Fırat’ın Doğusunun gerçekleri
Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ve Genel Kurmayı, Türkiye-Suriye sınırı boyunca güvenli bir koridor oluşturmak hedefinde. Baba Hafız Esad’ın 1982 yılında Suriye’de PKK’ya kucak açması sonrasında Türkiye’nin maruz kaldığı terör olayları ve sivil halkımıza yapılan saldırılar, gelecekte güven içinde yaşanabilmesi için böylesi bir güvenlik tedbirinin alınmasını şart koşuyor.
ABD’nin Orta Doğu’ya ayak basması, 1956 yılında Mısır’ın o zamanki lideri, Cemal Abdul Nasır’ın Süveyş kanalını millileştirme kararını alması ile yaşanan krizle başladı. Süveyş Kanalı, Mısır topraklarında olmasına rağmen işletmesi Fransız ve İngiliz yatırımcıların sahibi olduğu Süveyş şirketine aitti. Millileştirme sonrasında Süveyş Kanalının kontrolünü yeniden ele geçirmek isteyen Fransızlar ve İngilizler, İsrail’i de yanlarına alarak, Mısır’a karşı savaş açtılar. Mısır ordusunu yenerek Kahire’nin çok yakınlarına kadar geldiklerinde Rusya’nın Avrupa Başkentlerine atom bombası atma tehdidi ve ABD’nin “Benden izin almadan Kahire’ye giremezsiniz, geri çekilin” uyarısından sonra da zoraki olarak geri çekildiler. ABD Porta Doğu’ya adımını bu vesile ile atarken, Fransa’nın ve İngiltere’nin Orta Doğu’daki hakimiyetleri son buldu.
Aradan geçen 60 yılda ABD, Orta Doğu’yu istediği gibi yönetti.
Hoşuna gitmeyen, ABD’yi desteklemeyen liderleri, “İran devrimi, 27 Mayıs Devrimi, 1982 İhtilali, Arap Baharı, Gezi Olayları, Irak’ta General Kasım müdahalesi” gibi CIA kurgulu darbelerle ortadan kaldırdı. ABD Ordusunun silah envanterini yenilemek için hurdaya çıkardıktan sonra bir kısmını masraf ederek ham maddeye dönüştüreceği, diğer kısmını da çöpe atacağı silahlarını Orta Doğu ülkelerine -kimi zaman hibe adı altında- zorla vererek, sevinmelerini sağladı. Orta Doğu’da çıkarılan petrolün, uzun bir dönem İran da dahil olmak üzere hepsinin mutlak sahibi oldu ve kağıt üstündeki sahiplerine çay parası vererek memnun etmeye çalıştı. Ürettiği yeni silahları da, koşullu olarak ve kendisinden izin alınmadan hiçbir yerde kullanılamayacağı garantisi ve kısıtlaması ile maliyetinin 10 misline kadar çıkan fahiş fiyatlarla bölge ülkelerine adeta kakaladı.
İran, çok daha önceleri, Humeyni ile zincirleri kırdı. Türkiye olayın vahametini, ABD’nin Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en ücra köşelerine kadar sızdığını, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra fark etmiş olmasına rağmen söküp atması ve zincirleri kırması neredeyse yarım asırını aldı. Suriye, baba Hafız Esad döneminde Fransa’nın boyunduruğunda çıkarak, Rusya ile işbirliğine başlamıştı. Ürdün daha başından beri girdiği İngiliz hegemonyasına devam etmeyi tercih etti. Irak, General Kasım ile kırdığı zincirlerin bedelini yıllar sonra ABD’nin hayali gerekçeler ile Irak’ı işgal etmesi ile ödedi ve petrol üzerindeki tüm hakimiyetini kaybetti.
Aradan geçen 55 yıldan sonra halk tabiri ile “Deniz bitti.” ABD, Orta Doğu’daki mutlak hakimiyetinin neredeyse tümünü yitirme aşamasına geldi. Suriye’de konuşlanmış Rus Birlikleri, askeri hava ve deniz limanları, İrfan Birlikleri belini bükmüş durumda.
Türkiye ise ABD için bir başka baş ağrısı.
Geçmiş yıllarda neredeyse uzaktan ıslık çalarak yönettiği Türkiye artık yok. Yerine, kendi silahının yüzde 60’ını ve geri kalan yüzde 40’ın önemli orandaki parçalarını kendi imkanlarıyla üreten, yani savunma ve silah sanayini büyük ölçüde millileştiren, dışa bağımlı olmayan, sözünü dinlemeyen bir Türkiye var.
Öylesi bir baş ağrısı ki bu Türkiye, artık ABD, Orta Doğu’da Türkiye’nin onay vermeyeceği hiçbir planın gerçeklemeyeceğini çok iyi öğrenmiş durumda.
Rahip Brunson’un ABD’ye iadesi ne denli Trump için bir zafer ise, Türkiye için de o denli büyük kazanımlar içeren bir zafer. Türkiye’nin kazanımları, zirvesinde rahip Brunson’un oturduğu buz dağının gözle görülmeyen kısmında. İade perdesinin arkasında bir dizi Türkiye’nin taleplerini içeren ve ABD’nin de ister istemez onayladığı koşullar var. Bunlardan bir tanesi de Türkiye’nin Suriye sınır boyunca güvenli koridor oluşturması. PYD (Demokratik Birlik Partisi – Partiya Yekîtiya Demokrat) ve onun silahlı yapılanması YPG (Halk Koruma Birlikleri – Yekîneyên Parastina Gel) tamamen ABD’nin kurduğu vekil bir kuruluş ve silahlı birim. İşte Rahip Brunson olayının püf noktası da burada. Malikiye-Tirpe Sipiye-Kamışlı-Amude-Darbasiye-Serakanya-Ayn el Arap-Afrin hattında Türkiye’nin güvenli bölge oluşturacağı ve YPG’nin bu hattın güneyinde kalacağı.
ABD, kerhen Türkiye’nin Fırat’ın Doğu’suna Harekat başlatacağını “Kabul edilemez” şeklinde açıkladı ama gerçekte Orta Doğu’da kalmaya devam etmesi Türkiye’ye bağlı olduğu için sesini daha fazla çıkarmamayı tercih ediyor.
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Dr. (Ulus. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
e-mail: ataatun@gmail.com (Kişisel) , ataatun@csu.edu.tr (Akademik)
http://www.ataatun.org
Facebook: AtaAtun1
Kıbrıs İlim Üniversitesi akademisyeni Prof. Dr. Ata Atun Fırat’ın Doğu’suna başlatılacak harekatın içeriğini anlattı
Kıbrıs İlim Üniversitesi akademisyeni Prof. Dr. Ata Atun, 12 Aralık, Çarşamba günü saat 16.30’da yayınlanan Diyalog TV’deki programında başarılı sunucu MERT ÖZDEŞ ile Fırat’ın Doğu’suna başlatılacak harekatın içeriğini ve detayını, Maronitlerin Gürpınar köyüne dönmeleri yerine Gürpınar’lı Kıbrıslı Türklerin köye dönmelerini, KKTC’de Dere Yataklarının hangi sebeple iskana açıldığını ve haftanın önemli dış Siyasetinde yaşanan olayları dile getirdi. Tekrarı hafta içi 5 kez ve Cuma akşamı saat 20.00’de Diyalog TV’de yayınlanacaktır. İzlemeniz tavsiye edilir.
https://www.facebook.com/diyalogtv/videos/516556185515704/UzpfSTYxMTQyNzM4ODoxMDE1Njg2NDIxOTgyMjM4OQ/
Maronite ‘Evet’, Kıbrıs Türküne ‘Hayır!’
Dr. Yurdagül ATUN
Maronit açılımıyla ilgili yazıdan sonra birçok e-mail ve mesaj aldım.
Bu açılımın gerekçesini soranların yanında, Maronitlerin Kıbrıs Türklerine yaptıklarını hatırlatanlar oldu.
Biz de hazırlatalım; Geri gelsinler diye -şimdilik- 9 milyon 820 bin 891 lira 7 kuruş harcanacak olan Maronitler, 1963-1964 yıllarında Kıbrıs Türklerini ortak yaşadıkları Gürpınar köyünden kovuyor ve adanın her yanında zulme uğrayan Türkler can korkusundan evlerini barklarını bırakarak çevre köylere yerleşiyor.
Aya Marina (Gürpınar) doğumlu Kıbrıslı bir Maronit olan Josef Solomo Andreu, Sevgül Uludağ’la yaptığı röportajda, amcası Maronit papaz Andreas Frangu’nun 1963’te Aya Marina’da Kıbrıs Türklerinin hayatını kurtardığını belirterek, “1963 yılına kadar karışık olarak kalmayı başaran Gürpınar, toplumlararası olaylardan etkilenecek, Kıbrıslı Türkler köyü terk edeceklerdi” diyor.
Simerini gazetesinde 2010 yılında yayımlanan, “Atillalar Ay.Marina-Şillura’dan gidiyor… ” başlıklı haberde de, “1964’te köyün Gönyeli kökenli öğretmenine yapılanlarla alakalı bazı olayların geçmişte kaldığını ve hepsinin her açıdan özgür bir Ay. Marina Şillura istediğini söylediler” ifadeleri yer alıyor. (09/09/2010 TAK)
Türkler ve Rumlar arasında çatışmalar başlar başlamaz, Maronitler Türklere saldırmaya, Türk evlerini yakıp yıkmaya başlıyor Gürpınar’da. 1964 Türk köylüler can korkusuyla evlerini terk ediyor, 1974’e kadar Maronitler yaşıyor köyde.
O dönemleri Müride K. Şöyle anlatıyor; “2 çocuğum, 2 tane de torunum var. Gürpınar’da doğdum. Bizler Gürpınar’da Maronitlerle birlikte yaşardık. Savaş başlamadan önce Maronitler ile hiçbir sorun yaşamamıştık. Savaşla birlikte bir kısım Maronit bize çok kötü davranmaya başladı.” (http://alaykoybelediyesi.org/efsaneden-dogan-ismiyle-sillura)
1974 Barış Harekatında Koruçam’da yaşayan Maronitler Kuzeyde yani Türk yönetiminde kalmayı tercih ederken, yedikleri hurmaların kendilerini tırmalama gününün geldiğini düşünen Gürpınar Maronitleri Güney Kıbrıs’a göç ediyor. Maronit; Josef Solomo Andreu, o döneme ait şu bilgiyi veriyor: “1974’te Kormacitliler kaçmadı, hiç kimse ayrılmadı köyden, herkes köyde kaldı, papazlarıyla birlikte herkes kaldı. Ben de oradaydım. Türk askerleri köye geldiği zaman köyün dışında durdular ve Türk komutan köy muhtarı ve köy papazını çağırdı konuşmak üzere. Muhtar ve papaz köyün dışında Türk komutanla görüşmeye gitti, komutan onlara köyde herhangi bir Rum ya da Yunan askerin bulunup bulunmadığını sordu. Muhtar ve papaz da ‘Hiçbir asker yoktur, daha önce köyün dışında bir radar vardı, birkaç gün önce oradan da ayrılıp gittiler. Burada Kıbrıslı Rum yoktur, sadece Maronitler vardır’ dediler. Bu komutanın yanında Ayirinili bir Kıbrıslı Türk de vardı, hem çeviri yapmak, hem yardımcı olmak için komutanla birlikte gelmişti oraya. ‘Endişelenmeyin, size dokunmayacaklar… Ama eğer köyde Rum asker varsa, sorun çıkacak, bize söyleyin Rum asker varsa köyde’ demişti. Biz de ona köyde Kıbrıslı Rum asker olmadığını, radarda olanların da birkaç gün önce ayrıldığını söylemiştik. Tüm av tüfeklerini topladılar, ‘Tarlalara çıkmayın çünkü hala savaştayız’ dediler. Sonra yavaş yavaş tarlalarımıza gitmemize izin vermeye başladılar. Orada durdular ve bize dokunmadılar.” (Kıbrıslı Maronitler’in saklı tarihine yolculuk 10 – Sevgül Uludağ)
Şimdi birileri çıkmış, Maronitleri Kuzeye getirmeye çalışıyor, Gürpınar’da yaşayan Türklerin Maronitlerden çok önce köylerinden çıkarıldığını unutarak… Gürpınar Dayanışma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Hoca’nın, “Gürpınar köyünün kuruluşundan beri var olan Türk nüfusu olarak, köye dönme” talebini duymazdan gelen Kıbrıs Türk liderliği, Rumların taleplerini yerine getirme telaşında.
Köyün Türk nüfusunun Aralık 1963 olayları sonrası ata topraklarını terk edip ayrılmaya zorlandığına dikkat çeken Mehmet Hoca, köyün halen iskana kapalı olduğunu, Maronitlerin köye dönmesi konuşulurken, kendilerine hiç danışılmadığını söylüyor. Şöyle diyor, Gürpınar köyünün Türk sakini; “Gürpınar Maronitleri muhtarları ve Maronitlerin Güney Kıbrıs Rum Meclisi’ndeki temsilcisi Andonis Hacırussos bildiri ve mektuplarla köylülerinin Rum idaresinde köylerine dönmelerini talep etmektedir. Köyümüz hakkında karar verilirken bizim de görüşlerimizin alınması gerektiğini düşünmekteyiz. Son olarak 8 Şubat 2016’da Maronitlerin Güney Kıbrıs Rum Meclisi’ndeki temsilcisi Andonis Hacırussos; Anastasiadis’in de bulunduğu bir ortamda ve/veya toplantıda konuşma yaparak yine aynı beyanları dile getirmiş ve Gürpınar köyündeki Türk nüfusu yok saymıştır. Köyde evleri, camisi, mezarlığı, okulu ve kültürel ve/veya tarihsel mimarisi olan, köyün kuruluşundan beri var olan bizlerin de güvenlik içinde ‘Kıbrıs Türk Devleti’ idaresinde köyümüze dönme isteğimizi açıklar, konunun hassasiyetle ileriye götürülmesini bir kez daha rica ederiz.”
Görüldüğü üzere, Gürpınar’ın Türk sakinlerinin yok sayılarak, -Rum talebi doğrultusunda- her daim Rumların yanında olduklarını, Rum yönetimi altında yaşamak istediklerini söyleyen Maronitlerin Gürpınar köyüne yerleştirilmesi telaşı akıllara ziyan. KKTC Meclisinde çıkıp Maronitlere ah vah eden vekillere de diyecek bir sözüm var: Kendi milletiniz dururken başka milletlere arka çıkmanız sizin bileceğiniz şey de, 1963-1964 yıllarında, bir arada yaşadıkları Maronitler tarafından camileri, evleri yıkılan, köylerinden kovulan Gürpınar köylülerine bir arada yaşamak isteyip istemediklerini sormak aklınıza gelmiyor mu? Veya bu Maronitlerin yerleştirilmesi için ayırdığınız, KKTC’nin çok ihtiyacı olan o milyon milyon paracıklarla Gürpınar köyünün Türk sakinlerini iskan etmek?
“Türklere hayır, Maronite evet” tavrının abesliğini bir yana bırakın, ortada kabak gibi “Rum taleplerinin kabulü” durumu var, Rum’a/dışa yaranmak için yapılan tercihler var, müzakerelerin Türk tezleri değil, Rum tezleri doğrultusunda yapıldığı var, ortada anlaşma olmamasına rağmen, “buyur bu da benden olsun” durumu var, 1974’ü sonuç değil, sebep görme fikri var, Ortega Raporundaki hakların gündeme getirilmemesi var, Türkleri istilacı gibi lanse etme durumu var ama en önemlisi tarihi bilmemenin getirdiği cahil cesareti var.
Son olarak da, Maronitlerin yüzde 80’inin Kıbrıslı Rumlarla evlilik yapmış, kalanının da 1950’lerden bu yana Rumların yanında bulunmuş olmalarından ötürü “Maronit açılımı” adlı imtiyazın Rumlara çekilen bir kıyak olacağını, Rumların, Kuzeye geçme yolunda ilk adımı atarak emsal imtiyazlara kapı açacaklarını sözlerime ekleyeyim.
Dr. Yurdagül ATUN
Kıbrıs İlim Üniversitesi akademisyenleri Prof. Dr. Ata Atun, Dr. Yurdagül Atun ve Yd. Doç. Dr. Ayman Köle tarafından hazırlanan “New Political Balances in the Eastern Mediterranean” başlıklı makale, International Scientific Indexing (ISI) ve diğer kuruluşlar tarafından taranan, Academy of IRMBR yayını olan “International Review of Social Sciences (IRSS)” dergisinde yayınlanma onayı almıştır.
“New Political Balances in the Eastern Mediterranean” başlıklı makale “International Review of Social Sciences (IRSS)” dergisinin Cilt 7 (Volume 7), Sayı 1 (Issue 1), Aralık 2018 (December 2018) tarihli dergisinde yayınlanacaktır.
“International Review of Social Sciences (IRSS)” dergisi, ISSN (Online) : 2309-0081 kayıtlı olup aşağıdaki kuruluşlar tarafondan taranmakta ve indekslenmektedir;
International Scientific Indexing (ISI), Scientific Journal Impact Factor (SJIF), Index Copernicus (IC), Ulrichsweb, Cite Factor, International Society of Universal Research in Sciences, Open Academic Journals Index (OAJI), Journals Impact Factor (JIF), Prerna Society of Technical Education and Research, Scientific Indexing Services (SIS), Google Scholar, Directory of Abstract Indexing for Journals (DAIJ), NewJour, Scholar Steer, WorldCat, Genamics JournalSeek, OA Journals, Root Society for Indexing and Impact Factor Service, SPARC, Directory of Research Journal Indexing (DRJI), Pak DOAJ, Universal Impact Factor, Electronic Journals WZB, Electronic Journals Library, University of Hamburg Library System
Dergi hakkında bilgi: http://irss.academyirmbr.com/indexing.php
ABD’den Kıbrıs’ta yeni girişimler
Kıbrıs sorununun çözümü konusunda, daha doğrusu Kıbrıs’ta Yunanistan’ın açgözlülüğü sebebiyle uçup giden “Batı blokunun egemenliğinin tekrar kurulması” yolunda ABD’nin ve AB’nin ayak oyunları bitmek bilmiyor.
Şimdi gündem; BM Genel Sekreteri’nin geçici Kıbrıs Özel Danışmanı Jane Holl Lute’un müzakereleri başlatmak için attığı adımlar ve ABD’nin Güney Kıbrıs’ta yeni askeri üsler kurmak adına Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile yürüttüğü görüşmeler.
BM Genel Sekreteri’nin geçici Kıbrıs Özel Danışmanı Jane Holl Lute, büyük bir olasılıkla 24-25 Aralık tarihlerinde kutlanacak olan Noel’den evvel Kıbrıs’a gelecek. Özel Danışman Lute’nin, Kıbrıs sorununa ABD’nin istediği şekilde bir çözüm bulmak konusunda acelesi olduğu kesin. Adaya geldiği gün KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerine zaman dilimi olarak 15 ay kalmış olacak. Asgari üç aylık propaganda dönemi içinde ciddi sonuçlara yol açabilecek veya önemli başlıklar içerek müzakerelerin yapılmasında fayda olmayacağı ve elle tutulur bir sonuç alınamayacağı için portföyündeki müzakerelere yönelik verimli kullanabileceği süre sadece 12 ay olacak.
Lute’nin önünde iki önemli konu var.
Birisi güya kendisi ile ilgili değil ama gerçekte çok ilgili. Ajandasında ilk sırada yer alan Kıbrıs Rum Kesiminde ABD askeri üslerinin kurulması ve yasal olarak ABD askerlerinin adada konuşlanması.
Diğeri de her tür ayak oyununu ve aldatmacasını kullanarak, gerekli aşamalarda tehdit ve şantaja da başvurarak içeriğinde Türkiye’nin 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında yer alan garantörlüğünün kaldırılmasını, aynı şekilde 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında yer alan İttifak Anlaşması ile adada yasal olarak bulunan Türk Alayının geri gönderilmesi için İttifak Anlaşmasının iptal edilmesini ve Garanti Anlaşması EK I, Madde 4 uyarınca adada yasal olarak bulunan Kıbrıs Türk Barış Kuvvetlerinin (Kolordu) Türkiye’ye geri dönmesini içeren müzakere gündemini taraflara kabul ettirip, ucu açık ve takvimi olmayan yeni bir müzakereyi, seçimlerde kim kazanırsa kazansın devam etmek zorunda kalacak bir şekil ve yöntemle başlatmak.
BM Genel Sekreteri’nin geçici Kıbrıs Özel Danışmanı Jane Holl Lute’nin adaya geliş hedefi ve misyonu ile kendisine verilen görev tanımı aynen bu şekilde. Cebindeki takvim de bu program ve hedefe milimi milimine ayarlanmış durumda.
Öte yandan, Rum lider Anastasiadis ve yönetimindeki Rum Hükümetinin, ABD hükümetine, Kıbrıs adasında İngiltere’nin egemen toprağı konumundaki Ağrotur (Akrotiri) ve Dikelya askeri üslerine ilaveten, bir başka bölge veya yerde askeri üs kurması için izin vermesi, Kıbrıs Cumhuriyeti 1960 (Uluslararası) Anayasasına aykırı olmasına ilaveten adada yasal olarak bulunan Kıbrıs Türk Barış Kuvvetlerinin (Kolordu) geri gönderilmesi taleplerine de aykırı ve zıt.
Belli ki, Kıbrıs Rum Yönetimi, AB üyesi olmasının avantajlarını kullanarak, Türkiye’ye karşı diplomatik ve sıcak bir savaş başlatmadan evvel, ABD’yi de yanına çekerek, Türkiye ile AB ile ABD’nin kanatları altında mücadele etmeyi hedefliyor.
Anastasiadis’in unuttuğu, daha doğrusu unutması için dualar ettiği, Rusya’nın bu gelişmeye göstereceği tepki. ABD’nin Kıbrıs’taki askeri yapılanma planına Rusya’nın tedbir amaçlı bazı karşılıklar vereceği kesin. Rusya, Kıbrıs adasında böylesi bir yapılanmanın bölgedeki istikrarı kötü etkileyeceğine, adanın daha fazla askerileştirilmesinin ve ABD ile NATO’nun dahil olduğu bu tür planların, ada için kaçınılmaz bir şekilde tehlike ve istikrarsızlığa yol açacağına inanmakta.
Hatırlatalım; 1974 Barış Harekatında son sözü ABD’nin aksine Rusya (SSCB) söylemişti ve Türkiye’nin önünü açmıştı. Tarihin tekerrürden ibaret olduğu sözünü yineletecek gelişmeler ışığında, son söz gene Rusya ve Türkiye’de olacak gibi görülüyor…
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Dr. (Ulus. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
e-mail: ataatun@gmail.com (Kişisel) , ataatun@csu.edu.tr (Akademik)
http://www.ataatun.org
Facebook: AtaAtun1