Dün öğleden sonra uzun zamandır görüşemediğim İngiliz, daha doğrusu İrlanda’lı bir meslektaşımla bilimsel bir görüşme yapmak için Larnaka’ya gittim. Buluşacağımız ve konuşmamızı sürdüreceğimiz yer, deniz kıyısına paralel giden palmiyeli caddedeki kafelerden bir tanesi idi. Buluşma saatimiz 17:00 olmasına rağmen ben dakik olabilmek, buluşacağımız yeri zaman kaybetmeden tespit edebilmek ve tam zamanında orada bulunabilmek için daha erken yola çıktım. Kafeyi bulduğum vakit saat daha 16:00 idi. Önümde 1 saat vardı ve kafede oturup arkadaşımı da beklemeye de hiç niyetim yoktu.
Çocukluğumun bir bölümünün geçtiği Larnaka sokaklarında dolaşıp 1960’lı yıllara geri gitmeyi düşleyerek önce kaleye sonra da Vakıflara ait Bekirpaşa Su İdaresi binasına gittim. Binadan çıktığım vakit uzaktan gelen ve yerel aletlerle çalınan bir müzik sesi duydum. Müzik sesinin nereden geldiğini bulmaya çalışırken aniden bir düğün alayı köşeyi döndü ve benim bulunduğum sokağa girdi.
Kendimi bir an rüyada hissettim. Sanki 18.ci yüzyılda yaşıyordum. En önde bir kemancı ile akerdeoncu yürüyordu ve çok güzel, ritmik bir yerel bir müzik çalıyorlardı. Arkalarında gelinle damat, onların da arkalarında da kalabalık bir halde aile fertleri ve akrabalar yürüyordu. Erkeklerin üzerinde çok şık lacivert takım elbiseler, kadınların üzerinde de renk renk güncel ve çok güzel elbiseler bulunmaktaydı.
Düğün alayı önümden geçtikten sonra en arka sıraya bende katıldım. Bayağı da hoşuma gitti. Hep beraber Aziz Lazarus Kilisesine geldik.
Aziz Lazarus Kilisesi Larnaka’daki en eski kilise. Lazarus, Hz. İsa’nın ilk gösterdiği mucizenin kahramanı. Lazarus öldükten sonra kendisini bir mağaraya gömerler ve kapısını taş ile kapatırlar. Yakınları Hz. İsa’ya kendisini hayata geri döndürmesi için yalvarırlar. Bu yalvarmalara dayanamayan Hz. İsa tek başına mağaraya girer ve Lazarus’u tekrar hayata döndürerek, kapıdan beraberce çıkarlar. Hayata tekrar geri dönen Lazarus artık bir Aziz’dir ve Hristiyanlığı yaymak için bir gemiye binerek Kıbrıs’a gelir ve Larnaka’ya yerleşir. Larnaka’nın ilk piskoposu seçilir ve ölünce de bu görkemli kilise onun adına inşa edilerek bedeni kilisenin altındaki mağaraya gömülür. Lüzinyan döneminde Hristiyanlar için artık çok kutsal bir Aziz olarak bilinen Lazarus’un bedeni Marsilya’ya taşınır.
Kilise son derece görekemli bir yapı. İçinde dört adet ana sütun var ve bu sütunların arasındaki doğuya doğru olan açıklıklarda 3 adet kubbe, kuzey-güney doğrultusunda ise kemerlerin üst kıvrımları yer alıyor. Genelde, yüzünüzü doğuya yani Kudüs’e doğru döndüğünüz vakit bayanlar sol tarafa, erkekler sağ tarafa oturuyor.
Düğün alayı kiliseye girdikten sonra dini tören başladı. Kadınlar ve erkekler karışık oturdular. Ben de en arka sıraya geçtim ve oradan tüm töreni izledim.
Töreni 3 rahip idare etmekteydi. Baş rahibin üzerinde siyah renkli ve altın süslemeli bir cüppe, ikinci rahibin üzerinde gümüş renkli ve altın süslemeli bir cüppe ve üçüncü rahibin üstünde ise beyaz renkli ve altın süslemeli bir cüppe bulunmaktaydı. Siyah cüppeli baş rahip töreni idare eden ve ilahileri söyleyen kişi idi. Yanında 2-3 erkekten oluşan bir de koro yer almaktaydı.
Kız tarafı ve gelin solda, damat ve erkek tarafı da sağda yer aldılar. Gelin ile damat ayakta dururlarken taraflar oturdular. Önce gümüş renk cüppeli rahip ilahiler okudu ve yüzükleri taktı. Sonra da Hz. Meryem’in ikonasını havaya kaldırarak önce damada sonra da geline öptürdü.
Damadın adı olan Konstantin’i ve gelinin adı olan Maria’yı bir çok kere söyleyerek her ikisini de tütsüledi. Sonra her ikisinin başına, aynen bizde gelin ve damadın parmaklarına takılan ve kırmızı kurdele ile birbirine bağlı yüzükler gibi melekler kadar saf olduklarını vurgulayan ve beyaz bir kurdele ile birbirine bağlanmış, başa taç gibi konan gümüş birer halka taktı.
Beyaz cüppeli rahip ciltlenmiş ve kırmızı kadife ile kaplanmış büyük bir İncil’i havaya kaldırdı ve gelinle damat başlarını eğerek İncil’e hürmet ve saygılarını sundular. Sonra gümüş cüppeli rahip önce damada sonra da geline şaraba batırılmış kurabiye vererek onları kutsadı ve arkasından Meryem Ana İkonunu havaya kaldırarak damada ve geline öptürdü. Beyaz cüppeli rahip, gelin, damat ve bir genç kız elele tutuşarak Meryem Ana İkonunu havada tutan gümüş renkli cüppeli rahibin etrafında 3 kez döndüler. Rahip gelin ile damadın alnına kutsal su dokundurduktan sonra kilisedeki herkes ayağa kalktı ve haç çıkardı.
Damat ve gelin sıra ile rahibin elini öptükten sonra, diğer rahip Hz. Meryem ikonunu önce erkek sonra da kız tarafına selamlattı.
Damadın babası ayağa kalkarak önce rahibi, sonra da damadı ve gelini tebrik etti. Arkasından damadın annesi ayağa kalktı ve önce rahibi sonra da damadı ve gelini tebrik etti. Sonrada her ikisi birden dünürlerini tebrik ettiler. Aynı seremoniyi kız tarafı da yaptıktan sonra dini tören bitti ve genel tebrik başladı.
Ve tahmin ettiğiniz gibi bende kendi toplantıma geç kaldım. Ama Kıbrıs aşığı birisi olarak son derece çarpıcı ve folklorik değeri çok yüksek bir gün geçirdim. Tavsiye ederim. Rum adadaşlarımızı her yönleri ile tanıyabilmek için sizde Rumların her tür folklorik faaliyetlerine katılın, görün ve yaşayın.
Birbirleriyle sanki anlaşmışlar gibi BM Genel Sekreteri’nin eski Kıbrıs Özel Temsilcisi Alvaro De Soto ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Adalet ve Kamu Düzeni Bakanı Doros Theodoru aynı günde, aynı gerçeği dile getirdiler ve Rumların çözümden yana olmadıklarını söylediler.
De Soto Brüksel’de yaptığı bir konuşmada Rumlar “iki bölgeli, iki toplumlu” bir federasyon istiyorlarsa “Siyasi Eşitlik” (Political Equality) ve “Yetki Paylaşımı”nı (Share of Power) kabul edip etmediklerini netleştirmeleri gerektiğini vurguladı ve Rumlar’ın ekonomik refah içinde olmaları ve Avrupa Birliği’ne girmeleri nedeniyle çözümden yana olmadıklarını söyledi.
Sözlerine devamla, Rumların Annan Planı’nda öngörülen tarafların “siyasi eşitlik ve yetki paylaşımını” kabul etmeye hazır olmadıklarını ve planda öngörülen üç hükümetin (Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti, Kıbrıs Rum Devleti ve Kıbrıs Türk Devleti) adada şu anda var olan iki devletten daha iyi olduğunu desteklemeye devam edeceğini belirtti. Bence De Soto, bu sözleriyle bugün Kıbrıs’ta iki hükümet bulunduğunu ve Kıbrıs sorununa kesin ve nihai bir çözüm getirmek için BM tarafından ortaya konan Annan Planının taraflarca görüşülmesinde büyük bir rol oynamış deneyimli bir diplomat olarak “Rumların çözüme karşı olduklarını” bu sözleri ile açıkça ortaya koydu.
Aynı yaklaşımı ve benzeri sözleri de aynı gün, belki de aynı saatlerde sanki ağız birliği etmişcesine New York’ta bulunan Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Adalet ve Kamu Düzeni Bakanı Doros Theodoru’da sarfederek, Rum Hükümetinin bugüne kadar Kıbrıs sorununun çözümünü engellediğini dile getirdi.
Theodoru New York’ta yaptığı açıklamada, “şu anda çözüm için acele etmediklerini ve Kıbrıs sorununu BM’nin siyasi platformundan çıkarıp AB’nin hukuk platformuna çekmeye ve AB içinde sorunu çözmeyi amaçladıklarını” söyledi.
Theodoru’ya göre Referandumdan çıkan “hayır” yanıtı ile Kıbrıs’ta tanınan tek devlet olmaya devam edildi ve bu devlet ile de AB’ye üye olundu. Böylece AB içinde sadece Rumların sesi duyulacak ve Rumlar istedikleri gibi at oynatacak.
Theodoru New York’taki konuşmasında Tasos Papadopulos’un Kıbrıs sorununda bugüne kadar örtbas edilen taktiğini de açıkladı.
Taktik özetle;
a- Çözümü engellemek.
b- 3 Ekim’e kadar müzakerelerden kaçımak.
c- Kıbrıs sorununu zaman içinde BM’nin siyasi platformundan çıkarmak ve Avrupa Birliği’nin hukuk platformu içine sokmak.
Bu taktik sıralaması ile Theodoru, Kıbrıs (Rum) Hükümetinin bütün mantığının, Güney Kıbrıs’ın AB’ye üye olduğu andan itibaren Kıbrıs sorununu çözmeye gereksinimi olmadığını ve çözümün artık yavaş yavaş Avrupa normları içine gireceği yönünde olduğunu” ortaya koydu.
Bu taktiğin ikinci aşaması Türkiye’nin Kıbrıs sorunun çözmekte acele etmesi ile ilgili. Bu aceleciliği temel alarak Türkiye’yi kontrol etmeyi ve bir takım yaptırımları uygulatmayı planlıyorlar.
Buna göre AB çerçevesi içinde, değişik yönlerde faaliyetlerde bulunabileceklerini ve müdahale olanaklarının olabileceğini planlıyorlar. AB’nin hukuk rejimi ile Avrupa normlarını esas alarak, AB ilkeleriyle şekillenen bu çerçevede Kıbrıs sorununa, BM Genel Sekreteri’nin önerdiğinden çok daha iyi ve kabul edilebilir bir çözümü aşamalı olarak Türkiye’ye ve de indirekt olarak Kıbrıs’lı Türklere kabul ettirebileceklerini planlıyorlar.
İyi bir planlama ve satranç oyunu ama karşılarında kurt politikacıları bulacakları da kesin… Bakalım kim son sözü söyleyecek…..
AB’nin 3 Ekim’deki müzakerelerin başlayabilmesi için şart koştuğu Ankara Anlaşması’nın Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni de içine alacak biçimde genişletilmesini öngören uyum protokolü, 2 Mart’ta AB’nin başkenti olarak addedilen Brüksel’de Avrupa Birliği Komisyonu ile müzakere edilmeye başlandı.
Türkiye tarafından gönderilen görüşmeciler Deniz Bölükbaşı ve Ertuğrul Apakan. Geçen sene BM gözetiminde Rumlarla, Lefkoşa Uluslararası Hava Alanında yapmış olduğumuz Annan Planı görüşmelerinde her ikisini de yakından tanımak ve beraber çalışmak fırsatım oldu. İkisi de mükemmel birer diplomat, hariciyeci, Kıbrıs uzmanı ve görüşmeci.
İlk gün müzakereler olumlu bir havada geçti. Masada şimdilik ciddi bir anlaşmazlık yok ve görüşmeler teknik seviyede yapılıyor. Daha ilk günden Dışişleri bakanlığının Kıbrıs konusundaki uzmanları Müsteşar Yardımcısı Büyükelçi Ertuğrul Apakan ile Büyükelçi Deniz Bölükbaşı, AB Komisyonunun önüne 4 önemli mesaj koydu.
1. Ek protokol, ticari bir anlaşma protokolüdür ve siyasi bir içerik taşımamaktadır. Bu nedenle sadece “ticari amaçlı” uygulanabilir. Bu protokolden Türkiye’nin Rumları tanıdığı anlamının çıkarılmaması için, “Rumların tanınmadığına” dair resmi çekince yazısı protokole iliştirilecektir.
2. Protokol “Rumlara limanların ve hava alanlarının açılması” ile ilgili bir madde içermediği için AB’nin bu talebi dikkate alınmayacaktır.
3. Tüm uluslararası anlaşmalarda olduğu gibi, ek protokolün imzalanması halinde Kıbrıs (Rum) Cumhuriyet’nin ayrı bir devlet olarak “sınır tanımı” yapılacaktır.
Bu 3 maddeden de görüldüğü gibi, şimdilik Rumları tanıma, limanları açma ve Kıbrıs’ın tümünün Rumların idaresinde olduğu kavramları görüşülmeyecek bu ek protokolde görüşülmeyecek.
Müsteşar Yardımcısı Ertuğrul Apakan ile Deniz Bölükbaşı’nın temsil ettiği Türk tarafı, protokole paraf atılması konusundaki Türk mevzuatından kaynaklanan sorunları AB’ye aktardı. AB Komisyonu üyeleri de uyum protokolü süreci konusunda hala daha kafaları karışık ve de nasıl bir metot takip edecekleri konusunu da halen bilmiyorlar.
Türk heyeti, uyum protokolünün imzalanmasının Rumların tanınması anlamına gelmeyeceğini ve Türkiye’nin KKTC ile ilişkilerini etkilemeyeceğine ilişkin bir beyanı uyum protokolü ile birlikte açıklamak isteklerini de ayrıca AB Komisyonuna iletti.
Şimdilik işler emin ellerde ve yolunda… Hayırlısı
Avrupa Birliği (AB) ile Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti arasında KKTC için öngörülen doğrudan ticaret tüzüğü inatlaşması ve çatışması hala devam devam ediyor. AB’nin ilgili Komisyonu, KKTC’ye verilen sözlerin tutulmasını ve Kıbrıslı Türklerin izolasyonuna son verilmesi konusundaki ısrarını sürdürürken, Rumlar doğrudan ticaret kararına “felik” koymaktan asla vaz geçmiyor.
Önceki gün Brüksel’de AB Komisyonu Başkanı J. M. Barroso ile bir araya gelen Papadopulos’a doğrudan ticaret tüzüğünün yasal çerçevesinin değiştirilmesi karşılığında tüzüğe itiraz etmeyecekleri sözü vermesi önerildi. Bu öneriye göre Rumlar bu tüzüğü kabul edeceklerini oylama öncesi garanti edecekler ve ondan sonra AB Komisyonu da doğrudan ticaret tüzüğünün yasal temeli olan AB Anlaşması’nın 133.cü maddesi yerine 308.ci maddesini kullanacak.
Söz konusu öneri yeni olmamakla birlikte, Papadopulos’tan sözlü de olsa böylesi bir garantinin istenmesi çeşitli spekülasyonlara yol açıyor. 24 Nisan referandumunda eski genişleme komiseri Günter Verheugen’in “Rumlar tarafından aldatıldım.” açıklamasının ardından komisyonun Papadopulos’a olan güveninin azaldığı kesin.
Hatırlarsanız, Lüksemburg’daki Avrupa Adalet Divanı , 1990 yılında aldığı bir kararla, KKTC’den Avrupa Birliği’ne, sadece Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetinin vereceği sağlık sertifikasıyla narenciye ve patates ihracatı yapılabileceğine karar vermişti.
Tüm bunların temelinde 133.cü maddenin “oy çoğunluğu” ile kabul edilebilmesi yatıyor. Bu maddeye göre alınacak karar oy birliği istemiyor ve Rumlar kolayca devreden çıkarılabilir. Ancak Komisyon, 133.cü madde yerine kararın oybirliği ile alınacağı 308.ci maddeyi öneriyor. Böylece de Rumlara da söz hakkı verilmiş oluyor. Ancak Papadopulos “Mister NO” olan lakabına uygun olarak bu teklifi de reddetti. Papadopulos’un söz konusu öneriyi, tüzüğün özünü değiştirmediği ve “gayri meşru” yani Rumlara göre yasal olmayan limanlardan ticarete izin vereceği için reddettiği belirtiliyor. Rumlar, KKTC limanlarını 1975 yılında kapalı olarak ilan ettiler ve o günden beridir de yasa dışı olduğunu iddia ediyorlar.
AB dönem başkanı Lüksemburg, doğrudan ticaret tüzüğünün Rumları devreden çıkararak nitelikli oy çoğunluğu ile kabul edilmesine soğuk bakıyor. 26 Nisan 2004 tarihinde AB Dışişleri Bakanları, KKTC’ye karşı uygulanan izolasyonların kaldırılması kararı almıştı. Bu güne kadar izolasyonların kaldırılmasına ilişkin AB Komisyonu tarafından hazırlanan 3 adet tüzüğün sadece Yeşil Hat ile ilişkili olanı kabul edildi. KKTC için hayati önem taşıyan “Doğrudan Ticaret Tüzüğü” ise Rumların engeline takıldı.
Papadopulos gerekçe olarak, Avrupa Toplulukları Adalet Divanı’nın (ATAD) 1990’lı yıllarda aldığı bir kararı gerekçe göstererek, kendileri kabul etse bile söz konusu tüzüğün ATAD’dan döneceğini iddia ediyor.
Buna karşın (bende dahil olmak üzere) son 15 yılda koşulların iyice değiştiğini ve dolayısıyla tüzüğün iptal edilebileceğini savunanlar da var.
Papadopulos’a göre AB ile KKTC arasında yapılacak doğrudan ticaretle ilgili uygulama, sadece yasal zeminde değil aynı zamanda niyet bakımından da sorun çıkarmakta. Kendisine göre ihracatın Kıbrıs’ın yasal limanlarından yapılması gerekliği, Lüksemburg’daki Avrupa Topluluğu Adalet Mahkemesi’nin değiştirilemez bir kararı olması nedeni ile kesin bir koşul. Bu nedenle de Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin yasadışı olarak kabul bir ettiği limanlardan ve havaalanlarından ihracat yapmak da yasal değil. AB Komisyonu yapı itibarı ile Adalet Mahkemesi’nin söz konusu kararını geri alabilecek veya bu kararın aksine bir işlem yapabilecek yetkilere de sahip değil.
Rumlar bize ne zaman yaşama hakkı tanıyacak gerçekten de çok merak ediyorum….
Ufukta artık kaçınılmaz bir şekilde Konfederasyon gözüküyor. Meclis tutanaklarına bakarsanız ben bunları 1978 yılında KTFD Meclisinde yapılan gizli bir oturumda, daha 30 yaşındayken de deneyimsiz bir Milletvekili iken söylemiştim. Bakabilirsiniz…. Sözlerim tutanaklarda hala duruyor….
Önce konuyu okuyucularıma aktarmak sonra da Sayın Bakana ve ilgili şirketin yöneticisine çağrımı yapmak istiyorum.
Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Sivil Havacılık İdaresi, Güney Kıbrıs ile İsrail arasında tarifeli seferler yapan “Arkia İsrail Havayolu” şirketinin seferlerini iptal etti.
İptal gerekçesi çok ilginç. Şirketin “izin koşullarını ihlal ettiği”ni iddia ediyor sivil Havacılık Dairesi. Onlara göre Arkia İsrail Havayolu şirketiyle Kıbrıs’a gelen İsrailli yolcular, Güney Kıbrıs’ta otel rezervasyonu dahi yapmadan, sabahleyin Güney Kıbrıs’a iner inmez KKTC’deki kumarhanelere yönelmekteler ve akşam olunca da sadece ülkelerine geri gitmek amacı ile Güney’e dönmekteler. Güney Kıbrıs’ta hiç konaklama yapmıyorlar ve tüm bunlara ilaveten de bu yolculardan birçoğu başka havayolu şirketiyle ülkelerine geri gidiyorlar.
Aslında gerekçe çok açık ama yukarıdaki bahane arkasına saklanıyorlar. Bence gerekçeleri, gelen İsrail vatandaşlarının Kuzeyi daha çekici ve cazip bulmaları ve hemen oraya yönelmeleri. Rumlar, bize hiç kimsenin gelmesini istemiyorlar. Para kazanmamızı, ayakta durmamızı ve ekonomimizin düzelmesini arzu etmiyorlar. Aslında bunu düşünmek veya rüyalarında bile görmek istemiyorlar. İstiyorlar ki, biz zayıf olalım, açlıktan sürünelim, ekonomimiz batsın ve onlara muhtaç olalım.
Benim anlayamadığım bir şey var. Bize kötülük etmekten başka bir şey düşünmeyen ve bunu gerçekleştirmek için her tür yolu deneyen Rumlarla niye biz hala daha birleşmek istiyoruz ve ortak bir devlet kurmak istiyoruz bir türlü anlayamıyorum. Artık Rumların samimi olmadıklarına inanıyorum. Hele bu örneği de gördükten sonra, düşüncelerim artık bayağı değişmeye başladı.
Hatırlayın. Daha birkaç gün önce AB Komisyonu’nun değiştirdiği Yeşil Hat tüzüğüne Parlamento’da ivedilik istemesine bile tahammül edemediler ve bunu da önlediler. Aslında bizim lehimize olabilecek her şeyi önlüyorlar.
Bence bu iş artık böyle devam edemez. Buna bir şekilde son vermek gerekmektedir.
Ben bu işe Rumların Arkia İsrail Havayolu şirketinin İsrail-Kıbrıs seferilerini sudan bir gerekçe ile iptal etmesine çok bozulan İsrail Turizm Bakanı Benjamin Eylon, Bakanlık sözcüsü Sayın Vardit Kaplan ve Arkia İsrail Havayolu şirketinin sahibi Knafaim-Arkia Holdings’in CEO’su Sayın Izzy Borovich’dan başlamak istiyorum ve onlara bir çağrı yapıyorum.
Türkiye Cumhuriyeti, Milli Havayolu olan THY’nin ve yerel bir kuruluşu olan KTHY’nin Türkiye’den KKTC’ye uçuşlar yapmasına izin veriyor ve bu uçuşların tümü de yasal. Tüm uçaklar, yolcular ve bagajlar sigorta kapsamında.
Knafaim-Arkia Holdings yöneticisi Sayın Izzy Borovich. Siz sermayesi yaklaşık 174 Milyon Dolar olan ve İsrail’in efsanevi havayolu şirketi olan EL-AL’ın %25 hisselerini elinde tutan büyük ve köklü bir şirketin yöneticisisiniz. İsrail’li vatandaşlarınızın daha rahat ve daha kolay bir biçimde KKTC’ye gelebilmeleri için Türkiye Cumhuriyeti’nin uygulamasının benzeri bir uygulama ile grubunuzun içinde küçük bir şirket olarak yer alan Arkia İsrail Havayolu şirketine ait uçakların, Dov Hava alanından KKTC Ercan’a uçuş yapması için direktif verin. Göreceksiniz ki, masraflarınız daha az ve karınız daha çok olacaktır. Belki de size KKTC hükümeti çok özel bir tarife uygulayacak ve Larnaka Hava alanına ödediğiniz iniş-kalkış ve konaklama ücretlerinin çok daha azını ödeyeceksiniz.
“Ben size aracı olmaya ve KKTC’deki tüm başvuru hizmetlerinizi ücretsiz ve gönüllü olarak yapmaya hazırım. Gerekli izinleri alabileceğimi de size şimdiden taahhüt ediyorum.”
Sayın İsrail Turizm Bakanı Benjamin Eylon. Larnaka’ya uçuşları Rum idaresi tarafından sudan gerekçelerle iptal edilmiş Arkia İsrail Havayolu şirketini, vatandaşlarınızın KKTC’ye gitmek isteklerini aksamasız gerçekleştirebilmesi için KKTC Ercan Hava Alanına direk uçuş yapmasına teşvik edin ve gerekli izinleri verin.
KKTC Hükümetinin sizlere kucak açacağından ve her türlü kolaylığı yapacağından eminim ve size de bunun garantisini şimdiden verebilirim.
Deneyin sakın Bakan. Siz pişman olmayacaksınız. Vatandaşlarınız ise memnun olacaktır…