Yakın Doğu Üniversitesine yapılan saldırı aslında bizlere yapılan bir saldırıdır – Kınıyorum

Yakın Doğu Üniversitesine yapılan saldırı aslında bizlere yapılan bir saldırıdır – Kınıyorum

Biz bu tür tecavüzlere ve saldırılara hiç alışık değiliz. Toplum olarak bu davranışı hiç sevmedik, hiçte hoşlanmadık. Kıbrıs’lı Türklerin engin hoş görüsünden kökenlenen sınırsız hürriyetlerle dolu demokrasi anlayışını, Nevruz kutlamalarının yapıldığı günün ertesinde, göz bebeğimiz bir üniversitenin Hukuk Fakültesi binasına Molotof  kokteyli atarak zedelemeye hiç kimsenin hakkı yoktur.

Ümit ederim ki bu bir kişisel olaydır ve arkasında etnik fikirler ve nedenler yoktur.

Evet, biz silahlı mücadeleye alışığız. Geçmiş yıllarda bu ada üzerinde gördüğümüz insanlık dışı baskılar, yaşadığımız acı günler ve deneyimler nedeni ile hepimiz, annelerimiz, kız kardeşlerimiz ve kızlarımız da dahil olmak üzere tüm Kıbrıs’lı Türkler, çok iyi silah kullanmayı ve mücadele etmeyi öğrendik. Bir dönem bu bizim yaşam tarzımız bile oldu.

Bu günlere çok acılar çekerek geldik. Gün geldi yollarda Rum barikatları nedeni ile seyahat edemez olduk. Gün oldu, Rumlar minnacık çocuklarımıza vermek zorunda olduğumuz sütü bile yasakladılar. Sütsüz kaldık, susuz kaldık, aç kaldık, iş bulamadık, süründük ama teslim olmadık.

Ada üzerinde bölük pörçük küçücük Türk toplulukları olarak küçücük bölgeler içine hapsedildiğimiz günlerden, 1974 Barış harekatı ile önce Federe Devlet düzeyine sonra da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti haline geldik.

Bu kan, ter, gözyaşı, üzüntü ve onlarca şehitin üzerine kurulu devletin ilk meclisinde bende Milletvekili olarak görev yaptım. Heyecanımız, bir şeyler yapabilmek düşüncemiz ve devletimize, halkımıza, kurumlarımıza olan  inancımız en üst düzeydeydi.

Evet sıkıntılar yaşamadık mı, yaşadık. Rumların ve tüm dünyanın uyguladığı ambargolar ve ekonomik baskılar altında neredeyse tükeniyorduk ki, Anavatan Türkiye her zaman olduğu gibi gene yardımımıza koştu.

Yollarımızı yaptı, elektrik gibi, su gibi, telefon gibi tüm alt yapıyı sil baştan inşa etti, tüm kamu görevlilerinin maaşlarını aksamasız ödedi ve her tür sektörde gerekli olan tüm ekonomik katkıyı koydu.

Hala daha ekonomik baskılar altındayız. Hala daha ambargolar ve izolasyonlar devam ediyor. Ama tüm bu kısıtlamalara rağmen KKTC’de ayakta durmayı başarabilmiş ve gelecek vadeden iki ana sektör var. Yüksek öğrenim yani Üniversitelerimiz ve Turizm.

Yakın Doğu Üniversitesi, yıllar içinde çıraklıktan çıkmış ve artık ustalığa oynayan, başa güreşen bir üniversite haline gelmiş. Büyük bir gelişme ve atılım içinde. Daha şimdiden hedef olarak kendine dünyadaki ilk 500 üniversite içine girmeyi belirlemiş.

Kütüphanesi, yurtları, havuzu, eğitim sarayı ve diğer akademik yapıları ile birinci sınıf bir üniversite.

Hiç kimsenin bunu bozmaya ve binbir zorlukla kurulmuş Yakın Doğu Üniversitesine saldırmaya hakkı yok. Bu topraklar için yıllarca verilmiş mücadeleyi boşa çıkarmaya ve sonunda da yaratılanları yıkmaya hiç kimsenin gücü yetmeyecektir.

Bu düşünceyi lanetliyorum ve kınıyorum.

Yargıçlarımıza sesleniyorum, eğer bunun faili etnik bir grubun propagandasını yapmak amacı ile bu saldırıyı gerçekleştirmiş ise lütfen en ağır bir şekilde cezalandırın ve sonra da Kıbrıs’lı değilse atın adamızdan defolsun gitsin.

Üniversitelerimize eğitim görmenin dışında bir düşünce ile giren  zavallılara aramızda yer yoktur ve hiçbir zaman da olmayacaktır…..

24 Mart 2005
Yakın Doğu Üniversitesine yapılan saldırı aslında bizlere yapılan bir saldırıdır – Kınıyorum için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Maraş’a karşılık Mağusa Limanı

Maraş’a karşılık Mağusa Limanı

Bu haftanın sıcak ama gizli gündemi Mağusa limanı ve Maraş. Mağusa Limanı’nın ortak idare altında kullanıma açılması önerisi ile doğrudan ticaret tüzüğü sanki birbirine bağlıymış gibi aynı masada ve paralel olarak düşünülüyor. Konu üzerinde sıkı bir pazarlıktır gidiyor.

Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti  Başkanı Papadopulos, Mart başında yaptığı Brüksel ve Lüksemburg temasları sırasında AB Konseyi dönem başkanlığını yürüten Lüksemburg Başbakanı Jean Claude Juncker ve AB Komisyonu Başkanı Jose Barosso ile yapmış olduğu görüşmede, Maraş’ın Rumlara devredilmesi karşılığında Mağusa Limanı’nın kâr amacı gütmeyen bir Kıbrıslı Türk ve Rum örgütü tarafından ticarete açılmasını ve ayrıca Larnaka limanının da Kıbrıs Türk mallarının ihracatına açılması önerisini ortaya koymuştu.

KKTC’deki Limanlarla ilgili gerçek şu ki, Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın (ABAD) KKTC’den Avrupa Birliği’ne ihracatın yasadışı olduğu kararını verdiği 1993 tarihli “Anastasiu davası” var. ABAD’ın bu kararı,  AB komisyonunu da bağlamaktadır. Hukukun üstünlüğü üzerine kurulu Avrupa Birliği içinde özellikle ABAD’ın kararı AB komisyonu tarafından by-pass edilebilir mi, emin değilim.

Şimdiki uygulamaya göre, uluslararası tanınan Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti tarafından yasadışı ilan edilmiş olan ve Avrupa Birliği Adalet Divanı tarafından da yapılacak ihracatın yasadışı olacağı kararı bulunan Mağusa limanından AB’ye ihracat yapmak mümkün değildir. Mağusa limanı Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti tarafından meşru ilan edilmediği sürece yapılacak olan ticaret yasadışı olacaktır.  Direk ticaret Tüzüğü AB Bakanlar Konseyi’nde kabul edilse bile, Adalet Divanı kararı iptal edilmediği müddetçe Direk Ticaret Tüzüğünün uygulaması ne kadar pratik ve geçerli olacaktır.

Bu gerçeği çok iyi kavrayan ve bilen Papadopulos, Brüksel ve Lüksemburg temasları sırasında, AB dönem başkanı Lüksemburg’un Başbakanı Jean Claude Juncker ve Komisyon Başkanı Jose Manuel Barosso’ya kapalı Maraş’ın iadesi ile Mağusa Limanı’nın yeniden faaliyete geçmesinin birbiriyle bağlantılı olğunu  vurguladı. Amacı izolasyonların bir parça kaldırılmasına karşılık Maraş’ı almak. Ercan’a karşılık herhalde isteyeceği başka şeyler var.

Papadopulos’un Mağusa limanı için önerisi, Mağusa Limanı’nın idaresinin, Kıbrıslı Türk ve Rumların iştirak edeceği bir örgüt, bir kurum veya bir şirket veya her halukarda bir kâr amacı gütmeyen (sivil toplum) örgüt tarafından yapılması ve  bu örgütün, Lüksemburg veya Lihtenstain’da olduğu gibi ara bölgede kayıtlı olması.

Mağusa limanından kaldırılacak kısıtlamalara karşılık “Kapalı Maraş”ın yasal sakinlerine iade edilmesi.

Papadopulos Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti by-pass edilerek direkt ticaret tüzüğünün onaylanması ve Kıbrıs’ın işgal altındaki limanlarının açılması halinde de Lüksemburg Avrupa Mahkemesi’ne başvurma niyetini de hiç saklamıyor.

İşte Mağusa limanı-Maraş pazarlığı kapalı kapılar ardında bu konular etrafında sıkı sıkıya tartışılıyor.

23 Mart 2005
Maraş’a karşılık Mağusa Limanı için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Erdoğan-Karamanlis görüşmesi ve dışlanan Papadopulos

Erdoğan-Karamanlis görüşmesi ve dışlanan Papadopulos

Türkiye ve Yunanistan Başbakanları Tayyip Erdoğan ile Kostas Karamanlis uzun bir süreden sonra dün akşam Kıbrıs saati ile 21:30’da Brüksel’de Villa Lorraine restoranında akşam yemeğinde buluştular. Yemeğe (görüşmeye) Türk ve Yunan Dışişleri bakanları Abdullah Gül ile Petros Molivyatis de katıldı.

Aslında bu yemek boşuna değil. Kıbrıs sorununun çözülmesi için  Türkiye ve Yunanistan’a uluslararası baskıların arttığı apaçık ortada ve bu baskıların dozu da gün geçtikçe artıyor. Belçika’da biraraya gelen Erdoğan ile Karamanlis’in, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Papadopulos’u devre dışı bırakarak, çözüm bulma olasılığı nedeniyle de Papadopulos bayağı bir telaş içinde. Bu da madalyonun bir kaç yüzünden biri.

Başbakan Erdoğan yemekli görüşmedeki ağırlığı Kıbrıs’a verdi. Karamanlis’in, Papadopulos’u ikna için Türkiye’nin yanı sıra ABD ve AB’den yoğun baskı gördüğü ve bu baskıların önümüzdeki aylarda “dayanılmaz hale geleceği”de bir gerçek.

İşin enteresan yanı iki Başbakanın Brüksel’de görüşmesi  Karamanlis’in Kıbrıs Türklerine doğrudan ticareti kabul etmesi konusunda AB baskısını kabul ettiği döneme rastlıyor.

Kıbrıs konusunda esneklik göstermeyen Papadopulos, “Kıbrıs sorununu Türkiye ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında bir soruna dönüştürme felsefi içinde iki hafta önce AB Dönem Başkanı Lüksemburg’un Başbakanı Jean Claude Junker aracılığıyla Erdoğan ile gene bir görüşme teşebbüsünde bulundu ama bu sefer de Erdoğan tarafında diplomatik yolla bu isteği reddedildi. Erdoğan Brüksel’de de Papadopulos ile görüşmeyecek ve dün akşam yemek masasında konuşulanları bu gün Karamanlis Papadopulos’a aktaracak ve KKTC ile ticaret anlaşması imzalanması için kendisine baskı yapacak.

Karamanlis-Papadopulos görüşmesinde, Annan’a Kıbrıs Rum görüşlerini içeren mektup  gönderilmesi ve doğrudan ticaret konuları da ele alınacak. Rum ve Yunan hükümetleri AB doruk toplantısı sonuç metnini ilgiyle ve biraz da endişeyle bekliyor. Ankara Protokolü ve doğrudan ticarette Elen tarafı açısından olumsuz ifadelerin yer almaması için birlikte çaba sarf edecekleri kesin.

Başbakan Erdoğan dün akşam Başbakan Karamanlis ile görüştükten sonra bu gün de DİSİ Başkanı Nikos Anastasiadis ile görüşecek. Ancak Erdoğan’ın Papadopulos’la görüşmeyeceği gerçeği Kıbrıs konusunda izlediği siyasetin ne kadar doğru olduğunu ortaya koyuyor.

Kıbrıs (Rum) Hükümetinin bu sefer Birleşmiş Milletler, arabulucular ve Avrupa Birliği’nde hazırlanmakta olan Kıbrıs politikasını etkilemek ve kendi lehine değiştirmek konusunda başarısız kaldığı bir gerçek. Geçmiş günlere bakarsak Papadopulos’un müzakerelerin başlaması için öneriler sunduğu ve ABD’nin Rum Yönetimi’ne karşı politikasının değiştiği izlenimlerini sürdürme iddiası da tamamen başarısızlığa uğradı.

ABD’nin Kıbrıs konusu ve Kıbrıs (Rum) Hükümeti karşısındaki politikasının değiştiği yönündeki haberleri bizzat ABD yönetimi  şaşkınlıkla karşıladı ve ister istemez ABD, Kıbrıs politikasının geçen seneki referandumların ardından sabit ve değişmez olmaya devam ettiğini açıklamak zoruında kaldı.

BM, daha dün Kıbrıs (Rum) Hükümeti Başkanı Tasos Papadopulos’un girişim üstlenme önerisini yalanladı ve her fırsatta kendisinden Annan Planı’nı nasıl kabul edilebileceğine ilişkin fikirler listesi talep etmekte olduğunu açıkladı.

Papadopulos’un BM tarafından yalanlanmasının ardından AB’de Papadopulos’un iç tribünlere oynadığına dair kanaat iyice güçlendi. Açık olan şu ki, Papadopulos iyice köşeye sıkıştırılmaya başlandı.

BM tarafından Mayıs ayında ya da yaz aylarında Kıbrıs konusunda bir girişimin yapılmaması durumunda AB’nin bir sonraki adım olan doğrundan ticaret ve Ercan Havaalanı’na doğrudan uçuşlar konusunda adım atacağı neredeyse kesin gibi.

Papadopulos’un her hangi bir yapıcı adım atamayacağı çok açık. Bu nedenle AB’nin bu adımını sabırla bekliyoruz.

22 Mart 2005
Erdoğan-Karamanlis görüşmesi ve dışlanan Papadopulos için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Rum ceza kanunuda yapılan değişiklik ile KKTCde toprak alanlar suçlu olacak

Rum ceza kanunuda yapılan değişiklik ile KKTCde toprak alanlar suçlu olacak

Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Ceza Kanunu’nun 281’nci maddesinde yapılan değişiklik ile KKTC’de toprak alan veya kullanan AB vatandaşları suç işlemiş olacaklar

Bildiğiniz gibi adanın tümü 1 Mayıs 2004 tarihinde AB’ye girdi. Yeşil hattın güneyi fiilen AB’nin bir parçası ve tüm AB kuralları ve muktesebatı orada geçerli. Yeşil hattın kuzeyi, yani KKTC, toprak olarak AB içinde fakat idare olarak şimdilik AB’nin dışında.  AB kuralları ve muktesebatı bir çözüm bulunana kadar kuzeyde geçerli değil.

Adada güçlü ve tek hakim oldukları 1974 öncesi yıllarda hukuku göz ardı edip  hatırlamayan ve onun yerine  “Silahın üstünlüğüne” inanan Rumlar, Türklere karşı her tür insanlık dışı davranışı yapmaktan hiç çekinmemişlerdi. O yıllarda ne AB ne BM ne de ABD veya İngiltere Rumlardan hesap sormadıkları için Rum yöneticiler, hiç bir şeyden çekinmeden Türk bölgelerine çocuk sütünün bile girişini yasaklama kararını alabilmişlerdi.  1974 sonrası silah gücünü ellerinden yitirince ve de sorunlarını artık silahla çözemeyeceklerini anlayınca aniden “Hukukun üstünlüğünü” hatırladılar ve daha evvel takmadıkları AB, BM, ABD ve İngiltere gibi yerlere baş vurarak sorunlarını “hukuk” kuralları içinde çözmek yoluna gittiler.

Bu nedenle de Papadopulos, Kıbrıs konusunu BM’nin siyasi platformundan çıkarıp AB’nin “Hukuk” platformuna sokabilmek için elinden gelen her çabayı gösteriyor.

Bunun son girişimini, KKTC’de toprak satın alan AB vatandaşlarına “Avrupai Tutukluluk Kararı Çıkartmak” ve kendi mahkemelerinde yargılayarak cezalandırmak şeklinde başlattılar. Amaç KKTC’yi çökertmek ve topraklarını yasal yollardan geri alabilmek, sonunda da Kuzeyin ve kuzey  topraklarının çoğunluk sahibi olmak.

Bu amaçla, EDİ Milletvekili Andrula Vasiliu’nun daha önce Kıbrıs Rum Meclisi’ne sunduğu, “KKTC’den Kıbrıslı Rumlara ait malları satın alan veya kullanan” yabancı uyruklulara karşı “Avrupa tutukluluk emri çıkartılması”nı öngören “Kıbrıs Cumhuriyeti Ceza Kanunu’nun 281’nci maddesinde yasa tadilatı” önerisi, 17 Mart  Perşembe günü genel kurul tarafından onaylandı. Söz konusu yasa değişikliği 26 Mart Cuma günü “Resmi Gazetede” yayımlandıktan sonra yürürlüğe girecek.

Tadil edilmiş yeni Kıbrıs Cumhuriyeti Ceza Kanunu 281’nci maddesine göre KKTC’den taşınmaz mal alan AB vatandaşları  ister KKTC’de olsunlar  isterse de diğer bir AB ülkesinde olsunlar, haklarında (Rum) Kaza Mahkemelerinde “Avrupai tutuklama kararı çıkartılabilecek” ve arkasından da tutuklanacaklar. Bundan kaçmaları da olanaksız.

Yapılan değişikliğin kökeninde AB’ye giriş yatıyor. AB normlarına göre “Avrupai tutukluluk kararı” çıkarılabilmesi için işlenen suçun en az 1 yıl hapis cezasını öngörmesi gerekmektedir. Daha evvel tadil edilen yasada aynı hükümler ve kurallar varken cezası daha düşüktü. Eski yasaya göre KKTC’de “Kıbrıslı Rumlara ait taşınmaz malları” kullanan veya satın alan yabancılar için 6 ay hapis cezası ve 450 KL para cezası öngörülmekteydi. Ama bu ceza “Avrupai tutukluluk kararı” çıkartılması için yeterli olmadığı için  EDİ Milletvekili Bayan Andrula Vasiliu Meclise sunduğu tadilat önerisi ile yasada değişikliğe gidildi ve eski yasada 6 ay olan hapis cezası 2 yıla, 450 KL olan para cezası da 5,000 KL’ye çıkartıldı ve tutuklama kapısı açıldı.

Bu yasaya göre artık KKTC’de taşınmaz mal alan veya kullanan her AB vatandaşı suçlu duruma düşecek ve (Rum) Kaza Mahkemelerince cezalandırılmak üzere nerede olursa olsun tutuklanarak Güney Kıbrıs’a getirilmesi talep edilecek.

21 Mart 2005
Rum ceza kanunuda yapılan değişiklik ile KKTCde toprak alanlar suçlu olacak için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Kıbrıs birleşme yerine hızla bölünmeye gidiyor

Kıbrıs birleşme yerine hızla bölünmeye gidiyor

2004 yılının Şubat ayında New York’ta yapılan görüşmelerde BM’nin öngördüğü prosedür çıkmaza girince Türkiye kendi inisiyatifini kullanarak bir öneride bulundu ve Kıbrıs Rumları da bu öneriyi kabul etti.  Türkiye’nin önerisi Kıbrıs konusunun kapsamlı bir biçimde çözülmesi için diyalog yolunun açık tutulması şeklindeydi ve öneri tüm taraflarca kabul gördü.

Bu öneri ile Türkiye tüm dünyaya, “Kıbrıs sorunu 1974’te çözüldü” ve “Çözümsüzlük çözümdür” politikasını tamamıyla terk ettiğini ve Kıbrıs sorununu çözmeye kararlı olduğunu açıkça belli etti.

24 Nisan 2004 referandumu ve BM ile AB tarafından önerilen çözüm planının Ankara ile Kıbrıs Türk toplumu tarafından kabul edilmesinden sonra da, adada çözümü isteyen tarafın Türkler olduğunu tüm taraflar, geçmişteki aksi izlenimlerine rağmen gördüler.

Türkiye’nin ve Kıbrıs’lı Türklerin bu gerçeği ortaya koymaları, ilerisi için  çok akıllıca bir davranış oldu. Annan Planı’nın Kıbrıslı Rumlar tarafından reddedilmesinden ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1 Mayıs 2004’te AB üyesi olmasından sonra, Türkiye’nin, tavırları ve uygulamaları ile adadaki çözümsüzlüğün sorumlusu olmadığı iyice ortaya çıktı ve yıllardır sırtında taşıdığı “çözümsüzlüğün suçlusu” ithamından kurtuldu. Referandumdan sonra eğer “iki ayrı devlet” politikasında ısrar edilseydi, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin AB üyesi olmasıyla ve Kıbrıslı Türklerin 24 Nisan 2004 referandumunda olumlu oy kullanmasıyla sağlanmış olan avantajlar kaybedilecekti.
Bu gerçek ortaya çıkınca Erdoğan hükümeti ve Kıbrıs Türk liderliği “iki devlet” politikasını tamamıyla terk etti ve görüşmelerin çıkmaza girmesi veya yıllarca sürmesi olasılığına alternatif olarak politikalarını  KKTC’nin “Tayvan” gibi bir statüye kavuşturulması yönüne çevirdi. Söylemleri ve eylemleri iyice analiz ederseniz Türk tarafının KKTC’nin tanınması konusuna öncelik tanımadığını hatta artık ağzına bile almadığını görürsünüz. Buna alternatif olarak iki kesimliliğin sabitleşmesi ve aşamalı bir biçimde Tayvan modelinin hayata geçirilmesi ile Kıbrıslı Türklerin siyasi ve ekonomik statülerinin yükseltilmesi amaçlanıyor. İşin ilginç yanı ABD, AB ve İngiltere böylesi bir gelişmeden hiç rahatsız değil veya şimdilik rahatsız oldukları belirtilerini açıkça ortaya koymuyorlar.

AB Parlamentosunun onaylamış olduğu Yeşil Hat tüzükleriyle ve Avrupa Komisyonu’nun ilerletmekte olduğu doğrudan ticaret ile ilgili düzenlemelerle, KKTC ve Kıbrıs Türkleri, aşamalı olarak Avrupa’ya ekleniyor. Bu da siyasi ve ekonomik düzeyde KKTC’nin ve Kıbrıs Türkleri’nin statüsünü bir yükseliş trendine soktu.

Kaçınılmaz olan Gümrük Birliği Protokolü’nün imzalanması ve Papadopulos’un tepkisine rağmen bir şekilde doğrudan ticaret gerçekleştirilebilirse Kuzeyin “Tayvanlaşması” daha da kolaylaşacak ve kalıcılaşacak.

Rumlar 6.cı Annan Planı veya BM’nin masaya koymak hazırlığını yaptığı yeni “PLAN” çerçevesinde çözüm için esaslı bir işbirliğinde bulunmayı reddettikçe, Kıbrıs Rum tarafının müzakere konumu zorlaşacak, ve adadaki şimdiki fiili durum Kıbrıslı Rumlar herhangi bir kazanım elde edemeden  “kemikleşecek” ve dünya tarafından itirazsız “kabullenilecek”.

20 Mart 2005
Kıbrıs birleşme yerine hızla bölünmeye gidiyor için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar