Yalçın Ruhi Ağabey!

Yalçın Ruhi Ağabey!

Mağusa’mızın çok sevilen bir ismi idi Kaptan YALÇIN RUHİ Ağabey. Nur içinde yatsın, geçen gün onu maalesef zamansız kaybettik.

28 Kasım 1934 Mağusa doğumlu idi Ruhi dayının büyük oğlu Yalçın Ağabey.

Babası Ruhi dayı önceleri liman ambarlarında çalışıyordu sonra Gümrük Dairesine geçmeye hak kazandı ve Gümrük Memuru oldu. Unutmayın 1930 yılları ve İngiliz dönemini konuşuyoruz. O dönemde bırakın İngiliz Sömürge İdaresinde memur olmayı, okumuş Türklerin sayısı bile parmakla gösterilecek kadar azdı.

Babası Ruhi dayı limanda çalışırda Yalçın ağabeyin paçalarına deniz suyu deymez olurmu?.   16 yaşında çok iyi bir derece ile mezun olduğu İngiliz okulundan dosdoğru ve de burslu olarak İngiltere’ye gider  ve Southampton Üniversitesindeki Denizcilik bölümüne girer. 19 yaşında Üniversite’den mezun olduğunda mükemmel ve bir İngiliz ayarında İngilizce konuşan birinci sınıf bir Denizci olur. Bir müddet İngiliz gemilerinde çalışır ve sonra da 1950’li yılların ortalarında adaya döner.

Ama adada artık huzur ve barış sona ermiş, EOKA’nın İngilizlere karşı saldırıları başlamıştır.

EOKA’ya karşı TMT kurulur ve Yalçın Ağabey’de TMT saflarında yerini alır.  İşte o günlerde, İngiliz Sömürge İdaresinde silah taşımanın cezasının ölüm olduğu günlerde, Türkiye tarafından Kıbrıs’lı Türklere gönderilen ve Bladanisyo’dan (Balalan) adaya çıkarılan silahların teknelerden boşaltılmasında ve adaya dağıtılmasında aktif görevler üstlenir.

Yalçın Ağabey, bir gün kendisine, dönemin etkin lideri Sayın Rauf Denktaş’a götürülmek üzere verilen “Takarof “marka bir tabancayı arabasına saklar ve yola çıkar. Yolda, uçan sineği bile yoklayan İngiliz askerleri tarafından durdurulur ve yoklanmak istenir. Durduranlar İrlanda kökenlidir ve Yalçın Ağabey, mükemmel ve İngiliz aksanlı İngilizcesi ile İrlandalı askerlerle içli dışlı olur, sohbeti koyulaştırır ve yoklanmadan oradan ayrılmak başarısını göstererek  emanetini teslim eder.

1977 yılında İngiltere’de 9 aylık bir “Survey” kursuna katılır ve ülkemizin ilk diplomalı Surveyör’ü olur. Engin “Ticari Gemi Deniz Taşımacılığı” bilgisi kendisine Panama’nın KKTC’deki Denizcilik Ataşesi olmasının kapısını açar. Ülkemizdeki her halde Türkiye dışındaki ilk ve son yabancı bir ülkenin Deniz Ataşesi idi Yalçın Ağabey. Doğu Akdeniz’deki tüm Panama Bayraklı gemilerin Survey ve  Ticari sefer evrakları onun elinden ve onayından geçerdi.

Denizcilik ve Deniz Taşımacılığı konusunda bu kadar bilgili ve yabancı bir dili bu kadar iyi bilen Yalçın Ağabeyin niçin Liman Reisi yapılmadığını, niçin Limanlar Dairesi Müdürü yapılmadığını ve niçin Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarlığına getirilmediğini hala anlayabilmiş değilim. Ondan çok şeyler kazanabilir, çok şeyler öğrenebilirdik.

Şubat-Mart-Nisan 2004 aylarında, Uluslar arası Lefkoşa havaalanında yapılan toplumlararası görüşmelere katılması ve benim yerime başkan olması için çok yalvarmıştım kendisine. Sağlığını öne sürüp maalesef kabul edememişti önerimi. Ama gene de benim gizli bilgi kaynağım ve taktik hocam olmuştu, görüşmeler sürerken.

Nur içinde yat Yalçın Ağabey. Sen başarılı, çalışkan, titiz, dürüst, neşe saçan, dünya iyisi ve hepimize örnek olan bir insandın ve hep anılarımızda öyle kalacaksın. Seni hiç unutmayacağız…!

12 Ocak 2004
Yalçın Ruhi Ağabey! için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Erdoğan’a hayran kalmamak elden değil

Erdoğan’a hayran kalmamak elden değil

Bakın bu son iki hafta içinde Erdoğan ve ekibi kimlerle görüştü ve neleri çözdü.

1964 yılında İstanbul’daki Suriye Konsolosluğuna gittiğim vakit gözüm duvardaki haritaya ve Suriye toprakları içinde gösterilen Hatay’a dikilmişti. Saf saf oradaki görevliye haritanın yanlış olduğunu ve Hatay’ın Türkiye hudutları içinde yer aldığını söylemiştim. Tabi hemen ve derhal kapı dışarı edildiğimi söylememe gerek yok.

Bana garip gelen bu konuyu sorup araştırınca, ancak o gün olayın 1938’den beri süregelen tek taraflı bir sorun olduğunu öğrenebilmiştim. Hiç kimse bunu bana söylememişti. Okullarımızdaki ders kitaplarımızda da Türkiye ile Suriye arasında böyle bir sorun olduğuna hiç değinilmemişti.

Başbakan Tayyip Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın daha evvel beraberinde iki Bakan ile Ankara’ya yaptığını ziyaretin karşılığı olarak  geçen ay Şam’a bir ziyaret yaptı. Eski tabirle buna iade-i ziyaret deniyor.

Erdoğan yaptığı bu ziyaret sırasında, Türkiye ve Suriye’nin bir buçuk yıldan beri üzerinde çalıştığı serbest ticaret konusunda, Suriye ile “Serbest Ticaret” anlaşması imzaladı. Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve Başbakan Erdoğan tarafından karşılıklı imzalanan bu anlaşmaya konan ek bir madde ile “iki ülkenin birbirinin sınırlarını tanıdığı” teyit edilmektedir.

Bu anlaşmanın bu ek maddesi ile Suriye, Türkiye’nin Hatay üzerindeki tam egemenliğini de aradan 66 yıl geçtikten sonra resmen kabul etmiş oluyor.

Aynı zamanda Erdoğan, yıllardır Suriye’in korkulu rüyası olan kısıtlı su verilmesi sorununu da kökünden hallederek, hem Suriye’nin geleceğe yönelik endişelerini yok ediyor, hem de Suriye ile uzun vadeli bir dostluk kurmuş oluyor. Türkiye’nin yıllardır güney sınırından kuzeye doğru düşmanca bakan Suriye, artık dostlar safına katılmış oluyor.

İkinci büyük girişim olarak  dün Başbakan Tayyip Erdoğan, TOBB ve TİM’in inşa ettirdiği Türk Ticaret Merkezi’nin açılışını yapmak için dört uçak dolusu işadamıyla Rusya’ya gitti.
Ziyaret sırasında, Kıbrıs’ta çözüm için girişim başlatmak isteyen Erdoğan, Putin’den, B.M. Genel Sekreteri Kofi Annan’ın 24 Nisan referandumunun sonuçlarına dair raporunu VETO eden Rusya’nın bu vetosunu kaldırmasını isteyecek.  Hedefi, ticari ilişkileri öne çıkarıp, B.M. Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olan Rusya’nın, düzeye çekebilmek.

İki lider bugün Kremlin’de buluşacak. Erdoğan Rusya ile olan Ticaret hacminin 15 milyar dolara çıkmasını arzulamakta ve bu rakamı da 2007’de 25 ile 30 milyar dolara çıkarabilmeyi hedeflemektedir.  Eski önyargılarından kurtulup dostluk ve işbirliğine dayalı ilişkiler geliştirmek fikrinde olan Erdoğan Türkiye’nin AB’ye girmesi konusunda da, AB’ye girmekle Türkiye’nin Rusya ile olan bağlarının asla kopmayacağını üstüne basa basa birkaç kere resmi dilde söyledi.

Haritaya bakın.! Eski düşmanlar birer birer dost oluyor Türkiye ile.

Kasım 2002’den beri Türkiye dış politikasına dramatik değişiklikler var. En çarpıcısı bizim de bir parçası olduğumuz ve her gün yaşadığımız Türkiye’nin KIBRIS Politikası. Artık hiçte eskisi gibi değil…..!

11 Ocak 2004
Erdoğan’a hayran kalmamak elden değil için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Papadopulos adım adım hedefine ilerliyor

Papadopulos adım adım hedefine ilerliyor

Rum radyosunun haberine göre, Avrupalı Anayasa uzmanları, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik yeni bir plan hazırlamakta imiş.

Annan Planı’na alternatif olarak hazırlanan ve Avrupa Birliği normlarına tamı tamına uygun olan söz konusu bu çözüm formülü, bir ay içinde tamamlanacak ve Atina ile Ankara’ya ilaveten Kıbrıs Rumlarına ve Kıbrıs Türklerine de sunulacak.

Kıbrıs için AB normlarına uygun çözüm planı hazırlayan Anayasa uzmanlarından oluşan bu grubun başında Frankfurt Üniversitesi Siyasal Bilimler Enstitüsü Profesörlerinden Alman Hukukçu Vilder Oberdorfer yer almakta imiş.
Annan Planı’nı eleştiren Alman Anayasa Profesörü, Planın Avrupa normlarına uygunluğu incelenmeden Kıbrıslılara sunulmasını skandal olarak nitelemiş. Bu plana alternatif olarak Kıbrıs için yeni bir Çözüm Planı hazırlayan söz konusu Anayasa uzmanları, adada varılacak çözümün, insan hakları ve demokratik öğeleri temel alması gerektiğini belirtmişler. Devamla “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti”nin güçlü bir merkezi hükümet ve işleyebilir bir federe yapıda olmasını hedefleyen söz konusu uzmanlar, bunun Annan Planı’nda önerilen sistemden çok daha iyi olduğunu vurgulamışlar. Hazırlanmakta olan çözüm planı tamamlandıktan sonra Avrupa Birliği Parlamentosuna ve komisyonuna başvurularak, Brüksel’in sorunun çözümü konusunda devreye girmesini istenecekmiş.
Buraya kadar her şey kulağa hoş geliyor.

Ama bir sorun var.

Eğer Kıbrıs sorunu AB şemsiyesi altına girerse ve de çözüm Planı, Avrupalı Anayasa uzmanları tarafından AB adına hazırlanırsa, işimiz çok zor demektir. Zaten Papadopulos, daha işin başından beri müzakereleri AB organizasyonu, kontrolü ve denetimi altına çekmeye çalışmaktadır.

Tasos Papadopulos’un, müzakere ile ilgili tavrı açık ve aşağıdaki gibi.

  • BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet misyonunu tasvip ediyorum ama çözüm görüşmeleri BM yerine AB hakemliği altında olsun.
  • AB ve kurumları Kıbrıs sorununun çözümü çabalarına daha aktif katılsın.
  • Görüşmelere otururum ama zaman kısıtlaması olmasın.
  • Çözüm çerçevesi oluşturulmadan önce Referandum yapılmasın.

Tasos Papadopulos’un aklında olan yaptırımlar ise şöyle;

  • Türk Ordusunun müdahale hakkı olmasın ve Türk askeri adadan çekilsin
  • Yeni kurulacak devlet “Üniter” bir devlet olsun.
  • “Yerleşik”lerin sayısı azaltılsın.
  • Türklerin toprak yüzdeliği %24 olsun.

Eğer Plan AB tarafından hazırlanırsa ve AB hakemliği altında müzakereler yapılırsa, AB Konseyi temsilcisi Papadopulos tüm bu konuları Konseye taşıyacak ve hem Türkiye’nin ve hem de bizim temsiliyetimizin olmadığı ve söz hakkımızın bulunmadığı AB Konseyinde,  AB-Türkiye müzakerelerindeki VETO hakkını öne sürerek müzakerelerin akışını istediği mecraya sokacak.

Bence AB’nin, Kıbrıs Rumları üzerinde siyasi baskı yaparak “Çözümü ben de istiyorum, Annan da istiyor, uluslararası toplumlar da” diyerek, Kıbrıs’ta çözüm çabalarını BM şemsiyesi ve hakemliği altına sokması gerekmektedir.

10 Ocak 2004
Papadopulos adım adım hedefine ilerliyor için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Talat ve Yakovu

Talat ve Yakovu

KKTC Bakanlar Kurulu’nun  KKTC limanlarının Güney Kıbrıs’tan Türkiye ve diğer ülkelere ve Türkiye’den Güney  Kıbrıs ve diğer ülkelere ticaret için açılması kararı çok olumlu ve yerinde bir karar. Ben bu kararı sonuna kadar destekliyorum ve düşünenleri de kutluyorum.

Limanlarımız zaten artık ISPS kurallarına yani B.M.nin teröre, insan ve uyuşturucu kaçakçılığına önlem olarak alınmasını talep ettiği kurallara uygun hale getirildi. Her koşulda limanlarımız bu gün uluslar arası seferlere hizmet verebilecek güvenlik yapısında.

KKTC Bakanlar Kurulu’nun limanlarla ilgili açıklaması Tasos Papadopulos hükümetini çok hazırlıksız yakaladı. İlk defa Rumları savunmada gördüğümü söylersem yalan söylemiş olmam. Yıllardır biz hep Rumların söylediklerini sadece protesto ettik veya ilgili yerlere mektuplar gönderdik. Bu güne kadar hiçbir zaman inisiyatifi ele geçirememiştik. Bu günkü konumumuz, artık Kıbrıs sorununun çözümünü arzu eden taraf olduğu mesajını verenin KKTC ve Türkiye olduğu ve Rumlarında inisiyatifi elden kaçırmış olduklarıdır. Siyasette güzel bir tanım vardır “Gündemi belirleyen siyasete hakim olur” diye. İşte dün KKTC hükümeti bunu gerçekleştirdi. Siyaseti belirleyen gündemde rol almaya başladı.

Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Yorgo Yakovu KKTC’nin bu  kararını, “Yasadışı ve tamamen temelsiz” diye niteleyerek limanların yasal olduğu kararını sadece Rum hükümetinin alabileceğini iddia etti. İlk defa saldırıdan savunmaya geçti. Bu iddia bana pek de inandırıcı gelmedi.  Kıbrıs adasının tümü, Zafer Burnu’ndan (Apostolos Andreas Burnu) Baf’a, Girne’den Limasol’a kadar tüm ada toprağı, 1 Mayıs 2004 yılında Kıbrıs adası bir bütün olarak AB’ye alınınca Avrupa Birliği toprağı oldu. Tüm Kıbrıs adası AB sınırları içinde bulunmasına rağmen şimdilik sadece AB kuralları, uygulamaları, yasaları ve normları Kuzeyde yani KKTC’de geçerli değil. O da Şimdilik…     Ben artık Mağusa ve Girne limanları ile Ercan ve Geçitkale Havalanlarının yasal olup olmadığına Rumların değil AB’nin karar vermesi gerektiğine inanıyorum. En azından birkaç gün evvelki yazımda belirttiğim gibi AB’den “İmtiyazlı Ortaklık” istiyor ve bekliyorum. Yasal olarak AB toprakları içinde bulunan ve de ISPS kurallarına uygun olan Mağusa ve Girne limanları ile Ercan ve Geçitkale Havalanlarının yasallığını konusunda son sözü AB söylemelidir.

Rum Yönetimi sözcüsü Kipros Hrisostomidis, Yakovunun arkasından, Başbakan Talat’ın açıkladığı limanların ticaret için açılması vesilesi ile Maraş’ın eski sahiplerine verilmesi ve limanın Kıbrıslı Türklerle Rumlar tarafından ortak işletilmesi önerilerinin geçerliliğini koruduğunu tekrar hatırlatmıştır.

Aslında bende Maraş’ın eski sahiplerine ve yasal sahiplerine iade edilmesi taraftarıyım. Vakıflar idaremize ait olan Maraş, İngiliz döneminde, belediyelere tanınan kiralama hakkı ile önce Rumlara uzun vadeli ve düşük kira ile kiralanmış sonra da uzun vadeli kullanımdan dolayı Vakıf malı olmasına rağmen Rumlara koçan edilmiştir. Yaptıkları yasalara uydurmak isteyen İngilizler bu konu ile ilgili yasa çıkarmışlar ve ilaveten de 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anlaşmaları içine de koyarak yasallaştırmak çabası içine girmişlerdir.

Ama gene İngilizlerin kendi anavatan yasaları ve Uluslar arası yasaların içinde olan “Vakıf Mallarının Satılamayacağı”  kuralı tüm yapılanları geçersiz kılmaktadır ve buna göre Maraş hala daha Türk Vakıf malıdır.

Evet, Maraş eski sahiplerine iade edilmelidir….  Ben bu fikri destekliyorum…

8 Ocak 2004
Talat ve Yakovu için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Yunanistan’daki Seçimlerin Etkisi

Yunanistan’daki Seçimlerin Etkisi

Yunanistan in derdi bence AB kozunu kullanarak Kıbrıs ın AB uyesi olmasini saglamaya calisacaklar, Turkiye yi Ege meselesinde Uluslararasi Adalet Divani na gitmeye zorlayacaklar. Annan Plani temelinde maksimum faydayi almaya calisacaklardir O nedenle ohi deme luksleri yok. politikalari bu yonde.

Ama Rumlar her zaman gorusmeye hazir olduklari mesajini vereceklerdir. 1 Mayıs 2004 te bence gercek niyetleri ortaya cikacaktir. O zaman daha acik beyanatlar vereceklerdir. Zaten kendilerini cozume degil 1 Mayis a endekslediler. aciklamalari boyle.

Rum Siyasi partilerin de Annan Planında hoşnut olmadıkları ve de özellikle de Annan’ın koymuş olduğu “Sizin çözüm bulamadığını konularda benim uygun gördüğüm çözümü kabul edeceksiniz” şartına çok bozulmakta olduklarıdır.

Mart sonu Nisan başı Yunanistan’da yapılacak genel seçimler sence Kıbrısta Rumların ve Türklerin yapmayı planladıkları (Annan Planı) görüşmelerini etkileyecekmi.

Yunanistandaki Şahinler geleneksel OHİ’lerini her maddede kullanacaklarmı yoksa tam seçim arifesinde Kıbrıs’ta Elen çıkarlarına karşı olan maddelere itiraz etmeyip “Yeni döneme bizde uyalım” mı diyecekler.

CTP BDH sayin Rauf Denktas i elestiriyorlar ve yillardir sorunu cozemedigini soyluyorlar ama Denktas degil miydi halktan tek basina yuzde 70lerde oy alan. Rumlarin sag partileri degil miydi oylarini Klerides Vasiliou tasos a veren. demek ki halklar bir seyler istiyor ama uyusmayan noktalar.

Rumlarin Annan Planını niye imzalamadiklarini anlamiyorum. Guclu devlet yapilari ekonomileri milliyetcilik cizgileri bu faktorler uzun vadede adanin kendi kontrolleri altina girmesine yardimci olacak faktorler ki Annan Plani iki taraftan Rum tezlerine agirlikli dayaniyor. Buna ragmen itiraz ediyorlar. Sebep basit devleti kendilerine ait goruyorlar ve bundan vazgecmiyorlar… Baska bir soru aklima gelmiyor..

4 Ocak 2004
Yunanistan’daki Seçimlerin Etkisi için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar