KIBRIS TV’de 8 Ağustos‘ta Elif Şen Çatal’ın sunduğu NEREDE KALMIŞTIK Programında Haniyye Suikastının detayı ve sonuçlarını, İran Cumhurbaşkanı İLE Devrim Muhafızları, İsrail Arap savaşlarının geçmişi ve Filistinin geleceği, AB’nin ekonomik durumu ve geleceği, ABD’nin vekalet savaşları, Doların güç kaybedeceği ile Orta Doğu’nun geleceği konularına değindim.
Program adresi: https://youtu.be/JrP8mqacGGE
Prof. Dr. Ata Atun
Ülkemizde bir çok insanın hayalini süsleyen Avrupa Birliği ekonomik açıdan fena sallanmaya başladı.
Bazı bilmişlerin “AB’ye beyin göçü hızlandı”, “Binlerce doktor ve mühendis AB’ye göç etti”, “Gençlerimiz bir bir AB’ye kaçıyor” gibi boylarından büyük lafların pek bir geçerliliği yok.
Avrupa Birliği asırlar boyunca Asya’daki, Karaipler’deki, Afrika’daki ve Okyanus ülkelerindeki birçok ülkeyi işgal etmiş ve sömürgeye dönüştürmüş şaibeli bir kıta. Sömürdüğü ülkelerin insanlarının hayatlarını kabusa çevirmiş, ezmiş, örnek olsun diye acımasız yaptırımlar uygulamış, bu topraklarındaki gümüş, altın, pırlanta, petrol, doğalgaz ve uranyum gibi zenginliklere vahşi bir şekilde el koymuş bir topluluk.
Artık deniz bitmiş ve kara görünmüş. Görünmekten de öteye gemi karaya oturmuş.
Ki, AB yönetimi ekonomik sıkıntılarını biraz daha azaltmak için diplomatik ağını küçültmek, yani dış ülkelerdeki Büyükelçilik, Konsolosluk, Temsilcilik ve Misyonlarında kesinti yapmak kararı aldı. Son alınan karara göre AB, diplomatik ağından, bütçede öngörülen mikarın yüzde 5’ini, yani 43 milyon Avro’yu kesecek ve giderlerini aşağı çekecek. Gelecek yıl ve diğer yıllarda bu kesintiler her yıl yüzde 5 daha arttırılacak. Bu durumda yüksek maaşlar ve maliyetlere ilaveten gittikçe yükselen enflasyon baskısı nedeni ile Avrupa Birliği, Güney (Latin) Amerika ve Afrika’da halen faaliyette olan Büyükelçilik, Konsolosluk, Temsilcilik ve Misyonlarının faaliyetlerini bu yıldan başlamak üzere azaltacak, birkaç yıl içinde de “tek kişilik ordu” tabiriyle devam ettirmek zorunda kalacak.
İşin ilginç ve şaşkınlık yaratacak olan tarafı, kapatılacak diplomatik misyonlardaki mal varlıkları ile taşınmazların da satılacak olması. 2024 yılında, güvenlik nedeni ile yanından geçilmesi bile yasaklanmış olan “A” ülkesinin Büyükelçilik binası, 2025 yılında, halkın içine kolayca girebileceği ünlü bir markanın mağazasına dönüşecek.
Bununla da bitmiyor bu kesintilerin etkisi. AB’nin 145 sınır ötesi ülkede faaliyet gösteren diplomatik misyonunun neredeyse üçte birinin kesintilerden dolayı ciddi bir güvenlik sorunu taşıması ve bu sayının her yıl artış göstermesi olası.
Bütçede öngörülen miktarın yüzde 5’inin, yani 43 milyon Avro’nun kesilecek olmasının, mesleğim olan inşaat mühendisliği açısından açıklaması; binalardaki teknolojik malzeme ve aletlerin bakımın yapılamayacağı ve yenilenemeyeceğine ilaveten binaların rutin bakım ve tamirlerinin yapılamayacağı. Bu da binaların zamanla bakımsızlıktan konforlu bir şekilde oturulamaz ve çalışılamaz hale dönüşeceği, elektrikli, elektronik ve digital aletlerin de diplomatik misyonun çağdaş isteklerine yanıt veremeyecek hale geleceği, teknolojik güvenlik zaafiyetlerinin artacağı anlamına geliyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, çok değil 3 ay evvel, -Mayıs ayında- söylediği “Avrupa’mızın ölebileceği varoluşsal bir an yaşıyoruz” sözleri zaten AB’nin durumunu çok iyi açıklamakta. Gerekçe olarak da Ukrayna-Rusya çatışması ile artık iyice suyun yüzüne çıkarak elle tutulur, yaşamda hissedilir hale gelen “ekonomik zorlukları ve sıkıntıları” öne sürmüştü Makron.
Geçmiş yıllarda giderleri azaltmak için AB yönetiminin aldığı “haftalık duş sayısı” azaltılacak kararı, esnedi, uzadı ve dış ülkelerdeki Büyükelçilik, Konsolosluk, Temsilcilik ve Misyonlarında kesinti yapmak ve kapatmak kararına kadar büyüdü.
Başta Fransa olmak üzere Güney (Latin) Amerika ve Afrika ülkelerinden kapı dışarı edilen emperyalist Batı, bağlantılarının olduğu diğer ülkeleri parasızlıktan kapının önüne konmalarına gerek kalmadan kendileri terk etmek zorunda kalacaklar.
Boşuna atalarımız “Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli” dememiş.
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili
Kıbrıslı Türklerin varoluş mücadelesinin temel taşı olan Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) resmi olarak 1 Ağustos 1958 tarihinde kurulmuş ve 20 Temmuz 1974 tarihinde gerçekleştirilen Mutlu Barış Harekatına değin verdiği mücadele ile tarih yazmıştı.
TMT kuruluşundan tam 18 sene sonra 1 Ağustos 1976 tarihinde görevini tamamladığı için Teşkilat olmaktan çıkartılmış ve Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı (GKK) adı altında düzenli orduya dönüştürülmüştü.
Erenköy’ün bendeki anlamı ve bıraktığı iz çok farklı.
Türkiye’de ve İngiltere’de eğitimlerini sürdüren 520 tane üniversite öğrencisinin vatan sevgisini ortaya koyan, vatan için canlarını feda etmekten kaçınmamış bu gençler ile o yörede bulunan iki Türk köyünde yaşayan 200 kadınlı erkekli Türkün yazdığı destan Erenköy Direnişi.
15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan 20 bin kişilik Yunan Ordusundan, Kurtuluş Savaşı sonrası geriye kalan 2 bin Yunan askerinin İzmir’de adeta denize dökülürken aralarında yer alan asteğmen Yorgos Grivas (Digenis) aradan 55 yıl geçtikten sonra Türk Ordusundan ikinci şamarı Erenköy’de yemişti.
Yunanistan’dan gönderilen Komando Tugayından aldığı 5 bin kişilik takviye ile toplamda 15 bin kişilik Rum Milli Muhafız Ordusu (RMMO) ile Erenköy’ü savunan 520 öğrenci ve 200 Erenköy’lü Mücahit ve Mücahide’ye en ağır silahlarla 8 Ağustos 1964 günü saldırmıştı Grivas. Üstelik Kıbrıs Radyo Yayın Korporasyonu’na haber vermiş ve saldırıyı seyretmek isteyen Kıbrıslı Rumları da radyo ve TV yayını ile zaferini seyretmeye davet etmişti.
9 Eylül 1919’da İzmir’de deniz dökülmeyi “Küçük Asya Felaketi” olarak isimlendirmiş ve tarih kitaplarına yazmış olan Yunanlılar, sanki de futbol maçı seyretmeye gider gibi otobüslerle bölgeye gelmiş, Küçük Asya Felaketi’nin intikamını alacak saldırıyı seyretmek ve Türklerin yenilgisini görmek için adeta tribünlere yerleşmişlerdi.
Ama bekledikleri olmadı.
520 öğrenci ile 200 Erenköy’lü Mücahit ve Mücahide’nin direnişine 64 adet Türk Silahlı Kuvvetlerine bağlı jet savaş uçağı anavatan Türkiye’den kopup gelip destek verince, işler ters yüz oldu ve hem RMMO büyük zayiat verip çekilmek zorunda kaldı, hem de seyircilerin büyük çoğunluğu telef oldu.
Ruhları şad olsun varoluş mücadelemizde hayatlarını kaybeden tüm şehitlerimizin. Onların sayesinde, KKTC’yi kurabildik ve kendimizin yönettiği, bizlerin egemen olduğu bu topraklar üzerinde özgürce, kırmızı beyaz bayrağımız altında yaşıyoruz.
2013 tarihinde yazdığım yazıdan kısa bir bölüm alıntısıdır.
Kıbrıs Rum tarafında 1993 yılında yapılan sözde “Cumhurbaşkanlığı” seçimlerinde adayların en güçlüsü olan Glafkos Klerides’in sloganı “Beni seçerseniz AB’ye üye olmak için başvuru yapacağız ve üye olduktan sonra da AB’yi arkamıza alıp Türkiye’yi adadan atacağız” idi.
Seçildi ve iki dönem başkanlık yaptı.
Dediği gibi de AB’ye başvurdu ve 10 yıl sonra da Kıbrıs Rum Yönetimi, AB’nin Kuruluş Yasasına aykırı olarak ve de 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin Anayasası çiğnenerek Avrupa Birliğine üye yapıldı.
Hristiyan olmak, Hristiyanların haklarını korumak, korudukları haksız da olsalar arkalarında durmak için her tür yasayı, kuralı, anlaşmayı “Güçlü biziz. Biz ne dersek o olur” mantığı ile çiğnemek, diğer bir tanımlamayla “Politik zorbalık yapmak” böyle bir şey.
Lakin, bir Hristiyan birliği olan Avrupa Birliği’nin artık sona doğru hızla ilerlediğini söylemek yanlış olmaz. Fransa’nın, İngiltere’nin “Brexit” isteğinin benzeri olan “Frexit” çalışmalarını başlatması, yaklaşan sonun ciddi bir habercisi. AB içinde liderliğe oynayan Fransa, AB’den çıkmak istiyorsa, AB’de işler iyi gitmiyor demektir.
Özellikle de Fransa için sıkıntılı günler geçen seneden başladı.
Her yıl yaklaşık 500 Milyar dolar haraç aldığı Afrika’daki, 60’lı yılların içinde -göz boyamak amaçlı- güya bağımsızlık verdiği sömürgeleri, Türkiye’nin başarılı dış politikası sonucunda bir bir Fransa’ya başkaldırmaya ve haracı kesmeye başlayınca, Fransa’nın ekonomisi yön değiştirdi. An itibarı ile Fransa’nın ülke olarak dış borcu kendi gelirleri ve üretimi ile ödenemeyecek düzeye ulaştı.
Fransa hükümetleri acil tedbir almazsa, Korsika’nın başı çekeceği Fransa’nın kendi içinde çözülmeler ve ayrılıklar süreci yaşanabilir.
Öte yandan, geçmiş yıllarda arkasını AB’ye dayamış olan Kıbrıs Rum Yönetimi, müzakereleri devam ettirmek için Kıbrıs Türklerinden “akla ziyan” tavizler talep etmişti. Özellikle KKTC’nin 4. Cumhurbaşkanının sürdürdüğü müzakerelerde, AB’nin desteği ile kendilerini o denli güçlü hissetmişlerdi ki, Rum lider Anastasiadis büyük boyutlarda elde ettiği tavizlerle yetinmemiş, 2017 yılında Crans Montana’da sürdürülen müzakerelerin son oturumunda “Sıfır asker, sıfır garanti” cüretkarlığına soyunmuş, talebi reddedilince de, müzakere masasında elinde ne varsa masaya fırlatıp atarak ayağa kalkarak masayı terk etmişti.
Rumların boylarına posların bakmadan “Sıfır asker, sıfır garanti” talepleri,
“Kıbrıs adasında tek bir Türk askeri kalmayacak ve Türk askeri tümüyle adayı terk edecek, Türkiye’nin Kıbrıs adası üzerindeki garantörlüğü de kaldırılacak” kapsamında bir hadsizlikti. Yani hem Lozan Antlaşmasının 16. maddesi tadil edilecek, hem de 1960 Kıbrıs Anayasasının EK-I’i olan “Garantiler ve İttifak Anlaşması” iptal edilerek, Türkiye’nin garantörlüğü ortadan kaldırılacaktı. Tabii ki bu istek derhal reddedildi ve müzakereler koptu.
Hristiyan olmanın dışında hiçbir özelliği olmayan, AB içinde “yalancı, dolandırıcı, tembel” olarak tanımlanan AB’nin neredeyse en küçük üye devletinin, 85 milyonluk Türkiye’ye kafa tutacak kadar kendini yukarılarda görmesi abesle iştigalden öte klasik Helen megalomanisinin tezahürü.
Aradan geçen 7 sene içinde ülkelerin yapılarında ve bölgesel siyasi dengelerde büyük değişimler olmuş ki şimdi Kıbrıs Rum tarafı, Cumhurbaşkanı Tatar’a “aman ne olur gel lütfen müzakere masasına otur” diye yalvarır olmuş, bunu yeterli görmemiş, araya Birleşmiş Milletleri ve Avrupa Birliğini de ricacı olarak sokmaya çalışmakta…
Şimdi ne mi olacak? Tabi ki Adalar Denizi (Ege), Doğu Akdeniz, Orta Doğu, Kafkaslar ve Balkanlarda dikkate alınması gereken Türkiye, iki devletli çözüm dışında bir çözüm formülüne sıcak bakmayacak. AB’nin, ABD’nin ve Rumların olası baskılarına rağmen Kıbrıs Türklerinin egemenliğinden asla taviz vermeyecek.
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili
Program adresi: https://youtu.be/RheMeNNStq0