemesi.
Zorluk zamanının insanı koruyan yasalarıyla hayli gelişmiş haklara sahip olan sendika korumalı çalışanlar mevcut düzenden memnun olmasalar ve “Türkiye, ne seni, ne paranı” sloganını dillerine pelesenk etseler de devlet, ceplerini dışarı çıkarıp gösterdiğinde “nereden bulursan bul öde” diyebiliyorlar.
Dünyayı Sarayönü’nden ibaret sayan bu güruha göre, Türkiye’nin KKTC’de üs kurması veya İHA’ları konuşlandırması barışa zarar verecek bir hamle! (Aynı güruh olduğunun altını çiziyorum.)
Tabi bu insanları böyle konuşturan şartlara bakmak lazım. Kimsenin 1974 öncesindeki dertleri kalmadı. Ülke huzur buldu, geçmişte yaşananların tümü unutuldu.
“Barış istiyoruz” diyor adam, sanki dünyada yaşananlardan ders çıkararak, temkinli olanlar savaş istiyormuş gibi…

Dönelim esas mevzuya… Türkiye-KKTC irtibat ve bağını izah etmek üzere kullanılan “Anavatan”, “Yavruvatan” deyiminden rahatsız olanlar hayli artmış durumda. Adamlar “Kıbrıslılık” diye bir kelime çıkarmış. Kıbrıs Türkü veya Kıbrıslı Türk değil, Kıbrıslı! Tabi bu yeni değil, 1950’li yıllarda Rumlar tarafından ortaya atılan ancak o dönem Kıbrıs Türklerinin şiddetle reddettiği bir tanımlama. Siyasi tarihte yer bulmamış ve muharref bir deyim olarak dahi mazur görülmemiş.
Bugün, Rum bir kadın “Kıbrıslıların kökeni” diye bir kitap yazarak, adadaki Türk ve Elen nüfusun aslında Türk ve Elen olmadıklarını iddia ediyor. Kitap KKTC’de bir yayınevi tarafından Türkçe’ye çevrilmiş ve yine aynı yayınevi tarafından satışa sunulmuş. Çeviri parasını kim ödemiş, kim bunu finanse etmiş bilmiyorum, araştırılabilir.
Tamamen bilimsellikten uzak, Kıbrıslılığın coğrafi bir terim olduğundan habersiz, sadece Türkiye ile Kıbrıs Türklerinin arasını açmak üzere kullanılan bir siyasi secere, bu “Kıbrıslılık” vurgusu. Türklüğü, Kıbrıslılığın içinde eritmek için kullandıkları “Kıbrıslıtürk” yazımının yeni sürümü.
Kıbrıs’ın 1950-1963 dönemini didik didik etmiş biri olarak şaşırmamam/üzülmemem/öfkelenmemem mümkün değil. Onca yaşanmışlık, onca acı, onca sefalet, onca baskı çocuklarımız tarafından bilinmiyor. Tabi bunların planlı bir süreç olduğunu anlatmama gerek yok sanırım. Önce Makarios doktriniyle kitaplardan mücadele tarihini çıkar, çocuklara tarihi anlatma, Güney’in daha zengin şartlarda yaşadığı yalanıyla çocukları cellatına aşık et, ardından “zaten biz Türk değilmişiz” temalı kitaplarla çocukların reddi-cet etmesini sağla. Hem de onlar EOKA’cı canileri kahraman ilan eder, milli günlerde çocuklara, EOKA mezarlarında “Kıbrıs bizimdir, sınırlarımız Girne’de biter. Türkler gidecek” sloganları attırırken, Güneye giden araçları taşlatırken, KKTC sınırlarındaki bir okul bahçesine girerek Türk bayrağını indirecek cürete sahipken…
Ne diyorduk; Dünyalı beşerler olarak yeni bir döneme doludizgin gidiyoruz. Biz uyurken geceden sabaha dengeler değişiyor, yaz tatilinde gitmeyi planladığımız ülkeler savaşa girmiş oluyor. Durum böyleyken, denize bakan malikânelerimizde yaptığımız mangal partilerinde “Türkiye’ye nasıl ayar veririz” diye kafa patlatmak yerine, “dünya ateş çemberi. Bir saldırı olsa, biz bir avuç Türk kendimizi nasıl koruruz, ne yapabiliriz” diye düşünelim diyorum.
Ha, halâ “bizim öyle bir gailemiz yok, bir şey olmaz” diyenler varsa da umutsuz hastalara atfedilen kadim tavsiyeye uyulmasını salık veririm: “Doktor, ne yerse yesin dedi!”

23 Şubat 2020
‘Kıbrıslıtürk’ün bir üst sürümü: Kıbrıslılık – Dr. Yurdagül ATUN için yorumlar kapalı
Okunma 80
bosluk

Dünyada hoş bir seda bırakıp giden babam Prof. Dr. Hakkı Atun

Dünyada hoş bir seda bırakıp giden babam Prof. Dr. Hakkı Atun

Dünyada hoş bir seda bırakıp giden babam Prof. Dr. Hakkı Atun

Rahmetlik Babam Prof. Dr. İbrahim Hakkı Atun bundan tam 10 sene evvel ebediyete göç etti. Kendisi gitti ama kurucusu olduğu Van 100. Yıl Üniversitesi, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Elazığ Veteriner Enstitüsü, Pendik Veteriner Enstitüsü gibi bilim yuvaları, KKTC’nin Üniversiteler adası olmasının fikrini ortaya atması ve adadaki eğitim kıvılcımını çakması gibi eserleri bu dünyada kaldı. Belli ki uzun bir müddet daha kalmaya da devam edecek.

Herkesin babası kendine kıymetli ve özel ancak benim babam yokluk yıllarının Kıbrıs’ında, canını dişine takarak tek başına yollara düşmüş bir adam…

Karpaz’ın Ergazi (Ovgoroz) köyünde 1 Ocak 1916 sabahı, zorlu koşulların hüküm sürdüğü yıllarda doğmuş babam… Hayata tutunmayı başaramamış 12 kardeşten, hayatta kalabilenlerin 2’ncisi… Sonradan 3 kardeşi daha olmuş. Hepsi de erkek…

Prof. Dr. Hakkı Atun

Prof. Dr. Hakkı Atun

Babası, Karpaz bölgesinin imamı ve hocası olan, rahmetlik dedem Mehmet Rifat Efendi. Annesi ise ev hanımı rahmetlik Ayşe nenem. Evleri dönemin yapı sistemine göre güzel inşa edilmiş, tavanı mertek üzerine tahta kaplama, onun üzerine de ince bir betonun döküldüğünü düşündüğüm büyükçe bir ev. Bahçesinde içinde bir kere yıkanma şansını elde ettiğim kocaman bir küp, ayrı bir binada samanlık ve ayrı bir kümes. Çocukluk yıllarımda kümesteki tavuklar ve horozlar benim arkadaşımdı. Çok iyi anlaşırdım onlarla. Küçükbaş hayvanların barındığı ağıl tam olarak neredeydi hiç hatırlamıyorum. Sayısını hatırlayamadığım kadar zeytin ve harup ağacı ile içinde arpa ve buğdayın yetiştiği, yanından derenin de geçtiği dönümlerce de tarla vardı. Kantara’dan akmaya başlayan dere, dedemin tarlasının yanından geçerdi. Yazın çalıdan siciler (eşek arısı) için ölümcül bir silah hazırlar, sici avına çıkardık dere kenarında. İngiliz Sömürge yönetimi sici başına 2 kuruş verirdi o dönemlerde. İki tane siciye bir tane Kit Kat çikolata alırdık rahmetlik Mustafa amcamın dükkanından. İyi paraydı bakır bir kuruşlar o dönemde.

Babam, Lefkoşa’daki İslam Lisesinde öğretim görüyordu. Anlattığına göre iyi bir öğrenciydi. Liseyi birincilikle bitirdiğini söylerdi hep bana. Kıbrıs Türk’ü olarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin yatılı bursunu kazanıp üniversite eğitimi için Kıbrıs’tan çıkıp Türkiye’ye gittiği yıl 1936. Yol ve ilk aylardaki geçim parasını karşılamak için, dedem ve nenem birkaç tane küçükbaş hayvan satarak cebine üç beş kuruş koymuşlar ve dualarla Larnaka’dan babamı yolcu etmişler. Uzun bir gemi yolculuğu, sonra da kara trenle Ankara’ya ulaşmaya başarmış babam bu çetin yolculuğun sonunda. Gemi, köy rammisi (otobüsü) gibi, her durağa uğradığından Türkiye’ye haftalar sonra varabilmiş.

Şansa bakın ki Ankara Üniversitesi’nde eğitime başlayan babam, Atatürk ile karşılaşma şansına sahip olmuş, hem de birkaç kez. Yatılı okul dışındaki yaşam giderlerini karşılayabilmek için çeşitli işler yapmış. İkinci Dünya savaşı çıkınca Türk Silahlı kuvvetlerinde teğmen olarak Edirne’de, Bursa’da ve Kırıkkale’de görev almış. Savaş bitince ABD’nin açtığı burs sınavlarını kazanarak ABD’ye gitmiş ve yüksek lisansını orada tamamlamış.

Kısa bir müddet sonra ünlü Squibb firması Laboratuvar şefi olan babam, “Amerika’da kal bizde çalış” önerisi ile yüksek bir maaşlı iş teklifinde bulunmuş. Babamın “yatılı okudum Türkiye Cumhuriyeti devletine borcum var” demesi üzerine “biz borcunu sonuna kadar öderiz, merak etme” yanıtını almışsa da “Ben ABD’de kalırsam benden sonra Türkiye’de üniversite tahsili yapmak isteyen Kıbrıslı Türklere beni bahane edip belki bir daha burs vermezler” düşüncesi ile bu teklifi nazikçe geri çevirmiş ve Türkiye’ye geri dönmüş. Bu dönüş başarı basamaklarının da kapısını açmış babama.

Türkiye’ye geri döndükten sonra, 1952 yılında sonradan adı “Elazığ Veteriner Kontrol Araştırma Enstitüsü”nü (EVKAE) olarak değiştirilmiş olan “Elazığ Bakteriyoloji ve Seroloji Enstitüsü”nü sıfırdan kurmuş babam. EVKA Enstitüsü kurulduğu günden itibaren Doğu Anadolu’nun, daha doğrusu Ortadoğu’nun en önemli araştırma enstitüsü olmuş. Halen daha bu sıfatı gururla taşımakta.
O dönemde birkaç parça laboratuvar aletinin uluslararası patentini de almış babam. Bunlardan en ünlüsü “Atun pensi.” Doğu Anadolu’ya en önemli armağanlarından bir tanesi de Türkiye’ye özgü “Şap” hastalığının doğru teşhisi ve enstitüde gerekli aşılarının üretilmesi. O dönemde bir ilk olmuş Türkiye Cumhuriyeti’nde aşı üretmek, özellikle de Şap (Antrax) aşısı.
Elazığ’dan sonra tayini “İstanbul, Pendik Veteriner Enstitüsüne” çıkınca bu sefer fırsat bu fırsat deyip “İstanbul Tıp Fakültesine” öğrenci olarak yazılmış ve tıp eğitimine başlamış. Hocası bile şaşkınlıktan dilini yutmuş, kemikleri, doğru ve eksiksiz tanımlamasından dolayı…

Bir sonraki aşamada, kariyerindeki başarısından ve araştırmacı olmasından dolayı Ankara’ya tayini çıkmış, Ziraat Bakanlığı şube müdürü olarak. Tanıdığı yok, hiç kimsesi yok, politikaya hiç bulaşmamış, hiçbir siyasiyi tanımıyor ama basamakları da çalışkanlığı ile ardı ardına tırmanıyor rahmetlik babam. Babamın tahsil ve başarılarını duyan İngiliz Sömürge Yönetimi davet gönderip, ısrarcı olunca 1950’li yıllarda Kıbrıs’la mesleki ilişkisi başlamış babamın. Kıbrıs’taki bir salgın hastalık nedeni ile adaya çağrılan babam önce Lefkoşa’daki Laboratuvarın başına getirilmiş, sonra da adanın tüm ilçelerinde görev yapmaya başlamış.

Kıbrıs’tan sonraki görev yeri Irak. Irak’taki General Kasım hükümeti Türkiye’den ve Dünya Sağlık Teşkilatı’ndan salgın hastalık uzmanı isteyince babama Irak yolu gözükmüş ve babamın tayini Irak’a, Bağdat Üniversitesine çıkmış. Üniversite Laboratuvarının ve Patoloji bölümünün başkanı olmuş. Irak’ı kasıp kavuran bir hastalığın tam teşhisini koyması ve Fransa’daki Pastör Enstitüsü ile iş birliği içinde aşısını üretmesi kendisine tüm kapıları açmış Irak’ta. Ünlü bir kişi haline gelmiş.

Ankara’da Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın kurduğu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi babamın peşine düşmüş. Dünya Sağlık Teşkilatı tayinini Hindistan’a çıkarmasına rağmen Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın “ününüz sizden evvel buraya ulaştı. Yarın Patoloji bölümünün başkanı olarak görevinize başlıyorsunuz, odanız hazırlanmıştır” diyerek Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne davet etmesinden sonra Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde göreve başlamış babam.

20 Temmuz 1974 tarihinde başlayan Mutlu Barış Harekatında babam Kıbrıs’tadır. Tıp eğitimindeki bilgilerini kullanarak Mağusa hastanesinde yaralıların tedavisine gönüllü olarak koşar. Mutlu Barış Harekatı’nda arşiv niteliği taşıyacak birçok değerli fotoğraflar çeker ve Mağusa’da yaşanan olayları ölümsüzleştirir.

Mutlu Barış Harekatı sonrasında Ankara’ya dönüşünde Kıbrıs Türk Kültür Derneği’nin Ankara’daki Genel Sekreteri olarak 1975 yılının ilkbaharında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Bülent Ecevit’le Kıbrıs’ta oluşturulan Türk bölgesinin geleceği ile ilgili görüşmeler başlatır. 1975 yılının Eylül ayında Başbakan Ecevit’e bir yazı göndererek KKTC’de kurulacak sanayinin üniversitelerden oluşacağını söyler ve KKTC’nin üniversiteler ülkesi olması için çalışmaların hemen başlatılmasını talep eder. Babamın ısrarlı girişimleri sonucunda önce Yüksek Teknoloji Enstitüsü, sonra da Doğu Akdeniz Üniversitesi kurulur ve babam Prof. Dr. Hakkı Atun, “Kıbrıs adasının üniversiteler adası olmasının fikir babası” olarak kayda geçer ve “üniversitelerin kurucu babası” olarak anılmaya başlanır.

Patoloji bölümündeki başarıları kendisine Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesinin (kurucu) Dekanlığını getirir. Birkaç yıl sonra da dönemin Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı kendisini “Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi”ni kurmakla görevlendirir. Yüksek Öğrenim Kurumu’nun (YÖK) kararından sonra Van Üniversitesini kurmak için yola çıkar ve Doğu Anadolu’nun en iyi üniversitesi olan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ni kurarak Kurucu Rektörü olur. Emekliliği sonrasında KKTC’ye dönen babam, birkaç yıl sonra1988 yılında Cemaat Meclisi’nin üst katında ilk açılış konuşmasını yaptığı “Yakın Doğu Üniversitesi”nin Rektörlüğüne atanır.
Başarıları yurt dışında da dikkat çeker ve babam Prof. Dr. Hakkı Atun 1988 yılının sonunda yayınlanan “Dünya Bilim Adamları” biyografisinde hakkı ile yerini alır…

Başarılarla dolu yaşamı 2009 yılının 13 Kasım’ında yatağında gece uyurken sessizce son bulur. Vefalı sevenlerinin katıldığı görkemli bir törenle Gazimağusa’da ebedi istirahatgahına defnedilir.
Allah’ın rahmeti üzerinden hiç eksik olmasın, mekanı Cennet’te nurlar içinde yatsın babam.

Prof. Dr. Ata Atun
Dekan, Kıbrıs ilim Üniversitesi
KKTC I. Ve III. Cumhurbaşkanları Politik Danışmanı

12 Kasım 2019
Dünyada hoş bir seda bırakıp giden babam Prof. Dr. Hakkı Atun için yorumlar kapalı
Okunma 120
bosluk

Barış Pınarı Harekatına Kıbrıslı Türklerden tam destek

Barış Pınarı Harekatına Kıbrıslı Türklerden tam destek

Barış Pınarı Harekatına Kıbrıslı Türklerden tam destek

Anavatan Türkiye’mizi terör örgütünden uzak tutmak için Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin kararlı diplomatik girişimleri sonrasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Barış Pınarı adı altında gerçekleştirdiği harekat, Türkiye’de olduğu kadar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de (KKTC) sevinçle karşılanmıştır. AB ve NATO tarafından da terör örgütü kabul edilen PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG YPG’nin omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) karşı başlattığı BARIŞ PINARI HAREKÂTI’nı en iyi anlayan ve değerlendiren, yıllarca Rumların mezalimi altında inlemiş ve soykırıma uğramış olan Kıbrıslı Türklerdir.

Bugün Kıbrıs adasında son 45 yıldır hiçbir silahlı çatışma olmamışsa, hiçbir Kıbrıslı Türk yolda, tarlada, işyerinde, bahçesinde, evinde EOKA terör örgütü mensubu Rumlarca kalleşçe ve yasa dışı bir şekilde vurulup öldürülmemişse, hiçbir Türk köyü gece baskınına uğrayıp yakılıp yıkılmamış, köy sakini Kıbrıslı Türkler topluca infaz edilmemişse, bu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde varlığı bile bizleri korumaya yeten Türk Silahlı Kuvvetleri sayesindedir. Adada son 45 yıldır var olan barışın, TSK sayesinde onlarca yıl daha devam edeceği kesindir.

PYD/YPG terör örgütü, Kürtler başta olmak üzere, bölge halkına karşı baskı ve yıldırma politikası uygulamış, yerel halkı zorla kendi saflarına katılmaları yönünde eziyet etmiştir. PYD/YPG’nin etnik temizlik başta olmak üzere işlediği insanlığa karşı suçlar, bağımsız uluslararası kuruluşlarca da belgelenmiştir.

Türkiye, Suriye’de DEAŞ terör örgütüne karşı en fazla mücadele veren ve en ağır bedeli ödeyen ülkedir. DEAŞ terörüne karşı bir başka terör örgütüyle mücadele etme hatasını ısrarla sürdüren, PYD/YPG’nin DEAŞ’lı tutukluları çıkarları doğrultusunda serbest bırakmasına göz yuman ve kendi vatandaşı olan yabancı terörist savaşçıları dahi geri almaktan kaçınan ülkelerin, DEAŞ’a karşı mücadele konusunda Türkiye’ye nasıl davranması gerektiğini söylemek hakkı yoktur

BARIŞ PINARI HAREKATI’nda PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG unsurları ile bu unsurlara ait barınak, sığınak, mevzi, silah, araç ve gereçler hedef alınmasına çok dikkat edildiği, Sivillerin ve sivil altyapının zarar görmemesi için gereken her türlü tedbir uygulandığı ve buna çok dikkat edildiği dünya basını tarafından da teyit edilmektedir.

Türkiye Suriye sınırı boyunca, Fırat nehrinin doğusunda DEAŞ ve PKK/KCK/PYD-YPG’nin varlığını sonlandırmak, Türkiye’nin hudutlarının ve Türk halkının güvenliğini sağlamak amaçlı bir barış koridoru tesis ederek, Türkiye’deki Suriyeli kardeşlerimizin de bir an önce kendi topraklarına, evlerine dönüşlerini gerçekleştirmeyi hedefleyen BARIŞ PINARI HAREKATI’nın bölgeye son yüzyıldır beklenen barışı getireceğine hiç kuşku yoktur. Bu askeri harekat, bölgede yaşayan Kürtler, Araplar, Asuriler, Hristiyanlar ve Yezidiler gibi diğer dini ve etnik grupların da güvenliğini de sağlayacak, çağımızda çok önem verilen insan haklarını da bölgeye kalıcı olarak getirecektir.

Nihai hedefi Türkiye’nin sınırlarının güvenliğini sağlamak, bölgedeki teröristleri etkisiz hale getirmek ve bu suretle Suriye halkını teröristlerin zulmünden kurtarmak olan BARIŞ PINARI HAREKATI’nı Kıbrıslı Türkler olarak destekler, bu uğurda canlarını ortaya koyan kahraman Mehmetçiklerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin her zaman ve koşulda yanlarında olduğumuzu belirtiriz.

Prof. Dr. Ata ATUN
KKTC I. Ve III. Cumhurbaşkanları Politik Danışman

13 Ekim 2019
Barış Pınarı Harekatına Kıbrıslı Türklerden tam destek için yorumlar kapalı
Okunma 79
bosluk

Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin ve KKTC’nin hakları

Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin ve KKTC’nin hakları

Bugün sabah FOX TV’de Çalar Saat Programına canlı çekim olarak Girne, Beylerbeyi, Bella Pais Manastırının bahçesinden katıldım.
Sunucu Emre bey, güncel olan ve Doğu Akdeniz, KKTC ve Türkiye ile ilgili birçok insanımızın merak ettiği çok can alıcı sorular sordu.
07.21.19-FOX TV KKTC Canlı yayın-32
Uluslararası Hukuka uygun olarak anavatan Türkiye’mizin attığı adımların, yaptığı sondaj ve sismik araştırmaların, politik girişimlerinin ve KKTC’nin haklarını son kertesine kadar korumasının ve gözetmesinin ne denli doğru olduğunu anlattım.
07.21.19-FOX TV KKTC Canlı yayın-22

07.21.19-FOX TV KKTC Canlı yayın-23

07.21.19-FOX TV KKTC Canlı yayın-27
FOX TV’ye böylesi anlamlı ve değerli bir yayını yaptığı ve ekibini tüm ekipmanları ile birlikte KKTC’ye gönderdiği için Kıbrıslı bir Türk olarak teşekkürlerimi sunarım. Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’da siyasi gelişmelerin ısındığı ve dünyanın güç dengelerinin eksen değiştirip bölgemize doğru kaymaya başladığı bu günlerde Türkiye’deki medya kuruluşlarının ve Anavatan Türkiye’mizin desteğine çok gereksinimiz olduğu ve olacağı kesin. Allah Türkiyemizi başımızdan ve yanımızdan hiç eksik etmesin…

21 Temmuz 2019
Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin ve KKTC’nin hakları için yorumlar kapalı
Okunma 172
bosluk

KKTC’ye inanmak, Özgürlük ve Egemenlik yolunda uğraşı vermek böyle bir şey

KKTC’ye inanmak, Özgürlük ve Egemenlik yolunda uğraşı vermek böyle bir şey

Ulusal Birlik Partisi Gazimağusa İlçe Başkanlığı, 26 Nisan Cuma akşamı, UBP İlçe Başkanı Sn. Olsan Oran’ın ve Yönetim Kurulunun organize ettiği törende, kuruluşunda günümüze kadar UBP Gazimağusa İlçe Başkanlığı yapmış UBP sevdalılarını ödüllendirdi. UBP’nin tarihinin oluşturulmasında büyük bir adım olan bu törende, 1976 yılında İlçe Başkanlığı yapan ben ve 2013 yılında İlçe Başkanlığı yapan oğlum Sunat Atun, birlikte, yana yana ödüllerimizi almanın gururunu yaşadık. UBP’ye inanmak, KKTC’ye inanmak, Özgürlük ve Egemenlik yolunda uğraşı vermek böylesi güzel duygularla taçlanınca çok daha gurur verici oluyor….
Resim-1

Resim-2

Resim-3

Resim-4

Resim-5

Resim-6

Resim-7

Resim-9

28 Nisan 2019
KKTC’ye inanmak, Özgürlük ve Egemenlik yolunda uğraşı vermek böyle bir şey için yorumlar kapalı
Okunma 158
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar