KKTC’de büyük tehlike: Maronit açılımı … Dr. Yurdagül ATUN

KKTC’de büyük tehlike: Maronit açılımı … Dr. Yurdagül ATUN

KKTC’de büyük tehlike: Maronit açılımı
Dr. Yurdagül ATUN

KKTC Cumhurbaşkanlığından, Maronitlerin KKTC’ye dönmesi için gerekenlerin acilen yapılması yönünde bir uyarı geldi bazı dairelere.
Müsteşar Gürdal Hüdaoğlu’nun, Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı, Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı ve Ekonomi ve Enerji Bakanlığı’na ayrı ayrı iletilen yazısında, Gürpınar, Karpaşa ve Özhan köylerinin altyapı işleri için toplam 9 milyon 820 bin 891 lira, 7 kuruşluk keşif bedeli belirlediği ifadeleri ile arazide yapılan çalışmalar sonucunda söz konusu köyler için altyapı kapsamında keşif raporları ve haritaların hazırlandığı yani kaynağın hazır olduğu belirtiliyor.
Özetle, “Cumhurbaşkanlığı’nda 26 Temmuz 2017’de gerçekleştirilen üst düzey toplantıda karara bağlanan ve kamuoyuna duyurulan Maronit Açılımı çerçevesinde Gürpınar, Karpaşa ve Özhan köylerinin yerleşime hazır hale getirilmesi için, planlanan çalışmaların tamamlanması gerekmektedir. Mali kaynak yaratılmasına imkân sağladığı anlaşılan yeni koşullarda gerekli projelerin ivedilikle tamamlanması büyük önem taşımaktadır” diyor Hüdaoğlu.
Crans-Montana sürecinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Kıbrıs Türk tarafının “ne olur vazgeçmeyin” niyetiyle beyan ettiği bir dizi açılımdan biri bu.
Öyle “aman gelsinler, ne olacak ki” sözleriyle geçiştirilmeyecek bir durum bu Maronit açılımı. İyiniyet göstergesi olarak ortaya konan en küçük adımı dahi atmayan Rumlara bir jest olmaktan öte, KKTC’nin toprak bütünlüğünün iğfali aynı zamanda.
Buradaki tehlikenin büyüklüğüne ve nedenlerine geçmeden önce, Maronitlerin, Gürpınar Muhtarı Parteslis Hacıfessas’la birlikte 2012 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nu ziyaret ederek, köylerine dönme isteklerini dile getirdiklerini, Eroğlu’nun ise, “Şu anda hemen gelin diyecek pozisyonda değilim, bunun değerlendirilmesi lazım” dediğini, sonrasında bu konuyu gündeme dahi getirmediğini hatırlatmak gerek.
Eroğlu gitti, Rum taleplerinin kutsandığı bir döneme girildi.
Gelelim esas konuya;
Bundan 20 gün kadar önce Güney Kıbrıs’ta, Maronitler, Rumlar ve Kıbrıs Türkleri arasında bir toplantı gerçekleşiyor. Gürpınar Muhtarı Partelli Hacıfesa bu toplantıda yaptığı konuşmada, “Kıbrıslı Türklerin, Başsavcılığının, kuzeydeki bütün mülklerinin Maronitlere verilebileceğini söylediği bilgisini ilettiklerini” iddia ediyor.
Bu toplantıda ayrıca, Gürpınar’daki Maronitlere ait binaların yüzde 20’sinin Kıbrıslı Türklere tapulandığı, bu binaların dahi yasal sahiplerine geri verileceğini, bugünkü kullanıcılarına ise tazminat ve/veya başka mülk verilebileceği teyidinde bulunulduğu ileri sürülüyor.
Üstelik bu evlerin/binaların bakım ve onarımları ile altyapı çalışmalarının da Türklere ait olacağı!
Öncelikle bunun, müzakerelerin en çetrefilli konusu olan “mülkiyet” konusunda Rum tezlerinin kabulü olan bir açıklama olduğunu söyleyelim zira Kıbrıs Türkleri Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı dönemine kadar mülkiyet konusunu hep takas ve tazminat üzerine şekillendirmişler, Kıbrıs Türklerini tekrar göç etmeye/yer değiştirmeye zorlayacak her türlü talebi ellerinin tersiyle itmişlerdi.
Bugün “üç-beş Maronit’ten bir şey olmaz” diyenler, takas ve tazminatla birlikte, “iade” tuzağına düşüleceğini ve bu uygulamanın “emsal” teşkil ederek, Kıbrıs Türklerinin ellerini zayıflatacağını ve Kıbrıs Türklerinin yeniden evinden barkından edilmesine kapı açacağını idrak edebilmeli.
Bir başka mühim ve gözden kaçan konu, her fırsatta Rum idaresi altında yaşamaktan memnun olduklarını vurgulayan Maronitlerin ne sebepten Türk tarafından yaşama sevdasına düştükleri. Rum Meclisi’ndeki Maronit Temsilcisi Yiannakis Musas bundan birkaç yıl önce, Maronit toplumunun belirli bir stratejiye (!) sahip olduğunu ve köylerine dönmenin tek yol olduğunu düşündüğünü belirtmiş ama Maronit toplumun, 1960 yılında Kıbrıs Rum tarafına ait olmayı kabul ettiğini, Kıbrıs Rum toplumuna ait olmaya devam etmek istediklerini ve bu isteğe saygı duyulması gerektiğini de ifade etmişti!
Adam açıkça söylüyor; Türk tarafında yaşamak istiyoruz ama Rum yönetimi altında!
Maronitlerin Rum Meclisindeki şimdiki temsilcisi Andonis Hacirusos da Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis’e, “Maronit Cemaatinin hedefi, köylerine, mallarına ve kiliselerine geri dönmektir. Vatanın yeniden birleşmesi için belirleyici öneme sahip kritik bir dönemden geçtiğimizin bilincindeyiz. Bu zor çabada Maronitler olarak sizin tarafındayız” dedi ve “Maronitlerin, Özhan ve Gürpınar’a derhal yerleşmek ve olası bir siyasi çözümde Rum oluşturucu devletçiğinde olmak istediğini” de konuşmasının sonuna ekledi.
Görüldüğü gibi Maronit açılımı, Türk tezlerinin yerle bir edilerek, Rum taleplerinin yerine getirilmesi demek. Rum yönetiminde yaşamak isteyen Maronitler, Türk tarafına gelerek evlerine yerleştikten sonra sırada Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti topraklarının adım adım, “gerçek sahiplerine” iddiasıyla Rumlara verilmesi var. Peki İngiliz İdaresi döneminde Rumlara verilen Türk toprakları, 1950-1974 yılları arasında Kıbrıs Türklerinin yakılıp yıkılan köyleri, Ortega Raporunda yer alan maddi manevi kayıpların tazminatları ne olacak diye soran yok. Türk düşmanlığı atağı geçirenlerin bu durumu görmezden gelmesi normal ancak Kıbrıs Türklerinin bu adada verdikleri varoluş mücadelesini, 1950-1974 yılları arasında Kıbrıs Türklerine yaşatılan zulümleri ve bir alacak verecek davası varsa alacaklı tarafın Türk tarafı olduğunu bilenlerin buna sessiz kalması kabul edilebilir değil. Kıbrıs sorununda Rum tarafını romantize edip, bizim tarafı şeytanlaştıran Batı’dan adalet ve lehimize bir davranış bekleyemeyeceğimize göre, üzerimizdeki ölü toprağından kurtulmamız, muhakeme edebilmemiz, kar-zarar hesapları yapabilmemiz, Rum’un avukatlığına soyunmak yerine kendi haklarımızı savunmamız gerek, hem de acil olarak…
Son olarak, Güneyden Kuzeye göçmek isteyen kafası karışık Maronit kardeşlerimize bir hatırlatma; Tamam Rum yönetiminde yaşamak isteyebilirsin de burası Türk yönetimi. Rahmetli Rauf Denktaş’ın son günlerinde söylediği üzere, bağımsız bir cumhuriyet üstelik. Size ne vaat edildi bilmiyorum ama hem öyle, hem böyle olmuyor. Rum tarafında yaşamaktan memnun değilseniz, buyurun gelin, ev alın, yatırım yapın, Türk idaresi altında yaşayın ama “dur k…a yer edeyim, sonra sana neler edeyim” yok. Bilmem anlatabildim mi?
Not: Maronitler, 9. ve 13. yüzyılda Levant’tan dinsel ve siyasi çatışmalar sebebiyle kaçarak, Kıbrıs’a yerleşen Hristiyan Araplar. Maronit açılımıyla 1200 civarında Maronit’in KKTC’ye yerleştirilmesi hedefleniyor. 1200 sayısı, -iki kişiden hesap edilirse-600 konutun iadesi anlamına geliyor.
Dr. Yurdagül ATUN

4 Aralık 2018
KKTC’de büyük tehlike: Maronit açılımı … Dr. Yurdagül ATUN için yorumlar kapalı
Okunma 77
bosluk

Rumların algı operasyonları gene başladı

Rumların algı operasyonları gene başladı

Rumlar, Türklerle silahlı çatışma ile başa çıkamayacaklarını anlayınca daha bir asır öncesinden mücadele yöntemlerini politik savaş olarak belirlediler. Başta ABD Senatosu ve Kongresi olmak üzere çeşitli ülkelerin Meclisleri ve sivil toplum örgütleri içinde faaliyet alanları yarattılar.
Algı Operasyonu
Bunun en güzel örneği 1974 Barış Harekatından hemen sonra ABD Kongresinde Menendez, Billirakis ve Joe Biden’in başını çektiği Yunan lobisinin çalışmaları ile Türkiye’ye silah ambargosu konmasını başarmaları. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra bu Yunanlıların istekleri doğrultusunda, politik amaçlı olduğu ve ABD’nin bölgesel çıkarlarına zarar verdiği ortaya çıkınca gene ABD Senatosunun aldığı karar ile kaldırıldı.

Kıbrıs Müzakerelerinin Crans Montana’da kopmasına ve çökmesine neden olan, Anastasiadis’in beceriksizliği değil, isteklerinin hiç bitmemesidir gerçekte. Karşısında Rumların her istediklerini vermeye hazır bir Kıbrıs Türkü Cumhurbaşkanı görünce, bir türlü isteklerinin sonunu getirmeyip, aldıkları ile yetinmedi ve “görüşmelerin çökmesine neden olan adam” ithamı altında kalarak masa başına yıkıldı. Şimdi dört dönüyor etrafta, “Ben masaya oturmaya ve müzakereleri sürdürmeye hazırım” diye. Ama Türk dış politikası uluslararası arenada Anastasiadis’in sırtına hem “çözümsüzlüğe sebep olan adam” yaftasını taktırmayı başardı, hem de artık “adada çözüm için Federasyon dışında başka bir yöntem düşünülmeli” fikrini kabul ettirdi.

Anastasiadis’in “Gevşek Federasyon”, “Merkezi gücü azaltılmış Federasyon” ve “Konfederasyon” kavramlarını sık sık dile getirmesinin nedeni de müzakerelerde uyguladığı yanlış strateji ve içine düştüğü siyasi çıkmazdan dolayı ABD, BM ve AB’den gördüğü baskı. Bu çıkmazdan kurtulması ve Federasyon tezine geri dönmesi gerekiyor ama bir türlü çıkış yolu bulamıyor.

Müzakerelerin gittikçe “Rum çoğunluk idaresinden oluşacak Federal bir devlet” yönteminden uzaklaşması ve iki ayrı devletin gevşek işbirliği veya konfederasyonu fikrinin daha çok taraftar bulması Rumları, özellikle de Anastasiadis’i fena halde ürkütmüş durumda. İşin ucunda Kıbrıs adası üzerinde bir Türk Devletinin kurulması ve bu devletle ortak haklara sahip olacakları, adanın tümünü idare edecek olan yeni bir devletin kurulacak olması bulunuyor.

Kendileri, adada Federasyon tipi bir çözümün temellerinin atıldığı “1977 Denktaş-Makarios Doruk Görüşmesi”nden sonra geçen 41 yıl içinde bu yönde hiçbir istek ve atılım göstermemelerinden dolayı da adada “Federasyon tipi bir çözüm” istediklerine kimseyi bir türlü inandıramıyorlar. Çözümü, kendilerinden ziyade Kıbrıslı Türklerin ısrarla “Federasyon”u istediğini yaymakla bulabileceklerini düşünüyorlar şimdi. Aynen Kıbrıs’ta sorunun 1963 yılında Kıbrıslı Rumların, Kıbrıslı Türklere saldırması ile başladığını değil de, 20 Temmuz 1974 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin adaya çıkması ile başladığına uluslararası camiayı inandırdıkları gibi.

Bu nedenle şimdi Rumlar, Kıbrıs adasında süreklilik içerecek bir çözüme ancak “Mutlak Rum İdaresi altında Federal görünümlü bir hükümet kurmak ile ulaşılabileceğini” akıllara sokmak için yeni bir yöntem uygulamaya başladılar.

Bu uygulamanın misyoneri Rum lider Nikos Anastasiadis’in ruhani başkanı olduğu Rum siyasi parti DISY’nin Genel Başkanı Averof Neofitu.
Güya Neofitu Kıbrıslı Türklerle görüşmüş ve edindiği izlenimini de “Kıbrıslı Türk siyasi partilerle yaptığım temaslar çerçevesinde, Kıbrıslı Türklerin tutumuyla ilgili edindiğim izlenim iki toplumlu ve iki kesimli federasyonu Kıbrıslı Türklerin önemli bir bölümünün de istediğini ve Konfederal çözüm ile iki devletli çözümden korktuklarıdır…” cümlesi ile açıklamış. Yani bizler Konfederal çözümden çok korkuyormuşuz ve istemiyormuşuz demek istiyor.

Dünkü gazeteler, DISY Başkanı Neofitu’nun II. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın evinde, eşlerinin de yer aldığı bir yemekte bir araya geldiklerini” yazmakta.
Neofitu da bu yemekten sonra bir tweet mesajı atmış ve paylaşımında “Kıbrıs’ın bölünmüş olmak için küçük, fakat Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türkler, Ermeniler, Maronitler ve Latinlerin tek vatanı olmak için yeterince büyük” ifadelerini kulllanmış.

Gazeteler, Neofitu’nun “Federasyonu Kıbrıslı Türklerin önemli bir bölümünün de istediğini ve Konfederal çözüm ile iki devletli çözümden korktuklarıdır” bilgisini kimden veya kimlerden aldığını, kaç yüz veya kaç bin tane Kıbrıslı Türk ile konuştuğunu maalesef yazmamakta.

Belli ki Rum siyasiler yeni bir algı operasyonunu işleme koymuşlar ve hem bizler Kıbrıslı Türkleri ve hem de dünyayı kandırmak için düğmeye basmışlar…
Ne yazık ki daha başından birçok eski ve yeni siyasi bu oyuna düşmüş. Tabi burada bizim yapmamız gereken, uluslararası camiaya ne istediğimizi anlatmak zira Rumların bizim adımıza başlattıkları bu algı operasyonu oyunu bozmamız, sesimizi gür çıkarmamızla mümkün.

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Dr. (Ulus. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
e-mail: ataatun@gmail.com (Kişisel) , ataatun@csu.edu.tr (Akademik)
http://www.ataatun.org
Facebook: AtaAtun1

30 Kasım 2018
Rumların algı operasyonları gene başladı için yorumlar kapalı
Okunma 68
bosluk

Türk Akımı ve Türkiye-Rusya İlişkileri

Türk Akımı ve Türkiye-Rusya İlişkileri

Hafta içinde son doğalgaz bağlantı borusu T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Viladimir Putin tarafından yerine konan Türk Akımı doğalgaz boru hattı Türkiye’nin yeni uluslararası siyasetinin bir başarısı ve yeni ufukların habercisi.
Türk Rus İşbirliği
İkinci Dünya savaşı sonrasında Türkiye’ye, güya Türkiye’nin kalkınmasını sağlama amacıyla bir havuç gibi sunulan “Marshall yardımı” sonrasında Türkiye’nin sonuna kadar açtığı kapıdan ABD içeriye girmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin en mahrem noktalarına kadar ulaşmayı başarmıştı, hem de hiç kimselere hissettirmeden. Bu derin sızmadan ne dönemin bakanlarının ne de başbakanının haberi olmuştu. ABD’nin derin devleti, iki-üç yıl gibi kısa bir zaman dilimi içinde Türkiye Cumhuriyetinin tüm Bakanlıklarını, Müdürlüklerini, Türk Silahlı Kuvvetlerini, Milli İstihbarat Teşkilatını ve Kamu İktisadi teşekküllerini (KİT) yönetir duruma gelmişti. Türkiye Cumhuriyeti maalesef çok vahim bir durum içine düşmüş, tümü ile ABD’nin kıskacı ve denetimi altına girmişti.

Dünya Bankası, dönemin hükümetlerini boğazına kadar borçlandırmış, tüm ipleri eline almıştı. Kredi karşılığı zorla kabul ettirilen yaptırımlar gerçekte Türkiye’nin tam bağımsız ve bölge lideri olmasını önleyecek, kalkınmasını frenleyecek içerikteydi. Yerli sanayinin gelişmesini durdurmak, Türk üreticisini ve sanayicisini tarım ürünleri ile kısıtlamak, Köy Enstitülerinin kapılarına kilit vurdurtmak, uçak fabrikasını kapattırmak, demir yolu ve deniz yolu ulaşımı ile taşımacılığının gelişmesinin önüne engeller çıkarıp, sadece kara yollarının gelişmesine izin verdirmek gibi yaptırımlar ve kısıtlamalar Türkiye’nin uzun yıllar gelişememesine ve yerinde saymasına neden oldu.

Bariz bir şekilde olmasa da, bir şekilde bunun biraz farkına varan Başbakan Adnan Menderes, Rusya ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ilişkilerini geliştirmek isteyince bunu CIA’nin organize ettiği çirkin bir darbe ve hayatı ile ödemişti.

Olayın tam olarak farkına varılması darbeden sonra oldu. Yıllar sonra Türkiye basınında yer alan evraklara göre durumun vahameti, dönemin Başbakanlık Müsteşarı Albay Alpaslan Türkeş’in, göreve atandıktan bir müddet sonra başbakanlık ve diğer bakanlıklar içinde yaptığı inceleme ve teftiş sırasında İçişleri Bakanlığı’nda kimsenin dokunmadığı ve Amerikalıların dışında hiç kimsenin içeri giremediği bir odayı keşfetmesi ile ortaya çıktı. Bu odada CIA elemanları çalışmaktaydı ve İçişleri Bakanlığı’na dışarıdan gelen şifre, telgraflar ile bakanlıktan dışarı gönderilen tüm evraklar bu odada kontrolden geçmekte, incelenmekte, kayıt altına alınmakta, önemli olanlar da Pentagon’a bildirilmekteydi. Bu odanın, CIA’nın açık bir irtibat bürosu olduğunun farkına varan Türkeş, İçişleri Bakanlığındaki bu birimin Ankara’daki “Amerikan Yardım Ofisi”ne taşınmasını talep etti, sonra da tüm Bakanlıklar, Müdürlükler, KİT’ler, Genel Kurmay ve MİT’de araştırma başlattı. Dönemin CIA Ankara Başkanı V. Miller ile ABD Ankara Büyükelçisi araya girip odanın taşınmasını önlemek istemişse de Türkleş kararından vazgeçmeyecekti. En nihayet CIA, ABD Başkanını devreye sokunca, dönemin Milli Birlik Komitesi üyesi Albay Alpaslan Türkeş, bunun bedelini Hindistan’a sürgün edilmekle ödedi.

Demirel ve Ecevit dönemlerinde ABD’nin Türkiye’ye verdiği yardım ve kredilerin nasıl kullanılacağı konusunda TC ile ABD arasında görüş ayrılığının ortaya çıkması, ABD’nin Türkiye’nin ithalatı kısıp kalkınma hızını düşürmesini istemesi, Türkiye’nin sanayileşmesine ve hatta inşa edilmesi planlanan yeni baraj projelerine karşı çıkması, ABD’nin Kıbrıs Barış Harekatı ile afyon ekimine son verilmesini istemesi, 1971, 1980 ve 1997 darbelerini, 2000’li yıllar içinde yaşanan Balyoz, Ergenekon ve benzeri kumpasların yaşanmasını, FETÖ’nün savcılarının, FETÖ’nün polisleriyle Kozmik Oda’ya girmelerini, TSK’nın kalbine girip çok önemli askeri ve sivil planları çalmalarını ve en sonunda da 15 Temmuz darbe kalkışmasını getirdi.

Çok şükür artık ABD içimizde değil. Tüm gizli birimleri devlet içinden temizlendi.
ABD ne kadar istemiyor olsa da Türkiye-Rusya ilişkileri her gün biraz daha gelişmekte.
Türk Akımı Projesinin Türkiye’ye getirisi sadece doğalgazdan hazineye girecek yıllık 526 milyon Dolar değil. Rusya’dan yapılacak ithalatın TL ile Rusya’ya yapılacak ihracatın da Ruble ile ödenecek olması çok önemli bir gelişme. Farklı sektörlerde öne çıkmış olan Rusya ve Türkiye’nin gıda, müteahhitlik, sanayi ve endüstride birbirlerini tamamlayacak olmaları. Ve en önemlisi de Orta Doğu, Kafkaslar, Doğu Akdeniz ve Balkanlarda ABD’nin de üstesinden gelemeyeceği bir ittifak oluşturmaları…

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Dr. (Ulus. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
e-mail: ataatun@gmail.com (Kişisel) veya ataatun@csu.edu.tr (Akademik)
http://www.ataatun.org Facebook: AtaAtun1

23 Kasım 2018
Türk Akımı ve Türkiye-Rusya İlişkileri için yorumlar kapalı
Okunma 55
bosluk

Prof. Dr. Ata Atun – Haftanın Dış Siyaseti TV Programı

Prof. Dr. Ata Atun – Haftanın Dış Siyaseti TV Programı

Bu hafta Diyalog TV’deki programım 21 Kasım, Çarşamba saat 16.30-17.20 arasında yayınlandı. Başarılı sunucu MERT ÖZDEŞ ile Haftanın önemli dış Siyasetinde yaşanan olayları, Doğu Akdeniz’deki Doğal Gaz konusunu ve TÜRK AKIM projesini tartıştık. Seyretmenizi tavsiye ederim. Tekrarı hafta içi 5 kez ve Cuma akşamı saat 20.00’de yayınlanacaktır.
https://www.facebook.com/diyalogtv/videos/332417677569850/
11.21.18-Odaak Noktası

22 Kasım 2018
Prof. Dr. Ata Atun – Haftanın Dış Siyaseti TV Programı için yorumlar kapalı
Okunma 82
bosluk

Cumhuriyetimiz kolay ilan edilmedi

Cumhuriyetimiz kolay ilan edilmedi

Cumhuriyetimiz kolay ilan edilmedi

Bugün 35. Kuruluş yıldönümünü kutladığımız Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti kolay kurulmadı. Soykırıma uğrayan Kıbrıs Türkleri, gözyaşı, göçler, geleceği kaybetmek, ata topraklarını terk etmek, her tür saldırıya direnmek ve şehitler vermek pahasına cumhuriyetine kavuştu.

Kadife ayrılık

Kadife ayrılık


Olaylar, Rumların dediği gibi 1974’te veya 1963’te değil, 1950’de başlamıştır. Rumların Enosis isteklerinin15 Ocak 1950 tarihinde plebisitle sonuçlanması. Başpiskopos Makarios’un bütün dünya ülkelerini, özellikle de Batı ülkelerinin Roma, Paris, Frankfurt, Berlin, Londra, New York gibi başkentleri dolaşarak adanın Rum adası olduğunu, Enosis yapılması İngilizlerden alınıp Yunanistan’a verilmesi gerektiğini söylemleri ve çabalarıyla görünür kılınmıştır. Dolayısıyla Kıbrıs sorununun 21 Aralık 1963 gecesi yapılan katliamlar ve Rumların iddia ettiği üzere 1974 Barış Harekatı başlamadığı tarihi bir gerçekliktir.

Gerçekte Kıbrıslı Türklerin ilk devletleşme adımı Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) ile 1957 yılının Kasım ayında başlamıştır. Kıbrıslı Türklerin bünyesinde gönüllü, seçkin ve güvenilir kişilerin katılımı ile kurulan TMT içinde merkezdeki Bayraktarlık ve ilçelerdeki Sancaktarlık oluşumları gerçekte KKTC’nin devletleşme evriminin ilk halkasını oluşturmuştur.

Başpiskopos Makarios, Türkiye’nin gücü ile varlığını küçümseyip, Türkiye’nin değiştirmeği reddettiği 13 Anayasa maddesini silah gücü ile değiştirebileceğini sanarak 21 Aralık 1963 sabahı erken saatlerde organize bir şekilde Kıbrıslı Türklere saldırarak adayı kana bulaması, Kıbrıslı Türklere devlet kurmanın yolunu açmıştır.

1963’ten itibaren Kıbrıs Türklerinin devletleşmesine bakarsak Doktor Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş 1963 yılının 21 Aralık’ında Rumların saldırısından sonra 23 Aralık’ta komite kurmuştur. Genel Komite bir devlet oluşumunun minyatürüydü. Orada Genel Komite’nin üyeleri bakanlardı ama isimleri bakan değil üyeydi. (Eğitimden sorumlu üye, ulaştırmadan sorumlu üye gibi) Genel Komite’nin başında Dr. Fazıl Küçük vardı, onun da yardımcısı Rauf Denktaş Bey’di. Aynı zamanda, Rauf Denktaş, Türk Cemaat Başkanıydı. İlk devlet oluşumunun küçük iskeleti böylece 23 Aralık 1963’de oluşturulmuştur.

“Genel Komite’den KKTC’ye…”

4 yıl sonra 1967 yılında Rumlar Geçitköy, Boğaziçi gibi köylere saldırdıktan sonra Türkiye’nin çok ağır bir nota vermesi Genel Komite’nin Geçici Türk Yönetimi’ne dönüşmesine neden olmuştur. 27 Aralık 1967’de de Kıbrıslı Türkler, Geçici Türk Yönetimi’ni ilan etmişlerdir.

Ondan sonra 1968 yılında görüşmeler başlamış, 1970 yılında görüşmeler kopunca “Geçici” kelimesini kaldırılmış, 1970 yılında da “Kıbrıs Türk Yönetimi” adını almıştır. Bu devlet oluşumu Barış Harekatı’na kadar Türk Yönetimi olarak devam etmiştir.

20 Temmuz Barış Harekatı 16 Ağustos 1974’de bitmiştir. Barış Harekatı’ndan hemen sonra, Eylül ayı içinde de Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi ilan edilmiştir. Bu defa biraz daha genişlemiş ve politik kişilik kazanmıştır.

Ondan sonra Anayasa yapımı başlamış ve 13 Şubat 1975’de de Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edilmiştir. Yani, 23 Aralık 1963 yılında başlayan adımlar 13 Şubat 1975’de Kıbrıs Türk Federe Devleti olmuştur.

Ondan sonra 1983’e kadar Federe Devlet yapısı devam etmiş, 1983 yılının Mayıs ayında Rauf Denktaş’la görüşmelerini yapan Rum Lider Spiros Kiprianu bu görüşmelerin seyrini hiç dikkate almamıştır. Görüşmeler 1970 yılında ilk defa Denktaş ve Makarios arasında Birinci Doruk Anlaşması olarak başlamış ve bugünün federasyon tezi de o gün ortaya atılmıştır. 1983 yılında Kiprianu, Makarios öldükten sonra cumhurbaşkanı seçilmiş ve tam da müzakereler devam ederken, federasyon konuları konuşulurken aniden Birleşmiş Milletlere başvurmuş “Türk askeri adadan çıksın, işgal sona ersin ve adanın yegane devleti Kıbrıs Rum tarafı olduğu kabul edilsin” şeklinde bir karar çıkarttırmıştır. Kıbrıs Türk Federe Devleti mecliste Kıbrıs Türklerinin kendi kendilerini yönetme hakkının olduğunu ilan etmiştir. Bilindiği gibi buna self determinasyon denilmektedir. Rumlardan bu konuda tepki ya da “Tamam, eğer sizin kendi kaderinizi tayin etme hakkınız varsa oturalım masaya konuşalım” gibi bir karşı teklif beklemişlerdir. Bakmışlardır ki, Rumlardan hiçbir ses yok. Tam tersine adanın tek sahibi olduğunu iddia etmektedirler. Bu defa da 15 Kasım 1983’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisi toplanmış ve bu gün 35. yıldönümünü kutladığımız bağımsızlık kararını almıştır.

Bugün Kıbrıs Türkleri, Anavatan Türkiye sayesinde 35 yıldır egemen olduğu topraklarımın üzerinde özgürce, huzurlu ve refah içinde yaşamaktadır. Bunun kıymeti bilinmelidir…

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Dr. (Ulus. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
e-mail: ataatun@gmail.com (Kişisel) veya ataatun@csu.edu.tr (Akademik)
http://www.ataatun.org Facebook: AtaAtun1

16 Kasım 2018
Cumhuriyetimiz kolay ilan edilmedi için yorumlar kapalı
Okunma 99
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3

Arşivler

Son Yorumlar