DP’nin hedefleri

DP’nin hedefleri

Bu gün seçim günü. Kıbrıs Türklerinin kaderini belirleyecek tarihi günlerden bir tanesi.

Doğru yerlere vurulacak mühürler bizleri aydınlığa, insanca ve şerefli bir geleceğe götürecek.

Biz DP’liler, yeni kan, yeni kuşak ve yeni başkan Serdar Denktaş ile yola çıktık. Geleceğimize güvenle bakan ve bıkmadan-usanmadan çalışacak olan biz DP’lilerin yeni hedefleri ve yapmak istedikleri şunlardır;

Kıbrıs konusu;

–   BM platformunda, Kıbrıs’ta yaşayan her iki halkın hak ve çıkarlarını garanti altına alan,  iki halkın varlığını inkar etmeyen, siyasi eşitliğe dayalı, iki kesimli, iki bölgeli ve Türkiye Cumhuriyeti’nin etkin garantörlüğünü içeren bir çözüme gitmek ve bu çözüm sonucunda “Birleşik Kıbrıs Devleti”ni kurmak.

–   Çözüm sürecinin sonucu her ne olursa olsun, Kıbrıs Türk Halkı’nın geleceğinin başta AB ve Dünya ile siyasi, ekonomik ve kültürel entegrasyon olacağını ilgili tüm taraflarca taahhüt altına alınmasını sağlamak.

Ekonomi konusu;

–   Ekonomik entegrasyon sürecinde, özel sektörümüzün, AB rekabet koşullarına dayanıklı ve uygun hale getirilmesini temel hedef almak.

–   Avrupa Birliğine uyum ve entegrasyon programını, çözüm sürecinden bağımsız olarak hemen uygulamaya koymak.

–   Kıbrıs Türk halkını layık olduğu yaşam standartlarına ulaştırmak.

Devlet ve yeniden yapılanma;

–   Kıbrıs Türk halkının tüm sosyal ve ekonomik sorunlarını çözmek.

–   Halkımızı çağdaş yaşam koşullarına kavuşturabilmek için gereksinim duyulan eğitim, sosyal ve kültür alt yapısını öncelikle sağlamak.

–   Yeniden devleti yapılandırarak, “Halka hizmet” anlayışını hayata geçirmek.

–   Hantal devlet mekanizmasını ve “Rica”ya dayalı kamu hizmeti anlayışını ortadan kaldırmak.

–   Devletin, halkın her kesimine eşit mesafede, şeffaflık ilkesine bağlı olarak temel hizmet vermesini sağlamak.

Eğitim ;

–   KKTC’nin eğitim sistemini, AB normları ve çağın gereklerine uygun olarak yeniden yapılandırmak.

–   Merkezi eğitimi sistemine sorun vererek, köy okullarının tam teşekküllü eğitim birimleri haline sokup, her köye kendi öğretmenini ve okulunu kazandırmak.

–   Üniversite hizmetlerini desteklemek, uluslararası kalite ve standartlara çıkarmak.

Adalet ve yasama;

–   AB Müsteşarlığı ve AB Ekonomik Entegrasyon Yüksek Kurulunu kurarak yeni yasalar ve yasa değişikliklerini süratle yapmak.

–   Hukuk sistemimizin AB norm ve prensiplerine uyumu sağlanacaktır.

Sağlık ;

–   Sağlık sisteminin yeniden oluşturulması için gereksinim duyulan “Sağlık Çalışanları yasası”, “Döner Sermaye Yasası” ve “Genel Sağlık Sigortası Yasası”nı hayata geçirmek.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik;

–   “Tek Sosyal Güvenlik Sistemi”ne geçişi sağlamak.

–   Güney Kıbrıs’ta sosyal güvenlikten yoksun çalışan işçilerimizi Sosyal Güvenlik şemsiyesi altına almak.

–   İhtiyat Sandığındaki birikimleri, ev sahibi olmaya yöneltmek.

Turizm;

–   Turizm’e büyük önem vermiş olan DP, Bafra Turizm Yatırım alanı üzerinde beş yıldızlı otellerin yükselmesini gerçekleştirmiştir. Bunun sonucu olarak bölge 3,000 kişilik sürekli iş imkanına kavuşacaktır.

–   Teşvik edilen ve devam eden 53 otel inşaatı sonucunda yatak kapasitemiz 21,000’ne, turizm gelirleri de 500 milyon Dolara çıkacaktır.

Tarım ve Enerji;

–   Çiftçilerimize ve hayvancılarımıza çağdaş ve sürekli destek verilecektir.

–   Hayvancılarımızın sorunlarını kökten çözmek.

–   Halkımıza AB standartlarında sağlıklı gıda yedirmeye devam etmek ve standartları daha da yükseltmek.

–   Sütte ve ette soğuk zinciri hayata geçirmek.

–   Laf ve bahane yerine elektrik üretip 155 Megawat  olan mevcut Elektrik gücünü 260 Megawat’a çıkararak kesintilere son vermek.

–   Rüzgar ve Güneş’ten elektrik elde edecek projeleri desteklemek.

Çevre ve Kültür;

–   DP’nin ön ayak olduğu Çöp ayrıştırma tesisini hayata geçirmek ve Mart sonunda çöplerin düzenli olarak depolanmasını sağlamak.

–   Peyniraltı suyunun ekonomiye kazandırılması ve çevreyi kirletmesine son verilmesi için Peynir altı suyu işleme fabrikasını kurmak.

–   Spor, kültür, sanat ve bilimle uğraşan vatandaşlarımıza bu faaliyetlerini daha da geliştirmeleri için mali kaynak sağlamak ve destek vermek.

İşte DP… Güzel günler için oyunuzu istiyoruz, mührünüzü istiyoruz…

20 Şubat 2005
DP’nin hedefleri için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Bu seçimlerde DP seçimlerde barajı geçebilecek mi diye ahkam kesen yok artık

Bu seçimlerde DP seçimlerde barajı geçebilecek mi diye ahkam kesen yok artık

21 Aralık 2003 seçimlerinin en büyük polemiği DP’nin barajı geçip geçemeyeceği üzerine kurulmuştu.

Ağzı olan konuşmuş, malum gazeteler yalan dolan kamu oyu yoklamaları yayınlamış ve kimileri DP’nin baraj altında kalacağını kimileri de ucu ucuna barajı geçeceğine dair kehanetlerde bulunmuştu.

Aslında DP, 21 Aralık 2003 seçimlerine yaralı olarak girmişti. 2002 Aralığında yapılan Kongre’den sonra Demokrat Parti, başkanlık yarışını  kaybeden taraf tarafından ikiye bölünmeye çalışılmış,  bir şekilde Demokrat Partiyi önce içten yıkmak denenmiş sonra da verilebilecek her türlü zararı verip yeni Başkan Serdar Denktaş’ı başarısız duruma düşürmek için elden gelen yapılmıştı.

Tüm bu olumsuz faktörlere ve arkadan bıçaklamalara rağmen yılmadan çalışıp seçime giren Demokrat Parti, barajı geçemez diyenlere nispet yüzde 12.8 oy alarak KKTC Meclisine 7 Milletvekili sokmayı başarmıştı.

Olumsuzluklar yaratmak ve partiyi yıpratmak için büyük çabalar harcanırken göz ardı edilen ve unutulan bir şey vardı. Serdar Denktaş’ın (bence aileden gelen) politik yeteneği, çevresi, dinamizmi, yaratıcılığı ve karizması.

İktidar ortağı olarak geçirilen 13 ay, DP’nin toparlanmasına yeterli olmuş, örgütlerini sağlamlaştırmış, katılımlarla taraftarları ve sempatizanları çoğalmış ve ekibi ile seçime hazır hale gelmiştir.

Şimdi zaten gerçeği her kes görmektedir. Hiçbir kimse veya medya organı Demokrat Partinin barajı geçip geçemeyeceğini artık ağzına bile almamaktadır. Herkes Demokrat Parti’nin barajı geçeceğinden emin. Konuşulan yüzde kaç oy alacağıdır.

Bazı taraflı medya organları, Demokrat partiyi zayıf göstermek, ve halka olduğundan daha küçük tanıtabilmek için neredeyse geçen sene tüm olumsuzluklara rağmen alınmış olan %12.8 oyu, biraz da lütfedip yukarıya doğru yuvarlayarak %13 gibi göstermek çabası içine girdiler.

Unuttukları bir şey var ki, o da, geçen seçimlerde alınan %12.8 oranındaki oyun Demokrat partinin kök oyları olduğudur.

Yapılan kamu oyu yoklamaları, kişiler ile yüz yüze görüşmeler ve son bir ay içerisinde Demokrat Partiye olan katılımlar, Demokrat  Parti oylarının %20+ olduğunu işaret etmektedir.

Bir diğer gerçek de, Demokrat Partinin bu seçimlerden sonra gene hükümette yer alacağı gerçeğidir. Bu gerçeklik CTP ve UBP için kesin olmamasına rağmen, Demokrat Parti için kesin bir öngörüdür. Diğer parti kim olursa olsun, hükümet kurmak için DP desteğine gerek duyulacağı aşikar bir sonuç olacaktır.

Aslında bu seçimlerin sürpriz olmayan bir başka gerçeği de, UBP’nin oy kaybına uğrayarak mevcut Milletvekili sayısında gözle görülür bir oranda neredeyse %20 oranında düşüş olacağıdır.

Hodri meydan… Yarın akşam ak koyun kara koyun ortaya çıkacak…

19 Şubat 2005
Bu seçimlerde DP seçimlerde barajı geçebilecek mi diye ahkam kesen yok artık için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Görüşmek istemeyen Erdoğan mı, Papadopulos mu?

Görüşmek istemeyen Erdoğan mı, Papadopulos mu?

Geçen haftalardaki siyasi gelişmeleri kafanızda bir şerit gibi geçiriseniz,  Başbakan Tayip Erdoğan’ın İstanbul’da görüştüğü Rum Ana muhalefet partisi DİSY’nin lideri Nikos Anastasiadis’e Papadopulos’un ısrarla kendisi ile görüşmek istediğini ve bunu çok istiyorsa KKTC’ye gelmesini ve orada “Karşılıklı kahve içerek” kendisi ile görüşebileceğini ve Kıbrıs’ta Çözüm ve Barış’a birlikte katkı koyabileceklerini söylediğini hatırlayacaksınız.

Anastasiades’e verilen bu mesaj yerine ulaşınca Kıbrıs (Rum) Hükümeti sözcüsü Kipros Hrisostomidis, devlet politikası olarak KKTC’yi “Türk işgali altındaki bölge” olarak nitelediklerini ve bu nedenle Papadopulos’un, Erdoğan ile asla “Türk işgali altındaki bölgede” yani KKTC topraklarında görüşmeyi kabul edemeyeceğini ama böyle bir görüşmenin Ledra Palas’ta yapılmasının olanak dışı olmadığını açıklamıştı.

Duyan da, sanki Erdoğan Papadopulos’tan görüşme talep etmiş de, Papadopulos reddetmiş zannediyor.

Açıklamasının içinde benim en çok dikkatimi çeken Hrisostomidis’in, Kıbrıs sorununun uluslararası yönlerinin ele alınması için Başbakan Erdoğan ile birçok kez görüşme girişiminde bulunulduğunu ama hiçbir şekilde olumlu yanıt alınamadığı sözleri oldu. Bu sözler basının ve diğer ilgili kişilerin gözünden kaçtı herhalde ki, bilahare bu konu ile ilgili her hangi bir açıklama yapılmadı veya gazetelerde her hangi bir yazı veya yorum çıkmadı.

İşin aslına bakarsanız, Erdoğan Papadopulos’u bu güne kadar hiç muhatap olarak kabul etmemiş, dikkate bile almamış.

Rum Hükümet başkanı Papadopulos, Başbakan Erdoğan ile görüşebilmek için 5 kez girişim yapmış, bunun için araya hatırlı aracılar bile koymuş.

İlk görüşme talebini 25 Temmuz 2004’te İspanya Dışişleri Bakanı Miguel Angel Moratinos aracılığı ile iletmiş. Ancak İspanyol Bakan Ankara’da Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’den olumlu yanıt alamamış.

Daha sonra aralarında İtalya’nın da bulunduğu 3 Avrupa ülkesi ayrı ayrı, Türkiye’ye müzakere tarihinin verildiği 17 Aralık AB zirvesi öncesinde Erdoğan’a, Papadopulos ile görüşmesi tavsiyesinde bulunmuş. Papadopulos işin olurunu alabilmek ve Erdoğan’ı ikna edebilmek için, görüşmelerin gizli, gerekirse alt düzeyde, gerekirse üst ve alt düzey birlikte yürütülebileceği mesajını göndermesine rağmen gene olumsuz yanıt almış.

En sonunda Hrisostomidis dayanamayarak, Papadopulos’un, Erdoğan’dan daha önce beş kez gizli görüşme talebinde bulunduğunu ve Rumların uzun bir süredir Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan randevu talep ettiğini ancak talebin her defasında reddedildiğini itiraf etti.

Bu samimi itirafında Papadopulos’un her zaman görüşmeye hazır olduğunu, çok istekli bulunduğunu, görüşmeyi hep kendilerinin istediğini ve böylesi bir görüşme için de çok yoğun girişimlerde bulunmalarına rağmen her defasında da Erdoğan’ın, “Papadopulos ile görüşmeye Hayır” dediğini söyledi.

Şimdi siz bana söyleyin.. Kim kimi reddetmiş…

18 Şubat 2005
Görüşmek istemeyen Erdoğan mı, Papadopulos mu? için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

ABD’nin Irak’taki Demokrasi başarısı

ABD’nin Irak’taki Demokrasi başarısı

İ.Ö. 10,000 yıllarda Mezopotamya, dünyanın ilk toplu yerleşim yerlerinden bir tanesi olmaya başlar. İ.Ö. 1850’de Kral Hamurabi yönetimindeki Babil İmparatorluğu, güney Mezopotamya’nın tümüne hakim olur. İ.Ö. 331’de bölge Büyük İskender’in eline geçer. 7.ci yüzyıldan sonra başlayan Arap istilası sonrası bölge Irak adı ile anılmaya başlar ve İ.S. 1055’de Selçuklu hakimiyeti altına girer. 13.cü YY’da Moğollar, Bağdat’ı ele geçirip yağmalarlar ve 1515’de kuzey Irak’ın, 1534’de de Bağdat’ın alınması ile bölge tümü ile Osmanlı idaresi altına girer.

1.ci Dünya savaşında Basra’yı işgal eden İngilizler, 1916’da Bağdat’a ele geçirir ve Osmanlı Devleti 1918 Mondoros mütarekesi ile Irak’tan tamamen çekilir. 1921 yılında Faysal, Irak Kralı olarak tahta geçer ve Irak’ta monarşi başlar. 1958’de General Abdülkerim Kasım askeri bir darbe yaparak krallığa son verir ve Devlet Başkanı (Diktatör) olur. 1963’de General Abdüsselam Arif, General Kasım’ı askeri bir darbe ile devirerek yönetimi ele alır ama 1966’da şüpheli bir kazada ölünce yerine kardeşi Abdurrahman Arif geçer. 1968’de Hasan el Bekr yaptığı askeri darbe ile yönetimi ele alır ve 1976’da askeri arkasına alan Saddam Hüseyin, önce El Bekr’in Başbakanı olur, sonra da 1979’da El Bekr’i görevden alarak Devlet Başkanı (Diktatör) olur. Sonrasını hepimiz biliyoruz.

Kısa olarak Irak tarihini yazmamın bir tek nedeni var. O da ülkede yüzyıllardır hiçbir zaman insan haklarının ve demokrasinin olmadığıdır. Irak’lı bu güne kadar hiçbir zaman serbest iradesi ile oy kullanamadı. Perde ile kesilmiş oy verme bölmesine yalnız başına girip, takip edilmeden ve “Niye” diye sorulmadan sadece içinden geldiği gibi bir seçim yapmak hakkına sahip olamadı. Irak’ta seçimlerinin yapıldığı 30 Ocak 2005 günü bence çok önemli ve tarihi bir olaydır. Irak’ta Demokrasi kazanmıştır.

Amerika’yı Demokrasi adına, ne pahasına olursa olsun kutlamak gerekir. Bölge, belki de 12,000 yıldır ilk defa Amerika sayesinde özgürce oy kullandı ve özgür iradesini ortaya koydu. Ölen binlerce Irak’lı ve Amerikalı, bölgedeki demokrasiye, kanları pahasına katkı koymuş insanlardır ve hiçbir ayırım yapmadan onlara saygı duyulmalıdır.

Ben 1960’lı yıllarda Irak’ta 4 yıl geçirdim. İnsan haklarının hiç olmadığı bir yerdi. Kent dışına çıkmak için polisten izin alınması gereken, herkesin istediği sinemaya değil, kendisine izin verilen sinemalara gidebildiği bir şehirdi Bağdat. Varın gerisini siz hayal edin, orada yaşayan insanların ne gibi haklara sahip olduklarını veya her hangi bir hakları olup olmadıklarını.

Ben Irak’taki bu “Demokrasi” aşamasını mecazi olarak, yüz yıllardır bir “Kadın” gibi giyinip süslenmesine izin verilmeyen bir bayana benzetiyorum. Bu kadın, bir bayan olduğunun farkında, hemcinslerinin etek giydiğini, makyaj yaptığını, saçını şampu ile yıkayıp boyadığını işitiyor ama bir türlü kendisinin bunları yapmasına izin verilmiyor. Yüzyıllardır çuvaldan yapılmış bir pantolon giyiyor, saçları pis ve karma karışık, yüzünde ise sadece kir var.

Bir gün aniden ülkesine Amerika diye birisi geliyor ve kendisini kısıtlayanları yok edip eline etek, bluz, sabun, ruj, far, rimel ve şampu vererek kendisine “Sen bir bayansın. İstediğin gibi giyinip, yüzüne makyaj yapabilirsin” diyor. Sabunla yıkanan bayanımız, şampu ile elbisesini yıkıyor, ruju gözüne, farı yanağına, rimeli tırnaklarına sürüp sizin karşınıza çıkıyor.

Evet önünüzde, etek ve bluz giymiş bir bayan var ama, çok gülünç durumda. Kendinin artık bir bayan olduğunu biliyor ve hissettiriyor ama hiçbir makyaj malzemesini doğru yerde kullanamamış. Ve siz ona gülemeyip tam tersine, şampuanın yıkanmak için olduğunu, rujun dudağa, farın göze, rimelin de kirpiğe sürüldüğünü söylemek, kullanım tekniklerini de öğretmek zorunda olduğunuzu hissediyorsunuz.

Aynen günümüz Irak’ında olduğu gibi. Seçimler bizim için çok olağan ama onlar ilk defa “Demokrasi”yi soluyorlar ve yaşıyorlar. Irak’taki dostlarım, 30 Ocak’ta adeta bayram havasında sandığa gittiklerini bana yazdılar. İnanın bu sözleri beni çok derinden etkiledi ve de çok sevindirdi..

Zaman Irak için en iyi ilaç olacak ve eminim yakında her şey yoluna girecek….Artık Irak’a Demokrasi girdi ve gelişip büyüyecek…

17 Şubat 2005
ABD’nin Irak’taki Demokrasi başarısı için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Birileri Papadopulos’un altını mı oyuyor?

Birileri Papadopulos’un altını mı oyuyor?

Papadopulos dünkü konuşmasında yaşadığı sıkıntıları yavaş yavaş dile getirmeye başladı. Sözleri arasına sıkıştırdığı kelimeler, aslında çok önceden beridir söylemek istediği ve ortaya dökmek istediği samimi itirafları.

ABD, BM ve AB’nin baskıları karşısında bir müddettir yalnız ve artık Kıbrıs konusundaki çözümsüzlükten dolayı suçlanan kendisi. Glafkos Klerides mükemmel bir vücut çalımı ile topu kendisine attı. Geçmişin tüm olumsuz yaklaşımları ve OXİ’leri de Papadopulos’un sırtında.

Dün aslında bana göre birkaç tane gelişme birden oldu.

Birincisi  Tasos Papadopulos’un Rum iç cephesinde sürekli olarak altını oyanların ve çözüm istediği konusunda samimiyetine kuşkuyla bakanların olduğunu ve bundan üzüntü duyduğunu söylemesi.

Papadopulos şikayetamiz bir şekilde, mümkün olduğunca en erken bir zamanda çözüm istediği konusundaki samimiyetine, içte sürekli kuşku ile bakıldığından yakınarak, sistematik bir şekilde altının oyulduğunu söyledi.

Bu tür iddiaların dışa yansıması nedeni ile gereksiz yere konuya muhatap olan kişileri erken çözüm istediğim yönünde ikna etmede ek külfet altına girdiğini ve iki bölgeli, iki toplumlu federal bir çözüme bağlı olmaya devam ettiğini söyleyerek, formalite icabı ve sadece laflarla ülkeyi birleştiren bir çözümün altına ise imza atmak niyetinde olmadığını söylüyor.

Birleşmiş Milletler müzakere heyeti, eski yöntemlerini ve hatalı değerlendirmelerini tekrarlaması halinde affedilmez hata işlemiş olacak diyen Papadopulos, “Kıbrıs Rum toplumunun haklı endişelerini tatmin edecek görüşlerde direnmek hem hakkımız” ifadesini kullandı.

İkincisi ise Hükümet sözcüsü Kypros Chrysostomides’in Amerikalı yetkililerin KKTC’yi resmi olarak ziyaretleri ve Ercan Havaalanından KKTC’ye girmelerine tepki olarak Amerikan mallarının boykot edileceğini reddetmesi ve bunun sadece bir dedikodu olduğunu açıklaması.

Tüm bunların üstüne üstlük, Kıbrıs Rumlar’ının çok büyük bir bölümü, Kıbrıs sorununun çözümlenmemesinin Türkiye’nin yararına olduğuna inanıyor.

Rum kesiminde gerçekleştirilen bir kamuoyu yoklaması, Rumlar’ın çoğunun günlük yaşamları ve Kıbrıs sorununun çözümü konusunda pek iyimser olmadığını gösterdi. Ankete göre, Rumlar’ın yüzde 68 gibi yüksek orandaki bir bölümü, Kıbrıs sorununun çözümlenmemesinin Türkiye’nin yararına olduğuna inanıyor. Kıbrıs sorununun Rumlar’ın lehinde çözümleneceğini düşünenlerin oranı ise yüzde 8’de kaldı. Ankete katılanların yüzde 26’sı, Rumlar için durumun son altı ayda kötüleştiğini söylüyor.

Anketin en ilginç sonucu,  Rum lideri Tasos Papadopulos’un popularitesinin iktidara geldikten bu yana ilk kez yüzde 50’nin altına düşmüş olduğunu ortaya koyması.

Bence birileri Papadopulos’un altını oyuyor, hem de fena halde..

16 Şubat 2005
Birileri Papadopulos’un altını mı oyuyor? için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar