Rum Başkanlık seçimleri

Rum Başkanlık seçimleri

 Kıbrıs Rum tarafında, Pazar günü Başkanlık seçimi yapılacak.

Favoriler mevcut başkan Nikos Anastasiadis ve AKEL tarafından desteklenen Stavros Malas.

 

Seçime dokuz tane aday katılacak. Son yapılan anketlerde Nikos Anastasiadis yüzde 34,2, oy ile birinci sırada, Stavros Malas yüzde 23,1 oy ile ikinci sırada, Nikolaos Papadopulos yüzde 22,6 oy ile üçüncü sırada ELAM Başkanı Hristos Hristu yüzde 4,3 oy ile dördüncü sırada ve Yorgos Lillkas 3,1 oy oranıyla beşinci sırada gözüküyor.

Kıbrıs Rum 2018 seçimleri-1

Anastasiadis’in ilk turda tek başına yüzde 50.1 oy alamayacağı ve seçilemeyeceği kesin. Bu nedenle de ikinci tur 4 Şubat’ta yapılacak.

İkinci tura Stavros Malas kalırsa Anastasiadis’in tekrardan seçilme şansı daha yüksek.

Ama ikinci tura Nikolas Papadopulos kalırsa, Anastasiadis’in kaderini sol oylar belirleyeceği için tekrardan seçilmesi tehlikeye girebilir.

 

Nikolas Papadopulos, Kıbrıs Rum tarafının en zengin iş adamı Anastasios Leventis’in torunu ve EOKA’nın en önde gelen kurmaylarından olan Rumların Beşinci Cumhurbaşkanı Tassos Papadopulos’un da öz oğlu. Nikolas’ın, EOKA’nın kurucusu, tetikçisi, en önde gelen kurmaylarından olan eski İçişleri Bakanı Polikarpos Yorgacis’in, annesinin ilk kocası olması nedeni ile iki de yarım kardeşi bulunmakta.

 

Gerçekte Papadopulos, eski EOKA’cıların, 60 yaş üzeri olanların ve Helen milliyetçilerinin tam desteğini alıyor. Siyasi partilerden başkanı olduğu DİKO ile EDEK, Dayanışma Hareketi ve Ekologlar kendisine yüzde yüz bir destek vermiş durumda. Anastasiadis’in ruhani başkanı olduğu DISI’nin temelini, her ne kadar EOKA B’ciler ve Makarios’u deviren darbeciler oluşturuyorsa da, DIKO’yu da eski toprak EOKA’cılar ve milliyetçiler destekliyor. Bu nedenle de DIKO ile DISI arasında politik görüş ve kuruluş amacı açısından nüans farkı var sadece.

 

Kıbrıs sorununda çözüme ulaşılabileceğine inananlar Anastasiadis’e yüzde 25, Malas’a yüzde 12 ve Papadopulos’a yüzde 12 güvenmekte. Bu gösterge, Anastasiadis’in kararsızların ve siyasete bulaşmayı pek sevmeyenlerin büyük çoğunluğunun oyunu alacağını göstermekte.

 

KKTC’nin aksine Kıbrıs Rum tarafında, Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı olan Rumların, bulundukları ülkede oy kullanmaları mümkün. 11 bin 683 seçmenin bulunduğu yurt dışındaki Rumlar için, aralarında Yunanistan, İngiltere, ABD, İsveç, Fransa, Belçika, Katar, Bahreyn ve Suudi Arabistan’ın da bulunduğu ülkelerde 38 seçim merkezi kurulacak. Yurt dışında yaşayan Rumların yüzde 90’ı Yunanistan ve İngiltere’de bulunuyor. Yunanistan’da 5 bin 930, İngiltere’de ise 4 bin 117 kişinin oy kullanma hakkı var.

 

Yunanistan’da yurt dışında yaşayan Rumların ezici çoğunluğunun olmasının nedeni, 1964 yılının Nisan ayında dönemin Cumhurbaşkanı Makarios Rum Milli Muhafız Ordusunu kurarken Bakanlar Kuruluna aldırdığı kararla, Rum Milli Muhafız ordusunda görev yapan rütbesine bakılmaksızın her Yunan vatandaşına otomatik olarak Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti vatandaşlığının verilmiş olmasıdır. Bu nedenle Kıbrıs’ta doğmamış veya da Kıbrıslı anne ve/veya babadan doğmamış olmalarına rağmen binlerce Yunan vatandaşı günümüzde Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti vatandaşıdır ve bu seçimlerde Yunanistan’da oylarını kullanacaklardır.

 

28 Ocak Pazar günü yapılacak Rum Başkalık seçimlerine yüzde 75 civarında bir katılım beklenmekte. Yani her dört kişiden bir tanesi sandığa gitmeyecek….

 

Prof. Dr. Ata ATUN

KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

 

 

26 Ocak 2018
Rum Başkanlık seçimleri için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Rumları iyi okumak gerekli

Rumları iyi okumak gerekli

Rumları iyi okumak gerekli

 

Rum lider Anastasiadis bir çok güzel işler yapmış gibi öne çıkmaya ve dikkat çekmeye çalışıyor ama açıkça şov yaptığı ve seçimlere oynadığı kesin. Rum başkanlık seçimlerine 10 gün kala, kararsızları cezp etmek ve oylarını artırmak için Rum lider Anastasiadis’in yapmadığı kalmadı.  Hem kendi, hem yandaş basın, hem de hükümetin üst düzey bürokratları, hükümetin icraat ve başarılarını öne çıkarırken, rakipleri sürekli yeni cepheler açarak siyaset ortamını bulandırıyorlar.

 

Avrupa Birliği’nin “Avrupa’yı Birbirine Bağlama” mekanizması aracılığıyla, Güney Kıbrıs’a ilk etapta, elektrik üretiminde kullanılmak üzere, sıvılaştırılmış doğal gazın tekrar gaz haline getirilmesi için gereken altyapının tesis edilmesi için 100 milyon Euro ödenek vermeyi kararlaştırması Rum gazetelerinde başköşede ve manşette kaldı birkaç gün.

 

Bu haber bana biraz abartılı ve garip geldi.

Madem Rumlar tek yanlı ilan ettikleri ve bana göre korsan statüsündeki Münhasır Ekonomik Bölge içinde doğal gaz buldular, niye sıvılaştırılmış doğal gazın tekrar gaz haline getirilmesi için milyar dolarlık bir alt yapıya gereksinim duydular, bana pek mantıklı gelmedi. Ya son yedi yıldır propagandasını yaptıkları doğal gaz, söz konusu korsanlık yaparak ilan ettikleri Münhasır Bölgede vardır ve çıkarınca hem kendileri kullanacak ve fazlasını da borularla deniz altından Rodos- Girit- Yunanistan bağlantısı ile AB’ye gönderecekler, ya da başka üreticilerden sıvılaştırılmış doğal gazı satın alacaklar ve tankerlerle deniz yolu ile taşıyıp elektrik santrallerini çalıştıracaklar.

 

Anastasiadis’in seçim öncesi şova yönelik temas ve ziyaretlerinin hızı da pek kesilmiş değil.

Mısır Başkanı Sisi’yi Kıbrıs’a davet edip üçlü bir anlaşma imzaladıktan sonra Türkiye ile Suudi Arabistan’ın arasının bozulmasını fırsat bilip hemen ertesi günü Riyad’a gitti ve Suudi Arabistan’la ittifak Anlaşması imzaladı. Arkasından da Ürdün Kralını adaya davet edip bir başka Üçlü anlaşmayı da onunla imzaladı. Sanki de bal arısı gibi durmadan çalışıyor gözüküyor ama ürettiği bir şeyler yok.

Yunanistan-1

Amaç belli.

Neredeyse İki yüz sene evvel Avrupa devletlerinin Osmanlı Devletine yaptığı baskılar sonucu Yunanistan’ın bağımsızlık kazanmasını ve aradan yaklaşık doksan yıl geçtikten sonra da Girit’in gene Avrupa Devletlerinin büyük baskısı ile Osmanlı Devletinden koparılıp Yunanistan’a verilmesini, Batı Trakya’ya ve Ege adalarına tek bir mermi atmadan sahip olmalarını örnek almış olmalı ki, illaki Avrupa Birliğinin yardımı ile Türkiye’yi adadan atacak ve Garantileri de iptal ettirecek bir havada yoluna devam ediyor. Hayal görüyor gerçekte.

 

Hele bir de silahlanmaları ile ilgili haberler yayınlanıyor ki Rum Basınında evlere şenlik. Kendilerini her zamanki Megalomanik düşüncelerinden dolayı yenilmez görmeye başladılar gene. Hayal güçleri içinde Türk Ordusunu perişan edip denize dökerek Kıbrıs adasından atacakları yer almaya başladı. Belli ki Adına Küçük Asya Felaketi dedikleri 30 Ağustos 1922 yenilgisini, 8 Ağustos 1964 Erenköy felaketini, 16 Ağustos 1974 Kıbrıs Barış Harekatı hezimetini unutmuşlar. Geçmişten ders almadan pespembe yeni hayaller kurmaya başlamışlar. Bunun sonunda eminim gene bir çılgınlık yapacaklar ve bu sefer adanın tümü ile Batı Trakya’yı kaybedecekler. İşin boyutu o denli büyük.

 

Türk askerini Kıbrıs adasından atmak için silahlanıyorlar, sıvı doğal gazı tekrar gaz haline getirmek için para harcıyorlar ama bütçeleri de 2017 yılında toplam 4.6 Milyar Avro açık veriyor. Sonra da bu açığı “Ana” mı (Yunanistan) yoksa “Baba” mı (Avrupa Birliği) kapatsın diye kendi aralarında siyasi kavga çıkarıyorlar… Rum olmak böyle bir şey!

 

Prof. Dr. Ata ATUN

KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

 

 

19 Ocak 2018
Rumları iyi okumak gerekli için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

KKTC Seçimlerinden aldığım mesaj

KKTC Seçimlerinden aldığım mesaj

 

7 Ocak Pazar günü KKTC’de yapılan Milletvekili seçimlerinin sonucunun, kendi içinde sessizce verdiği birçok mesaj var. Önemli olan bu mesajların nasıl değerlendirildiği.

 

Öncelikle kadın milletvekillerinin sayısının 9, yani Meclisin yüzde 18’i olması KKTC tarihinde bir ilk. Kotanın işe yaradığının çok açık göstergesi ve çok memnuniyet verici bir sonuç. Umarım ileriki seçimlerde kotanın tamamına ulaşır ve geçer.

 

Karma oyların yüzde 11 olması ve en çok karma oy alan ilk 10 Milletvekili arasında UBP Milletvekillerinin olmaması, ilk sekizde CTP ve HP milletvekillerinin yer alması,  UBP taraftarlarının parti birliğine sadık kaldığını, buna karşın CTP ve HP taraftarları ile karasızların özellikle oylarını bu iki partiye bölüştürdüğünü çağrıştırmakta.

 

Geçersiz oyların ise yüzde 11 olması gerçekten çok üzücü. Kullanılan oy oranı yüzde 66.07 iken bunun yüzde 11’in de geçersiz olması, toplam seçmenlerin sadece yüzde 59.4’ünün KKTC’nin gelecek 5 yılına yön verdiğini gösteriyor. Daha da üzücü olanı, bu katılım yüzdeliği içinde, toplam seçmen sayısının sadece yüzde 25.54’ünü herhangi bir partinin alabilme ihtimali. Bunu alan parti tek başına iktidar olacak ve geri kalan yüzde 75’i de kendi görüşleri doğrultusunda yönetebilecekti. Belli ki 1975 yılında içinde benim de oyumun olduğu  “Tercihli De Hont” sistemi artık günümüz şartlarına uymamakta ve daha iyisinin uygulamaya konması gerekmektedir.

 

Bir diğer sıkıntı ise oyların sayım yöntemi.

Olaya matematiksel olarak bakıldığında, oy verme ve pusulalarının sayımı için harcanan ek mesai ücretlerinin birkaç tanesi ile elektronik oylama sistemi kurulabileceği ve sonuçların da birkaç saat içinde alınabileceği görülmekte. Çağımızın teknolojisi buna çok uygun. ABD’de mekanik oy sayımı ilk kez 1889 yılında Jacob H. Myers patentini aldığı araçla yapılmıştı. 1990 yılında elektronik sayıma geçen ABD’de seçim sonuçları çok kısa bir zaman dilimi içinde alınabiliyor. 80 milyonluk Türkiye’de de sanırım bir saat sonra kesin olmayan seçim sonuçları çıkmıştı. Ülkemizdeki Üniversitelerin bilişim bölümlerinden ortaklaşa oluşturulacak bir programlama ekibi, KKTC’ye özgün seçim sayım programını yazabilir ve yüzde 100 KKTC üretimi olan bu program bilgisayarlara yüklenerek uygulamaya konabilir.  Bu şekilde hem oy kaybı önlenir hem de sonuçlar birkaç saat içinde alınabilir ve milyonlarca lirayı bulan sayım için gerekli fazla mesaiden kurtulunabilir.

 

Seçim sonuçlarını duygusal açıdan değil, siyasi açıdan değerlendirdiğimde;

  1. Türkiye ve KKTC karşıtlığının artık prim yapmadığı,
  2. Federasyon isteyen partilere ve kişilere rağbetin azaldığını,
  3. Türkiye’den su ve elektrik gelmesine halkın olumlu baktığını,
  4. Türkiye ile ilişkileri canlı ve sıcak tutan kişi ve partilerin daha çok tercih edildiğini,
  5. Marjinal parti ve kişilerin sayısının çok az olduğu,
  6. Türkiye ve KKTC karşıtı olan kişi ve partilerin geçmişe göre daha da azınlığa düştüğünü,
  7. Siyasilerin özel yaşamları ile siyasi yaşamlarının vatandaşlar tarafından birbirine karıştırılmadığını,
  8. KKTC halkının büyük çoğunluğunun “Federasyon temelinde” görüşmelerin sürdürülmesine olan ilgisinin azaldığını ve daha ziyade Türkiye ile daha çok ve derin ilişkilerin kurulmasına sıcak baktığını,
  9. İktidarın büyük Partisi olan UBP’nin icraatlarının KKTC halkı tarafından benimsendiği,
  10. KKTC halkının tek bölge seçim sistemine tam olarak uyum sağlayamadığı,

görülmektedir.

 

Seçim sonrasında oluşan tablo, bir dönem Türkiye ve İtalya’da olduğu gibi sürekli koalisyon hükümetlerinin kurulacağının habercisidir. Bazı siyasi parti başkanlarının daha seçim yapılmadan UBP ile hükümet kurmayı istemediklerini açıklamaları, KKTC’de ülkeyi sarsamayacak ama çoklu koalisyon ile kurulacak hükümetlerin uzun ömürlü olamayacağının ve çeşitli siyasi krizlerin yaşanacağının işaretini vermektedir.

 

UBP dışındaki milletvekillerinin sayısı 29 ve parti sayısının 5 olduğu ve de bu 5 partinin 2 tanesinin sol, 2 tanesinin sağ ve 1 tanesinin de liberal olduğu göz önüne alınırsa, 28 milletvekili, -1’i Meclis Başkanı- komitelerde çoğunluğu sağlayamayacağı için sadece 2 Meclis Grubu ile koalisyonun kurulması ve yürütülmesi çok zor ve nerede ise imkansız gibi gözükmektedir. 21 Milletvekili ile UBP Meclis komitelerinde çoğunluğa sahip olursa, koalisyon hükümetinden gelecek hiç bir yasa ve öneri komitelerden UBP’nin onayı olmadan geçemeyecektir. Bu durum da siyasi kaosa yol açacaktır.

 

Hesap sorma, yolsuzlukları araştırma, banka hesaplarını kontrol etme ve benzerleri gibi kulağa hoş gelen ama “başlangıcı ile ucu açık” söylem ve icraatların,  daha evvel yapıldığı ülkelerde elle tutulur bir sonuç vermediğini, yakın politik tarih söylemektedir.

 

Yolsuzlukların, rüşvetin araştırılması, soruşturulması ve benzeri işlerin yapılmasını herkes istemektedir ama bu yolsuzluk araştırmalarının hangi tarihten başlayacağıdır önemli olan. Sayın Şener Levent’in yazdığı gibi 2005 yılında CTP’nin ilk kez iktidar olduğu dönemden mi başlayacak bu soruşturmalar, yoksa 1976 yılında KTFD Meclisinde yüzde 75 sandalye kazanarak iktidar olan UBP döneminden mi?

Önemli olan adalet terazisini kimin, hangi şartlarla kuracağı ve bu terazinin nerede dengede kalacağıdır.

 

Prof. Dr. Ata ATUN

KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

12 Ocak 2018
KKTC Seçimlerinden aldığım mesaj için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Rum Ortodoks Kilisesinin Filistinlilere kazığı

Rum Ortodoks Kilisesinin Filistinlilere kazığı

Rum Ortodoks Kilisesinin Filistinlilere kazığı

 

2 Ağustos 2012 tarihinde Kıbrıs Rum Yönetimini ziyaret eden Filistin Ulusal Yönetimi Dışişleri Bakanı Riad Al Malki, Güney Kıbrıs’ın AB Dönem Başkanlığını “Filistin sorunu için büyük bir fırsat” olarak nitelendirmiş, Güney Kıbrıs’ın bugün AB Konseyine Başkanlık etmesinin, Filistin için büyük bir fırsat ve kazanç olduğunu belirtmiş, Güney Kıbrıs’tan adalet istediğini söylemişti.

Nabeel_Shaath ve Nikos Anastasiadis

Nabeel_Shaath ve Nikos Anastasiadis

Çok değil, aradan geçen 4 yıldan sonra bu defa da 11 Mayıs 2016 tarihinde Filistin eski Dışişleri Bakanı ve Fatah Partisi Uluslararası İlişkiler Sorumlusu Nabeel Shaath Kıbrıs Rum kesimini ziyaret etmişti. Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas’tan Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’e bir mesaj getirdiğinden bahseden Shaath, görüşmeden sonra yaptığı resmi açıklamasında da “Kıbrıs ile Filistin’in durumlarını paralelleştirdiğini, iki halkın da yabancı işgale ve kolonizasyona uğradığını; aynı zamanda bağımsızlık ve özgürlüklerinden mahrum kaldığını!” dile getirmişti.

 

Özetle ve kısaca Nabeel Shaath, Türkiye’nin Filistin’e verdiği tüm desteğe rağmen, utanmadan, sıkılmadan ve yüzünü KKTC ile Türkiye’ye dönerek Rum lider Anastasiadis’e “bizim ülkemiz İsrail’in, sizin ülkeniz de Türkiye’nin işgali altında” demişti.

 

Bazı hafızalar bunları unutsa da, bir Kıbrıslı Türk olarak bu çirkin benzetmeyi benim ve Kıbrıs’taki diğer Uluslararası İlişkiler Uzmanlarının unutması mümkün değil.

 

Anastasiadis’e “sizin ülkeniz Türkiye’nin işgali altında” diyebilecek kadar gözü kararmış olan Nabeel Shaath’ın bilmediği veya bildiği ama çirkin politikasından dolayı dile getirmediği, Rum Ortodoks Kilisesi ile ilgili bazı gerçekler var. Bunu kendisine ve benzeri Filistinli politikacılara hatırlatmak da benim görevim olmalı.

 

Filistin halkı, Rum Ortodoks Kilisesi Patriği Theophilos’un görevinden alınmasını istiyor. Gerekçeleri de Rum Ortodoks Kilisesinin sahibi olduğu büyük boyutlardaki Filistin topraklarını İsrail’li yerleşimcilere satmasının bugünlerde hızlanmış olması.

 

İsrailli finansal haberler sitesi “Calcalist”te haziran ayında yer alan bir habere göre Rum Ortodoks Kilisesi gizlice, Kudüs’ün en önemli bölgesi olan batı Kudüs’te 100 bin metre karelik bir toprağı 10 milyon Dolar’a İsrailli kuruluşlara ve şirketlere satmış.

 

Bir ay sonra, bir İsrail mahkemesi, Kudüs’te “Şehir Merkezi”ndeki üç kıymetli mülk üzerinde, kilise ile bölgede bir Yahudi çoğunluk nüfusu yaratmayı amaçlayan bir yerleşim grubu arasında 2004 yılında yapılan bir mülk anlaşmasını onaylamış durumda.

 

Mahkemenin bu kararını, Rum Ortodoks Kilisesinin, Filistinlilerin asırlardır yaşadığı sahil kasabası olan Caesarea’da içinde oturanların zorla, tehditle ve mahkeme kararı ile tahliye edildiği bir araziyi sattığını içeren bir rapor izledi.

 

Rum Ortodoks Kilisesi, İsrail Parlamento binası ve kompleksi Knesset’in üzerinde kurulduğu arazi ve Kudüs’ün yaklaşık yüzde 20’si dahil olmak üzere dünyadaki en çekişmeli alanların ikinci en büyük arazi sahibi. 2005 yılından beri, Kilisenin taşınır ve taşınmaz varlıkları ile ilgili sorunlar ve krizler, açığa çıkan gizli teyp kayıtları ve offshore banka hesaplarından, rüşvet iddialarına kadar, içinde Patrik Irineos da olmak üzere her şeyi kapsamakta.

 

Rum Ortodoks Kilisesi sahibi olduğu taşınmaz malları açıklamayı reddetmesine rağmen, yapılan güvenilir araştırmalara ve raporlara göre Kilise 20 bin dönüm kıymetli arazi sahibi. Bu arazilerin içinde de binalar, apartmanlar, kiliseler, ibadet yerleri, manastırlar, mezarlıklar ve zirai alanlar bulunmakta. Ne var ki, Filistin Devletinin siyasileri, her zaman yanlarında olan Türkiye yerine, kendilerini arkalarından bıçaklayan başka devlet ve kuruluşlardan medet umuyorlar.

 

Bir başka yazımda da Rum Ortodoks Kilisesinin, zaman içinde Filistinlilere ait hangi toprakları İsrail devletine ve İsrailli yerleşimcilere sattığına değineceğim…

 

 

Prof. Dr. Ata ATUN

KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

 

 

5 Ocak 2018
Rum Ortodoks Kilisesinin Filistinlilere kazığı için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Geçmişten bir yılbaşı gecesi

Geçmişten bir yılbaşı gecesi

 

 

1961 yılı benim için çok önemli olayları yaşadığım bir yıldı. Zaten gelişinden de belliydi önemi.

İlk defa rahmetlik Annem ve Babam beni, kendileri ile beraber Yılbaşı kutlamasına götürmüşlerdi. Onlar için, benim bu kutlama dediğim kavram akşam yemeği idi ama benim için evin dışında, ışıklardan, müzikten, birlikte şarkıların söylendiği, dansların edildiği bir ortamda başımın döndüğü bir kutlamaydı.

Yavruvatan'dan Mutlu Yıllar

Yavruvatan’dan Mutlu Yıllar

Artık tek haneli yaştan çıkmış iki haneli yaşa geçmiştim. Üstelik ilkokulu bitirmiş Ortaokula başlamıştım. Anne ve Babamla da olsa gece dışarı çıkmış, bir eğlenceye katılmıştım. İşin gerçeği artık çocuk değil delikanlıydım. Büyüteçle aynanın karşısına geçer yüzümün her tarafını milim milim incelerdim. Olmaya ki adına sakal denilen ve erkekliğin sembolü olan, benim de arkadaşlarıma caka satacağım bir tüyü tespit eder, arkadaşlarıma gösteririm diye.

 

Dudaklarımın üstünde bir iki tane belirli belirsiz siyah tüy başını çıkartmıştı o yıl. İçimi büyük bir heyecan kaplamıştı. Babam elektrikli tıraş makinası ile tıraş olurdu. Ben onu hiç sevmezdim ve aklım hep, yüzümü köpükle kaplayıp, içine jiletin takıldığı tıraş bıçağı ile tıraş olmaktaydı. Nasıl da havalıydı öyle tıraş olmak. Artık Sarayönü’ne gittiğimde gözüm jilet ve tıraş makinesi satan dükkânlardaydı. Nedendir bilinmez, yolum da hep onların önünden geçerdi, gideceğim yere uysa da uymasa da. Büyük bir havayla “Ralleigh” marka askeri yeşil renkte boyalı bisikletimi, kaldırıma park eder, iner ve büyük adam pozlarında tıraş makinelerine bakar ve en iyisini seçmeğe çalışırdım. Önce gözüme kestirmeli,yeterli parayı biriktirince gidip almalı, sonra da odamda iyice gizlemeliydim. Eğer ortaya çıkar da rahmetlik ağabeyim görürse önce beni makaraya alır, sonra da ele güne rezil ederdi. Böylesine önemliydi bu konu benim için.

 

İlk sakal tıraşımı olduğum gün, yüzümde dudaklarımın üstünde üç beş tane siyaha çalan tüylerden başka bir şey olmamasına rağmen ben, kocaman bir adam gibi, tüm yüzümü sabunla kaplamış, tıraşa hazır etmiş, sonra da büyük bir keyifle, olayın tadını çıkara çıkara, herhalde yarım saat süren bir sakal tıraşı ritüeli yaşamıştım.

 

1961 yılının yılbaşı akşamı, o dönem Lefkoşa’nın göz bebeği olan Çağlayan Gazinosuna gideceğimiz belli olunca beni müthiş bir heyecan kaplamıştı. Zaten benim hatırladığım birkaç yer vardı ona benzeyen sık sık gittiğimiz. Bazen rahmetlik Annibal’ın Zafer Sineması karşısındaki kebapçı dükkânına giderdik, bazen de Boğaz’daki, sanırım adı “Cennet Taverna” olan restorana. Babam o yıl, plakası “V 456” olan arabasını satmış yerine yepyeni “Y 066” plakalı beyaz bir Jaguar almıştı. Tam bir kuğu gibiydi Jaguarımız. Dönemin en son teknolojisi ile donanmış yapısı ile yollarda sessizce süzülür, kendisinin karşısında hiçbir araba duramaz, hiçbiri de yarışamaya cesaret edemezdi.

 

O gece, Çağlayan Gazinosu’na gitmeden evvel, evde yapılan küçük kutlama yemeğinden sonra annem masaya kocaman bir yeni yıl pastası koydu. Üzerinde “1961” yazan, her yeri çikolata ile kaplı, ağzımın sularını akıtan muhteşem bir pasta… Özelliği de yeni yılın şanslısının kim olduğunu tespit etmek için içine bir tane “Çifte Şilin” konmuş olmasıydı. Pastanın etrafındaki herkes çok heyecanlıydı, “Çifte Şilin” kime çıkacak diye. Ben için için dua etmiştim  şilinlerin bana çıkması için. Benim için büyük paraydı Çifte Şilin. Tamı tamına on tane KitKat alırdım ben onunla Meclis’in karşı köşesindeki bakkal “Blacky”den. En ucuz ondaydı Kitkat’lar. Her yerde üç kuruş, onda iki kuruştu bir KitKat.

 

İlk servisi rahmetlik annem bana yapmıştı evin en ufaklığı olduğum için. Ben, doğduktan sonra farkında olmadan rahmetlik ağabeyimin elinden almıştım bu ayrıcalığı. Elimde ağlamak, zırlamak gibi kocaman bir silah olduğundan her öncelik bendeydi. Tabağıma konan kocaman pasta dilimini keyifle yerken, sanırım annemin gözü de çaktırmadan bendeydi ki, aniden ağzımdan “çat” diye bir ses çıktı ve dişime sert bir cismin geldiğini hissettim. Ne olduğunu anlamıştım. Hemen elimi ağzıma soktum ve az daha sevinçten bayılacaktım. Çifte Şilin bana çıkmıştı….

Çağlayan Gazinosu’nda neler yaşadığımızı da, Allah izin verirse, gelecek senedeki son köşe yazımda anlatacağım.

Tüm okuyucularıma güzel, mutluluk, sevgi, sağlık ve huzur dolu bir yıl dilerim…

 

Prof. Dr. Ata ATUN

KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

 

 

29 Aralık 2017
Geçmişten bir yılbaşı gecesi için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3

Arşivler

Son Yorumlar