CTP-BG + DP hükümeti istifasını verdikten sonra gönlüm erken seçime gidilemeden önce yeni bir Hükümet kurmak konusunda Demokrasinin son damlasına kadar tüm olanakların denemesi ve gerekli girişimlerin yapılmasıdır.
Hatırlarsanız, Avrupa Birliği komisyon 6 Ekim’de raporunu açıklarken hem komisyonun genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verheugen, hem de Komisyonun tüm 30 üyesi, tüm dünyaya hayran kalınacak müthiş bir demokrasi dersi vermişlerdi. Karar süreci başladığında mevcut 7 komiserden 3’ü HAYIR, 4’ü EVET görüşündeydi ve Komisyonun diğer üyeleri de yaklaşık aynı EVET/HAYIR oranındaydı. Komiser Verheugen nasıl olsa çoğunluk oyları EVET demektedir, gerisi beni ilgilendirmez demedi ve OY BİRLİĞİ ile kararı çıkartmak için elinden gelen gayreti gösterip, her tür açıklayıcı bilgiyi bıkmadan usanmadan HAYIR düşüncesinde olan üyelere vererek oylama sonucunu nerdeyse OY BİRLİĞİ’ne (28 EVET – 2 HAYIR) dönüştürmüştü.
Şimdi ben de aynı düşünceyi kendi demokrasimizde koklamak ve görmek arzusundayım.
Kurucu Meclisin, 1974 Barış Harekatından hemen sonra 1975 yılında oluşturulduğunu düşünürsek ve de toplumumuzun ilk kez koşullarını sadece kendisinin belirlediği Demokrasi ile o gün karşılaştığını varsayarsak, 29 yaşındaki Demokrasimizde, bu gün, yönlendirici konumda olan kişilerin isimleri, asgari Milletvekili düzeyinde siyasete adım attıkları tarihler ve parantez içinde de siyasetle uğraştıkları toplam yıllar, aşağıdaki listede gösterilmiştir.
Derviş Eroğlu, UBP: 1976 (28 yıl)
Mehmet Ali Talat, CTP : 1994 (10 yıl)
Serdar Denktaş, DP : 1990 (14 yıl)
Mustafa Akıncı, BDH : 1976 (28 yıl)
Hüseyin Angolemli, TKP : 1981 (23 yıl)
Salih Coşar, ÖDP : 1981 (23 yıl)
İzzet İzcan, BKP : 21 Aralık 2003 (? yıl)
Nuri Çevikel, YP : 21 Aralık 2003 (10 ay)
(Bu listede Sayın Mehmet Ali Talat’ın siyasete adım attığı tarih ilk kez Milletvekili seçildiği 1998 yılı olarak değil Milli Eğitim Bakanlığı yaptığı 1994 yılı, Sayın Akıncı’ın ki ise Belediye Reisi seçildiği yıl olarak kabul edilmiştir.)
Tabi, demokrasiye inanan herkesin gönlü, bu sıkıntılı dönemde iki büyük partinin her tür çekişmeyi ve geçmiş olayları bir kenara bırakıp, birleşerek UBP (19) + CTP (18) = 37 sandalyeli ve Mecliste %74’e çoğunluğa sahip bir koalisyon kurmasıdır.
Ben bu listede sadece Sayın Nuri Çevikel’i siyasete yeni adım atmış bir parti lideri olarak kabul etmekteyim. Her ne kadar Sayın İzcan, Milletvekili seçildiği yıl baz alındığı vakit yeni bir siyasetçi gibi gözükse de, hem siyasette uzun yıllar yoğrulmuşluğu hem de partisindeki yönetici konumundaki arkadaşlarının (Sn. Özker Özgür ve diğer kişiler) uzun yıllar Kıbrıs siyasetine fiilen emek vermiş ve karar almış kişiler olmasından dolayı bence deneyimli bir politikacı olarak algılanması gerekmektedir.
Bu listeye bakınca, kısır çekişmelerin bir kenara bırakıp, yılların verdiği deneyim ile Kıbrıs Türk’ünün içinden geçmekte olduğu bu zor dönemde Demokrasiyi en iyi şekilde kullanmamız ve boşuna bir kaos dönemine sürüklenmememiz gerektiğine inanıyorum.
Türkiye AB’den tarih bekliyor ya!
Bu fırsat kaçırılmaz
Dünkü Kardak olayı bende bir takım çağrışımlar yaptı. Hani bir laf vardır, “Kurt puslu havayı sever” diye; Kardak olayını okuyunca aniden aklıma bu deyim ve Yunanistan geldi.
Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin iyi yönde olduğunu gören Yunanistan, her zaman olduğu ve her fırsatı değerlendirdiği gibi şimdi de Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini resmen tanınması için Türkiye’ye baskı yapıyor.
Çok değil sadece 15 yıllık geçmişe göz atarsak, Ege adalarının mülkiyeti, Ege'deki Türk ve Yunan karasuları, Yunanların PKK’ya verdikleri destek ve Kıbrıs konusu her zaman Yunanistan ve Türkiye arasında gerginliğe neden olmuş ve iki ülke arasındaki ilişkilere gölge düşürmüştür.
1974 Barış harekatını protesto etmek amacı ile NATO’dan istifa eden Yunanistan 1980’li yıllarda yılında pişman olmuş ve Türkiye’nin onayı ile tekrar NATO’ya geri dönmüştür.
Yunan Parlamentosu'nun 1995 yılında, karasularının altı milden 12 mile çıkarılmasını onaylamasıyla gerginlik bir anda tepe noktasına çıkmış ve NATO üyesi bu iki ülke savaşın eşiğine gelmiştir.
17 ağustos 1999 depremi Türkiye için felaket olurken, Yunanistan bu defa bu felaketi, iki ülke arasındaki ilişkiler açısından olumluya dönüştürmüş ve Yunanistan’ın insanı yardım malzemeleri ile ekipleri Türkiye’ye akmaya başlamıştır.
Yunanlı yöneticiler bununla da kalmayıp, Türk meslektaşlarına taziye ve üzüntü mesajları göndermiş ve bunu takip eden sürede de iki ülke arasındaki
gerginlik azalış trendine girmiştir. Bu trendin doğal sonucu olarak iki ülke arasındaki sorunların çözümlenmesi için yapıcı görüşmeler başlamış ve bu süreç, Yunanlıların, Helsinki zirvesinde Türkiye'nin AB üyeliğini desteklemeleriyle daha da pekişmiş ve ülkelerin dostlukları gelişmesine devam etmiştir.
AKP hükümeti iktidara gelince, iyi niyet göstergesi olarak Ege denizinde her yıl yapılan tatbikattan vazgeçti ve ABD'ye yaptığı ilk ziyaretinden önce, Kıbrıs Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş ve Başbakan Mehmet Ali Talat'ı Ankara'ya davet ederek, 30 yıllık Kıbrıs krizinin çözüm yollarını araştırmaya başladı. Erdoğan’ın tüm iyi niyetine rağmen Rumların referandumda “Hayır” demesi, işleri karıştırdı.
Ekim ayında Türkiye’nin AB’den müzakere tarihi almak istemesi çabaları ve Türklerin Avrupalıların bütün isteklerine boyun eğme eğiliminde olduğu imajı, yıllar süren olumlu gelişmelerin seyrini değiştirdi ve ibreyi gene Yunanlılar açısından sürtüşme ve fırsat kollama tarafına döndürdü. Yunanlar, Akdeniz'ın bu huzursuz adasında soydaşlarına desteklemek ve Erdoğan hükümetine, Atina ve Lefkoşa ile olan gerginlikleri çözümlemesi için olası her yönde baskı unsuru yaratmak çabalarını artırdılar ve başardılar da.
Yakın geçmişi olanları hemen hatırlayın :
· Kıbrıs Rum kesimi, İstanbul'da gerçekleştirilmek istenen İKÖ-AB görüşmelerine Türk kesiminin tanıtım niteliğine itiraz etti ve toplantı iptal edildi.
· AB, Türkiye'ye, 10 sayılı protokolün uygulanması için baskı yapmaya başladı. (Bu protokole göre, AB'nin 25 üyesinden biri olan Kıbrıs Rum kesiminin, Ankara hükümeti tarafından adanın yasal hükümeti olarak tanınması gerekmektedir).
· AB, belirlenen bir sürede Türk liderlerden Kıbrıs sorununu çözmelerini ve soruna son vermelerini istedi.
Önümüzdeki günlerde Türkiye’nin AB üyeliği önündeki bütün engelleri aşabilmesi için çok ağır şartlarla karşılaşacağından hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Bazı Avrupalı liderlerin Türkiye'nin AB üyeliğini engellemek için Kıbrıs'ı bir koz olarak kullanacakları kesin. Hem de kesinkes kesin. Minareleri gözüken köy kılavuz istemiyor.
Biliyorsunuz, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin 17 Aralık’ta yapılacak Avrupa Konseyi toplantısında Türkiye’ye müzakere tarihi verilebilmesi için Türkiye’den, bence olmaz ise olmaz sınıfında, 15’e yakın talebi bulunmaktadır.
Yunanistan ise hem Kıbrıs’ta daha fazla taviz hem de Ege’de daha fazla taviz için kolları sıvamış durumda.
Hem Türkiye’ye hem de bize Allah kolaylık versin… İşimiz gerçekten zor, geleceğimiz ise çok korkulu….
Türkiye, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin kontrolündeki Lefkoşa FIR (Flight Information Region – Uçuş Bilgileri verme Bölgesi) hattının kuzeyinden geçerek Bulgaristan, Türkiye ve Suriye’yi bağlayan iki yeni hava koridoru daha açtı.
Eurocontrol (Avrupa Konrol Merkezi) ve ICAO’nun (International Civil Aviation Organization – Ululararası Hava Taşımacılığı Kurumu) temel ilkelerinden bir tanesinin, yolculara daha iyi, ucuz ve daha güvenli hizmet verilmesi için düz çizgi halinde bir uçuş rotası tespit etmek olduğundan, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin, Eurocontrol ve ICAO’daki temsilcileri tüm çabalarına rağmen Türkiye’nin kontrolünde olacak bu iki yeni Hava Koridorunun açılmasına her hangi bir bahane ile karşı koyamadılar, mani olamadılar ve VETO edemediler.
Bu açılan yeni iki hava koridoru ile uçuş mesafeleri kısaldığı için, Türkiye, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin kontrolündeki Lefkoşa FIR hattını kullanan uçakların bir çoğuna artık kendisi hizmet vermeye başlayacak ve bu iki koridor, tahminlere göre bölgedeki yıllık €6,500,000 (Altı buçuk milyon Euro) cirosu olan uçakların Hava koridorundan geçiş ücreti pastasından en büyük payı alacaktır.
Hem iki yeni hava koridorunun açılmasına mani olmak isteyen hem de bu düz çizgi uçuş kuralının arkasına da sığınan Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti yetkilileri, Kıbrıs-Rusya uçuş rotasında Türkiye’nin kendilerine hava koridorlarını da açmasını da talep etmektedirler.
Hatırlarsanız, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanı Yakovu ve Cumhurbaşkanı Thasos Papadopulos, 17 Aralık Avrupa Konseyi toplantısında Türkiye’yi veto etmemek için yaklaşık 15 koşul öne sürmüşlerdi. Bunlardan bir tanesi de, Türkiye’nin kontrolündeki Hava koridorlarında Kıbrıs Hava Yolları uçaklarının serbestçe uçuş yapması ve bir diğeri de Türkiye’nin her hangi bir hava alanı ile Larnaka hava alanı arasındaki uçuşların başlatılması idi.
Aslına Thasos Papadopulos’un Cumhurbaşkanlığı döneminde Uluslar arası kuruluşlardaki temsiliyetlerine pek fazla önem vermediklerinden dolayı Eurocontrol’da ve ICAO’da Rumlar, bir müddet ellerindeki koltukları boş tuttular. Türkiye’nin ağırlığı ve ciddiyeti, Başbakan Erdoğan’ın yarattığı yeni imaj ve performansla birleşince, Türkiye uluslar arası kuruluşlarda son derece olumlu sonuçlar almaya başladı.
Ercan Havaalanının bu gün, Uluslar arası Güvenlik Koşullarına asgari uyumunun kontrol edilmesi amaçlı olarak Amerika’dan gelen kontrolörler tarafından incelenmesi ve bana göre de uygun bulunacak olması, bence hem Ercan’a, hem KTHY’ye ve hem de KKTC hava ulaşımına büyük ve beklenmedik bir katkı koyacaktır.
KTHY son 18 aydır yürüttüğü programlı çalışması ile ISO 9001 belgesi ve ISPS kurallarına uyum sertifikasını almak üzeredir. Zaten bunları alamayan şirketler kapılarına kilit vurmak zorunda kalacaklarından KTHY’nin bunu başarması da, Ercan’ın güvenli havaalanları sınıfına girmesi ile birleşince KKTC hava taşımacılığının yeni bir ivme ve yeni bir ruh kazanacağına eminim.
Geriye Anavatan Türkiye’nin bizden hiç esirgemediği katkılarını daha da artırması kalmaktadır. Aslında bundan da en küçük bir şüphem dahi yoktur…
Avrupa Birliği hakkında “Doğru” olarak bildiğimiz bazı “Yanlış” bilgiler:
Yanlış bilgi : AB üyesi olur olmaz Euro kullanacağız.
Doğru bilgi : Euro‘ya geçiş süreci, üye ülkelerin ekonomik ve parasal birliğe katılımına ilişkin Maastricht kriterlerinin yerine getirilmesi ertesinde tamamlanmaktadır.
Yanlış bilgi : AB üyesi olur olmaz Saray önüne içi Euro dolu köfün konacak ve
herkes istediği kadar içinden alacak.
Doğru bilgi : Saray önü’nde hiçbir zaman Euro köfünü konmayacak. Para kazanmak için çalışmak gerekecek. Çalışan ve işleyen kazanacak, beleşciler ve diğerleri temiz dağ ve deniz havası alacak.
Yanlış bilgi : AB bir Hıristiyan Kulübüdür.
Doğru bilgi : AB tek bir din ve kültür modeline dayanmayan, aksine zengin bir
çeşitliliği bünyesinde barındıran sosyo-kültürel bir mozaiktir.
Yanlış bilgi : AB üyeliği ile birlikte ulusal egemenlik haklarımız Brüksel’e
devredilecektir.
Doğru bilgi : AB üyeliği ile birlikte ulusal egemenliğimiz hiçbir yere
devredilmeyecektir. Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti vatandaşı olacağız
ve KKTC tarihten silinecektir.
Yanlış bilgi : Tam üye olunca günlük yaşamımızdaki tüm detayları AB
belirleyecektir.
Doğru bilgi : Bireylerin yaşamını etkileyen düzenlemeler esas olarak sağlık,
hijyen ve güvenlik standartları ile ilgilidir. Bu standartlara uyum
sağlandığı sürece herhangi bir yasaklama ya da sınırlama söz
konusu değildir. Camilerde müezzinler minareye çıkarak ezanı kendi doğal sesleri ile okuyacaklardır.
Yanlış bilgi : Ne yaparsak yapalım AB bizi almaz.
Doğru bilgi : KKTC halkı, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini, adadaki yasal hükümet
olarak kabul ettiği gün AB’ye alınacaktır.
Yanlış bilgi : Rumlarla AB’ye katılım müzakerelerinde iyi pazarlık yaparsak
AB’den ve Rumlardan her türlü tavizi alabiliriz.
Doğru bilgi : KKTC, AB müktesebatının tümüne uyum sağlamak zorunda-
dır. Azınlıksa sadece azınlık haklarına sahip olacaktır.
Yanlış bilgi : Tam üyelikle birlikte hemen AB ülkelerinde iş bulup çalışmaya
başlayacağız.
Doğru bilgi : Sende öyle zannet.
Yanlış bilgi : AB, KKTC’nin tüm sorunlarını çözecektir.
Doğru bilgi : Uyan uyan işe geç kalıyorsun. Bu kadar uyku yeter.
Mısır’lı yetkililerin açıklamalarına göre Mısır ile Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti arasında her alanda işbirliği ve destekleme anlaşmaları imzalamak için tüm çalışmalar bitmiş ve tam bir fikir birliği var.
Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Dış İşleri bakanı Yakovu’nun bu günlerde yapacağı resmi Mısır ziyaretinde, başta Mısır Dış İşleri Bakanı Abul Geit olmak üzere diğer tüm yetkililerle görüşmelerde bulunacak ve iki ülkenin ticari ve ekonomik ilişkilerinin çeşitli alanlarda geliştirilmesi amacıyla bir dizi de anlaşma imzalayacak.
Bu ziyaret, özellikle ikili ilişkilerin geliştirilmesi ve pekiştirilmesinin yanı sıra, yapılacak toplantılarla iki ülkeyi ilgilendiren bölgesel ve uluslararası konular üzerinde sorunsuz mutabakatı sağlayacak ve başta ticaret ve ekonomi olmak üzere ikili ilişkilerin ilerlemesine ivme kazandıracaktır.
Günümüz verilerine bakarsak, iki ülke arasında ticaret hacminin geçen yıl artarak $25,000,000 ABD Dolarına ulaştığını, bunun $23,000,000 Mısır'ın Kıbrıs'a dış satımı, $2,000,000 ise Kıbrıs’ın Mısır’a dış satımı şeklinde olduğunu görürüz. Buna karşın, Mısır'daki Kıbrıs yatırımlarının ise turizm, mühendislik ve kimyasal endüstri başta olmak üzere 115,000,000 Mısır lirası tutarında olduğunu ve de devlet ihalelerinde Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetine ayrıcalıklar tanındığını görmekteyiz.
Şimdi tarihe bir göz atınız veya anılarınızı yoklayınız.
Sayın Spiros Kyprianu’nun Kıbrıs Cumhurbaşkanı olduğu 1978’i yıllarda, 18 Şubat 1978 günü, Mısır’ın çok tanınan ve aynı zamanda Mısır Cumhurbaşkanı Anwar Sedat’ın çok yakın bir arkadaşı olan Yousef Sebai Lefkoşa’daki Hilton otelinde 2 kişi tarafından öldürülmüş ve otel personeli de dahil olmak üzere onlarca insan rehin alınmıştı. Kıbrıs Hükümeti, katillerle yaptığı görüşmeler sonucu sorunu içinde Mısır’lılarında bulunduğu 11 kişi hariç ellerindeki tüm rehineleri serbest bırakmaları ve 11 rehine ile birlikte Kıbrıs Hava Yollarına ait DC8 tipi bir uçakla adadan ayrılmalarına izin vermeleri ile sonlandırılmıştı.
Ellerindeki 11 rehine ile birlikte Kıbrıs Hava Yollarına ait DC8 tipi bir uçakla Larnaka’dan bilinmeyen bir yöne doğru havalanan uçağı hiçbir ülkenin iniş izni vermemesi nedeni ile aynı uçak zorunlu olarak gene Larnaka hava alanına geri dönmüş ve içindeki katiller ve rehinelerle bir kenara çekilmişti.
Larnaka hava alanında hava korsanları tarafından rehin tutulan Mısır‘lıları kurtarmak için, içinde Mısır’lı özel Harekat komandolarının bulunduğu C130 Hercules tipi bir Mısır uçağı, 19 Şubat 1978 günü Larnaka Hava Alanına iniş yapmış ve uçağın açılan kapısından rehin tutulan uçağa operasyon yapmak amacı ile fırlayan Mısır’lı komandoların tümü de RMMO tarafından yaylım ateşine tutularak vahşice ve aptalca katledilmişti.
Bu olaydan sonra dönemin Mısır Cumhurbaşkanı olan Anwar Sedat, Spiros Kyprianu’yu “Cüce Adam” olarak tanımlamış ve iki ülke arasındaki ilişkiler de derhal son bulmuştu.
Bu trajik ve üzücü olayın üstünden sadece 18 yıl geçtikten sonra Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinden Mısır'a ilk resmi ziyaret 1996 yapıldı ve o güne kadar kopuk olan ilişkiler onarılmaya başlandı. Aradan çok değil, sadece 25 yıl geçtikten sonra şimdi Mısır ile Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti arasında sıkı bir işbirliği var.
Geçen sene imzaladıkları Güney Doğu Akdeniz Ekonomik Bölge işbirliği anlaşması ile Türkiye’nin tüm itirazlarına rağmen Kıbrıs’ın güney sahilleri ile Mısır sahilleri arasında kalan Akdeniz’in Güney Doğu bölgesi içinde her tür ekonomik faaliyet, maden arama, petrol çıkarma ve denizcilik konusunda işbirliğine başladılar. Şimdi bunu ilerletiyorlar.
İnsana garip gelen, Mısır gibi, Müslüman ülkeler arasında liderliğe oynayan bir ülkenin, Müslüman olan bizlerle değil, Rumlarla her tür işbirliği yapması ve bize hiçbir şekilde arka çıkmaması…