Bu gün ABD Şahinlerinin “Siyah Kaplan”ı Dr. Condeleezza Rice, dünyanın en güçlü devleti olan ABD’nin Dış İşleri Bakanı olarak göreve başlıyor.
2 Kasımda yapılan ABD Başkanlık seçimleri sonrası Senato ve Temsilciler Meclisi’nde biraz sıkıntılar yaşandı.
Amerikan anayasasına göre, başkanlık seçimi sonucunun, Kongre’nin iki kanadı olan Senato ve Temsilciler Meclisi’nde usulen de olsa onaylanması gerekmektedir. 2 Kasımda yapılan ve sonuçları 4 Kasımda kesin olarak açıklanan ABD Başkanlık seçiminde, 2.ci kez Başkan seçilen George W. Bush’un yeni görevi, yürürlükteki yasalara uygun olarak 6 Ocak’ta onaylandı. Hatırlarsanız Demokrat Partili Senatör Barbara Boxer ve bazı Demokrat Parti milletvekilleri, Bush’un zaferini belirleyen Ohio eyaletindeki seçimde, yoğun biçimde usulsüzlük olduğunu savunarak seçim sonucuna karşı çıktılar. Bu karşı çıkma eyleminden sonra Senato ve Temsilciler Meclisi ayrı ayrı toplanarak itirazı değerlendirdi ve reddetti. Bunun üzerine Bush’un başkanlığı Kongre tarafından resmen 6 Ocak’ta onaylandı.
4 Kasım’daki zaferinden sonra ikinci 4 yıl için kabinesinde yaptığı atamalar ile John Ashcroft’tan boşalan Adalet Bakanlığı’na kendi hukuk danışmanı Alberto Gonzales’i ve Powell’ın yerine de Rice’ı getiren Bush, yeni dönemde yönetimin diğer isimleriyle tamamen uyum içinde çalışacak “uysal, Büyük Orta Doğu Projesine inanan ve de en önemlisi Evangelist ” bir kadro oluşturdu.
Kadrolaşma en tepeden aşağıya doğru aynı tarzda gidiyor. ABD Dışişleri Bakanlığı’nı Colin Powell’dan devralan Condoleezza Rice’ın yardımcılığına da ABD ticaret temsilcisi Robert Zoellick getirildi. Şahinlerle aynı çizgide olan Zoellick patronu Rice gibi Rusya uzmanı ve Evangelist. Bu nedenle büyük bir uyum içinde çalışacaklar. Zoellick’in ünü, ABD’nin en büyük enerji kuruluşu olan Enron skandalını ortaya çıkarması ile başladı. Zoellick’in tüm bu vasıflarına ilaveten uluslararası ekonomi ve dış politikada da büyük deneyimi var.
Genelde ABD Başkanları ilk Başkanlık dönemlerinde 2.ci kez seçilebilmek için iç tribünlere yönelik icraat yaparlar. İkinci kez seçildikleri vakit de, tarihe adlarını yazmak için icraat yaparlar.
Bu nedenle G. W. Bush’un yukarda bahsettiğim atamaları ABD’nin dış dünyaya dönük politikalarında çok etkileyici bir rol oynayacak.
Çok başarılı bir kariyere sahip olan Rice, Forbes dergisinin, Ağustos 2004 tarihinde devlet başkanlarından yazarlara, şirket yöneticilerinden kraliçelere kadar dünyayı sosyal, ekonomik, kültürel ve politik açıdan etkileyerek değiştiren pek çok ünlü kadını yarıştırdığı sıralamada, en üstte, 1 numarada yer aldı ve bileğinin gücü ile Forbes tarafından “Dünyanın en güçlü kadını” ilan edildi.
ABD gibi dünyanın süper gücünün yeni ve etkili Dış işleri Bakanı olan Bayan Rice’ın, 2003’ün Ağustos ayında Washington Post’ta yayınlanan “Ortadoğu’yu Değiştirmek” başlıklı makalesinde, “Fas’’tan Basra Körfezi’ne kadar Ortadoğu’da 22 devletin sınırlarını değiştirecekleri” sözlerini dikkate aldığım vakit, dünya’da ve de özellikle Orta Doğu’da çok etkin, dengeleyici, taviz vermeyen, barışa yönelik, sertlikten uzak, iyi düşünülmüş ve adil bir dış politika izleyeceğine inanıyorum.
“Siyah Kaplan” Dr. Condeleezza Rice’ın bu gün devraldığı ve dünyanın kaderini etkileyebilecek güçteki bu yeni görevi, dünya barışı ve insanlık için hayırlı olsun diyorum….
Başbakan Erdoğan, bu ay sonunda, Davos’da görüşeceğini umduğu Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’a, Kıbrıs sorununun çözümü için Yunan-Rum tarafının bir adım ilerisinde olmaya devam edeceği mesajını göndererek devamlı olarak gündemi kontrolu altında tutmaktadır.
Söylentilere göre veya Kıbrıs ağzı ile “Uzun Kulakdan alınan habere göre” Annan’ın yeni bir girişim üstlenmesi halinde, Erdoğan’ın Rumların “güvenlik” talebini kabul ederek, Kıbrıs’taki Türk askerlerinin tümünün adadan ayrılmasını müzakere masasına getirmesine bile olası. Ve hatta Washigton kaynaklı resmi olmayan haberlere göre, ABD’deki siyasi gözlemciler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir sürpriz daha yaparak, Annan Planı’nda Kıbrıslı Rumlar’ı tatmin eden değişiklikler önerebileceğini belirtmekte.
Bunlar büyük olasılıkla Erdoğan’a “yaparsan iyi olur” türünde telkinler.
Annan’ın bu hızlı gelişme içindeki yeri farklı. Rum yönetimi lideri Tasos Papadopulos’dan yazılı teminat almadığı takdirde, yeni bir girişim üstlenmeye niyetli değil. Bir kere dili yandığı için, artık başarılı olacaksa ve tarafları anlaştırabilirse masayı kuracak. Nedeni B.M.Ye sunmak istediği Kıbrıs raporu, aradan sekiz ay geçmesine rağmen hala havada duruyor. İlk defa bir BM Genel sekreterinin raporu aradan sekiz ay geçmesine rağmen onaylanmadı. Annan artık ikinci kez başarısızlığı tatmak istemiyor.
Yunan tarafında ise, Yunanistan ve Kıbrıs’lı Rumlar kafa kafaya verip Erdoğan’ın bu ataklığı karşısında ne yapacaklarını ve ne gibi tedbir alabileceklerini, başka adınlar atılmadan tespit edebilmek telaşında. Bu fırtınaya bir türlü karşı koyamıyorlar. Hep bir adım gerideler. Bu nedenle, Papadopulos Yunanistan Başbakanı Karamanlis ile görüşmek ve taktik belirlemek için 25 Ocak’ta Atina’ya gidecek. Rum Cumhurbaşkanı Tasos Papadopulos, 25 Ocak’ta Atina’da Yunan Başbakanı Kostas Karamanlis’le gerçekleştireceği toplantıda, öne sürdüğü görüşleri ve görüşmelerin başlaması yönündeki koşullarını Karamanlis’in tam olarak desteklemesini bekliyor ve arzuluyor.
Papadopulos, görüşmeler başlarsa kısıtlayıcı bir takvim olmaması ve BM Genel Sekreteri’nin hakemlik yapmaması konusundaki görüşlerine Karamanlis’in, ne pahasına olursa olsun katılmasını bekliyor.
Uzun kulaktan alınan bilgilere göre Papadopulos-Karamanlis görüşmesinde şu hususlarda ortak kararlar alınacak.
1. BM’nin herhangi bir girişimi her iki tarafa da kısıtlayıcı takvimler sunmamalı (Görüşmelerin ucu açık olmalı).
2. Kofi Annan’ın bu kez hakemlik yapmak hakkı olmamalı.
3. Rumlar ve Türkler, (Referandumda) üzerinde anlaşmaya varılmış bir çözümü kabul etmeye veya reddetmeye çağrılmalı.
Tabi burada bilinmesi gereken şu ki, Yunan hükümeti uzunca bir zamandan beridir Kıbrıs konusunda başrol oynamayı arzu etmiyor. Rumların isteklerini tereddütsüz destekleyecekleri kesin ancak bu stratejinin batağa saplanması halinde de bunun sorumluluğunu üstlenmeyecekler.
Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Başkanı Tasos Papadopulos, Panayotis Peristianis’in “Kıbrıs Devletinin Yasallaşması” adlı kitabının tanıtımı sırasında yaptığı konuşmada çok ilginç sözler söyledi. Sözleri aslında kafalarındaki düşünceyi de çok iyi açıklamaktadır.
Tasos Papadopulos’a göre, Rumların, 24 Nisan referandumunda Annan planını reddetmelerinin nedeninin “kendilerini güvende hissetmemeleri” olduğu iddiası, sadece düzmece bir gerekçe. Bu varsayımının de nedeni, Annan planına ret oyu veren Kıbrıslı Rumlara sorular yönelterek referandum sonuçlarını araştıran özel bir şirketin soruları sorma yöntemi ve soruların bilinçli olarak yapılmış diziliş sırası.
Sıra ve sonuçları şöyle;
Papadopulos işte yukarıdaki soru dizilimin Rumları yanılttığını iddia etmekte ve bunun yerine “Güvensizlik derken ne anladıklarının” analizi yapılmalıydı demektedir.
Kıbrıslı Rumlara “Güven veya güvensizlik” diye sorarken, vücut bütünlüklerinin bozulacağı veya fiziki var oluşlarının son bulacağı şeklinde mi algıladıkları yoksa çocuklarının geleceği ile kendi geleceklerini mi aldıladıkları sorulmalıydı. Bunun arkasından da bu çözümün neler içerdiği ve sonuçlarının neler olacağı sorusu gelmeliydi demektedir.
Sonra da “Güvensizlikle ilgili söylenenler tamamen hayal ürünüdür. Yanlış, amatörce ve kasten yapılmış bir anketten kaynaklanmaktadır. Kıbrıslı Rumların Annan planını reddetmelerinin ana nedeni, Rum devletinin lağvedilmesine müsamaha göstermek istememeleridir” diyerek asıl gerçek nedeni ortaya koymuştur.
Aslında son cümlesi ve içindeki nedenleme, Rumların kafalarındaki düşünceyi çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Kıbrıs’ın Rum olması, 1791 yılında Rigas Ferros tarafından ortaya atılan Megali İdea fikri ve 1791-1796 yılları arasında hazırladığı ENOSİS haritası içinde yer almış 224 yıllık bir düş.
Rumlar, 24 Nisan 2004 referandumunda Annan planını esasen, Kıbrıs (Rum) devletinin, (Rum) milli davasının, (Rumlarca) kabul edilemez ve (Birleşmiş Milletlerce) tehlikeli bir şekilde halledilmesinin bir ürünü olarak gördüğü yeni (ve Türklerle ortak) bir devlet şekline dönüştürülmesine karşı, nefsi müdafaa nedeniyle, ezici bir çoğunlukla reddetmiştir….
İşte gerçek burada. Bu son cümle içinde yer alan parantez içindeki kelimeleri cümle daha iyi anlaşılsın diye ben koydum. Gerisi Tasos Papdopulos’a ait. Yorumu da size…
Rusya’nın, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Referandum sonrası BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu Kıbrıs raporunu “VETO” etmesinin asıl amacının, Rusların Güney Kıbrıs’taki Rum Bankalarında bulunan yaklaşık 40 Milyar Amerikan Dolarlık parasını korumak olduğu dedikoduları almış başını yürümüş.
Kime sorsanız işin siyasi boyutunu tartışan veya savunan yok. Sanki her kes ağızbirliği etmişçesine parasal yönünü konuşuyor.
Rusya bu dedikodular için “Güney Kıbrıs’taki paramızı cebimizden almak istiyorlardı” diye yanıt veriyor.
Fakat gerçek şu ki Ruya’nın Kıbrıs sorununa yönelik yaklaşımı, Erdoğan’ın ziyaretinden sonra iyice yumuşadı.
Başbakan Erdoğan, Rusya’dan aldığı sıcak ve olumlu mesajlardan sonra BM Genel Sekreteri Annan’dan, Kıbrıs sorununa çözüm bulunması yönündeki “iyi niyet misyonu”nu canlandırmasını talep edecek.
Hatırlarsanız geçen yıl Davos’ta yapılan Erdoğan-Annan görüşmesinden sonra Annan planı çerçevesindeki süreç bayağı ivme ve hareketlilik kazanmıştı. Bu yıl 26-30 Ocak tarihlerinde yer alacak Davos toplantıları, bence gene aynı şekilde benzer bir görüşmeye sahne olacak ve “Yeni Annan Planı” çerçevesindeki süreç hız kazanacak.
Öncelik, BM Genel Sektereteri Kofi Annan’ın Referandum sonrası BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu Kıbrıs raporunun onaylanması olabilir. Bu onaya VETO koyan Rusya olduğu için de ilk adım Rusya’dan başlayacak. Rusya’nın VETO’su kalkarsa “Madde 29 : Güvenlik Konseyi, görevini yerine getirmek için gerekli gördüğü yardımcı organları oluşturabilir.” maddesi uyarınca adada kalıcı bir çözüm için Genel Sekreter Kofi Annan’ın tekrar görevlendirilmesi sağlanacak. Başka türlü 2005 yılı içinde BM yönetimi ve hakemliği altında Kıbrıs görüşmeleri başlayamaz.
Bu aşamada şunu da unutmamak gerekmektedir. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, kesin başarıyla sonuçlanacağından emin olmadıkça Kıbrıs konusunda yeni girişim başlatmaya yanaşmayacaktır.
Tabi aynı zamanda “Kıbrıs’ta çözüm girişimlerinin sonuç alınabilecek bir sürece girmesi” ancak Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin de bu yönde olumlu ve istekli bir adım atması ile mümkün olabilir.
2005 yılı Kıbrıs konusunda Türkiye için zor bir yıl olacak. Türkiye illaki 2005 yılı içinde ve 3 Ekim’den evvel Kıbrıs’ta bir çözüm istiyorsa, bu çözüm kendisine ve dolayısı ile Kıbrıs Türklerine pahalıya mal olabilir. Tasos Papadopulos’un Kıbrıs’ta barışın sağlanması ve “BİRLEŞİK KIBRIS CUMHURİYETİ”nin tesis edilmesi için ortaya koyduğu koşullarını veya olmazsa olmazlarını dikkate aldığınız vakit, büyük bir olasılıkla 5.ci Annan Planı’ndan daha geri şartlara razı olmak zorunda kalacağımız duygusuna kapılırsınız.
Bu gerçek belki de duygudan da öte. Çok somut ve kesin..
Başbakan Erdoğan’ın Rusya’ya yaptığı ziyaret, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda önemli bir adımın atılmasına kapı açtı.
Başbakan Erdoğan ile dün sabah görüşen Putin, Erdoğan’ın Annan’ın adadaki Referandum sonrası BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu KKTC’ye tecridin kaldırılması çağrısını içeren karar tasarısına yönelik Rusya’nın VETO’sunu değiştirmesi ricası üzerine, BM Güvenlik Konseyi’nde Kıbrıs raporunun oylamasında “Konseye verilecek belgeye uygun doğrultuda oy kullanacakları” teminatını verdi.
Yani açıkça “Dikkatli hareket edeceğiz ama Annan Planı’nın yerine getirilmesini de aktif bir şekilde destekleyeceğiz. Güvenlik Konseyi’nde oy verme gündeme geldiğinde de belgedeki mutabakata bakacağız. Kıbrıs’ta hem Kuzey hem de Güneyde yaşayanların hakları korunmalı. Eğer taraflar belgeyi gönül hoşluğu ile onaylamışlarsa bizde onaylayacağız. Yok işin içinde baskı varsa tavrımız değişmeyecek ve gene VETO edeceğiz. Ancak Türkiye ile kesin bir işbirliği yapacağız” demektedir.
Erdoğan’a Kıbrıs sorununun çözümü konusunda BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın sunacağı yeni planı destekleyeceklerini söyleyen Putin, bu söyleminin hemen ardından da BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ı telefonla aradı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Annan ile yaptığı telefon görüşmesinde, kendisinin Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik çabalarını desteklediklerini belirterek, sunacağı Planının sonucunda varılacak bir çözüme olumlu yaklaşacaklarını da açıkça ortaya koydu. Genel Sekreter’e Kuzey Kıbrıs’a uygulanan tecridin adil olmadığını da söyleyen Putin, Kuzey Kıbrıs ile ekonomik ilişkinin gelişmesi gerektiği konusunu da iletti.
Erdoğan’ın Kıbrıs’lı Türklere uygulanan izolasyonların kaldırılmasına değinmesi üzerine de Kıbrıs’lı Türklere uygulanan ekonomik, sosyal, kültürel ve sportif ambargonun ve bunun sonucu olarak oluşan tecridin kaldırılması konusunun, yıllardır süren nazik ve hassas bir konu olduğunu, bu nedenle de nazik ve hassas hareket etmek gerektiğini belirtti.
Bu üst düzey görüşmede, ilk aşamada BM Genel Sekreteri’nin planını destekleyeceklerini tekrar tekrar vurgulayan Putin, BM Güvenlik Konseyi’nde Kıbrıs raporunun oylamasında da Konseye verilecek belgeye uygun oy kullanacaklarını da açıkça ortaya koydu.
Rusya Devlet Başkanı Putin’in bu açıklamaları hem Türkiye hem de KKTC için çok olumlu bir gelişme. Rusya 31 yıllık Kıbrıs politikasında ilk kez adil denebilecek bir çizgiye geldi. Moskova’nın KKTC’ye uygulanan tecridin haksız olduğunu vurgulaması da ayrıca çok önemli bir gelişme.
Putin, Annan’ın raporu konusunda tam anlamıyla “EVET” demese de bir yumuşama sinyali verdi. Putin artık KKTC’ye yönelik ekonomik yaptırımların kaldırılmasını destekliyor.
Bunlar inanın çok önemli ve Kıbrıs konusunda pozitif gelişmeler. Erdoğan’ın başarılı Dış Politikası Türkiye’nin, bu kez Kıbrıs konusunda Rusya’dan beklediği desteği aldığını göstermektedir….!