KTHY’yi hayata geçirme zamanı geldi

KTHY’yi hayata geçirme zamanı geldi

 

BM Güvenlik Konseyi’nin insanlığın yüz karası 18 Kasım 1983 tarih ve 550 No.lu kararı ile bizlere uygulanan ulaşım ambargosu, zorlaşan ekonomik koşullar, azan enflasyon, fırsatçı hava yollarının bayramlarda, özel günlerde ve üniversitelerin dönem sonlarında aniden fiyat yükseltmeleri nedeni ile Kıbrıs Türk hava Yollarının tekrardan hayata geçirilmesi zamanı geldi de geçiyor.

 

Ama bu sefer KTHY kurulursa, politikacılar ve sendikacılar ellerini bu kuruluşun üzerinden tamamen çekmeli. KTHY politikacıların arpalığı olmamalı. Eskiden olduğu gibi Yönetim Kuruluna atanan siyasi kimlikli kişiler kendi ticari çıkarları için KTHY’yi kullanmamalı, ticari mallarını KTHY’ye beleş taşıtmamalı. Yönetim Kuruluna meslekleri havacılık olan profesyoneller atanmalı, Genel Müdür ve ekibi profesyonellerden oluşmalı.

 

Sendikalar, grev şantajı, bayramlarda, özel günlerde ve turizm döneminin başladığı günlerde uçmamak tehdidi ile bütün gelire el koymak sevdasından vazgeçmeli. Temizlikçi kadınlar yılda 14 adet, asgari 4 bin dolar maaş almamalı. Sendikalar, halen daha günümüzde bazı sendikaların yaptığı gibi,  “fırsat bu fırsat vatandaşın cebine el atalım, biz yüksek maaş alalım da halk ve devlet batsın” mantığını sürdürmemeli yeni kurulacak hava yolunda.

 

**

Cyprus Airways uçağı

Cyprus Airways uçağı

Kıbrıs Rum tarafında geçmiş yıllarda ekonomik çıkmaza girerek batan Cyprus Airways adlı milli havayolu, aynı ismi ve devlet hava yolu olmak haklarını kullanarak hayata geçti. Logosu da, Kıbrıs’a özgü ve doğası ile uyumlu “yeşil zeytin dalı.”

 

Türkiye’de faaliyet gösteren ünlü bir ulaşım acentesinin beyninde görev yapan M. M. İbili adlı kıymetli bir arkadaşımın uyarısıyla Cyprus Airways adlı bir şirketin varlığından haberim oldu. Arkadaşım, Kıbrıs Havayollarının CY 311 sayılı saferi ile 30 Nisan tarihli Atina-Larnaka uçuşuna rezervasyon yapmış bu şirketin varlığının ve uçuşlarının gerçekliliğini teyit için. Konuyu bana iletince hemen araştırmaya başladım ve şirketin faaliyetleri ile ilgili daha detaylı bilgiler edindim. Bulabildiklerim aşağıda;

 

Şirketin kullandığı isim hakkı: Cyprus Airlines.

Bu ismi kullanan şirketin adı: Charlie Airlines.

Şirketin IATA kodu: CY

Şirketin ICAO kodu: CYP

Şirketin ana hava alanı: Larnaka

Şirketin ülkesi: Kıbrıs Rum Kesimi

 

Şirket şimdilik IATA’ya tam kaydı ve üyeliği yok. Bu nedenle de biletlerde fiyat çıkmıyor ve bilet sadece bir tek yerden satın alınabiliyor. Acenteler “Cyprus Airways”ın biletlerini satamıyorlar. Kısa bir müddet içinde bu sorunu da çözerler herhalde. Uçuş süresinde ikram yok. Parasını ödeyen istediği yiyeceği, içeceği ve kozmetik ürününü alabiliyor.

 

Şirketin sahibi, S7 Havayollarının eski sahibi Vladislav Filev. “Cyprus Airways” adını ve tüm haklarını 2016 yılının Temmuz ayında satın almış, yeni bir logo ve renk tasarımı yaptırmış. Avrupa ülkelerine 2 adet Airbus A319 ile uçuşlar yapıyor.

 

Bunları Kıbrıs (Rum) Havayollarını tanıtmak için değil, 2010 yılında sıra dışı ve berbat bir ekonomik darboğaza giren Kıbrıs Rum Kesiminin, “Cyprus Airways” gibi yüzlerce şirketinin iflasından sonra yıllar içinde AB yardımları ile kendini toparlayabildiği ve tekrardan özel sektöre ait olsa da kendi devlet havayolunu kurabildiği için yazdım.

 

Tabi bizim ülkemizde, devlet fakir, memurlar zengindir. Bütün KKTC halkı, memurlarımız ve devlet emeklileri yüksek maaşlar alsın diye çalışır ve her tür dolaylı, dolaysız ve direkt vergileri hazineye öder. Devletin kasası memurlar tarafından boşaltıldığı için, devletimiz -memurlar yüksek maaş alsın diye- vergilerin altında ezilen halkımıza yeterince hizmet veremez. Devlet yapımız, hantal bürokrasimiz, memurların büyük çoğunluğunun tembelliği ve memurların vatandaşa karşı tutumu tam bir yüz karasıdır. Bu nedenle de an itibarı ile işbaşında olan hükümet “Devlet batmıştır ve böyle devam edemez” demektedir.

Cesur ve popülist olmayan birilerinin çıkıp bu düzeni değiştirmesi ve belli bir zümrenin yerine halkın tümünün çıkarları ile refahına yönelik yeni bir düzeni kurması gerekmektedir.

Bu nedenle de Kıbrıs Türk Havayollarının devlet eliyle tekrardan hayata geçirilmesi sadece “pembe bir hayal” görünüyor. Özel sektör eliyle belki…

 

 

Prof. Dr. Ata ATUN

KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

e-mail: ata@ataatun.com veya  ataatun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

 

 

25 Mayıs 2018
KTHY’yi hayata geçirme zamanı geldi için yorumlar kapalı
Okunma 144
bosluk

BM ne kadar meşru?

BM ne kadar meşru?

BM ne kadar meşru?

 

Gazze sınırındaki silahsız protestocuların İsrail askerleri tarafından katledilmesi sonrasında dünyanın geleceği için asıl önemli olan BM’de nelerin yaşandığı ve BM’nin artık ne kadar meşru olduğudur.

 

Bilindiği üzere İsrail, 5 Haziran 1967 günü Suriye, Mısır ve Ürdün’e eşzamanlı olarak bir saldırı başlatmış ve altı gün süren savaştan sonra da Suriye’ye ait Golan tepelerini, Ürdün’e ait Kudüs’ü ve Mısır’a ait Sina yarımadasını işgal etmişti. O günden sonra işgal ettiği bu yerlerden çekilmesini içeren BM Genel Kurulu kararları ile BM Güvenlik Konseyi kararlarının hiç birini tanımadı. Daha doğrusu BM’yi hiç takmadı ve bildiğini okudu. Halen de okuyor. Bu kural tanımaz, yasa takmaz kabadayılığını da ABD’den alıyor.

ABD-İSRAİL iş birliği

ABD-İSRAİL iş birliği

Bunun sebebine gelince; ABD’nin siyasi beyni ile ekonomisinin kalbini oluşturan tüm kuruluşları yöneten “Evanjelik Protestanlar” Hristiyan olduklarını iddia etseler de, gerçekte tümü de Yahudi kökenli  “Siyonist Hristiyan”lar. Zaten “Evanjelizm”, farklı bir bakış açısı ile  “Hıristiyan Siyonizm”i olarak da tanımlanabilir.

“Evanjelizm” sözlük anlamıyla Kutsal Kitap’a dönmek veya yönelmek anlamını taşıyor. Söz konusu Kutsal Kitap(lar) Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından yazılmış dört farklı kanonik İncil ve bunların her birine de “Evanjel” deniyor.

 

“Evanjelik” sözcüğü ise Amerikan İngilizcesinde ve kültüründe, Protestan Kilisesi’nin muhafazakâr veya tutucu kesimini tanımlamak için kullanılıyor. “Evanjelikler”, ABD’yi kuran Puritenler’in devamı. Puritenler ise, Protestan mezhebi olan “Presbiteryen”lerin muhafazakar kesimi. Bunlar, korkutma, baskı, tehdit, ceza ve düzen içine çekerek sindirmek gibi unsurları uygulayarak, dünyayı doğru, adaletli, sevgi dolu yapacakları inancını güderler. Esasen “Demokrasi kültürü” dediğimiz şey, Püriten ahlaka tepki olarak ortaya çıktığı için, içinde korkutma, baskı, tehdit, ceza ve sindirme yer almıyor.

 

Hristiyan Evanjelistler için Tevrat ve Tevrat’ı oluşturan 5 kitap -Tekvîn, Çıkış, Levililer, Sayılar  ve Tesniye- tüm kitaplardan daha önemli. Tevrat, “Kutsal Kitap”ın yarısı olan Eski Ahit’i (Eski Anlaşma) oluşturan 39 kitabın ilk beş kitabını içinde barındırıyor ve Musa’nın beş kitabı olarak biliniyor. “Kutsal Kitap”ın diğer yarısı olan Yeni Ahit (Yeni Anlaşma) ise 27 kitaptan oluşuyor ve “İncil” olarak tanımlanıyor.

 

İşte ABD’nin İsrail ile derin siyasi, kültürel ve dini bağı burada başlıyor. Her ne kadar ABD Hristiyan, İsrail Yahudi bir ülke veya devlet olarak bilinse de ABD’yi politik ve ekonomik olarak yöneten kişiler ve aileler “Evanjelik” olup kutsal kitapları “Tevrat.”

 

ABD’de Evanjelizm, Jimmy Carter, Ronald Reagan ve Baba Bush’un başkanlıkları döneminde tekrardan yeşerdi, oğul Bush ile de “Küresel Emperyalizm”in temelini oluşturan esas mantık ve güç haline geldi.

***

 

BM’nin meşruiyetine gelecek olursak; Kıbrıslı Türkler 15 Kasım 1983 tarihinde KKTC’yi ilan ettikleri vakit, ortada kan, gözyaşı, savaş, onlarca ölen ve yüzlerce yaralanan olmamasına rağmen BM Güvenlik Konseyi yemeden içmeden 48 saat içinde toplanmış ve insanlığın yüz karası olarak tarihe geçmiş olan 18 Kasım 1983 tarih ve 550 numaralı kararı alarak KKTC’yi dünyadan izole edecek tüm tedbirleri almıştı.

 

Aynı dönemde İsrail, Lübnan’a saldırarak 991 kişiyi katletmiş olmasına rağmen BM ve arkasındaki güçler, bırakın toplanıp İsrail aleyhine karar almayı, İsrail’in işgal güçlerini Lübnan’dan çıkmaya zorlamak için parmaklarını bile oynatmamışlar, hiçbir baskıya da başvurmamışlardı.

 

Günümüzde Gazze’de silahsız kişilerin İsrail tarafından katledilmesinden dolayı da BM’nin parmağını bile oynatmayacağı kesin. Zaten İsrail’in fiilen yönettiği ABD, Güvenlik Konseyinde İsrail aleyhine bırakın çıkacak bir kararı, başvuruyu bile reddederek İsrail’in arkasında her zamanki yerini aldı.

 

BM’nin yapısının değişmesinin, bu olamayacaksa, BM’ye alternatif bir kuruluşun hayata geçirilmesinin zamanının geldiği kesin. Cesur ve kendine güvenen devletlerin bir araya gelerek BM’ye alternatif, uluslararası bir kuruluşu hayata geçirmeleri artık olmazsa olmaz bir durum, hem de aciliyet ihtiva eden bir mecburiyet haline geldi.

 

Prof. Dr. Ata ATUN

KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

 

18 Mayıs 2018
BM ne kadar meşru? için yorumlar kapalı
Okunma 173
bosluk

AB’nin Türkiye hayalleri

AB’nin Türkiye hayalleri

 

Kıbrıs Rum tarafı, Kıbrıs adasının Kuzey yarısında yaşamlarını sürdüren Kıbrıslı Türkler ile Türkiye’yi yok sayarak tek taraflı ilan ettikleri egemenlikleriyle, tek başlarına anlaşmalar yapmakta, ittifaklar imzalamakta. Tabi burada önemli olan Rumların ne yaptığı değil, üst akılların bölgedeki girişimleri.

 

Rusya’nın asırlardır süregelen arzusu Doğu Akdeniz’de güvenli bir yerinin olması. Adının ne olduğu çok önemli değil. İstediği, Kıbrıs’taki Ağrotur (Akrotiri) ve Dikelya gibi tamamen kendine ait toprağının bulunması. Körün istediği bir göz Allah vermiş iki göz misali şimdi Rusya’nın hem tamamen kendi kontrolünde bir deniz limanı var, hem de Ağrotur gibi… Tabi bir de hava üssü.

Petrol ve Doğalgaz boru hattı

Gelelim aynı bölgeden bir taş atımı uzaklıktaki Suriye’ye. Suriye’nin petrol üretimi bilinenden çok daha fazla ve zengin. Petrol yerin sadece 250 metre altında. Çıkarması çok kolay. Toplam olarak 14 petrol kuyusu var ve üretimi de 6-7 milyar varil civarında. Kıyaslama yapmak gerekirse, dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip olduğu iddia edilen Suudi Arabistan’ın petrol üretimi ise 12 milyar varil düzeyinde. Sadece bu bilgi bile niye Rusya’nın ve ABD’nin Suriye’de olduklarını açıklamakta. Doğu Akdeniz’deki doğalgaz yatakları da üç aşağı, beş yukarı aynı konumda.

 

Rusya’nın dünyanın en zengin doğalgaz yataklarına sahip olduğu iddia ediliyor ancak

2009 verilerine göre İsrail’in Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) içinde yer alan Tamar’da 260 milyar metre küp (m3) ve Leviatan’da da 450 milyar m3 doğalgaz rezervi bulunmakta.

2012 verilerine göre de Afrodit bölgesinde 200 milyar m3 doğal gaz rezervi bulunmakta.

Bölgedeki toplam doğalgaz rezervi yaklaşık 900 milyar m3 civarında. Bu rakam ise Rusya’daki rezervin yarısına denk gelmekte.

 

Suriye ve Kıbrıs’ta mevcut sorununun niye çözülemediğinin yanıtını veriyor bölgedeki petrol ve doğalgaz kaynaklarının varlığı ve büyüklüğü. Gerçekte sorunun kökeninde yatan üst akıl Avrupa Birliği (AB).

 

AB’nin yumuşak karnı enerji.

Avrupa kıtasında artık ne kömür kaldı ne de başka bir toprak altı zenginliği. Yaşam koşullarının maddi açıdan zorlaşması nedeni ile aileler küçüldü, nüfus artmak yerine gerilemeye başladı. Yüzyıllardır sömürgelerinden elde ettikleri varlıklarını yemeye başladılar. Enerji gereksinimlerini de Rusya’dan petrol ve doğalgaz alarak karşılayabiliyorlar. Diğer üretici ülkelerden tedarik edilen petrol ve doğalgaz taşımacılık ve depolama nedeni ile Rusya’nınkinden daha pahalı. Kısaca AB’nin boğazına Rusya’nın eli yapışmış durumda. Rusya AB’nin boğazını sıkarsa AB ölmez ama yaşam koşulları daha da zorlaşır.

 

AB bu olasılığı bertaraf edebilmek için Rusya’yı devre dışı bırakmak istiyor ve bu nedenle de gözünü Suriye’ye ve Doğu Akdeniz’e dikti. Niyet çok açık; Suriye’de PYD ve PKK’yı silah ve para desteği ile güçlendirmek, silahlı terör gücünün sayısını 60 bine çıkartmak, ki an itibarı ile bu sayı 60 bini geçmiştir, Kuzey Irak’tan başlamak üzere Doğu Akdeniz’e kadar ulaşan güvenli ve PYD-PKK kontrolünde bir bölge oluşturmak ve bu bölgeye petrol boru hattını döşeyerek Kerkük petrolünü kendi kontrolündeki bu bölgedeki bir limana akıtmak ve Avrupa’ya göndermek.

 

Aynısını da doğalgaz konusunda yapmak için AB düğmeye basmış durumda. Hedefi Doğu Akdeniz’den çıkarılacak doğalgazı da İsrail, Kıbrıs Rum ve Yunanistan arasında yapılacak bir anlaşma ile Avrupa’ya taşımak. Hafta içinde Lefkoşa’da Kıbrıs Rum, Yunanistan ve İsrail liderleri toplanarak 2018 sonunda East Med doğal gaz boru hattı projesinin mutabakatını yaparak, imzalar attılar

 

Anlaşmalar yapmak tek başına bir önem arz etmemekte. Önemli olan yapılan anlaşmanın sürdürülebilir olması. Bunun için de AB’nin ileriye dönük 3 aşamalı bir de stratejik planı var.

  • Türkiye’de önümüzdeki 10 sene içinde iç savaş çıkarılması,
  • İsrail ile Suudi Arabistan’ın bölgede stratejik ortak ve müttefik haline getirilmesi,
  • PKK-PYD terör örgütünün, hukuk dışı olmaktan çıkarılarak yasal hale getirilmesi.

 

Bu pembe ama olmazsa olmaz hayale engel olabilecek bir tek ülke var bölgede. Bu nedenle de ekonomi ve terör başta olmak üzere her türlü yöntemle, her yönden saldırılıyor anavatan Türkiye’mize…

 

Prof. Dr. Ata ATUN

KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

 

 

11 Mayıs 2018
AB’nin Türkiye hayalleri için yorumlar kapalı
Okunma 246
bosluk

Kabullenmeden kabul etmiş gibi gözükmek

Kabullenmeden kabul etmiş gibi gözükmek

 

Rum lider Anastasiadis’in gerçekte oynadığı oyun bu. Bugüne değin yedi Rum lider geldi geçti müzakerelerden. Hepsinin de taktiği aynı oldu. Kıbrıs adasının Rum egemenliği altına girmesinin dışında hiçbir öneriyi kabul etmemek ama kabul etmiş gibi görünüp, dünyayı kandırmak, Türk tarafını da suçlu durumuna sokmak…

 

Günümüzde de Anastasiadis, Guterres çerçevesini, bile bile çirkin bir Bizans oyunu ile yanlış ve çarpıtarak takdim etmeye çalışıyor. Yalanın bini bir para Anastasiadis’de.

Anastasiadis, Cumhurbaşkanı Akıncı’nın yaptığı açıklamadan sonra yaptığı açıklamasında 4  Temmuz tarihli bir kağıttan bahsediyor ve “o şekilde olacaksa kabul ederim” diyor. Guterres çerçevesi tek bir tane ve başka bir versiyonu da yok ama Anastasiadis sanki de 4 Temmuz tarihli ikinci bir çerçeve daha varmış gibi davranarak, BM’yi, AB’yi, ABD’yi ve de Kıbrıs konusu ile ilgili herkesi kandırmaya çalışıyor.

Nikos Anastasiadis

Nikos Anastasiadis

Guterres taraflara kendi çerçevesini 30 Haziran’da verdi ve çerçevenin içeriği o gün açıklandığı gibi altı maddeden oluşmakta. Açıklanan bu çerçeveyi Türk tarafı, KKTC ve Türkiye kabul ederken, Rum tarafı kabul etmemiş ve buna ilaveten de Yunanistan kabul etmeye sıcak bakarken Anastasiadis’in müdahalesi ile reddetmiş, bu nedenle Rum tarafı çerçevenin dışında kalmış, müzakereler de Rumların olumsuz yaklaşımı nedeni ile çökmüştü.

 

1 Temmuz’da Anastasiadis Guterres’in çerçevesine yanıt gibi bir mektup yazmış ve niye Guterres çerçevesini reddettiği ile kendi görüşlerini belirtmişti. İşte Anastasiadis’in bahsettiği ikinci belge de bu. Anlaşılacağı üzere, sanki Guterres Rumların isteklerini kabul etmiş ve ikinci bir çerçeve belgesi yayınlamış havasını yaratmaya çalışıyor Rumlar.

 

Anastasiadis’in öncelikle, Guterres Çerçevesini sadece kendi işine gelen iki maddesini değil, tümü ile kabul ettiğini açıklaması gerekmekte. Dönüşümlü Başkanlığı, yani ikiye bir oranını, Türklerin belirleyici oyunu (One favorable vote),  iki mülkiyet rejimini yani Türk bölgesinde (KKTC) kalacak topraklarda ilk söz sahibinin bugünkü kullanıcıda olacağını kabul ettiğini açık ve net olarak açıklaması gerekiyor masaya oturmadan önce. Ama Anastasiadis’in işine gelmiyor bunları kabul ettiğini açıklamak. İstiyor ki masaya oturulsun ve sadece askerin çekilmesi ile Güvenlik ve Garantiler konuşulsun.

 

Anastasiadis’in yalancılığı ve Bizans oyunu, Guterres çerçevesini kabul ettiğini net ve anlaşılır bir şekilde açıklayamaması ama “Akıncı’nın kabul etmesini memnuniyetle karşıladım” diyerek sanki de Guterres çerçevesini kendisi kabul etmiş de, Akıncı kabul etmemiş havasını çizmeye çalışması…

 

Orijinal Guterres Çerçevesinin içeriğinde de “İki” tane değil, “Altı” tane başlık veya madde var. Ama yalancıların kralı Anastasiadis, sanki de sadece “iki başlık” varmış gibi, kendi işine gelen başlıkları yani Güvenlik ve Garantiler ile Asker konuları çerçevede var, diğer dört tanesi olan, Siyasal Eşitlik, Mülkiyet, Dönüşümlü Başkanlık, Oylama dışarda bırakılmış ve yokmuş gibi takdim etmeye çalışmakta.

 

Daha da ötesi, Guterres’in çerçevesinde Anatasiadis’in iddia ettiği gibi “Sıfır asker, sıfır Garantiler” diye bir kavram ve madde de yok. Bunlar Anastasiadis’in hayal dünyasında mevcut sadece. Çerçevede garantörlerin tek yanlı müdahale hakkının sürdürülebilir olmadığı dile getiriliyor ama her iki toplumun korkularını giderecek, iki toplumun kendini güvende hissedeceği ve iki toplumun ayrı ayrı kabul edeceği bir garanti sisteminin bulunması gerektiği tavsiye ediliyor. Birinin güvenliğinin diğerine tehdit oluşturmayacağı ve özellikle de Türklerin kabul edeceği bir garanti sisteminin olması gerektiği belirtilmekte.

 

Hatırlatalım; Guterres müzakerelerde, “asker konusu da ayrı bir konudur, asker çekilmesi gerekir mi, çekilecekse ne kadar sürede kaç tane çekilmelidir. Bana sorarsanız bu konuya sizler değil, garantörler tartışmalıdır” demiş, bunun üzerine Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı da “4 saat içinde gelir masaya otururuz” yanıtını vermişti anında.

 

Tabi, Anastasiadis’i Rumlar da eleştiriyor fena halde. “Kaypaklığın ve yalancılığın bizi sıkıntıya sokuyor, inanılırlığımızı da senin yüzünden yitirdik” diyor bazı Rum siyasiler.

 

Artık ne eskisi gibi ucu açık müzakereler olacak, ne de sadece Rumların isteklerinin yer aldığı planlar masaya konacak. Müzakereler çökmüşse ve gene çökecekse bunun sorumlusunun Türk tarafı olmayacağı da kesin…

 

Prof. Dr. Ata ATUN

KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

e-mail: ata@ataatun.com veya  ataatun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

 

 

4 Mayıs 2018
Kabullenmeden kabul etmiş gibi gözükmek için yorumlar kapalı
Okunma 118
bosluk

AB’den ne bekleniyordu?

AB’den ne bekleniyordu?

 

AB Komisyonu geçen hafta içinde Türkiye ile ilgili bir rapor yayınladı. AB için yüz karası olacak bu raporun ilginç tarafı, Türkiye-AB müzakereleri ağırlıklı olması gerekirken, daha çok Kıbrıs ile bağlantılı olması. Dengesiz ve taraflı hazırlanan bu raporun maksadı akıllarınca Türkiye’yi kötülemek ve köşeye sıkıştırmak.

 

Raporun Kıbrıs ile bağlantılı bu raporda ilk gözümüze çarpan, Kıbrıs Rum Yönetiminin 4’üncü Cumhurbaşkanı Glafkos Klerides döneminde AB’ye üyelik başvurusu yapılırken “AB’ye üye olalım, sırtımızı Avrupa’ya dayalım, Osmanlı döneminde olduğu gibi Avrupa’nın korumacılığı ve desteği ile Türkiye üzerinde baskı oluşturup Kıbrıs adasının tümünü geri alalım” felsefesinin halen geçerli olduğu. Bu nedenle de AB Komisyonunun hazırladığı Türkiye Raporu objektif ve dengeli değil. Rapor hazırlanırken Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi AB Milletvekilleri olağanüstü bir çaba sarf edip tüm isteklerini, Makyavelli’nin tavsiyelerini ilke edinip her yolu deneyerek rapora koydurdular. Zaten yapabilecek başka bir şeyleri de yoktu. Askeri güçleri yetse çoktan Türkiye’ye saldırmış, Kıbrıs adasını da işgal etmiş olurlardı zira Kıbrıslı, Yunanistanlı, Yunan kökenli Amerikalı, AB’li veya da başka bir ülkede yaşayan Helenlerin tümünün hayallerini hep bu pembe rüya süslüyor. Bir gün bu hayalin gerçek olacağına inanıyorlar, kiliselerinde dualar ediyorlar ama zaman zaman da sabırları taşıyor ve bu düşüncelerini davranışları ile açığa vuruyorlar aynen Ege’de Türkiye’den bir sigara içimi uzaktaki küçük bir kayalığa Yunan Bayrağını diken söz konusu üç kişi gibi… Maalesef beyinleri daha küçük yaştan Türk düşmanlığı ile yıkanıyor ve olgun yaşa geldiklerinde neredeyse tümü de içlerinde bir Türk düşmanlığı ve nefret duygusu taşıyacak hale geliyor, daha doğrusu bilinçli bir şekilde getiriliyor.

Yunanistan AB'nin şımarık çocuğu-1897 Times

Yunanistan AB’nin şımarık çocuğu-1897 Times

AB, Rapora Kıbrıs konusunu da karıştırarak Kıbrıs konusunda daha başından beri yanlış temeller üzerine oturttuğu görüşlerinin tekrarlamış ve aklınca zevahiri kurtarmış. Crans Montana’da Kıbrıs Rum tarafının maksimalist isteklerinin, “sıfır asker, sıfır garantörlük” gibi Kıbrıs konusunun özü ile bağdaşmayan, adayı Rum egemenliğine sokacak ve Megali İdea emellerine hizmet etmeye yönelik talepleri nedeni ile çöktüğünü ve artık bu şekilde de müzakerelerin devam edemeyeceğini unutmuşa benziyor AB Komisyonunun Röportörü ve Helengir (Yunan sempatizanı) üyeleri.

 

Kıbrıs Rum tarafının AB’ye güvenerek, 1960 yılında Kıbrıslı Türklerin de ortaklığı ile kurulmuş olan Kıbrıs Cumhuriyetinin kendilerine ait olduğunu sanmalarını ve doğalgaz konusunda tek taraflı hareket etmek istemelerini AB’nin desteklemesi ve üstelik de bunu Türkiye Raporunun içinde endirekt olarak koymaları, adil olmaktan öteye nasıl tarafgir olduklarını ortaya koyuyor. Rapora yazdıkları  “Ege Denizi ve Akdeniz’de artan gerilim, iyi komşuluk ilişkilerine yardımcı olmamakta ve bölgedeki güvenlik ve İstikrarı azaltmaktadır” cümlesi ile “bir üye ülkeyi tehdit etmeyin” cümlesi, direkt olarak Türkiye-Yunanistan ve Türkiye-Kıbrıs Rum Yönetimi ilişkilerini ima etmekte.

 

Bu cümleler gerçekte, Crans Montana’da son bulan, çöken ve BM’yi de yıldıran “Kıbrıs müzakereleri sürecinin” neden başarısız olduğu ile başarısızlığa neden olan Kıbrıs Rumlarının ilke, hedef ve tutumlarını ortaya koymakta. Açıkça, Kıbrıs Rum tarafı AB üyeliğini istismar etmekte ve tepe tepe kendi çıkarları için kullanmakta sadece. AB’ye verdiği hiçbir şey yok ama AB de, Kıbrıs Rum Yönetiminin parasal ve politik olarak kendisini sağdığının ve üyeliğini suiistimal ettiğinin farkında olmasına rağmen hala daha sırtında taşımakta ısrar etmekte. Bu nedenle de Doğu Akdeniz’i politik ve stratejik olarak tek yanlı değerlendirebilmekte, uzun vadeli ve kendi çıkarlarına hizmet edebilecek doğru bir stratejiyi de belirleyememekte. Avrupa Birliği Rumların, Türkiye’yi İtalya ve Fransa ile karşı karşıya getirme oyununa alet olacağına, bu oyunların kurulmasına mani olması ve AB’nin uzun vadeli bölgesel çıkarları için Türkiye ile dost olunması stratejisini belirlemesi gerekmekte.

 

Bana göre, Rumların ve Yunanlıları güdümüne girmiş AB, Türkiye’ye düşmanca davranarak çok şey kaybeder ama artık bölgesel bir güç olmuş Türkiye, AB’nin bu davranışı ile günümüzdekinden daha fazla bir şey kaybetmez…

 

Prof. Dr. Ata ATUN

KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

e-mail: ata@ataatun.com veya  ataatun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

 

 

27 Nisan 2018
AB’den ne bekleniyordu? için yorumlar kapalı
Okunma 114
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3

Arşivler

Son Yorumlar