Erdoğan : Annan Planı Rafa Kaldırılabilir

Erdoğan : Annan Planı Rafa Kaldırılabilir

BM Genel Sekreter Yardımcısı Sir Kieran Prendergast yarın akşamüzeri adamıza geliyor. Gelişinin üç ana nedeni var. Kıbrıs Rum tarafının görüşlerini öğrenmek, Kıbrıs Türk tarafının görüşlerini öğrenmek ve Ankara’nın görüşlerini almak.

BM, Kıbrıs Rum tarafının görüşlerini önemsemekle beraber, Prendergast, Türklerin görüşleri ile ilgili olarak ağırlığı KKTC’deki temaslarına değil Ankara’daki temaslarına verecek. Daha doğrusu vermek zorunda.

Bölgemize yapacağı bu ziyaretinin iki ana misyonu var.

Birincisi Kıbrıs Rum tarafıyla tartışmalarını derinleştirebilmek ve Rum tezlerini en ince detayına kadar alabilmek.

İkincisi de Ankara’nın perde arkası görüşlerini sondajlamak. Sir Kieran Prendergast, dikkatini Ankara’da yapacağı görüşmelere odaklamak ve Türkiye’nin niyetlerini öğrenme zorunda.  Erdoğan’ın 2002 Kasımından beri ilk defa olarak, geçen haftalar içinde Annan Planının gerektiği zaman rafa kaldırılabileceğini telaffuz etmesinden dolayı, BM dikkatini hemen Ankara’ya çevirdi ve şimdi Papadopulos’tan ziyade Türkiye’nin niyetleri hakkında net bir tabloya sahip olmak çabasında.

Bunlara ilaveten Prendergast’ın Ankara ile yapacağı görüşme, geçtiğimiz hafta içinde Angelika Merkel’in yaptığı “Türkiye’ye imtiyazlı ortaklık” ile ilgili açıklaması ve Fransa’daki “AB Anayasasına Hayır” akımları nedeni ile de büyük önem taşıyor.  Bu görüşme, bundan sonra BM’nin atması gereken diğer adımlar için belirleyici olacak.

Rumlarla yapacağı görüşmenin ana hatları neredeyse kesin gibi. Kıbrıs Rum tarafının tezlerini dinlemek ve müzakere prosedürünü görüşmek. BM merkezinde Tasos Çionis’ten dinlediklerinin, yalnızca bazı endişe edilen konuları değil, Kıbrıs Rum tarafının resmi tezleri olduğunu da netleştirmek düşüncesinde. Rumların üzerinde ısrarla durdukları önemli unsurlardan biri de zaman mevhumu ve özellikle takvim konusu. Papadopulos, yapılacak bu görüşmede bir adım ileri atacak ve Kıbrıs Rum tarafının tezlerinden bazılarını çok daha detaylı şekilde anlatacak.

Prendergast’ın Kıbrıs Türk tarafı ile yapacağı görüşmenin temel konusu müzakere prosedürü. Konunun esasına ilişkin bazı konularda da görüşmeler tabiî ki olacak. Şimdilik BM, Kıbrıs Türk tarafının başlangıç noktasını Annan planı olarak görüyor. Prendergast’ın aklındaki soru işaretlerinden bir tanesi, Türk tarafının takvimler konusuna nasıl baktığı da olabilir.

Takvim konusunda ortada halen daha netleşmemiş olan iki olasılık var.

Birincisi, Türk tarafının derhal müzakerelerin başlatılmasını talep etmesi. İkincisi ise Türkiye hükümeti içindeki bazı çevrelerin, Kıbrıs müzakerelerinin, 3 Ekim’deki  Türkiye-AB ortaklık müzakerelerinden sonra başlatılmasının daha iyi olacağı düşüncesinden dolayı, daha sonraki bir tarihte başlatılması.

Kıbrıs konusunda başlatılan bu girişimlerin son noktasını, BM Genel Sekreteri Kofi Annan koyacak. Annan, 7 Haziran’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la BM merkezinde gerçekleştireceği görüşmeden ve BM Genel Sekreter Yardımcısı Sir Kieran Prendergast’ın bölgemizde bu hafta yapacağı temaslardan sonra Kıbrıs konusundaki finali belirleyecek değerlendirmesini yapacak.

Kıbrıs konusunda BM’nin atacağı en önemli ve nihai adıma kesin olarak, Annan – Erdoğan görüşmesi damgasını vuracak.

30 Mayıs 2005
Erdoğan : Annan Planı Rafa Kaldırılabilir için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Rumlar 63’de silahla saldırmışlardı şimdi gene saldırıyorlar

Rumlar 63’de silahla saldırmışlardı şimdi gene saldırıyorlar

Ne yalan söyleyeyim bu son günlerde kendimi hep 1963-70 yılları arasında hissediyorum.

O yıllar içinde, Kıbrıs Cumhuriyetini silah zoru ile ele geçirmiş Rumlar ve devletin başındaki Etnarh Makarios ile has adamı Papadopulos, tüm devlet olanaklarını kullanarak Türklere acımasızca saldırmakta ve ezmekteydi. Bize saldırmak için Brezilyadan zırhlı araçlar, o dönemin Çekoslavakya’sından da Kaşanikof patentli saldırı tüfekleri getirtmişlerdi. Silahlı saldırılara ilaveten moral saldırıları ve 1963 yılından 1970 yılına kadar 7 sene müddetle ısrarla sürdürülen “Türklere satılması yasaklanmış Stratejik Malzemeler” emirnamesi ile Türkleri insanlık dışı yaşamaya mahkum etmek saldırısı vardı.

O yıllarda Rumlar adeta Kıbrıs’ın efendisi gibi davranıyorlardı ve Türkleri yokmuş farz edip her fırsatta ezmeye çalışıyorlardı.

O denli kendilerine güvenip, Türkleri ve Türkiye’yi yok saydılar ki, yüzyıllardır rüyasını gördükleri Enosis’i gerçekleştirmek için planlar bile yapmaya başladılar.

Hedefleri, Adayı Yunanistan’a ilhak idi. Aslında bunu sessizce başarabilmek için Kıb­rıs’taki Türk toplumunu rahat yaşatıp, yavaş yavaş bölmeleri ve Türki­ye’yi de, Kıbrıs’lı Türklere karşı iyi niyetleri oldukları konusunda ikna etmeleri gerekirdi. Böylece önce Türk toplumunu Türkiye’den ayırmaları sonra da tatlılıkla asimile etmeleri veya göçe zorlamaları gerekirdi. Açıkçası “Adadaki Türk faktörüne” önem vermeleri gerekirdi.

Fakat Makarios ve başında olduğu “EOKA Hükümeti” kilisenin yüzyıllardır enjekte ettiği Türk düşmanlığı ile gözleri kör olduğu için bunu göremediler ve tam ak­sini yaptılar. Üstüne üstlük 7 Şubat 1967 tarihinde, Makarios’un kurduğu ve Tasos Papadopulos’un da Başkan Vekili olduğu Rum yer altı teşkilatı, adadaki Türk varlığına son vermek için bir de Akritas planı yaptı ve Türk toplumunu silahlı saldırılarda yok etmeyi planladı. Bu plan uyarınca Rumların Türklere saldırıları, ezgileri ve Türkleri bir çok haklardan merhum etmeleri tam 11 yıl sürdürdü.

Aslında bu tavırları, Rumların “Megalomanik” düşüncelerinden kaynaklanan çok yanlış bir davranış oldu.  Etkisi, Kıbrıs’lı Türklerin çok sıkı bir şekilde ve daha hayati bağlarla Türkiye’ye bağlanması ve buna ilaveten de Türkiye’nin Kıbrıs konusunda uyanması oldu. 15 Temmuz Enosis darbesi yapıldığında artık Türkler ha­zırlıklı idi ve Enosis hayallerinin sonu büyük bir hüsran oldu ve yüzyıllık hayaller duvara toslayarak yerle bir oldu. 1974 Barış Harekatı ile ada ikiye bölündü ve Rumlar tüm adanın efendisi iken, bir ay içinde adanın yarısını kaybettiler.

Ben şimdi de gene, benzer bir şekilde aynı yılları yaşadığımı hissediyorum. Rumlar gene “Megalomani” içine girdiler. Sırtlarını Avrupa Birliğine dayadılar. AB’nin askeri gücünün arkalarında olduğunu hissettikleri için horozlanmaya başladılar. Türkiye’nin AB’ye girmek istemesi, kendilerinin de AB Konseyi üyesi olup, ellerinde tüm AB’yi bağlayan VETO hakkı bulunmasını büyük bir koz olarak görüyorlar ve bu nedenle de 1974 yılında, yaptıkları büyük stratejik hatadan dolayı kaybettikleri Kıbrıs’ın kuzey topraklarını her olanağı kullanarak ele geçirmek için Türklere karşı her tür baskıyı yapmaya başladılar.

Bunun en güzel örneği, Avrupa Tutuklama Emrinin arkasına saklanarak, mülk davaları açmaları ve hem kuzey topraklarına sahip olmayı düşlemeleri hem de Kıbrıs’lı Türkleri ezmek hayallerine kapılmaları.

Tabiî ki bu böyle devam etmeyecek. Gene hızla 1922’de ve 1974’te çarptıkları duvara doğru gidiyorlar. 30 yıl ayrılıktan sonra açılan kapılar ve yumuşamaya başlayan ilişkiler, Rumların bu tutumlarını devam ettirmeleri durumunda, sertleşecek ve ayrılık daha kesin olacak.

Dünya zaten, Kıbrıs’lı Türklerin haklarının yendiğini görmeye başladı. Rumların bu kafada gidişatları eninde sonunda adaya iki ayrı devlet getirecek ve birbirine küs iki toplum yaratacak.

29 Mayıs 2005
Rumlar 63’de silahla saldırmışlardı şimdi gene saldırıyorlar için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

29 Mayıs’ta Fransa Hayır derse AB’de neler olacak

29 Mayıs’ta Fransa Hayır derse AB’de neler olacak

Bu hafta Avrupa Birliği için önemli bir hafta. 29 Mayıs Pazar günü Fransa’da AB ANAYASASI oylaması var. Var olmasına var da, bu söz konusu “ANAYASA” hangi Avrupa’nın Anayasası.

Avrupa ülkeleri şarkı yarışması Ukrayna’nın başkenti Kiev’de yapıldı.

Avrupa Şampiyon Takımlar Kupası final maçı Türkiye’nin en büyük ve en ünlü kenti İstanbul’da oynandı.

Peki Ukrayna ve Türkiye bir Avrupa ülkesimi ki, hem Eurovision hem de Avrupa Şampiyon Takımlar Kupası final maçı AB’ye üye olmayan bu ülkelerde yapıldı.

Buna karşın bu hafta içinde Avrupa’nın önemli üçüncü olayı da Fransa’da gerçekleşecek. 29 Mayıs Pazar günü Fransa’da, yani 1950’de günümüz AB’sinin düşünüldüğü ve temellerinin atıldığı Fransa’da AB Anayasasının oylaması yapılacak. Fransızların çoğunluğu, Ukrayna ve Türkiye’yi Avrupa’ya ait bir ülke olarak görmüyorlar ve Avrupalı olduklarını kabul etmiyorlar.

Avrupa Birliğinde şu sıralar mental bir kriz hakim. AB Vatandaşlarında reform yorgunluğu var. Pazar günü Fransa’da, AB Anayasası referandumunun olumsuz sonuçlanma tehlikesi de söz konusu.

Fransa’da “hayır” kararının çıkmasının büyük bir siyasi krize neden olacağı kesin ve AB’de etkileri kestirilemeyen bir şok yaratacak. Böyle bir durum, AB’nin kendi içindeki sorunlarıyla boğuşacağı 18 aylık bir süreci de beraberinde getirecek. Buna hazır olmak gerekir.

Tabi bu şok da her şeyin sonu demek değil. Nice Antlaşması, bir yıldan bu yana Birliğin işleyişini zararsız biçimde sağlıyor ve bu daha uzun yıllar da sürebilir.

Ayrıca Avrupa’da Anayasa oylaması ilk kez reddedilmiş ve yapılanması da ilk kez bozulmuş değil.

Danimarkalılar 1992’de Maastricht Antlaşmasını reddettiklerinde ve İrlandalılar 2001’de Nice Antlaşmasına “hayır” dediklerinde her şey bitmedi ve AB dağılmadı. Halka konunun daha iyi anlatılması ve tekrar fikrinin sorulması düşünülerek 2.ci bir halk oylaması yapılması kararlaştırıldı ve uygulamaya kondu. Yapılan yeni oylamalarda hem Danimarkalılar hem de İrlandalılar “Evet” dediler ve AB içindeki duraklama veya diğer bir tanımla kriz atlatıldı.

Tabi burada ilk akla gelen, bu iki ülkenin AB’ye çok sonra katılmış olan küçük ülkecikler olduğu ve bu tür 2.ci sınıf sayılabilecek küçük ülkeler söz konusu olduğunda oylamanın tekrar yapılabileceğidir. Ama AB’nin kurucusu olan Fransa halkının verdiği “Hayır” kararını tekrar gözden geçirmesini söylemenin ne kadar doğru olacağı, bence tartışılması gereken bir soru olacaktır.

Niye “tartışılması gerek bir soru olacağı” ise aşağıdaki paragrafta çok açık bir şekilde yer almaktadır. AB’nin nasıl ve kim tarafından temelinin atıldığını hatırlamaya çalışın.

1945 yılının Mayıs ayında biten ve milyonlarca insanın ölümüne yol açan II.ci dünya savaşından yeni çıkmış olan Avrupa daha yaralarını saramamış ve gördüğü olağanüstü büyük maddi, manevi ve insansı zararı giderememişken,  9 Mayıs 1950’de, zamanın Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman, hükümeti adına yaptığı bir konuşmada ellerini Almanya’ya uzatarak hem Avrupa’yı hem de dünyayı şaşırtmıştı. Başdanışmanı olan Jean Monnet’den ilham alan Schuman, Fransız-Alman kömür ve çelik üretimini ortak bir organizasyon altında birleştirmeyi teklif etmişti. Bu organizasyon Avrupa’daki diğer ülkelerin de katılımına açık olacaktı. Schuman şöyle dedi: “Avrupa uluslarının bir araya gelebilmesi için Fransa ve Almanya arasında çok uzun bir süreden beri var olan düşmanlığın ortadan kaldırılması şarttır”.

İşte AB’nin temellerini, o gün, bir Fransız olan Fransa Dışişleri Bakanı Robert Schuman atmıştı.

Tüm bunlardan sonra siz bana, Fransa’nın bu Pazar günü oylayacağı ve bir yerde kendi öz çocuğu olan Avrupa Birliğinin Anayasasına, “Hayır” derse, bu sonucun Danimarka veya İrlanda’nın ki gibi çok da önemsenemeyecek bir sonuç olabileceğini söyleyebilirmisiniz?.

Bence, Fransa halkı Pazar günü “Hayır” derse, her ne kadar “Nice Antlaşması”  yürürlükte kalacaksa da, bu “Hayır” kararı büyük bir siyasi krize neden olacak ve AB içinde olumsuz etkileri uzun süre devam edecek bir deprem yaratacak.

28 Mayıs 2005
29 Mayıs’ta Fransa Hayır derse AB’de neler olacak için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Papadopulos Talat’la yüzyüze görüşmeye zorlanıyor

Papadopulos Talat’la yüzyüze görüşmeye zorlanıyor

Derin Kulaktan gelen bilgiler, 24 Nisan Referandumunda Papadopulos’un temsil ettiği Rum halkını “HAYIR” demeye yönlendirdiği ve Kıbrıs’ta barışa engel olduğu için BM ve ABD tarafından hala daha affedilmediğini ve bundan sonra da hiç affedilmeyeceğini gösteriyor.

BM’de ve ABD’de, Kıbrıs sorunu ile ilgili çalışmalar yapan bürokratlar, Papadopulos’un ve çalışma arkadaşlarının, Kıbrıs konusunda endişe duydukları noktaları ve tartışmak istedikleri konuları doğrudan Kıbrıs Türk liderliğiyle yani M. A. Talat ve Başbakan Ferdi S. Soyer ile görüşmesinin çok daha doğru ve verimli bir yol olacağını düşünüyorlar. Bu tür gayrı resmi görüşmelerin, düşük düzeyde dahi olsa, beklenmekte olan müzakereler için zeminin hazırlanmasını kolaylaştıracağına inanıyorlar ve bunda da ısrarlılar.

Papadopulos’un temsilcisi Tasos Çionis’in Prendergast’a sunduğu Annan planında 16 değişiklik talebi,  Birleşmiş Milletler ve arabulucular tarafından olumlu duygularla kabul edildi ve incelendikten sonra ancak bunlardan esası teşkil etmeyen sadece üç tanesi kabul edilmeye uygun görüldü. Hatırlarsanız bunlar sırası ile, a) Önleyici hakemliğin olmaması, b) Rum tezlerinin yazılı olarak sunulmaması c) Boğucu takvimlerin olmaması idi.

Bu taleplere karşılık BM  alternatif öneriler vermişti. Bunlarda a) Süreç boyunca hakemliğin olacağı, b) Sözlü sunulan Rum tezlerinin, BM tarafından, Kıbrıs Rum tarafının da onayıyla yazıya geçirileceği c) Boğucu bir takvim olmayacağı ama çalışma programına uyulacağı şeklinde idi.

Papadopulos’a, bunun aksi gelişmeler olduğu takdirde, Kıbrıs’ta tarafların müzakere masasına geri dönmelerini sağlamaya yönelik çalışmaları zora sokacağı da anlayacağı dilden söylendi.

Kıbrıs Rum tarafının istediği değişikliklerin kabul edilebilmesi için hangi kazanımların Rumlara verileceği tartışılıyor, buna karşın iki kesimliliği Türk tarafı lehine güçlendirmek niyeti de açıkça ortada.  Ancak, tüm bu gelişmelere karşın, Türkiye’nin kesin çizgilerle birbirinden ayrılmış iki kesimliliğin netleştirilmesinin dışında, başka kazanımlar istemesi olasılığı da açık bırakılmış.

Sir Kieran Prendergast adaya 30 Mayıs’ta geliyor ve Başkan Papadopulos, Mehmet Ali Talat ve iki tarafın siyasi parti liderleriyle görüşmeler yapacak. Prendergast yeni sürecin başlangıç tarihini saptamaya çalışacak ve müzakerelerin sonbaharda başlaması zaman sınırı ile, Kıbrıslı Türklerden ve Türkiye’den son teyidi isteyecek.

Ancak BM ve arabulucu diplomatlar, Papadopulos’un ve çalışma arkadaşlarının gayrı resmi de olsa Kıbrıs Türk tarafıyla görüşmelerinin bu prosedüre özellikle yardımcı olacağına inanıyorlar ve bu konudaki baskılarını da başlattılar.

Tüm bunlara karşın direnen Papadopulos, istediği değişiklikler konusunda uluslar arası camiayı ikna etmeye çalışıyor ama bunları Kıbrıslı Türklerle görüşmek niyetinde görünmüyor. Papadopulos’un hayali, Kıbrıs’lı Türkleri bir kenara itip, Kıbrıs konusunu Türkiye ile karşılıklı oturup çözebilmek.

Kıbrıs mutfağındaki diplomatlar, iki toplumun bazı konularda kendi aralarında anlaşmış görünmeleri halinde, masaya başka bir ruhla gelecekleri ve diğer sıkıntılı konularda da daha kolay anlaşabilecekleri düşüncesindeler.

Tabi, tüm bunlara karşın, geçen hafta Bush ile görüşen Karamanlis, Bush’un kendisine verdiği arabuluculuk ve çözüm doğrultusunda Papadopulos’a baskı yapması görevini pek ciddiye almamış gözüküyor. Atina, sonbaharda Kıbrıs sorununda herhangi somut bir inisiyatif görmediği düşüncesinde ve buna ilaveten Türk tarafının Kıbrıs sorununda tavrını da sertleştirdiği kanaatinde. Açıkçası Yunanistan, aniden ipleri germeye başladı.

Galiba, tüm girişimlere rağmen Kıbrıs konusunda işler, bozulmaya doğru meylediyor…

27 Mayıs 2005
Papadopulos Talat’la yüzyüze görüşmeye zorlanıyor için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Kıbrıs’ta iki kesimlilik ve ABD’ye üs

Kıbrıs’ta iki kesimlilik ve ABD’ye üs

Dünkü yazımı hatırlarsanız, başlığı “Kıbrıs, çözüme veya iki devlete doğru gidiyor” idi ve bunu da benim uydurmadığımdan ama Kıbrıs konusunda başlatılacak yeni süreci planlayan ve programlayan diplomatlar ve BM uzmanları tarafından kulaklara fısıldandığından bahsetmiştim.

Dünkü fısıltı bu gün, birazcık yüksek sese dönüştü ve arkası da geldi.

ABD’nin ve BM’nin, Kıbrıs sorununa ilişkin yeni inisiyatif düzenlemelerini uygulamaya koyacakları artık iyice kendini belli etti. Konu ile ilgili üst düzey bürokratlar, Kıbrıs’ta iki toplumun beraber yaşayamayacağını en nihayet anlamışlar ve tek çatı altındaki “Birleşik Kıbrıs devleti”ni oluşturmak yerine biri “Kıbrıs Rum Cumhuriyeti”, diğeri de “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” şeklinde iki ayrı devletin kurulmasının daha mantıklı ve doğru olacağını düşünüyorlar.

Şimdi artık “Kıbrıs’ta barış ve çözüme” yönelik planlar bu kavram üzerine yapılmakta ve adada uzun vadeli ve kalıcı bir barışı tesis etmek için biri “Kıbrıs Rum Cumhuriyeti”, diğeri de “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” şeklinde iki ayrı ve tanınmış devletin oluşturacağı bir Konfederasyon yoluna gidiliyor.

Bu tezi olgunlaştırmak ve her iki tarafa kabul ettirebilmek için, hem Rum tarafına mevcuttan daha iyi bir kazanım, hem de Türk tarafına, şimdiki durumdan daha iyi bir ortam yaratmak gerekiyor.

Bu iki kesimlilik tezinin birinci aşamasında, Rum tarafına verilecek kazanımların ne olabileceği var.

Bu planın fikir babası ve gerçekleştirmek için her katkıyı koyacak olan ABD’nin de bir kazanımı olması gerekiyor. Fısıltılara göre ABD, aynen adadaki İngiliz Üsleri gibi KKTC topraklarında bir Amerikan üssü edinmeyi arzuluyor. 9.3 kilometre kare olmasa da 5-6 kilometre karelik deniz kenarı bir alan böylesi bir üs için yeter de artar bile. Belki de biri Geçitkale yakınındaki havaalanı olmak üzere, diğeri de deniz kenarında, 2 tane üs daha da iyi olabilir. Birde dinleme istasyonu için yer verilebilirse, bu daha da iyi olur. Beşparmakların tepesi bence bir dinleme istasyonu kurmak içi çok ideal bir konuma sahip. Hem adanın kuzeyindeki ülkeleri, hem doğu taraftaki orta doğu ülkelerini hem de güney taraftaki Kuzey Afrika ülkelerini dinleyebilmek için önü tam olarak açık bir konumda.

Bu yep yeni müzakere prosedürünün başlama tarihi sonbahar olarak görülüyor. Diplomasi odasında,  halen Annan planında önemli değişiklikler yapılması gerektiği düşüncesi hakim. Bu sefer gözle görünür haksızlık olmayacağı inancının bütün taraflarda yerleşmesini sağlayacak çalışmalar yapılıyor.

Çalışma merkezinde çözümün ekonomik yönü, mülkiyet konusu, TC kökenli KKTC vatandaşlarının ne olacağı ve ne kadarının kalabileceği, yetki yapıları, güvenlik ve garantiler üzerindeki düzenlemeler yorulmak bilmeksizin tartışılıyor.

Kıbrıslı Rumlar’ın elde edeceği kazanımların Türk tarafına net iki kesimlilik verilmesiyle dengeleneceğinin netleşmekte olduğu söyleniyor. Tabi bu kesin çizgilerle ayrılmış iki kesimlilik fikri, 5.ci Annan Planına göre geri dönecek olan Rum göçmen sayısının planda belirtilenden daha da az olmasını gerektiriyor.

Çalışma merkezinden dışarı sızdırılan bilgilere göre Türkiye, bu konuda “ben yeteri kadar verdim” sıra Rumlarda diye ısrarını sürdürmekte. Türkiye’nin  değişmez taleplerinden biri olan ve Kuzeydeki Türk oluşturucu devletçiğinin, güneydeki Rum oluşturucu devletçiğinden olabildiğince “ayrı” olmasını arzu ettiği iki kesimlilik mantığının güçlendirilmesi gerekliliğini, şimdilik herkes kabul etmiş gözüküyor.

Bu nedenle tek taraflı olarak “hep veren taraf olmak” niyetinde olmadığını söyleyen Türkiye’nin yeni plana sıcak bakması için, “Güçlü Konfederasyon” nitelikli, çok gevşek bir “merkezi hükümete” sahip, kesin çizgilerle ayrıştırılmış iki kesimli bir çözüm planlanıyor veya diğer bir tabirle tezgahlanıyor.

Artık Kıbrıs’ta çözümün yeni şekli yavaş yavaş şekilleniyor. Güçlü Konfederasyon, zayıf merkezi hükümet…..

26 Mayıs 2005
Kıbrıs’ta iki kesimlilik ve ABD’ye üs için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar