Papadopulos ve 1963 EOKA Hükümeti

Papadopulos ve 1963 EOKA Hükümeti

Papadopulos 2 gün evvel yaklaşık 80 Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum gencin katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda yaptığı konuşmada, aklında olanları, düşüncelerinin perde arkasındakilerini ve bilinç altındaki duygularını tam olarak ortaya koydu.

Konuşması sırasında ağzından çıkan “Annan Planı’nın Türkiye ve İngiltere gibi yabancı ülkelerin çıkarlarına hizmet ettiğini, planın dengeli olmadığını ve daha çok Türkiye ve yabancıların çıkarlarını tatmin ettiğini” sözleri aslında beni çok etkiledi ve düşünceye sevketti.

Eminim yukarıdaki cümle ve daha sonra vurgulayacağım kendinin veya baryalarının söylediği cümleler sizi de bayağı düşündürecek.

Yukarıdaki cümlede beni en çok etkileyen “Annan Planı’nın Türkiye ve İngiltere gibi yabancı ülkelerin kelime dizisi oldu. Papadopulos’un, Türkiye’nin Kıbrıs’lı Türklerin anavatanı olmasına rağmen ve de Kıbrıs’ın 500 yıldan fazla Türk idaresinde kalmış olmasına rağmen, Türkiye’yi yabancı ülke olarak tanımlaması bana “Türk” olan bizlere karşı yapılmış büyük bir saygısızlık olarak geldi.

Bizler de Kıbrıs’lıyız ama “Türkiye” bizim için yabancı olarak tanımlanacak veya sınıflandırılacak bir ülke değil. Tam tersine “Türkiye” bizim anavatanımız. Annan Planında bizim lehimize olan bir madde elbette ki Türkiye’nin de lehine olacaktır.

Annan Planına Papadopulos’un  bakış açısından bakarsam, demek ki bu planın kabul edilebilir olabilmesi için, planda ne biz “Kıbrıs’lı Türklerin” ne de “Türkiye”nin lehine her hangi bir madde olmaması gerekmektedir. Aksi takdirde “Annan Planı Türkiye ve İngiltere gibi yabancı ülkelerin çıkarlarına hizmet eden” bir plan olmaktadır.

Bana göre ikinci önemli konu ise, AKEL Genel Sekreteri ve Rum Meclis Başkanı Dimitris Hristofyas’ın Pazar günü Derviş Ali Kavazoğlu ve Kostas Mişaulis’i anma töreninde sarfettiği sözlere karşın, Eurodi Milletvekili Prodromos Prodromu’nun  verdiği yanıtta yer alan Papadopulos ile ilgili tanımlaması ve sözleri.

Prodromu “Hristofyas tarihi katlediyor. Meclis başkanıysa bunu EOKA’nın kurtuluş mücadelesine borçludur. Kendisi de EOKA ileri geleni olan ve ilk EOKA hükümetinde bakan olan Cumhurbaşkanı Papadopulos’tan ve bu ülkenin kurtuluş mücadelesine saygı göstermesi gerektiği konusunda Meclis Başkanı’na ikazda bulunmasını bekliyoruz” şeklindeki sözleri,  1963 yılında Kıbrıs’ta Türklere yönelik saldırıları başlatan Rum Hükümetinin yapısını ortaya koyuyor.

Kendisi de EOKA ileri geleni olan ve ilk EOKA hükümetinde bakan olan Cumhurbaşkanı Papadopulos’tan sözleri ve tanımı ile Prodromu, 1963 yılında iş başında olan hükümetinin “EOKA Hükümeti” olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

Benim bildiğim ve de adım gibi emin olduğum şu ki, Güney’de politik işler iyi gitmiyor. Ne vakit iş başında olan hükümet, günlük politikanın dışına çıkıp toplumun tabusu olan “Kahramanlıkları” bir bahane ile ortaya atıp arkasına saklanmaya çalışıyorsa, bilin ki işler kötüye gitmekte ve başları belaya girmek üzeredir. Tekrar toplumun desteğini kazanmak için “Eski Kahramanlara” sarılmaya çalışırlar ama bu destek kısa zamanlı ve geçici olduğundan, kaçınılmaz son aniden kapılarını çalar ve artık bundan kurtuluş yoktur.

12 Nisan 2005
Papadopulos ve 1963 EOKA Hükümeti için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Hristofyas ile Papadopulos’un yolları mı ayrılıyor?

Hristofyas ile Papadopulos’un yolları mı ayrılıyor?

Bırakın AB’deki bazı ülkeleri ve KKTC’yi, Rumların kendi içinde de Papadopulos’1u gözden çıkaranların sayısı hızla artıyor.

Önce işe Papadopulos’un partisi DIKO’nun azılı rakibi DISY’den başlayalım. Sonra Papadopulos’a kayıtsız koşulsuz destek veren AKEL’e geçeceğiz.

Güneyden gelen haberlerde, ana muhalefet partisi Demokratik Seferberlik Partisi’nin (DISY) Başkanı Nikos Anastasidis’in, eski Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis’in yakın çalışma arkadaşlarından Yorgos Pandaya’nın “Polity” isimli şirketine, Cumhurbaşkanı Tasos Papadopulos’u “siyasi açıdan etkisizleştirme” planı yaptırdığı iddia ediliyor.  Bu habere göre, 2004’ün son aylarında hazırlanan bu plan, esasta Papadopulos’u güçsüzleştirme ve Anastasiadis’in profilini iyileştirme hedefini güdüyor. Senaryo,  Anastasiadis’in, Papadopulos’a karşı saldırılarını yoğunlaştırmasını ancak elindeki gücü ve silahları erken tüketmemesi üzerine kurulu.  Papadopulos’un yıpratılması planı ise esasta yıpratılmanın,  DISY Başkanı Anastasiadis’le sürtüşmesinden dolayı değil, özellikle Kıbrıs dışı gelişmelerden, Angloamerikanlar, Atina ve Avrupa tarafından olmasını ön görüyor”.

Papadopulos’u “Annan Planı’nın işleyebileceğine inanmıyorum. Kalıcı olabilecek ve iki topluma hizmet edecek bir çözüm istiyoruz. Maalesef, planın bazı unsurlarının ana hedefi, yabancı çıkarlara, Türkiye’nin ve İngiltere’nin çıkarlarına hizmet etmekteydi” sözleri, kendisini hedef tahtası haline getirdi.

AKEL  Genel Sekreteri ve Kıbrıs Rum Parlamentosu Başkanı Hristofyas, müzakerelerin başlaması için ön koşullarının olduğunu belirterek aklındaki  “olmazsa olmazları” nihayet açıkladı ve Annan Planı üzerindeki değişiklik taleplerinin, müzakere masasına getirileceğinin güvence altına alınması durumunda, BM Genel Sekreteri’ne bildirilmesine itirazları olmadığını söyledi.

Hristofiyas, Kıbrıs’lı Rumların bazı önerilerinin kabul edilmesi durumunda “Papadopulos’a rağmen” çözüme onay vereceklerini açıkladı.

Buna göre Kıbrıs’lı Rumların 12 Nisan’da açıklayacaklarını iddia ettikleri olası öneri paketinin en önemli unsurları şunlar:

1-     Türk askerlerinin adadan daha kısa bir takvim içinde geri çekilmaeis.

2-     Sayısı 90 bin olduğu tahmin edilen Kuzey’deki mülk sahibi olan Rumların yerleşme haklarına kısıtlama getirilmesin ve herhangi bir süre tahdidi konulmasın. (1974’de açıklanan bu sayı 60,000 idi. Ata ATUN)

3-     Annan Planı’nda Karpaz bölgesi Erdoğan’a (Türklere) hediye edilmişti, bu bölge (olduğu gibi) Rumlara bırakılsın.

Hristofyas, Rum tarafının Annan Planı ile ilgili görüşlerinin BM Genel sekreterine yazılı olarak iletilmesinden önce, Genel Sekreteri’n bu konudaki niyetinin “açıklığa kavuşturulmasının” gerektiğini ısrarla vurguluyor ama buna karşın, Papadopulos’un aksine Annan  Planında yapılmasını istediği değişikliklerle ilgili Rum tezlerinin ana hatlarının bildirilmesine itirazı yok.  Ancak, Genel Sekreter’in hakemlik yaparak, kendisine ulaştırılacak  Rum tezlerinden bazılarını önceden ret etme olasılığının ortadan kaldırılmasını  da istiyor. Bu nedenle Genel Sekreter’in niyetinin önceden açıklığa kavuşturulmasında ısrarlı ve Rum tezleri ile ilgili ayrıntıları müzakere masasında ortaya koymanın daha doğru olacağı düşüncesinde.

Rum Meclisinde sadece 9 sandalyesi olan DIKO’ya ve dolayısı ile de Papadopulos’a 20 sandalye ile destek verip iktidar olmasını sağlayan AKEL Genel Sekreteri Hristofyas’ın son görüşleri böyle.

Papadopulos ile aralarındaki görüş ayrılığı iyice ortaya çıkmaya başladı. Şimdi Papadopulos’a bir taraftan Anastasiades diğer taraftan Hristofyas salvo atıyor. Görünen o ki, önümüzdeki günlerde Papadopulos’un işi bayağı zor…

11 Nisan 2005
Hristofyas ile Papadopulos’un yolları mı ayrılıyor? için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Limasol’da açılacak olan Türk okulu mu yoksa Türkler ve Çingeneler için açılacak ortak bir okul mu?

Limasol’da açılacak olan Türk okulu mu yoksa Türkler ve Çingeneler için açılacak ortak bir okul mu?

Sanki içimde bu okul konusunda oyuna geldik gibi bir his var.

Önce Karpaz’daki Rum okulundan biraz bahsedelim. Bu okul Rum çocuklarının sadece ana dilleri olan Rumcayı öğrenmeleri için açılmadı. Rum Eğitim Bakanlığının güneyde uyguladığı tedrisat programının aynısı uygulamak kaydı ile Karpaz’daki Rum çocuklarına, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin seçerek gönderdiği öğretmenlerin öğretisi ile tam bir Rum ortaokul eğitimi alabilmeleri için açıldı.

Okullarda sadece dil eğitimi yapılmamaktadır. Kültür, sosyal dersler, tarih, edebiyat, matematik vs. dersler de verilmektedir. Karpaz’daki Rum Orta okulunun tedrisatı tamamen güneyin ki ile aynıdır.

Güneydeki yani Limasol’daki Türk okulunun açılmasın gelince, Rumlar önce  bu okulu Türk çocuklarına Türkçe öğretmek amacı ile açmayı palnalayarak, KKTC Eğitim bakanlığından öğretmen istemek yerine ilanla öğretmen bulmak yoluna gittiler. Sonra Türk tarafından gelen baskılar nedeni ile bu fikirlerinden şimdilik vaz geçmiş gözüküyorlar.

Rum Hükümet Sözcüsü Kypros Hrisostomidis, Rum Yönetimi’nin, Limasol’daki Türk okulunu yeni öğretim yılında açmaya hazır olduğunu söylemesine ve evvelki günkü Bakanlar Kurulu toplantısının ardından yaptığı açıklamada da, Rum Yönetimi’nin, Limasol’daki Kıbrıslı Türklerin, Türkçe eğitim görme haklarının yeni öğretim yılında teminat altına alınması amacıyla faaliyetlerde bulunacaklarını söylemesine rağmen daha bize ulaşmış olan her hangi resmi bir belge yok.

Aslında bu aşamada beni üzen üç küçük detay var.

Birincisi haluhazırda şu anda Limasol’da Türk çocuklarının devam ettikleri okula Rum anne-babaların çocuklarını göndermek istememeleri.

İkincisi, Limasol’da yaşayan Türklerin, çocuklarının gerekli eğitimi alamadıklarından çok şikayetçi olmaları ve Türk çocuklarının Rum dilindeki eğitimde başarılı olamamaları .

Üçüncüsü ise, bence en dramatik olanıdır, Rum Başkanlık Komiseri Polakis Sarris’in Türk okulunda 19 Kıbrıslı Türk ve  50-60 civarında Çingene çocuğunun eğitim görmesinin beklendiği yönünde yaptığı açıklamadır.

Şok oldunuz değil mi!

Ben açılacak bu okulun, tamamen KKTC Eğitim Bakanlığı tarafından gönderilen öğretmeler tarafından, KKTC Eğitim Bakanlığının uygun göreceği tedrisata uygun bir eğitimin yapılacağı bir Türk okulu olarak düşünmüştüm.

Ne kadar çok yanıldığımı  Rum Başkanlık Komiseri Polakis Sarris’in yaptığı açıklamadan sonra daha iyi anladım.

Sarris’in Limasol’da ikamet eden Kıbrıslı Türklerin, okul açılması konusunda şu ana kadar resmi olarak talepte bulunmadıklarını söylemesi beni gerçekten çok şaşırttı. Bu talebi kulağımla duymasam belki de Sarris’e inanabilirdim ama maalesef bizzat bizimkilerin ağzından duydum.

Limasol’da yaşayan Türkler kayıtsız şartsız kendi “Türk” okullarını istiyorlar ve de AB üyesi Rumlar da  istese de isteme de bu “Türk” okulunu açmak zorunda kalacaklardır.

AİHM kapıları ne kadar Rumlar için açıksa bir o kadar da bizim için açıktır…. Bu konuda bir akademisyen olarak ilk baş vuran da  ben olabilirim…

10 Nisan 2005
Limasol’da açılacak olan Türk okulu mu yoksa Türkler ve Çingeneler için açılacak ortak bir okul mu? için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Rumlar AB’nin desteği ile KKTC ile Türkiye arasındaki denizi de kontrol edecek

Rumlar AB’nin desteği ile KKTC ile Türkiye arasındaki denizi de kontrol edecek

27 Mart’taki köşe yazımın başlığı aynen yukarıdaki gibiydi. Ne bir kelime eksik ne de bir kelime fazlalık var bu başlıkta. 12 gün evvel yazdığım bu öngörü nihayet bu gün gündeme oturdu.

Rum Adalet ve Kamu Düzeni Bakanı Doros Theodoru Çarşamba günü Helsinki’ye hareketi öncesinde Larnaka Havaalanı’nda yaptığı açıklamada, “Kıbrıs hükümetinin Avrupa Birliğinden,  Türkiye’den KKTC’ye giriş vizesi verilmesine son verilmesini ve AB bayraklı sahil koruma teknelerinin Kıbrıs’ın kuzey denizinde (yani Türkiye ile KKTC arasındaki denizde), devriye yapmalarını talep ettiğini ve bu  taleplerine de AB’ın pek çok ülkesi tarafından olumlu bakıldığını” söyledi.

İşin sonunda, kaçak göçmenlerin AB toprağı olan Kıbrıs Cumhuriyeti toprağına girişini engelleyecek tedbirler alınacağı için AB ülkelerinin bu başvuruya yaklaşımları büyük bir olasılıkla olumlu olacak.

Bu güne kadar Kıbrıs’ın Güney sahillerinde insan kaçakçılığına yönelik iki operasyon gerçekleştirildi. Bu olaylardan ve yıllardır süregelen fahiş fiyata yapılan göçmen kaçakçılığından yakınan AB, Rum hükümetinin, bu tür operasyonların Kıbrıs’ın kuzey denizlerinde de yapılması gerektiği talebine çok olumlu bakmaktadır.

11 Eylül’de New York’ta ikiz kulelere yapılan saldırında sonra ABD’nin isteği ve baskısı üzerine ertesi yıl BM genel kurulunda kabul edilen ISPS kuralı (Uluslararası Gemi ve Liman güvenliği) temel prensip olarak teröristlerin ve terör amaçlı silahların deniz yolu ile taşınmasını önlemeye ve deniz taşımacılığını denetlemeye yöneliktir.

Rumların bu konuda hem Türkiye’yi hem de KKTC’yi itham altında bırakan suçlamaları vardır.

Türkiye’yi KKTC’ye gitmek isteyenlere vize vermekle suçlamakta, KKTC’yi de yeşil hat boyunca insan kaçakçılarının  oluşturdukları geçiş noktalarını denetlememekle  suçlamaktadır. 23 Nisan da kapıların açılması ile insan kaçakçılığı için yeni bir yöntemin daha geliştirildiği ve kaçakların arabalara saklanmak suretiyle AB topraklarına geçmeye çalıştıklarını iddia etmektedir.

Rumlar bu iddiaya dayalı çok ince bir plan yapmışlar ve  kaçak göçmene mani olmak kısvesi altında Kıbrıs’ın tüm denizlerini ve dolayısı ile de hem kıyılarını hem de limanlarını kontrol altına almayı hedeflemişler.

Sanki bir yerde, Kıbrıs Rumları AB’ye girdikten sonra, bir tek kurşun dahi atmadan sadece AB’nin hukuk  düzeninin ve kavramını kullanarak ilmiği boğazımıza geçirmişler ve de yavaş yavaş sıkmaya başladılar düşüncesi oluşmaya başladı bende. İnşallah yanılıyorumdur.

Karada Miras Kseni Aresti isimli Kıbrıslı Rum kadının Türkiye aleyhine dava başvurusunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kabul ediyor. Bu davanın arkasında Türkiye’yi bunaltmak için pusuda bekleyen yüzlerce Rum var. AİHM kararları ile topraklarımız elden gitmek üzere. Bize kala kala Beşparmakların üstü kalacak.

Denizlerimiz ise kaçak göçmen iddiası ile aralarında RUM bandıralı teknelerin de bulunacağı AB Sahil güvenlik filosu tarafından denetlenecek ve kontrol altına alınacak.

Peki,  birisi bana lütfen söylesin bu gidişat nereye varacak…

9 Nisan 2005
Rumlar AB’nin desteği ile KKTC ile Türkiye arasındaki denizi de kontrol edecek için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Avrupa İnsan hakları Mahkemesi kararı o kadar da sevindirici değil

Avrupa İnsan hakları Mahkemesi kararı o kadar da sevindirici değil

Ben hukukçu değilim. Bu güne kadar mahkemelere pek de işim düşmedi. Bu nedenle hukuk bilgim her amatör KKTC vatandaşında olduğu kadar. Bir de sağduyumu ve mantığımı çalıştırıyorum.

Miras Kseni Aresti isimli Kıbrıslı Rum kadının Türkiye aleyhine dava başvurusunun Avrupa İnsan Hakları  Mahkemesi tarafından kabul edilmesi ile ilgili yazının İngilizce metnini okuyunca, ben yerel gazetelerimizde yazıldığı gibi pek de sevindirici bulmadım.

Tam tersine, bence, İnsan Haklarını Koruma Sözleşmesi ve kendi mevzuatı temelinde çalışan AİHM’nin konuyu bu şekilde yorumlaması ve aldığı Türkiye aleyhine dava başvurusunu kabul etmek kararı, KKTC Mal Tazmin Komisyonu’nu pek dikkate almayacağı, başka davalara kapı açacağı ve de geri kalan Rumlara emsal teşkil edeceği düşüncesindeyim.

Türkiye’nin, hazırlık görüşmeleri sırasında Aresti’nin KKTC’de kurulan Mal Tazmin Komisyonu’na başvurmadığını dolayısıyla bütün iç yargı imkanlarını tüketmediğini belirterek itiraz etmesine rağmen Aresti’nin başvurusunun AİHM tarafından kabul edilmesi bu tezin çok da kuvvetli veya gerçekçi olmadığı izlenimini yaratıyor.

Bu durumda, KKTC’de Tazmin komisyonunun olması pek bir şey fark ettirmedi ve sanki “Türkiye aleyhine yapılacak dava başvurularının yolu hala açık”. Üstelik bu dava Rumların hala söz konusu malların sahipleri olduğunu da teyit edeceğinden öteye, kapalı Maraş’daki bir malla ilgili olması nedeni ile de çok önemli.

Konuya benim gibi bir başka açıdan bakarsanız  ve de 1974’den sonra verilen KKTC  koçanlarının mı yoksa Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1974’ten önce verdiği koçanların mı AB’de geçerli olduğu çelişkisine düşüp,  düşünmeye başlarsanız, AİHM’nin aldığı bu Türkiye aleyhine dava başvurusunu kabul etme kararı ile  KKTC’deki bir kısım taşınmaz malların, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1974’ten önce verdiği tapu sahiplerine ait olduğunu yeniden kabul ve teyit ettiği şeklinde de yorumlayabilirsiniz.

Bu konuya hangi bakış açısından baktığınıza bağlı.

AİHM’nin bu kararı Türkiye’nin, Kuzey Kıbrıs’ta olanlardan kendisinin sorumlu olmadığı ve Tazminat komisyonunun, Kıbrıslı Rumlar’ın AİHM’e başvurmadan önce tüketmeleri gereken iç yargı imkanını oluşturduğu şeklindeki iddiasını bayağı sıkıntıya sokacak.  Bu durumda, AİHM Kıbrıslı Rumlar’ın Türkiye aleyhine 33 başvurusunu kabul edilir ilan etmiş oluyor ve sırada  daha yüzlercesi de bekliyor.

Bu davada Aresti, Titina Loizidu davasında olduğu gibi, Türkiye’yi, Maraş bölgesinde bulunan malına barış içinde ulaşabilme hakkını ihlal etmekle suçluyor.

AİHM’ye göre, KKTC’de kurulan Mal Tazmin Komisyonu, Kıbrıslı Rumlar’ın KKTC’deki 1974 öncesi mallarıyla ilgili başvuruları konusunda sonuç alabilecekleri bir merci değil. Bu nedenle de Kıbrıslı Rumlar iç yargı olanaklarını tüketmek zorunda kalmadan doğrudan AİHM’e başvurabilecekler.

Aslında bu karar hem Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin devletlik yapısını, tanınmışlığını ve uluslar arası varlığını pekiştiriyor, hem de Türkiye’nin  Kıbrıs’ın Kuzey bölgesinde askeri denetimini hala sürdürdüğünü kayıtlara geçiriyor…

Bence sevinmek yerine çok dikkatli olmamız gerekiyor….Rumlar kuzeyi ele geçirmek için, AB içinde her tür engellemelerden tutun kuzey denizimizi kontrol etmeye kadar  her yolu deniyorlar…

8 Nisan 2005
Avrupa İnsan hakları Mahkemesi kararı o kadar da sevindirici değil için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2

Arşivler

Son Yorumlar