Ehliyetle oy kullanabilirsin ama seçmen kütüğüne itiraz edemezsin

Ehliyetle oy kullanabilirsin ama seçmen kütüğüne itiraz edemezsin

Bizim ülkemizde bir takım kurallar ve yasalar birbirileri ile çelişkilidir.

Bazen hükümetimiz kendi verdiği bir belgeyi hem tanır hem de tanımaz.  Bu tanımamazlık yetki çatışmasından mıdır yoksa memurların deneyimsizliklerinden midir, yoksa memurlar kendilerine verilen talimatın belli bir kısmını veya işlerine gelen kısmını okuyup diğer kısmını göz ardı etmelerinden midir bilemiyorum.

Belki de yasa yapan Milletvekillerinin acemiliğinde veya etraflıca düşünmemelerinden kaynaklanmaktadır.

Hepsi de olabilir.

Pazartesi günü çok iyi tanıdığım ve sizden benden daha çok Mağusa’lı olan çok sevdiğim bir arkadaşım, sayımda maalesef görevli memurun hatası yüzünden seçmen kütüğüne kaydedilmeye unutulmuş olan kendisini,  karısını ve oğlunu seçmen olarak kaydettirebilmek için Mağusa’daki “Kaza İlçe Seçim Kurulu”na gitti.

Tabi daha evvel, muhtara gittiğini ve muhtardan alınması gerekli olan ikamet belgesini de, hem kendisi hem karısı ve hem de oğlu için almış olduğunu söylememe gerek yok. Çok titiz olduğundan önce İlçe Seçim Kuruluna telefon etti ve seçmen olarak kaydolabilmek için nelerin gerekli olduğunu bir bir yazdı sonra da sıra ile gerekli evrakları tamamlayıp İlçe seçim Kuruluna gitti.

Evraklar tamamdı ama oğlu askerden yeni terhis olduğu için kimliğini bulamamışlardı ve onun yerine ehliyetini ilgili memura verdiler. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, İçişleri Bakanlığı tarafından verilmiş olan soğuk mühürlü ve resimli olan ve de üstünde “KKTC SÜRÜŞ EHLİYETİ” yazan plastikten yapılmış ehliyeti.

Görevli memur ehliyeti kabul edemeyeceğini belirterek başvuruyu geri çevirdi. Oy kullanılırken kimlik yerine kabul edilen ehliyet, oy kullanabilmek amacı ile seçmen olarak kaydınızın yapılması için yaptığınız başvuruda kabul edilmiyor.

Önüme her iki belgeyi de aldım.

Kimlik belgesinin ön yüzünde Adı-Soyadı ve Kimlik No., arka yüzünde de Doğum yeri, Tarihi, Cinsiyeti, Baba adı-soyadı, Ana adı-soyadı ve ev adresi ile ilgili bilgiler var.

Sürüş Ehliyetinin ön yüzünde Adı-Soyadı, ehliyet no.su, tarihi ve sınıfı, arka yüzünde de Doğum yeri, Tarihi, Baba adı, Ana adı, ev adresi, kimlik No.su ve mesleği ile ilgili bilgiler var.

Şimdi siz lütfen her ikisini de karşılaştırın. Aradaki fark, ehliyetin arka yüzünde Anne ve Baba’nın  sadece soyadlarının olmaması. Geri kalan tüm bilgiler her iki “Resmi” evrakta da var. Eğer ehliyet sahibi erkekse, zaten Anne ve Baba’nın soyadı ehliyet sahibinin soyadı ile aynı olmak zorunda. Eğer ehliyet sahibi Bayan ve bekar ise Anne ve Baba’nın soyadı ehliyet sahibinin soyadı ile aynıdır, eğer evli ise soyadı farklı olabilir.

Ama, seçmen kaydı açısından ehliyet sahibinin bir başka kişi ile benzerliliği olasılığı son derece düşük, hatta “imkansız” gibi. Ehliyet sahibinin Adı, soyadı, doğum tarihi, doğum yeri, ikamet adresi, Ana adı, Baba adı ve de en önemlisi “Kimlik Numarası” bir başkası ile aynı olması gerekiyor ki, bu da gerçekten “imkansız”. Üstelik seçmen listelerinde sadece Ana-Baba adı var ve soyadları yok. Yani ehliyette Ana ve Baba’nın soyadının olup olmamasının seçmen kaydına bir faydası yok ve mani de olmuyor.

Peki niçin seçmen olarak kayıt yaptırabilmek için tüm kişisel bilgiler her iki resmi belgede de bulunmasına rağmen, ısrarla kimlik kartı isteniyor ve de ehliyet kabul edilmiyor.  Oy kullanırken kimlik ibrazında geçerli olan Sürüş Ehliyeti, oy kullanabilmek amacı ile seçmen olarak kaydınızın yapılması için yaptığınız başvuruda maalesef kabul edilmiyor.

Bu anlayış benim mantığıma ters.

Bence artık vatandaşa güvenmek, devletin her türlü belgesini geçerli kabul etmek ve insanlarımıza bürokratik işlemlerde kolaylık göstermek zamanı geldi, geçiyor bile.

Eğer bir gün devlet olarak AB’nin bir parçası olacaksak şimdiden uyum çalışmalarına başlamalıyız. Hem kafaca hem bürokratik işlemler olarak…..

19 Mart 2005
Ehliyetle oy kullanabilirsin ama seçmen kütüğüne itiraz edemezsin için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Türklerin Siyasi Eşitliği Rumlara batmaya başladı

Türklerin Siyasi Eşitliği Rumlara batmaya başladı

Derin Kulaktan gelen bilgiler, Kıbrıs sorununun perde gerisinde, çözümden sonra Kıbrıslı Rumlarla Türklerin siyaseten eşit hale gelecek olmaları, Rumlara fena halde batan bir diken haline gelmiş olduğunu gösteriyor. Türklerle siyasi eşitlik Rumların uykularını kaçırıyormuş.

Bu nedenle de Papadopulos, Kıbrıs sorununu çözümlemeyi hedefleyen görüşmelerin başlatılmasını, hep ileri ve belirsiz bir tarihe ertelemek için büyük bir çaba gösteriyor.

Kıbrıs sorununun perde gerisinde Rum tarafı ile arabulucular arasında sıkı bir pazarlık yapılıyor.

Görünen o ki, daha şimdiye kadar taraflardan hiç biri henüz kartlarını açıkça masaya koymuş değil. Tam bir satranç oyunu gibi sessiz ve derinden gidiyor perde arkası faaliyetler.

Açığa çıkan kesin taktiklerden bir tanesi, görüşmelerde Kıbrıs Rum Hükümetinin en büyük hedefinin, Annan planının yeni versiyonunda, kurulacak “Birleşik Kıbrıs Devleti”nde  Kıbrıslı Türklerin Federal Hükümetin alacağı kararları engellemesindeki olanaklarını zayıflatmak ve asgariye indirmek. Bunun için her tür tedbiri almayı ve çok yönlü girişimleri başlatmayı hedefliyorlar.

Rumlara göre Plandaki siyasi eşitlik, ortak devletin ve kurumların çalışmasında engellere neden olabilecek ve bunu gerekçe olarak göstererek Türklerin eşitlik haklarını törpülemek istiyorlar.

Arabulucular, ABD, BM ve İngiltere’nin, Kıbrıs Rum Hükümetinden,  Kıbrıs Türklerini “Evet”ten uzaklaştırmayacak ama kendilerinin de “Evet” diyecekleri  müzakere edilebilir öneriler sunmasını beklediklerini ve buna ilaveten yeni planın görüşülmesinde BM’nin hakemliğinin ve bunaltıcı takvimlerin olmayacağı yönündeki güvencelerini de ilettiler.

Söz konusu arabulucuların Kıbrıs Rum Hükümetine ilettikleri mesajın içinde özellikle de “Siyasi eşitlik konusunun kırmızı çizgi olduğunu ve bu nedenle görüşülemeyeceği” de var. İşte mesajın bu bölümü Rumları bayağı tedirgin ediyor.

Yani açıkçası Rumlar bize “Ortak” olarak değil, “Azınlık” gözü ile bakıyorlar ve BM, ABD, AB, İngiltere ve diğer ülkeler de dahil olmak üzere herkesin, görüşmeleri yeniden başlatarak kurulmasını istedikleri “Birleşik Kıbrıs Devleti”nde  bize layık gördükleri de sadece “Azınlık Hakları”.

Rumların hedefleri ve istekleri yavaş yavaş belirginleşiyor.

1-    Türk Askeri adadan gitsin.

2-    Türkiyeli göçmenlerin tümü geri dönsün.

3-    Türkiye’nin aktif garantörlüğü olmasın.

4-    Kıbrıs’lı Türkler eşit haklara değil azınlık haklarına sahip olsun

Evet, istenen ve hedeflenen bunlar. Başımızı iki elimizin arasına alıp iyice, hem de çok iyice düşünmemiz gerekiyor…

18 Mart 2005
Türklerin Siyasi Eşitliği Rumlara batmaya başladı için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Erdoğan’a, Kofi Annan’dan gel görüşelim daveti

Erdoğan’a, Kofi Annan’dan gel görüşelim daveti

Hatırlayacaksınız “Demokrasi, Terörizm ve Güvenlik Zirvesi” için İspanya’nın başkenti Madrid’e giden Başbakan Tayyip Erdoğan, 11 Mart günü  BM Genel Sekreteri Kofi Annan ile de etraflı bir görüşme yapmıştı.

Erdoğan 3 Ekim’de  AB ile yapılacak müzakerelerin sıkıntısız bir şekilde başlaması arzuladığından, Kofi Annan ile yaptığı görüşmede öncelikle Kıbrıs sorununa çözüm getirecek barış görüşmelerini tekrar başlatmak niyetinde olduğunu çok açık bir dille kendisine iletmiş ve aşağıdaki isteklerini de sıralamıştı.

1-    BM Genel Sekreteri’nin barış sürecinin tekrar başlatıldığını ilan etmesi.

2-    Barış görüşmelerinin ancak olumlu bir sonuç garantisiyle başlatılacağını  ve bunun da sonuç almak için son girişim olacağını açıklaması.

3-    Rumların görüşmeye başlamadan önce tavırlarını net olarak ortaya koymaları için BM’nin baskı oluşturması ve sonradan tavır değiştirmelerine karşı da BM’nin baştan tedbir alması.

4-    Rum tarafının olumlu bir plan değişikliği talebine karşılık Türk tarafının da planda değişiklik isteme hakkının olması.

5-    24 Nisan sonrasında BM tarafından hazırlanmış raporda belirtilen hassasiyetlerin halen geçerli olması nedeni ile AB’nin KKTC konusunda yerine getirmesi gereken yardım ve benzeri yükümlülükleri uygulamaya koyması konusunda BM’nin daha etkin rol oynaması.

“Uzun kulaktan” gelen haberlere göre Madrid’teki görüşmenin sonuçları çok olumlu ve Kofi Annan Erdoğan’ın isteklerini bayağı ciddiye almış. Erdoğan’ın Madrid’deki görüşmede  “Uluslararası terörizmle mücadelede BM öncülük etmeli” sözlerine benimseyen Annan, “Size katılıyorum. Bunları ABD’ye geldiğinizde konuşalım. Sizi bekliyoruz.” diyerek, Erdoğan’ı New York’a davet etmek istediğini vurgulamıştı.

Dün nihayet Erdoğan, AK Parti Merkez Yürütme Kurulunun (MYK) dünkü toplantısında BM Genel Sekreteri Annan’dan aldığı daveti açıkladı.

Aslında, Erdoğan her ne kadar da Terör konusunu görüşmeye gidiyorsa da,  asıl görüşülecek konu “KIBRIS”.

Bence bu davette Kıbrıs konusunda yeni gelişmelere kapı açacak bir çok kararlar alınacak veya stratejik fikir birliğine varılacak.

Öncelikle, Kofi Annan’ın  24 Nisan Referandumundan sonra BM Güvenlik Konseyine sunduğu Kıbrıs Raporunun hala daha onaylanmaması her iki tarafı da rahatsız ediyor. Onaylandığı vakit hem Kıbrıs’ta çözüm istemeyenin Rumlar olduğu Konsey kararı ile tüm dünyaya resmen açıklanacak hem de Kıbrıs’ta çözüme engel olduğu iddiası ile KKTC’nin tanınmamasını üye ülkelere tavsiye eden BM’nin aldığı 540 ve 541 No.lu  kararların iptal edilmesi gündeme gelecek.

Erdoğan’ın Rusya ziyaretinin asıl amaçlarından bir tanesi bu rapordaki Rusya “VETO”sunun kaldırılması idi.

Bu dönem Türkiye, BM Güvenlik Konseyine üye ülke olarak seçilebilmek için bir seri girişimler başlattı. Bunun da altında Annan’ın Kıbrıs Raporunun onaylanması ve BM’nin 540 ile 541 No.lu kararlarının iptali yatıyor.

Erdoğan hep 1 adım önde gidiyordu. Zannederim şimdi birkaç adım birden öne geçti…..

16 Mart 2005
Erdoğan’a, Kofi Annan’dan gel görüşelim daveti için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Cumhurbaşkanını mı seçeceğiz yoksa Toplum liderini mi?

Cumhurbaşkanını mı seçeceğiz yoksa Toplum liderini mi?

YSK bu seçimleri Cumhurbaşkanlığı seçimi diye ilan etti ama benim hala 17 Nisan’da neyi seçeceğimiz konusunda aklım biraz karışık. Cumhurbaşkanını mı seçeceğiz yoksa Kıbrıs Türk toplumunun liderini mi seçeceğiz bir türlü anlayamadım gitti. Abilerime sorayım diyorum ama, benden başka herkes bana abi dediğinden, ben kendi sorularımı sorabileceğim bir abi bulamıyorum.

Denktaş ben kendimi bildim bileli bu toplumun, yani Kıbrıs Türk toplumunun lideri. Hatırladığım kadarı ile 1968 yılında Cemaat Meclisi Başkanı iken resmen Türk Toplumu lideri olarak kabul edildi ve görüşmelere başladı. Arkasından Cumhurbaşkanı muavini oldu. 1974 Barış harekatından sonra Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi Başkanı, arkasından Kıbrıs Türk Federe Devleti Başkanı ve  sonra da KKTC Cumhurbaşkanı oldu.

Bu makama her seçilen toplum lideri mi oluyor. Yokda Sayın Rauf Denktaş toplum lideriydi de sonra mı Cumhurbaşkanı oldu.

Galiba Baba Denktaş bitmeyen enerjisi, kıvrak zekası, karizması, topluma kendini adamışlığı ve son 55 yılını bu toplumunun kendi başına ayakta durabilmesi ve bağımsızlığına adamış olması nedeni ile gerçek bir toplum lideri idi. Ve de toplum lideri olduğu için de yıllarca arka arkaya Cumhurbaşkanı seçildi.

Sayın Talat, beni Cumhurbaşkanı seçin ki “Toplum Lideri” olarak görüşmeci olayım diyor.

Zaten beni çelişkiye düşüren de bu ince detay daha fazla. Yani şimdi görüşmeci bir başka birisi de, Talat Cumhurbaşkanı seçilince, görüşmeci kendisi mi olacak. Yoksa Sayın Arabacıoğlu veya Sayın Eroğlu Cumhurbaşkanı seçilirlerse, hem toplum lideri, hem de görüşmeci mi olacaklar. Hayır olamayacaklar. Bence elinde bu yetkiyi tutan Meclis, bu durumda görüşmeciyi kendisi tayin edecek ve Talat’ı görüşmeci olarak atayacak.

Bence birileri bu nedenle yanlış düşünce parkurunda ileriliyor. KKTC’de yaşayan ve çok ileri düzeyde bir demokrasi var. Bu demokrasimizin övünç kaynaklarından biri de Meclisimizdir. Halk adına kimin konuşacağına, kimin görüşmeci olacağına  KKTC Meclisi karar verecektir, ve de öyle olmalıdır.

17 Nisan’da halkın seçeceği Cumhurbaşkanı’dır. Asla toplum lideri değildir. Artık dünya da lider devri kapanmıştır. Şimdi bilgilerinizi biraz zorlayın ve özellikle de Kıbrıs politikası ve garantör olması nedeni ile bizi çok yakından ilgilendiren Yunanistan’ın her hangi bir lideri olup olmadığını veya Cumhurbaşkanının adını hatırlamaya çalışın…. Hatırlayabileceğinizi hiç sanmıyorum… Ama bir de Libya’nın veya Irak’ın liderlerini hatırlamaya çalışın. Eminim her ikisinin de adını biliyorsunuz hemde ezbere.

Farkı her halde çok iyi anladınız. Gelişmiş toplumlarda artık lider devri kapanmıştır. 21.ci yüz yıla giriş ile dönemler ve kavramlar değişti. Bizim en son liderimiz Denktaş’tı ve Cumhurbaşkanlığından ayrılmakla liderliğini de beraber götürdü.

Cumhurbaşkanı kim seçilirse,  bu makamda anayasanın verdiği görev, yetki ve sorumluluk içerisinde görev yapacaktır. Görüşmecilik veya görüşmeci tayin edilmek apayrı bir olaydır ve görüşmeciyi de tayin edecek olan Meclisimizdir.

Dünyaya çalışan bir demokrasi göstermek ve anlamlı bir mesaj vermek istiyorsak görüşmecimizi Meclis seçmelidir…

15 Mart 2005
Cumhurbaşkanını mı seçeceğiz yoksa Toplum liderini mi? için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

“Biz AB üyesiyiz, Türklerin hiçbir şeyi yok” felsefesi ile Rumlar her fırsatta KKTC’ye köstek oluyorlar

“Biz AB üyesiyiz, Türklerin hiçbir şeyi yok” felsefesi ile Rumlar  her fırsatta KKTC’ye köstek oluyorlar

Gelelim işin özüne. AB artık hanyayı ve konyayı anladı. Kıbrıs konusunda çözümü hangi tarafın istediği, hangi tarafın da istemediği Referandum ile ortaya çıktı. Referandum sonrası Rumların takındığı tavırlar bu kanıyı iyice pekiştirdi.

AB bir şekilde kendini artık çaresizlik içerisinde hissediyor. Zira Helsinki zirvesinden beri sürdürdüğü ve çözümsüzlüğün kuzeyden kaynaklandığı ve güneyi güçlendirerek kuzeyi ve Ankara’yı çözüme ikna edebileceğini varsayan tez, güneyin Annan Planı’nı reddi ile tamamen şekil değiştirdi ve çöktü. Brüksel bu tür bir gelişmeye hazır değildi, zira güneyden defalarca çözümün Rumlar  tarafından engellenmeyeceğine yönelik “güvence” almıştı. Güney Kıbrıs’ın son anda pişmiş aşa su katacağını kimse hesaplamadığı için, geçen nisan ayından beri Güney Kıbrıs’ın üye olduğu Avrupa Birliği, Verheugen’in Avrupa Parlamentosu’nda söylediği gibi “kendini aldatılmış” hissediyor. Aynı konuşmada Verheugen, Rumların artık iki bölgeli iki topluma dayanan federatif bir çözüm modelinden vazgeçtikleri sonucunu da çıkarıyor. Yalan da değil.

Bugün artık sadece AB ülkeleri değil Papadopulos hükümeti de Ankara’nın çözüm istediğini biliyor, ve anahtarın Lefkoşe’de olduğunu görüyor. Türkiye New York sürecindeki inandırıcılığını ve AB konusundaki kararlılığını sürdürdüğü müddetçe Kıbrıs sorunu engel teşkil edemez. Zira Kıbrıs AB ile müzakereleri geciktirerek belki Türkiye’ye zarar verebilir, fakat adada gerginlikten başka bir sonuç alamaz. En sonunda AB Kıbrıs uğrunaTürkiye’den vazgeçemeyeceği için, “Kıbrıs engeli” zaman gerektirse de her zaman aşılır.

Nisan 2004 tarihine kadar Kıbrıs’lı Türklerin önemli bir bölümü, Rumların çözüm istediğine inanmıştı ve çözümsüzlükten kendi yönetimini sorumlu tutuyordu. Referandumda takke düştü ve kel gözüktü. Rumların Annan Planı’na “hayır” demiş olmaları bir yerde adadaki Türk toplumunun bölünmüşlüğünü giderdiği için iyi oldu. Rumlar bugün M. Ali Talat gibi bir politikacının kuzeyde etkin olmasından ve Ankara ile aynı hedefleri paylaşmasından oldukça rahatsız. Sanki eski bir müttefiklerini kaybetmişler gibi düş kırıklığı içindeler.

Önümüzdeki günlerde Rum tarafında siyasi sıkıntılar başlarsa hiç şaşırmayın. Güneyde Türklerin iktidara ortak olmasını istemeyen ve bundan korkan oldukça zengin bir kesim var. Bunların siyasi etkinlikleri hükümetin üst düzeylerine kadar uzanıyor ve ekonomik olarak da ellerindekini kaybetmekten çok korkuyorlar. Bunun için Papadopulos’u b ir şekilde öne ittiler ve şimdilik çözümün önünde en büyük engel Papadopulos ve baryası gözüküyor. Artık Papadoplus’un bu konumdan kurtuluşu yok. Kıbrıs’ta da, AB’de de, BM’de de işler sarpa sarmak üzere.

Papadopulos için Kıbrıs’ta iktidarını pekiştirmek ve sürdürmek çok önemli. Şimdilik tehlike yanından sıyırarak geçti. Annan Planı, Papadopulos ve Papadopulos’u iktidara taşıyan akımları kenara iten iki toplumlu, iki bölgeli, federatif ve AB üyesi bir çözüm paketi idi. Böyle şekillenmiş bir Kıbrıs’ta, milliyetçi, hatta ırkçı, politikaları Türk düşmanlığı etrafında şekillenmiş akımlara günümüzde artık yer yok. Annan Planı’na “evet” çıksa idi Papadopulos iki ay sonra Kıbrıs’ta yalnız cumhurbaşkanı değil, birinci sınıf bir politikacı bile olamayacaktı.

Bugün sol parti AKEL ile, milliyetçi akımlar ve Ortodoks Kilisesi’nin desteğinde, Enosisçi bir ruhun önderliğini ele geçirmiş Papadopulos’un iktidarını elden çıkarmak istememesi Kıbrıs’ta çözümün önündeki en büyük engellerden birini oluşturuyor. Başkanlık seçimlerinin 2008 yılında olacağı göz önünde bulundurulursa bu tarihe kadar kapsamlı bir çözüm şimdilik hayal gibi gözüküyor.

Bu nedenle Papadopulos, çözüme yol açabilecek her girişime karşı ve elden geldiğince buna mani olmaya çalışıyor. Bundan Türkler de birinci derecede payını alıyor.  Öncelikle Kıbrıslı Türklere uygulanan izolasyonların kaldırılması girişimlerini önlemeye çalışarak elden geldiğince zamana oynuyor.

Top BM’de. Hakem de AB. Her ikisi de Papadopulos’u oyuna sokmak için elden geleni yapması gerek. Aksi takdirde Kıbrıs’ta çözüm çok uzakta görünüyor.

14 Mart 2005
“Biz AB üyesiyiz, Türklerin hiçbir şeyi yok” felsefesi ile Rumlar her fırsatta KKTC’ye köstek oluyorlar için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar