İlk yarısı bu gün biten Jacques Straw hakemliğindeki İngiltere – Kıbrıs Rum Kesimi diplomatik maçının ilk yarı skoru İngiltere =2 , Kıbrıs Rum Kesimi = 0.
İngiltere Dışişleri Bakanı Jacques Straw’un Kıbrıs’a yapacağı ziyaret kapsamında Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’la Cumhurbaşkanlığı’nda görüşmesi konusunda Güney Kıbrıs ve İngiltere arasında çıkan anlaşmazlık dün de aşılamadı ama konu da çıkmaza girmedi.
Her iki taraf da ziyareti iptal etmeyi seslendiriyor ama bunu isteyen de yok.
Birinci gol İngiltere’den geldi.
İngiltere, Straw-Talat görüşmesinin KKTC Cumhurbaşkanlığı makamında yapılması taleplerinden taviz vermeyeceklerini açıklayarak ilk golü attı. Buna karşın Talat ile Straw’ın düzenleyecekleri basın toplantısı sırasında KKTC simgelerinin bulunmamasını güvence altına alınabileceğini vurgulayarak, konuyu açık tuttu.
Rumlar, tükürdüklerini yalamış olmamak için bu açığa sarılabilirler. Zaten İngiltere’nin de maksadı bu. Güzel bir diplomatik manevra veya diğer bir tanımla dahiyane bir ökse.
İngilizlerin bu kesin tavrına karşılık Rum Dışişleri Bakanı Yorgos Yakovu bir deneme yaptı ve Rum Yönetimi’nin, Straw’un diğer bakanların izlediği tutumu izlemesi gerektiği tezinde ısrarlı olduğunu söyleyerek, Talat-Straw görüşmesinin “KKTC’nin sembollerinin bulunduğu bir yerde” yapılmamasını ve Rum Yönetimi’nin KKTC sembollerinin bulunmadığı bir yerde yapılacak Talat-Straw görüşmesine de engel koymayacağını resmi bir dille açıkladı.
Açıkladı açıklamasına da her hangi bir şeyi değiştirmedi bu gayreti. Zaten daha evvel ikili görüşmede dile getirilen bu talebi İngiliz Yüksek Komiseri Peter Millet anında reddetmişti. İngilizler dikkate bile almadılar bu sözleri.
İkinci golü ise Rumlar kendi kalelerine attılar.
Durumu kurtarmak isterken ve topu kalelerinde uzaklaştırmaya çalışırlarken yanlış bir geri pasla bir gol daha yediler.
Rum hükümeti ortamı yumuşatmak ve İngiltere ile gerilen ipleri gevşetmek için yarı resmi ve dolaylı bir açıklama yaptı. Bu açıklamaya göre artık yabancı diplomatların Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile KKTC Cumhurbaşkanlığı’nda görüşmesine itiraz etmeyeceklerini ve şimdilik itirazlarının sadece yabancı devlet Bakanları ve Devlet Başkanlarının, Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile KKTC Cumhurbaşkanlığı’nda görüşme isteklerine karşı olduğunu söylediler.
Yani BM Genel Sekreter Yardımcısı Gambari’nin, ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Matthew Bryza’nın ve diğer tüm diplomatların ve misyon şeflerinin, Cumhurbaşkanı Talat ile Cumhurbaşkanlığı’nda görüşmelerine artık herhangi bir şekilde itiraz etmeyecekler.
Çok ilginç bir geri adım.
Anlaşılan Rum Yönetimi üzerindeki baskılar çok fazla.
İngiltere’nin Rumlara rest çektiği ve kapalı kapılar ardında bir İngiliz Dış İşleri Bakanlığı yetkilisinin Rum diplomata “ister kabul edin, ister kabul etmeyin bizim politik görüşümüz doğrultusunda Jack Straw Cumhurbaşkanı Talat ile Cumhurbaşkanlığı’nda görüşecek. İngiliz hükümeti bunda kararlı. Bunu kafamıza koyduk. Çok diretirseniz, zaten İngiltere’den Ercan direk uçuş için bahane arıyoruz, ilk resmi uçağı biz kaldırırız ve uçar gideriz” dediği ayyuka çıktı.
Kıbrıs konusunda İngiliz ve Amerikan baskısı gittikçe artıyor ve ilk hedefleri Rumlarla Türkleri siyaseten eşit düzeye getirmek. ABD ve İngiltere’nin bu siyaseti nedeniyle Kıbrıs sorununda artık bu tür sıkıntılar yaşanacak. Buna ilaveten bu rüzgarı arkaların alan Güvenlik Konseyi üyesi bazı ülkeler de KKTC’yi bulunduğu seviyeden daha da yukarı çıkartmak ve yükseltmek çabası içine girdiler. Anlaşılan yıllardır yapılan yanlışı anlamaya başladılar.
2006 yılı Rumlar için sorun dolu, sıkıntı dolu ve düş kırıklığını kalplerinin derinliklerinde hissedecekleri bir yıl olacak. Tsunami benzeri bir diplomatik atak Rumların üstüne doğru yol almaya başladı. Kurtuluş yok.
Rumlar İngiltere Dış İşleri Bakanı Jacques Straw’un Kıbrıs’a gelmesini diplomatik yoldan ve ikili temas ile talep ettiler ve sonrada iş ciddiye binice önüne bir de program koydular. Ne vakit İngiliz Dış İşleri bakanlığı, Dış İşleri bakanı Jack Straw’ın programa uymasının politik etiğe uymadığını söyleyerek Rumların yaptığı programa itiraz edince bu defa da kendisini davet etmediklerini ve Jacques Straw’ın kendi keyfi ile gelmek istediğini söylemeye başladılar.
Rum Hükümeti Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Hrisosotomidis, hükümetin Straw’dan, KKTC’ye yönelik temaslara ilişkin hassasiyete saygı duymasını beklediğini söyleyerek, Straw’un adaya resmen davet edilmediğini ve Straw’un kendisinin, Kıbrıs’ı ziyaret etmeyi arzuladığını resmi bir dille açıklayarak bir yerde Straw’ı yalancı durumuna soktu.
Halbuki ziyaret konusu Noel’den birkaç gün önce özellikle Rum Başkanlık Diplomatik Büro Müdürü Tasos Conis’in, İngiliz Yüksek Komiser Vekili Robert Fenn’den talep ettiği görüşme önerisinin kabulü sonrası yapılan ikili görüşmede ele alındı. Ve özellikle bu görüşmede Straw’ın, Kıbrıs’a ziyaret gerçekleştireceği esnada, Başkan Papadopulos’un adada olup olmayacağı konusuna da dikkat edilmesi mutabakatına varıldı.
İngiltere’nin, Dışişleri Bakanı Jacques Straw, Ocak ayı sonunda Kıbrıs’a yapacağı ziyaretle ilgili olarak kendi koşullarını ortaya koydu ve Rumların yaptığı programa uymayacağını açıkladı. Bu nedenle Rumların canı bayağı sıkkın ve sinirleri de iyice gergin.
Sadece Rumların canı sıkkın olsa “fare dağa küsmüş, dağın haberi yok” misali neyse de, İngiltere ile Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti arasındaki ipler de iyice gerilmiş durumda.
Şimdi iki ülke arasında tam bir bilek güreşi var. Hakem de KKTC hükümeti.
Rumlar, kendi politik çıkarları doğrultusundaki siyasi görüşlerine saygı gösterilmesi gerektiğini belirterek, İngiltere Dışişleri Bakanlığının, Straw-Talat görüşmesinin, KKTC Cumhurbaşkanlığı’nda gerçekleştirilmesinde ısrar etmesi durumunda, Straw’un ziyeretinin iptal edilebileceğini veya Rum Yönetiminin tüm itirazlarına rağmen ziyaretin gerçekleştirilmesi durumunda da Rum tarafında kendisine muhatap olarak sadece Rum Dışişleri Bakanı Yorgos Yakovu’yu bulacağını söylüyorlar.
Straw’ın Kıbrıs ziyareti açıkça İngiliz inisiyatifini ortaya koyuyor.
İngilizlerin buradaki hedefi, geçmişe göre biraz farklı. Fark aslında temelden Kıbrıs’taki durumu sarsacak ve dramatik değişikliklere neden olabilecek nitelikte.
AB içindeki ekonomik birliğin lideri ve adadaki üç garantör devletten birisi olan İngiltere, referandumdan 20 ay sonra, Kıbrıs’lı Türk ve Rumlar arasındaki siyasi açığın kapatılmasıyla ilgili olarak Dış İşleri bakanı düzeyinde yapacağı bu girişimini, Rum Yönetimi’nin reddetmek gibi bir lükse ve hakka sahip olmadığını düşünüyor.
Ayrıca İngiltere Dış İşleri Bakanlığı, Rum Yönetimi’nin tezlerinde ısrar etmesinin, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin görüntüsünü ve ikili ilişkileri, olumsuz etkileyeceğini de belirtiyor.
Aslında İngiliz Dış İşleri bakanının bu ziyareti, son on yıl içinde bu düzeyde ilk ziyaret olacak. Bu nedenle çok önemli.
İngilizler, Rum Yönetimi’nin, Straw’ın, Cumhurbaşkanı Talat ile KKTC Cumhurbaşkanlığı makamında görüşme arzusuyla ilgili endişelerini dikkate aldıklarını, ama söz konusu görüşmenin KKTC Cumhurbaşkanlığı makamında yapılmasının, uluslararası toplum tarafından yüksek düzeyde gerçekleştirilen diğer temaslarda izlenen taktikten ibaret olduğunun vurgulayarak bir yerde artık eski günlerin geride kaldığını ve bu gerçeği kabul ederek bir an evvel hazmetmeye başlamaları gerektiğini, diplomatik dille kendilerine bildirdiler.
Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. 24 Nisan 2004 referandumu bir çok kavramı kökünden değiştirdi.
Üstelik bir de dün Japon Başbakanı Koizumi’nin KKTC’ye uygulanan ambargolar ile ilgili yaptığı açıklama var ki, Rumları eminim uzun zaman rahat uyutmayacak.
Dün yazmıştım. Çaydanlığın kapağı oynamaya başladı. Bu kesin.
Güney Kıbrıs ve Atina’ya resmi ziyaretlerde bulunan Belçika Dış işleri Bakanı Karel De Gucht’un, arabasına atlayıp KKTC’ye geçmesi Rumları çok telaşlandırdı ve düş kırıklığına uğrattı.
Önceleri bu ziyareti Cumhurbaşkanı Talat ile KKTC Cumhurbaşkanlığı sarayında görüşmek üzere yaptığını zanneden Rumlar neredeyse küçük bir diplomatik krize neden oluyorlardı.
Aslında Bakan Karel De Gucht, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile görüşmek istedi ama ancak bu görüşmenin gerçekleşmesi için gerekli koşullarda uzlaşma sağlanamadığı için görüşme gerçekleşmedi.
Bu tutumu ile ilgili olarak makamında görüşmek konusunda taviz vermediği için Cumhurbaşkanı Talat’ı kutlamak gerekir.
De Gucht’un adaya ziyaretinden önce Belçika Dış İşleri bakanlığı, KKTC yetkilileriyle temas kurdu ve Bakanın, Cumhurbaşkanı Talat ile görüşme yapmak isteğini iletti. KKTC Cumhurbaşkanlığı, görüşmenin Cumhurbaşkanlığı’nda gerçekleşmesini istedi. Rum Yönetimi, buna karşı tavır alarak, böyle bir durumun, Belçika’nın KKTC’yi ”de facto” olarak tanıması anlamına geleceğini ileri sürerek karşı çıktı ve hemen akabinde Belçika’ya baskı yaparak, KKTC Cumhurbaşkanlığında yapılması planlanan Talat-De Gucht görüşmesini engellediler.
Tabi bu engellemeler nereye kadar gidecek.
Ben bu gelişmeyi, ateş üstünde kaynayan ve ülüğünden buharlar çıkmaya başlamış çaydanlığa benzetiyorum. Rumlar buharın çıkmaması için ülüğün ağzını kapatmaya çalışıyorlar ama bu sefer içerde sıkışan buhar kapağı yerinden fırlatacak ve kendisine uygulanan kısıtlamayı tümden ve ebediyen ortadan kaldıracak.
Aynen böyle olacak.
İşte Belçikalı Bakan De Gucht’un şimdilik zorla mani olunabilmiş Cumhurbaşkanı Talat ile KKTC Cumhurbaşkanlığı makamında görüşmek isteği ve İngiliz dış İşleri bakanı Jacques Straw’ın bu konudaki ısrarlı davranışı.
Elbet bir gün aralarında gerçekleri görebilmiş cesur bir diplomat, Cumhurbaşkanı Talat ile KKTC Cumhurbaşkanlığı makamında görüşecek ve çaydanlığın kapağı yerinden fırlayacak.
Aslında kapak yerinden oynamaya da başladı.
Bakın dün neler oldu.
De Gucht, önce BM kontrolündeki tampon bölgede temaslarda bulundu ve bu bölgede BM taşıtlarıyla gezdi. Belçikalı Bakan, daha sonra Belçika’nın Güney Kıbrıs Büyük elçisi Taquet’nin konutuna gideceğini söyleyerek büyük elçinin makam arabasına bindi.
Bindi binmesine de, araç Büyük elçinin konutuna gideceğine ”Rumların şaşkın bakışları önünde” Yeşil Hat’tı geçerek KKTC’ye girdi. Rumlar, Belçikalı Bakanı engelleyemedikleri için çok kızdılar.
Üstüne üstelik birde Belçika’nın Güney Kıbrıs Büyük elçisi Colette Taquet, konuya ilişkin açıklamasında, ”De Gucht’un, adadaki taraflara, bir Belçika Dış işleri Bakanı’nın Kıbrıs’ta, kuzeyde ve güneyde, istediği yere gidebileceğini göstermek istediğini” söylemesi, Rumları iyice çılgına döndürdü.
Belçikalı Bakan’ın bu tavrı, kendisini engellemek isteyen ve Cumhurbaşkanı Talat ile görüşmesine karşı çıkan Rumlara açıkça bir tepki ve diplomatik bir protesto.
Artık kapak yerinden oynamaya ve sağından solundan küçük buhar kümecikleri dışarı kaçmaya başladı. Nasıl olsa bir gün içerdeki basınca dayanamayıp yerinden fırlayacak. Eğer İngiltere Dış İşleri Bakanı, Rumların protestosunu bir kenara itip, adada iki toplumun varlığını ve siyasi eşitliğini kanıtlamak için Cumhurbaşkanı Talat ile Cumhurbaşkanlığı makamında görüşürse, bence çaydanlığın kapağı bir daha yerine gelmemek kaydı ile yerinden fırlayıp gidecek.
Benim öngörüm bu. Yanılmadığımı zaman gösterecek ve ispatlayacak.
Bu zaman kesiti de 2006 olabilir.
Ne vakit İngiltere’den yüksek düzeyde bir devlet adamı adaya gelecek olsa, eğer işin içinde Rumların hoşlanmadığı bir durum varsa, hemen Rum basınında, İngiliz üsleri yer alır.
Protestolar başlar, 1959 Londra ve Zürih anlaşmalarına göre toprakları İngiliz üsleri arazisi içinde kalan Rumların konusu manşetlere taşınır, ses kirliliğinden, hava kirliliğinden, elektronik kirlilikten ve radyasyon kirliliğinden bahsedilir, ortam gerdirilmeye ve bulandırılmaya çalışılır. Yıllardır bu hep böyle olmuştur.
Buna biz alıştık artık. Herhalde İngilizler de alışmıştır.
Şimdi İngiliz Dış İşleri bakanı Kıbrıs’a geliyor ya, üstelik bir de Cumhurbaşkanı Talat’la KKTC Cumhurbaşkanlığı sarayında görüşeceğini açıkladı. Siz artık seyreyleyin gümbürtüyü.
İngiliz üslerini protestolar, AB’ye bir dizi yazılı ve sözlü şikayetler, Blair’e mektuplar. Eminim tekmili birden uygulamaya konacak. Rumların “Ne ararsanız var” misali bir seri olumsuz davranışlar gösterisi yapacaklarından hiç şüphem yok.
Rum Yönetimi son derece tedirgin bu ziyaretten. Kıbrıs’lı Türklerin adam yerine konulacağı fikri onları deli ediyor. Bir türlü hazmedemiyorlar bunu. Bu tür davranışları açıkça Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ne karşı saygısızlık addediyorlar ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin varlığına ve egemenliğine ebediyen saygı gösterilmesini istiyorlar.
Rumlara göre Jacques Straw’ın, Kıbrıs’ta yapacağı görüşmeler için, Kıbrıs Rum Yönetiminden onay alması gerekmektedir. Garantör bir devletin yetkilisinin, KKTC’yi ziyaret etmesini ve Cumhurbaşkanı Talat ve KKTC hükümeti yetkilileri ile görüşmesini anlamsız, temelsiz ve Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin varlığını küçük düşürücü bir hareket olarak kabul ediyorlar ve öyle olduğuna da kendilerini iyice inandırmışlar.
İşin aslına bakarsanız zaten onlarca garantör ülke yok ya, topu topu üç tane garantör ülke var. Birisi Türkiye, diğeri İngiltere, sonuncusu da Yunanistan.
Türkiye zaten KKTC’yi ziyaret etmek ve KKTC yetkilileri ile görüşmek için bırakın Kıbrıs Rum Yönetiminden onay almayı, adada Rum yönetiminin varlığını bile kabul etmiyor.
Yunanistan ise bunun tam tersini yapıyor ve KKTC yetkilileri ile resmi temas kurmuyor ve adada KKTC’nin varlığını kabul etmiyor. İngiltere ise, dünyanın gelişmekte olan ve zaman zaman değişiklikler gösteren konjöktürüne göre bazen KKTC’ye resmi ziyaret yapıp resmi görüşmelerde bulunuyor, bazen de bundan kaçınıyor.
Fakat maalesef bu defa, İngiltere Kıbrıs Rum Yönetimi’nin koyduğu koşulları kabul etmediğini diplomatik bir dille ve nazikçe açıkladı. Bu da Rumların huzurunu iyice kaçırdı.
Üstelik ziyaret programına göre Jacques Straw, adadaki temaslarını bitirince dosdoğru Ankara’ya gidecek ve bu gidişi için de Larnaka havaalanını kullanmayacak. Bu da zaten Rumlar için ikinci bir düş kırıklığı yaratıyor. Neredeyse çılgına dönecekler ama elden bir şey gelmiyor. Bu defa rakipleri bayağı güçlü ve kendilerini de dinlemiyor.
En kötüsü ise, Cumhurbaşkanı Talat’ın, Jacques Straw’a iadei ziyarette bulunacağı ve bu düşünceye de İngiltere hükümetinin sempatik bakması. Yani ilk defa İngiliz Hükümeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hükümetinin üst düzey bir yetkilisini resmen kabul edecek. Talat şimdi Başbakan Blair’den resmi bir davet bekliyor. Bu davetin resmen yapılacağı da şimdiden kulaklara fısıldandı.
Eğer o gün güneşli ise ve de uçağın kapısından VIP salonuna bir de kırımız halı döşenirse, seyreyleyin siz Rumların halini.
İngilizler gerçekten Rumların başını ağrıtıyor ve herhalde uzun bir zaman da ağrıtmaya devam edecekler. Sanırım Rumların düş kırıklığı çok uzakta değil.
Başbakan Gül’ün “Türkiye’nin üyeliğiyle ilgili en büyük engelin Kıbrıs sorunu olduğunu” açık açık ve net bir şekilde söylemesi ise bir başka diplomatik atağın habercisi.
Bence Rumların işi zor. 2006’yı hiç sevmeyecekler.
1955’lerden beridir Kıbrıs’ın politika sahnesinde yer alan Vasos Lissaridis, emekli olmasına rağmen dün gene kükredi ve refiği Papadopulos’u güya tehdit etti. Kendisine “Annan Planı kabul edilirse, hükümetten ayrılırız” yollu bir uyarı gönderdi. Bu uyarı Papadopulos için tam bir, “istemem ama yan cebime koy” tehdidi. Utanmasa ellerine sağlık gumbaro diyecek ama şimdi olmaz bu. Sırası değil.
Kıbrıs’ta bir tabir var bilirsiniz, çok samimi, ortak yanları çok fazla ve yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen iki arkadaşı tanımlamak için Kıbrıs Türk halk arasında “aynı deliğe işerler” lafı kullanılır. Rumlar bu tür dostlarını gumbaro diye de tanımlarlar, her ne kadar gerçek manası biraz daha farklı olsada. İşte bu laf şimdilerde tam Papadopulos ve Lissaridis’e uygun bir tanım.
Kıbrıs Rum kesiminde şu anda hükümette olan koalisyonun en küçük ortağı KISOS (EDEK) partisi, (Onursal) başkanı Vasos Lissaridis, orta boylu ortağı DİKO, başkanı Papadopulos ve büyük ortak da AKEL, başkanı (Genel sekreteri) Dimtiris Hristofyas.
Baryayı (ekibi) gördünüz değilmi. Bir tanesi sosyalist, birazda aşırı solda, bir tanesi komünist, nerede olduğunu söylemeye gerek yok, bir tanesi de sağcı hemde tipik faşo. Böyle bir koalisyon bizde olsa, 1 dakika bile sürmez ama Rumlarda yıllardır büyük bir uyum içinde gidiyor.
EDEK, Annan planına karşı ilk hareketi başlatan siyasi parti. Annan Planı’na karşı mücadeleye ilk başlattığında, iki büyük parti halihazırda evet demiş, diğer partiler ise henüz görüşlerini resmen açıklamamışlardı. EDEK temel de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin lağvedilecek olması nedeni ile hemen karşı çıkmıştı plana.
Şimdi Lissarides açıkça 2006 yılı içinde Türkiye, Kıbrıs’ı tanımazsa, müzakerelerin ilerleyemeyeceğini ve “VETO’muzu kullanacağımızı” söylememiz gereklidir diyor. 2006 yılı içinde Türkiye, Gümrük Birliği Protokolü’nü hayata geçirmezse, Türk ürünleri dolaylı yollardan olsa da içeri girerken gemilerimizin Türk limanlarına demirleyememesini kabul etmemeliyiz ve mücadelemizi başlatmalıyız çağrısı yapıyor.
Diğer ülkeler, balıkçılık hakları gibi bazı konularda veto kullandıysa, biz de gerektiği anda devlet olarak ve Kıbrıs Elenizmi olarak varoluşumuzla ilgili haklarımız için “VETO” kullanmalıyız. Şanlı tarihimiz bize, baskılara boyun eğerek tehlikelerden kaçamadığımızı öğretti diyen Lissarides, Papadopulos’u koalisyonu bozmakla tehdit ediyor ve mücadele etmeliyiz, çetin bir savaşa başlamalıyız aksi takdirde biz yokuz şeklinde de sesini yükseltmeye başladı.
Lissarides’i iyi tanıdığım için bu gelişmenin arkasının pek hayrın olmayacağını düşünmeye başladım. Kıbrıs konusu bu gelişme ile daha da çıkmaza girecek. Bu bence iki kere ikinin dört ettiği kadar kesin.
Peki kim bu Lissarides.
Rum tarafında, geçmiş yıllarda terörün tezgahını kurduğu, Türkiye’ye yönelik teröre yıllarca imzasını attığı, 17 Kasım terör örgütünün kurulmasına öncülük ettiği, AKRİTAS planı hazırlanırken Makarios’a danışmanlık yaptığı söylenen ve Marksist-Leninist fikirlerin aşığı ve uygulayıcısı olması nedeni ile 1955’lerde EOKA’nın komünist kanadını kuran, Larnaka’nın Lefkara köyünde 1920 yılında doğmuş Kıbrıs’lı bir Rum’dur.
Lissaridis, 1976’da Atina ve Paris’te düzenlenen toplantılarda yaptığı konuşmalarda, Türkleri adadan atmak için yeni bir Vietnam savaşı hazırladıklarını söyleyerek Güney Kıbrıs’ta kamplar kurularak terörist eğitimi başlatılması fikrini ortaya atan kişi.
Terörün tırmandığı yıllarda, Kıbrıs’ın Rum kesiminde Lissaridis’in fikir babalığı yaptığı bu 30’dan fazla terörist eğitim kampında Yunanlı, Rum, Ermeni ve Kürt terörist adayları Kübalı, Libyalı ve Yunanlı subaylar tarafından eğitildiler. Vasos Lissaridis’in iyi bir performansla bölgede terörizmin koordinasyonunu sağladığı ve Güney Kıbrıs’ı bir terör üssü haline getirdiği bir çok kereler iddia edilmiş, zaman zaman basında da yer almıştır.
Vasos Lissaridis’in Ermenistan ile de çok yakın ilişkileri bulunmaktadır. Kendisi, Türk diplomatlarını öldüren terör örgütü ASALA’nın yaratıcılarından biri olarak tanınıyor ve hatta bir dönem gerektiğinden fazla Ermenistan’a gidip gelmesinin nedeni de ASALA ile müşterek çalışmalar yaptığına bağlanıyor. Ulusal Ermeni Komitesi “Yılın Adamı” ünvanını 2001 yılında ERMENİ DAVASINA verdiği hizmet’lerden dolayı Lissarides’e verdi.
Sadece Türkiye’nin değil, Amerika ve İsrail’in de bir düşmanı olarak tanınan Lissarides’in, “Bayram değil, seyran değil eniştem beni niye öptü” misali şu günlerde gene sahneye çıkması bence çok dikkat edilmesi gereken bir konudur.