Rumlar sıkıştıkça taktik değiştiriyor

Rumlar sıkıştıkça taktik değiştiriyor

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterliği, KKTC’de 17 Nisan’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından, Nisan ayı sonu veya Mayıs ayı başlarında, Kıbrıs sorununun çözümü müzakerelerinin yeniden başlamasıyla ilgili olarak Kıbrıs’a bir ziyaret düzenlemeyi programlıyor. Genel Sekreter Kofi Annan, bu program çerçevesinde muhtemelen yardımcısı Kieran Prendergast’ı Kıbrıs’a gönderecek ve tarafların nabzını yoklayacak.

Türkiye Cumhuriyeti 3 Ekim’de AB ile müzakereleri başlatabilmek için bir an evvel Kıbrıs sorununu çözmeyi planlıyor ve devamlı olarak Papadopulos’u masaya oturtabilmek için girişimlerde ve tekliflerde bulunuyor. Bu tür girişimlerin en son örneği Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gündeme getirdiği ve soruna dahil tüm tarafların yer alacağı 5’li görüşme yapılması önerisi idi.

Birkaç gün evvel AB Parlamentosunda Mali Yardım ve Doğrudan Ticaret tüzüğü ile ilgili bir oylama yapıldı. Avrupa Parlamentosu (AP), Rum parlamenterlerin yoğun girişimleri sonucunda KKTC’ye yapılması kararlaştırılan Mali Yardım ve Doğrudan Ticaret tüzüklerinin hemen onaylanmasını öngören karar tasarını 250’ye karşı 254 oyla reddetti. Avrupa Konseyi’nde Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nü engellemekle yetinmeyen Rumlar, yoğun bir propaganda ile Avrupa Parlamentosu’nun tüzüklerin onaylanması yönünde çağrı yapmasını da engelledi.

İşin doğrusu, AB Kıbrıs’lı Türklere verdiği sözleri yerine getirmek için çaba sarf ederken, sırtını Avrupa Birliği’ne dayamış olan Güney Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin diplomatik çözüm yollarını tıkamasından artık bıktı ve usandı.

AB Dönem Başkanı Lüksemburg’un AB işlerinden ve Göçten sorumlu Devlet Bakanı Nicolas Schmit, 27 Şubat pazar akşamı Ankara’ya geldi. AKP ile tanışmak istediği belirtilen Schmit, pazartesi sabahı ilk olarak AKP yetkilileriyle buluştu ve görüştü. Bunun ardından Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdullah Gül ile yaptığı toplantıda 3 Ekim’de başlayacak olan AB üyeliği müzakerelerine ilişkin konuları ve Kıbrıs’ı görüştü.
Papadopulos, karakterine uygun olarak sıcağı sıcağına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gündeme getirdiği ve soruna dahil tüm tarafların yer alacağı 5’li görüşme önerisini reddetti. Arkasından Yunanistan’da reddetti. Halbuki teklif son derece mantıklı idi ve 1960 Zürih Anlaşmasını temel alarak tüm tarafları bir araya topluyordu.

Gün geçtikçe yavaş yavaş bir köşeye doğru itildiğinin ve kaçınılmaz olarak köşeye sıkıştırılacağının kokusunu alan Rum yöneticiler hemen taktik değiştirdiler.

Önce Papadopulos, Kıbrıslı Türklerle diyaloğu reddetmediğini ve KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat ile 17 Nisan’da yapılacak KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “Kıbrıs Türk toplumunun Cumhurbaşkanı (lideri) olarak seçilmesi halinde, Kıbrıs sorununu BM çerçevesinde görüşebileceğini” açıkladı. Tabii bu görüşme bence Mehmet Ali Talat’a münhasır değil. Kim Cumhurbaşkanı seçilirse onunla görüşürüm manasında alıyorum ben bu sözleri.

Arkasından Erdoğan’ın önerisine yanlış yaklaştığını hemen fark etti ve Rum hükümeti sözcüsü Kipros Hrisostomides kanalı ile, Birleşmiş Milletler gözetiminde olması koşuluyla müzakerelere başlamaya hazır olduklarını ancak bunun dışındaki herhangi bir yöntemi kabul etmeyeceklerini açıklattı.

Dikkat edin, 17 Aralık’tan sonra ısrarla konuyu AB platformuna çekmeye çalışan ve çözüme yönelik her tür görüşmeyi reddeden Papadoplus, ilk defa resmi yoldan “BM çerçevesinde” müzakerelere başlamayı kabul ettiğini açıkladı.

Ufukta BM gözetiminde bir dizi görüşmeler gözüküyor…Bu defaki ufuk elle tutulacak kadar yakın…

2 Mart 2005
Rumlar sıkıştıkça taktik değiştiriyor için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Türkiye’nin AB ile Rumları tanıma(ma) protokol görüşmeleri 2 Mart’ta Brüksel’de başlıyor

Türkiye’nin AB ile Rumları tanıma(ma) protokol görüşmeleri 2 Mart’ta Brüksel’de başlıyor

AB’nin 3 Ekim’deki müzakerelerin başlayabilmesi için şart koştuğu “Ankara Anlaşması’nın ek protokol ile yeni üyeleri de kapsaması” meselesi, mevcut kriz daha hala atlatılamadıysa da hayata geçiyor. Türkiye, Ankara Anlaşması’nın Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni de içine alacak biçimde genişletilmesini öngören uyum protokolünü, 2 Mart’ta AB’nin başkenti olarak addedilen Brüksel’de Avrupa Birliği ile müzakere etmeye başlayacak.

Türkiye, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni bir şekilde tanıması anlamına gelecek bu genişletme konusunda “pek de hevesli” değildi. Ancak Türkiye’nin bu sıkıntısını anlayan AB, Konsey kararı olan bu koşulda geri adım atamayacağını, ama bunun da “tanıma anlamına gelmeyeceğini” söyleyerek son bir ay içinde Türkiye’ye sürekli uyarılar yapmaya başladı. AB’nin yaptığı uyarılar sonrasında Türkiye “içinden gelmese” de süreci başlatmak zorunda kaldı. Yapılan planlamaya göre görüşmelerin, pazarlıkların ve ek protokolün yazılmasının 2 ay içerisinde bitmesi gerekiyor. Bu iki aya metnin son şeklinin AB’de geçerli olan 8 dile çevirisi ve bütün ülkelerce onaylanması da dahil.

Görüşmeciler belli oldu. Deniz Bölükbaşı ve Ertuğrul Apakan. Geçen sene BM gözetiminde Rumlarla, Lefkoşa Uluslararası Hava Alanında yapmış olduğumuz Annan Planı görüşmelerinde her ikisini de yakından tanımak ve beraber çalışmak fırsatım oldu. İkisi de mükemmel birer diplomat, hariciyeci ve görüşmeci. Bu ikilinin Türkiye’yi istenen hedefe götüreceğinden ve görüşmelerden arzu edilen sonuçları kopracağından eminim. En küçük bir şüphem dahi yok.

Türkiye’nin niyeti, ankara Antlaşması ek protokolunu yeni üye on ülkeyi kapsayacak şekilde genişletmek ama bu genişletmenin direkt veya indirekt bir şekilde Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni siyasi olarak tanıması anlamına gelmemesini hukusal olarak garanti altına almak. Türkiye’nin aklında olan Roma Anlaşması örneği, bu imzayı atarken “işlemin Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni resmen tanıdığı anlamına gelmediği”ni belirteceği bir çekinceyi koymak. Bu çekincenin protokol metnine eklenememesi durumunda ise bir deklarasyon yayınlayarak Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini siyasi olarak  tanınmadığı bir kez daha vurgulamak.

Türkiye’nin bu çekinceyi koyabilmek için emsal aldığı örnek, AB’nin Makedonya ile yaptığı ve Yunanistan’ın baskıları sonucu “Söz konusu ülkeyi Makedonya Cumhuriyeti olarak tanımıyoruz.” ibaresini koyduğu anlaşma. Bu anlaşma ile AB, Makedonya ile her tür ekonomik, kültürel ve siyasi ilişkileri başlatırken, çekince olarak da Makedonya’yı “Makendonya Cumhuriyeti” olarak tanımadığını anlaşma metni içine koymuştu.

Ankara’nın “Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni siyasi olarak da tanıması konususu” dışında, Ankara Antlaşmasını ek protokolünün yeni üyeleri de kapsayacak şekilde genişletilmesine ikinci itirazı da Gümrük Birliği’nin hangi sınırlar içinde uygulanacağına ilişkin. 2 Ekim 2004 tarihinde Gümrük Birliği’nin Rum Kesimi için de geçerli olduğu yönündeki Bakanlar Kurulu kararı yayınlanırken AB’nin genel talebinin aksine, “Kıbrıs Cumhuriyeti” yerine “Kıbrıs” ifadesini kullanan Türkiye, uyum protokolünde de benzer yolu seçecek. Ancak bu noktada, “Kıbrıs” ifadesi ile adanın tümünün değil, sadece güneyinin kastedildiği hukuki olarak vurgulanacak.

Önümüzde çetin geçeceği şimdiden belli olan bir 2 ay var. Mayıs ayı, AKP hükümeti için “Zafer” veya “Deprem” ayı olabilir…

1 Mart 2005
Türkiye’nin AB ile Rumları tanıma(ma) protokol görüşmeleri 2 Mart’ta Brüksel’de başlıyor için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

PKK’ın yeni eylem listesinde KKTC’de var

PKK’ın yeni eylem listesinde KKTC’de var

Özellikle 17 Aralık AB Devlet Başkanları Konsey toplantısından sonra PKK’ın AB içindeki varlığı iyice sorgulanmaya başladı. Artık AB’de PKK’ya karşı eski sempati yok.

Aynı şekilde Türkiye’de artık siyasallaşmadan başka çare olmadığını kavrayan Zana gibi PKK’ın eski sempatizanları da PKK’ya ve yaptığı silahlı eylemlere tepki gösteriyor.

Türkiye’nin baskısı ile Suriye’den kapı dışarı edilen teröristler, artık eskisi gibi ellerini kollarını sallayarak istedikleri zaman İran’a da giremiyorlar. Kuzey Irak’taki Kandil Dağı’na sıkışan ve faaliyetlerini burada yürüten militanlar muhtemel bir Türk Silahlı Kuvvetleri operasyonundan ciddi bir biçimde çekiniyor. Bu koşullarda PKK için Türkiye’yi düşman olarak gören Ermenistan veya Kıbrıs’ın güney kısmından başka saklanma yeri kalmıyor. Ermenistan, 17 Aralık’ta AB’nin Türkiye’ye tarih vermesi ve müzakerelerin başlatılması kararını almasından sonra AB ile sınır komşusu olacağı nedeni ile PKK’yı topraklarında istemiyor. Geriye kala kala Kıbrıs’ın Güneyi kalıyor.  Kalıyor  ama bu sefer de kuzey-güney arasında başlayan barış sürecinde çıban başı olacağı için PKK’yı Rumlar da istemiyor.

Sıkışan ve yeni bir strateji belirlemek zorunda kalan PKK, Kürt sempatizanı internet sitelerinden birinde yapılan açıklamaya göre 17 Aralık’taki Avrupa Birliği müzakerelerinden sonra KKTC’de eylem yapmak kararı almış ve gözünü, topraklarında Türkiye’nin güney doğu bölgelerinden gelmiş Kürtlerin de yaşadığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne dikmiş.

İddiaya göre Ocak ayı başında Suriye’de Şam yakınlarındaki bir çiftlik evinde bir araya gelen PKK yöneticileri ile Rum temsilciler, beş saat süren bir toplantının ardından ortak bir karara imza atmışlar. Bu karara göre, Rumlar Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ni “Kuzey Kürdistan”; PKK’lılar da Kıbrıs’ın tamamını Rum yönetimindeki “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak tanıyacakmış. Toplantıda ayrıca PKK’nın KKTC’de etkin olmasının ve yapacağı  eylem ve baskılarla huzuru bozup Kıbrıs’lı Türkleri göçe zorlamalarının Rumların çok yararına olacağı kararına varılmış.

İddiaya göre terör örgütü PKK bu toplantıdan sonra adadaki Türkler’i göçe zorlamak için militanlarını hazırlamış ve düğmeye de basmış.  KKTC’de eylem yapacak teröristler barışı ve huzuru bozacak silahlı veya silahsız eylemlerde bulunmak için öncelikli hedef olarak genç subay ve astsubayları seçmişler.

Aynı zamanda adadaki Kürt kökenli vatandaşlara yönelik propaganda faaliyetlerine de hız veren PKK militanları, önceden tespit edilen evlere, “Hep beraber. Her şey PKK ve özgürlük için…” sloganlarının yazılı olduğu broşürlerden bırakmışlar.
PKK, KKTC’de yasal olarak dernek veya lokal açamadığı için faaliyetlerini daha çok Kürtlerin yoğunlukta yaşadığı Lefkoşa’da yürütüyormuş ve propaganda alanı olarak da kahvehaneleri tercih ediyormuş. Lefkoşa’nın Surlariçi bölgesinde ara sokaklarda bulunan bu kahvehaneler de geceleri terörist başı Apo’nun posterleri ile süslenerek gece toplantıları yapılıyormuş.

Bu internet sitesindeki yazıya göre Kıbrıs adasını bütünüyle Yunan adası yapmak isteyen Rumlar PKK’ya her türlü desteği verip onları yönlendiriyormuş.

1988’den beri Güney Kıbrıs’ta olduğu bilinen PKK’nın Lefkoşa’nın Rum kesiminde, Orfeos Caddesi No.16’da “Kıbrıs Kürdistan Dayanışma Komitesi” adı ile kayıtlı bir birimi var ve bu birim Rum Enformasyon Dairesi tarafından da destekleniyor. Yıllardır PKK militanlarına kiliseler tarafından iaşe ve barınma yardımı yapılmakta ve iş imkanı sağlanmakta. Kıbrıs Kürdistan Dayanışma Komitesi’ne ilaveten Kürdistan Ulusal Cephesi ve Kürt Demokratik Halk Birliği de Lefkoşa’nın Güney tarafında faaliyetlerini sürdürüyor.

Kuzey ile güney Kıbrıs arasında başlayan barış sürecinde PKK’nın çıban başı olacağı kesin. Rumlar, MİT tarafından yakalanan Apo’nun cebinden Kıbrıs pasaportu çıkınca kendilerini siyasi bir skandalın ortasında bulmuşlardı ve bunu bir daha yaşamak istemiyorlar. Buna rağmen fanatik Rumların devreye girmesi ile PKK’nın güneyde kalmasına karşın menfaatleri doğrultusunda PKK’nın kuzeyde eylem yapmasına sıcak baktıkları belirtiliyor.

PKK’lılar, kuzeye değişik yollardan girebilirler. Güney Kıbrıs’ta yıllardır yaşayan ve Kıbrıs Rum vatandaşı olan PKK yanlıları, sınır geçişlerinin başlaması üzerine günü birlik de olsa kuzeye geçebilirler. Ancak sitedeki yazıda silahlı eylem yapacak olan militanların Rum tarafından Suriye’ye, oradan direkt ya da Türkiye üzerinden kuzeye geçecekleri belirtiliyor.

Bir bu eksikti…Yıllardır her tür insanlık dışı baskıya mücahit olarak karşı koy,  küçükde olsa bir devlet kur, barış için meydanlarda toplan, demokrasinin devamı için seçimler yap…. sonra alakasız birileri tüm bunları yok etmek için kararlar alsın ve eyleme geçsin…..

28 Şubat 2005
PKK’ın yeni eylem listesinde KKTC’de var için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Ankara anlaşmasının genişletilmesi krizde

Ankara anlaşmasının genişletilmesi krizde

AB ile Ankara Anlaşması Ek Protokol’nun genişletilmesi krizi hâlâ aşılamadı

17 Aralık zirvesi, dönem başkanı Hollanda’nın, Türkiye’yi Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini tanıması anlamına gelen bir belgeyi imzalamaya zorlaması ile kopma noktasına gelmişti. Bunalım, Türkiye’nin, Ankara Antlaşması’nı yeni üyeleri kapsayacak şekilde genişleteceği sözü vermesi ile aşılmıştı.

Ancak 17 Aralık Zirvesi’nde Türkiye-AB ilişkilerini kopma noktasına getiren Ankara Anlaşması Ek protokolu’nun AB’nin yeni 10 üyesini de kapsayacak şekilde genişletilmesi konusu hala daha bir kriz olmaya devam ediyor.

17 Aralık Devlet Başkanları Konseyi toplantısından bu yana neredeyse 2 ay geçmesine rağmen Ankara Antlaşması Ek protokolunun, aralarında Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin de yer aldığı 10 yeni ülkeyi kapsayacak şekilde nasıl genişletilerek uygulamaya konulacağı ve prosedürü hâlâ netleşmedi.

Brüksel’in birbirini tutmayan ve usule uymayan çelişkili istekleri Türkiye’nin bu koşulu nasıl, hangi yöntemle ve AB’nin hangi birimi kanalı ile yerine getireceği konusundaki soru işaretlerini arttırıyor. Ne yapılması gerektiğini ve hangi prosedürün uygulanacağını, bu fikrin babaları da dahil olmak üzere pek çok üst düzey AB yetkilisi bilmiyor.

Brüksel,  3 Ekim’e hazırlanırken, ilgili AB Komisyonunun üçüncü ülkelerle yapılan anlaşmaları Avrupa Parlamentosu’nun tasdik etmesi gerekliliğini göz ardı ederek hazırladığı ilerleme programındaki yanlışlığa Türk diplomatlar dikkat çekince, komisyon, AP’nin onayının vakit alacağını belirterek Ankara’dan anlaşmayı Şubat sonuna kadar “parafe” etmesini istedi. Türkiye yasaların buna müsaade etmediğini ve bunun yapılabilmesi için Bakanlar Kurulu’nun onay vermesi gerektiğini bildirince, yaptığı hatayı farkeden Brüksel bu isteğini geri çekti.

Türkiye, antlaşmanın hem Bakanlar Kurulu hem de TBMM tarafından onaylanacağını; ancak metne, ek protokolun yeni üye on ülkeyi kapsayacak şekilde genişletmesinin direkt veya indirekt bir şekilde Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni tanıması anlamına gelmemesi için, Roma Anlaşması örneği, bu imzayı atarken “işlemin Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni resmen tanıdığı anlamına gelmediği”ni belirteceği bir çekince koyacağını açıklayınca Brüksel, böyle bir deklarasyonun anlaşmaya eklenemeyeceğini savunarak bu çekincenin eklenmesi isteğine karşı çıktı. Ancak Erdoğan hükümeti, AB’nin Makedonya ile yapılan anlaşmaya “Söz konusu ülkeyi Makedonya Cumhuriyeti olarak tanımıyoruz.” ibaresini masaya koyunca, Brüksel geri adım atmak zorunda kaldı ve iş gene çıkmaza girdi.

Öbür taraftan, Papadopulos, Ankara beni tanımaz ise ben 3 Ekim Türkiye-AB müzakerelerini “VETO” edeceğim diyerek “aba altından sopa gösteriyor” ama Avrupa Birliği Parlamentosunda çoğunluğun “EVET” diyeceği bir kararı da, tavsiye niteliğinde de olsa, nasıl ve neleri göze alarak “VETO” edecek o da tartışılması gereken ve Papadopulos’un kara kara düşündükten sonra vereceği  bir karar..

27 Şubat 2005
Ankara anlaşmasının genişletilmesi krizde için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Rumların suçlama stratejileri

Rumların suçlama stratejileri

Rumların gerçekten de ilginç bir politika anlayışları ve stratejileri var.  Köşeye sıkıştıkları an veya her hangi bir olayda verebilecek yanıtları olmadığı vakit gündemi değiştirmek ve baskıdan kurtulabilmek için hemen, doğru gibi gözüken bir yalanı ortaya atıp  karşılarındakini suçlamaya başlıyorlar.

Rumların propaganda taktikleri ve politikaları yalanı doğru gibi yutturmak üzerine kurulu. Eminim dünyada hiçbir propaganda sistemi veya kuruluşu, haksız olunan bir konuyu bu kadar programlı ve iyi  bir şekilde haklıya dönüştürerek pazarlayamaz.

Eylül ortasında Rum tarafında düzenlenen uluslar arası konferansa katıldıktan sonra düzenlenen gezilere de katıldım. Bilmediklerimi öğrenmek, daha evvel gidemediğim yerleri görmek ve de bildiğim konuları başka ağızlardan ve beyinlerden daha değişik versiyonlarda duymak için katıldım tüm gezilere.

Rum tarafındaki surlar içerisinde rehberimiz önderliğinde evleri, kiliseleri, sokakları ve tarihi yapıları dolaşırken Ermu Sokağına ve oradaki barikata geldik. 35-40 yaşlarındaki bayan rehberimiz, barikatın arkasındaki bir binayı göstererek “Burası bir Rum evi idi ama 1974 Türk istilasından sonra gördüğünüz gibi maalesef şehir bölündü ve  hududun öbür tarafındaki ara bölgede kaldı” dedi.  Ben bu sözleri duyunca  kulaklarıma inanamadım. Sonradan fark ettim ki, rehberimiz yıllardır acıma üzerine kurulu yalandan bir senaryo ile kendilerini haklı olan taraf göstermek başarısını elde etmişti   hem de 1963 yılında ikiye ayrılmış Lefkoşa şehrini 1974 yılında ve “Türk istilası” nedeni ile ikiye ayrılmış gibi tüm yabancılara tanıtmıştı.

Bu tür propaganda ve davranışlarının örnekleri saymakla bitmiyor. En sonuncusunu daha dün beraber yaşadık.

Tasos Papadopulos evvelki gün yaptığı açıklamada Türkiye’nin son günlerde KKTC’ye silah yığınağı yaptığını ve aralarında çok sayıda zırhlı personel taşıyıcının da yer aldığı ABD yapımı modern silahları, Kuzey Kıbrıs’a konuşlandırdığını iddia etti. Arkasından Türk ordusunun Ada’ya yeni tanklar ve silahlar getirerek, sorunun çözümüne yönelik çabaların aksine hareket ettiğini ve bu tür kışkırtıcı davranışların Kıbrıs’ta gerilimi artıracağını söyledi. Bu açıklamadan sonra Rum medyası bir dalgalandı ve ertesi gün gazetelerde kocaman manşetler yer aldı.

Tam da “Yalandan kim öldü”lük bir açıklama. Türkiye adaya barış getirmek ve Kıbrıs sorunun bir çözüme ulaştırmak için her tür çabayı gösterirken, sen kalk Türkiye’yi adaya asker ve tank yığmakla suçla. Vallahi buna bizim Mağusa’nın kargaları bile güler.

Arkasından bu iddiayı ABD yönetimi de yalanlamak gereğini duydu ve konu ile ilgili olarak ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Richard Boucher  adına yazılı bir açıklama yapılarak “Söz konusu haberleri bağımsız şekilde doğrulayacak herhangi bir bilgi elimizde yok” denildi. Askeri uzmanlar ve gözlemciler, uydular vasıtasıyla bölgedeki her askeri hareketliliği izleyebilecek teknolojik imkanlara sahip ABD’nin bu yazılı açıklamasının açıkça Tasos Papadopulos’u yalanlama olduğunu söylediler.

Tasos Papadopulos, bu tür davranışlarından dolayı istikrarlı bir şekilde dünya kamu oyunda prestijini ve güvenilirliğini kaybederken, adı da çözümü istemeyen kişi olarak yayılmaya başladı…

26 Şubat 2005
Rumların suçlama stratejileri için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar