Rum lider Anastasiadis’in Cumartesi günü Resmi Rum Radyo-Televizyonu olan RİK’te yayınlanan açıklaması, BM’nin 72’nci Genel Kurul çalışmaları çerçevesinde görüşeceği BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’den müzakere masasına oturmak için neler istediğini ortaya koyuyor.
Belli ki Anastasiadis masaya kerhen oturacak, sırf müzakere masasını çıkmaza sokmakla ve masadan kaçmakla suçlanmamak için. Açıklaması içinde birkaç kez de Müzakere masasına oturmaya hazır olduğu dile getirerek adeta Crans Montana müzakerelerini çıkmaza sokmakla suçlanmaktan arınmaya çalıştı.
BM Genel Kurulunda tüm devlet başkanlarının Genel Kurula hitap ettiği süreçte kendisine sıra geldiği zaman bir konuşma yapacağını ve bu konuşmasında da Rum tarafının müzakerelerde neler istediğini ve müzakere masasına oturmak için taleplerinin ne olacağını ortaya koyup, taahhütte bulunacakmış. Aynı taleplerini BM Genel Sekreteri Guterres’e de yazılı sunacakmış ve ona da taahhütte bulunacakmış!
Anastasiadis’in hedefi çözüm için istekli olduğunu bir daha teyit etmek ve her iki tarafın da reddettiği Guterres Çerçevesi dahilinde masaya oturmakmış!
RİK’e yaptığı açıklama bu safsatalarla devam edip bitti. Son anda ve son dakikada Anastasiadis baklayı ağzından çıkardı. Eğer Türkiye “Garantilerden, Kıbrıs Anayasasının EK I, Madde 4’ü içeriğince tek yanlı müdahale hakkından, garantör olmaktan, İttifak ve Garanti Anlaşmasından vazgeçerse ve de KKTC’de bulunan Kolordusunu geri çekmeyi kabul ederse müzakerelere devam edermiş!”
Şimdi Anastasiadis’e ve Anastasiadis gibi düşünen hayalperestlere açıklayalım; KKTC’de Türk Silahlı Kuvvetlerinin bulunması öncelikle,
Öyle Anastasiadis veya Kıbrıslı Rumlar istedi diye çekilmesi söz konusu değil Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kıbrıs’ın kuzeyinden. Girit’te, Avrupa Devletlerini araya sokup, yalandan Girit’li Türklerin hayatlarına kast edilmeyeceğine dair Osmanlı Devletine garanti vermeleri sonrasında Osmanlı Ordusu Girit’ten çekilince yaşanmış olan katliamı, ne biz Kıbrıslı Türkler, ne de Türkiye Cumhuriyetinin başında olan yöneticiler unutmadı(k).
Anastasiadis, Türklerin geçmişi hatırlayıp böyle oyuna bir daha gelmeyeceklerini bile bile hem Türk askerinin geri çekilmesini hem de Garanti Anlaşmasının lav edilmesini şart koşuyor masaya oturmak için. Dönüşümlü Başkanlığı kabul etmesi için de Türkiye’nin ve Kıbrıs Türk tarafının, “Kıbrıs’ın normal devlet olmasını sağlayacak güvenlik ve garantilerin kaldırılmasını” şartını öne sürüyor.
BM aracılığı ile bundan tam 50 yıl önce, 1967 yılında Denktaş ile Klerides arasında başlatılan, Kıbrıslı Türklere uygulanan insanlık dışı seyahat özgürlüğü kısıtlamasının kaldırılması, silahlı saldırıların durdurulması, insani haklardan mahrum edilmesinin iptali, acımasızca her tür ticari malda uygulanan ambargoların kaldırılması ve Kıbrıslı Türklere mal edinme ve çalışma özgürlüğünün verilmesi için başlatılan müzakerelerin, 1974 yılında gerçekleşen Barış Harekatı sonrasında şekil değiştirmesine rağmen hala sürüyor olması kabul edilebilir bir uygulama değildir.
1963-1974 yılları arasında adanın tek hakimi olan Rumların soykırım uyguladıkları biz Kıbrıslı Türklere vermediklerini, şimdi kendileri mazlum ve mağdur rolü oynayıp bizden istemekteler…
Rusya ile S400 füzeleri alım anlaşması da imzalandıktan sonra artık Kıbrıs konusunda strateji değiştirmenin zamanı geldi zira fırsatlar kolay ele geçmiyor.
Prof. Dr. Ata ATUN
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: AtaAtun1
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Rum lider Nikos Anastasiadis’e ve KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya gönderdiği resmi mektuplar, BM Genel Sekreterliği tarafından hazırlanmış olan ve bundan sonra yapılacak görüşmeye zemin teşkil edecek bir “Çerçeve”nin varlığını ortaya koymakta. Gerçekte Guterres, içeriğinde altı adet değişken olan bu çerçevenin bir benzerini, diğer bir tanımlamayla ilkelini geçtiğimiz Haziran-Temmuz aylarında Crans Montana’da gerçekleştirilen Kıbrıs sorununa ilişkin beşli konferans sırasında ortaya çıkarmıştı. Beşli konferansın çökmesiyle çerçeve resmi geçerliliğini yitirmişti.
Bu “Yeni Çerçeve”, Anastasiadis-Akıncı görüşmelerinden süzülerek alınmış mutabakatları ve 2017 yılı içerisinde yapılmış olan iki farklı beşli konferansın “Al-Ver”inden oluşmakta. Eğer bir gün taraflar masaya oturacaklarsa veya da oturtulacaklarsa, bu çerçeve “Anlaşmaya varılması” koşulu ile masaya konacak. İçerisinde -benim Türk tarafı olarak yorumuna göre- maalesef “Güvenlik ve Garantiler Konusu” da yer almakta. İşin ilginç yanı “Yeni Çerçeve”nin varlığı ve içeriği liderler tarafından bilinmekte ama resmi olarak taraflara sunulmuş değil. BM Genel Sekreterliği bir nabız yoklaması aşamasında şimdilik. Genel Sekreterlikten konu ile ilgili bir yetkili, sözlü olarak ve de telefonla taraflara bu çerçeveyi “Gayrı Resmi” olarak iletti. Çerçeve hem var, hem yok konumunda bu aşamada. Hem olası bir Anlaşma için “Temel” teşkil etmekte, hem de resmen varlığı ilan edilmiş değil!
Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye, New York’ta müzakerelerin başlamasına yeşil ışık yakacaklarsa ve masaya oturacaklarsa, görüşmeler Haziran-Temmuz aylarında Crans Montana’da gerçekleştirilen çerçevede değil, yukarıda belirttiğim ve halen taslak haldeki “Yeni Çerçeve”de yapılacak.
Rumların masaya oturmak istekleri ise bir yanıltmaca aslında.
Anastasiadis’in ve Hristodulis’in “Müzakereler başlasın”, “Biz masaya oturmaya hazırız” benzeri çağrılarının nedeni bu ve hiçbir zaman da bitmeyecek zira hiçbir Rum lider, Kıbrıs adasında egemen bir Türk idaresine onay verebilecek kafa yapısı, inanış, gelenek ve dini inanışlara sahip değil. Kıbrıs Rum toplumunun hayat görüşü ile milli inançları değişmedikçe ve Rum Ortodoks Kilisesinin de “Kiliselerdeki ayinlerde fırsat bulup yaptıkları Türk aleyhtarı dini telkinler” son bulmadıkça, ne Anastasiadis, ne de halefleri, Kıbrıs’ta Türklerin Yönetime etkin bir şekilde ortak olacağı ve kendilerine ayrılmış bir bölge içinde kendilerinin egemen olacakları bir çözümü asla kabul edemez.
Uygulayacakları tek strateji AB’nin güçlü olacağı ve Türkiye’nin de zayıf olacağı bir döneme kadar kerhen masaya oturarak müzakereleri sürdürmek olacaktır. Aynen Yunanistan’ın özgürlüğünü kazandığı ve Girit adasının Yunanistan’a ilhak edildiği dönemde olduğu gibi. Zaten başka bir seçenekleri de yok. Türkiye ve Yunanistan arasındaki Askeri güç, nüfus ve ekonomi dengeler her yıl biraz daha Türkiye’nin lehine, Yunanistan’ın da aleyhine gelişmekte…
Prof. Dr. Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: AtaAtun1
Kıbrıs müzakerelerini sabote eden kim?
Kıbrıs Rum tarafındaki siyasiler, politikacılar ve Cumhurbaşkanlığı adayları tamamen Şubat’ın ilk haftalarında yapılacak Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanlığına soyunmuş durumda.
Kıbrıs Rum kesiminin başkanı Anastasiadis ise kendini Cumhurbaşkanlığı seçimlerine iyice kaptırmış durumda. Yıllardır özlediği makamı eline geçiren Rum lider, bir daha bırakmak istemiyor. 1981 yılından beri Rum Temsilciler Meclisinde ama Bakanlık görevine seçilmedi hiç. Kıbrıs Rum tarafındaki Başkanlık sistemine göre, Bakanlık görevine getirilen bir Milletvekili, Milletvekilliğinden istifa etmek zorunda. 1997 yılında da şimdi ruhani başkanı olduğu Demokratik Seferberlik adlı siyasi partinin (DISY) başkanlığına seçildi. Gerçekte Dış İlişkiler konusunda Kıbrıs Rum Temsilciler Meclisinde bayağı bir deneyim kazanmıştı ve bu deneyimlerini Cumhurbaşkanlığı döneminde agresif bir şekilde ortaya koydu ki; bugün yaşanan sıkıntılar, Kıbrıs Müzakerelerinin çökmesinin nedeni aslında Anastasiadis’in agresifliği, kabalığı, başkalarına karşı saygısızca davranma alışkanlığı ve egoistliğinden kaynaklanmakta.
Neler mi bunlar? Mesela siesta saatlerinde hiçbir etkinliğe katılmak gibi bir fedakarlığı yoktur. İllaki öğleden sonraları uyur. Alkolü çok sever, bu nedenle de kırmadığı pot kalmaz. Bir dönem ağzından sigara hiç eksik olmaz, fabrika bacası gibi sigara içerdi. Halen bu tarzda sigara içmeğe devam ediyor mu, emin değilim. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra kendisi ile hiç yüz yüze görüşmedim. Büyük olasılıkla sağlık nedenlerinden dolayı bırakmıştır diye düşünüyorum.
Gelelim esas konuya; Anastasiadis, Şubat seçimleri nedeni ile Kıbrıs müzakerelerinde frene basmış durumda. Durgunluğun ve müzakerelerde yaşanan sıkıntıların nedeni bu uygulamasından kaynaklanıyor. Görünüşe göre Kıbrıs müzakerelerini, seçim çalışmaları içine almış ve seçim kampanyalarına dahil etmiş gözüküyor. Rum halkının desteğini almak, bir halk kahramanıymış gibi seçimlere girmek istemesinden dolayı müzakerelerde konuşulanları ve müzakere sürecinde “Gizli” olarak damgalanmış ve sözel olarak da gizli kalması üzerinde Akıncı ile mutabakata vardığı konuları basına sızdırmaktan hiç çekinmiyor. (Egoist olduğunu belirtmiştim zaten.) Onun için bu davranış şekli çok doğal. 16. Yüzyılın strateji uzmanı Nikola Makiavelli’nin “Hedefe giden her yol mubahtır” öğüdünü belli ki yıllar önce iyice benimsemiş ve yaşamının her aşamasında uygulamaya koymuş.
(Ona göre) Hedefe giden her yolun mubah olması nedeniyle de 1964 yılının Haziran ayında Kıbrıs’ta yaşayan Türkleri top yekûn yok etmek için Makarios’un kurduğu Rum Milli Muhafız Ordusunu (RMMO) her fırsatta ziyaret etmekte ve “Sınırlarımız Girne’de Biter”, ve “Küçük Asya Felaketinin (30 Ağustos 1922 Sakarya Meydan Muharebesi yenilgisi) öcünü alacağız” gibi hitaplarda bulunmakta. Belli ki Yunanistan Dışişleri Bakanı sağcının da sağcısı Kocias’ın gazına gelmiş.
Anastasiadis’in Şubat 2018’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce Kıbrıs Sorunu konusunda veya da Kıbrıs Müzakerelerini çözüm amaçlı devam ettirmek gibi bir niyeti yok. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılacağı Şubat ayının 2. haftasına kadar dünyanın siyasi konjonktüründe ve yaşamında herhangi bir değişikliğin olmayacağından çok emin gözüküyor. Ben bundan çok emin değilim. Önümüzdeki bu 4 ay içinde gerek Ortadoğu’da yaşananlar, gerekse de Türkiye ve KKTC’nin müştereken Kıbrıs konusunda atacakları ortak adımlar, Anastasiadis’i sıkıntıya sokacak görünümde.
Crans Montana müzakerelerinin Anastasiadis nedeni ile çökmesinden sonra BM Genel Sekreteri Guterres’in iki lidere verdiği “Düşünme Süresi”nden sonra Anastasiadis’in bu sürece kerhen yanıt vereceği ve laf ola gerekçelerle müzakerelerin tekrar başlamasını isteyeceği kesin ki, zaten ağzında gevelemeye başladı bile. Guterres’in “Yeniden kendisine gelmeleri ve devamında atılacak adımlar konusunda kararlar almaları taraflara kalmış” uyarısından sonra müzakerelerin tekrar başlaması, özellikle Anastasiadis’in tavrına ve samimiyetine bağlı. Guterres’i bu konuda ikna edemezse, Cumhurbaşkanlığına veda edeceği kesin. Masaya oturduğu zaman da seçimler nedeni ile “Helen kahramanı” gibi davranmak zorunda kalacağından müzakerelerden pek bir şey beklememek gerekmekte.
Şimdi asıl olan KKTC ve Türkiye’nin Crans Montana müzakerelerinin Anastasiadis tarafından çökertildiği gerçeğini her platformda masaya koyarak Kıbrıs konusundaki yeni yol haritasını uygulamaya koymaları gerekliliği. Kıbrıs Türk tarafının haklılığını dünyaya anlatmaya, bu süreçte de Rumların 1950’lerden bu yana sürdürdükleri lobi çalışmalarından esinlenmeye ihtiyacı var.
Prof. Dr. Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: AtaAtun1
“Enosis’e veda” korkusu
Maksimalist istekleri ve Kıbrıs adasının tümüne sahip olmak arzusu ile Crans Montana’da yapılan son müzakerelerin çökmesine neden olan Anastasiadis, geçen gün Kıbrıs Rum tarafında yayın yapan “Alpha” televizyonuna yaptığı açıklamada, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’e, Kıbrıs Rum tarafının, “Guterres çerçevesi” temelinde, çözüm müzakerelerine dönemeye hazır olduğunu vurgulayan bir mektup göndereceğini ifşa etti.
Gerek Rum lider Anastasiadis’in gerekse de Rum Sözcü Hristodulidis’in, Türkiye-KKTC görüşmelerinden sonra uygulamaya konulması olası olan “Kıbrıs B Planı”ndan belli ki oldukça endişeleri var. Helen tarihinde “Kıbrıs adasının kesin bölünmesine ve “Enosis” yolunun kapanmasına yol açan başarısız ve vatan haini lider” tanımı ile yer almanın korkusu sarmış her ikisini sanki. Zira Türkler b-c planlarını uygulamaya koyarlarsa, Rumlar adanın tümüne sahip olma ülküsünü hayata geçiremeyecekler ve hep hayal ettikleri “Enosis” sevdasından vazgeçmek zorunda kalacaklar.
Bu olasılığı düşünmek bile istemeyen Anastasiadis, adanın kalıcı bölünmesini önlemek ve kendisinin yanlış tutumu ve dış politikası nedeni ile Türklerin ayrı bir devlet yapısı altında yaşamlarını devam ettirmek olasılığının ortaya çıkmasından sonra, açıkçası içine ettiği “Toplumlararası görüşmeleri” tekrar başlatmak istiyor. Bu doğrultuda kendisi BM genel Sekreteri Antonio Guterres’e başvuru ve çağrı yaparken, Rum Hükümeti Sözcüsü Nikos Hristodulidis de aklınca tehditler savurmakta.
Hristodulidis, 3 Eylül günü yaptığı açıklamada “Kıbrıs sorununun çözümünü amaçlayan müzakereler yapılmadığı sürece, Kıbrıslı Türklerin AB müktesebatıyla uyumuyla ilgili olan ad hoc komitenin de çalışmaya devam etmesinin mümkün olmadığını” söyleyerek aklınca Kıbrıslı Türklere baskı yapacağını sanmakta. Hristodulis’e göre “ya müzakereler devam eder ya da AB müktesebatına uyum komitesinin çalışmaları durur!”muş. Dikomo’ya (Dikmen) kadar yolu var Hristodulis’in. (Bu deyim Kıbrıs yerel Türkçesi içinde kullanılmakta ve Lefkoşa- Dikmen yolu üzerinde yer alan Lefkoşa Merkezi mezarlığına atıf yapılarak “Cehenneme kadar yolu var” manasındadır.)
İşte Rum lider Anastasiadis’in ve Sözcüsü Hristodulis’in Kıbrıslı Türklere bakış açısı bu. Kıbrıslı Türklerin, kurulması için müzakerelerin yapıldığı yeni devlette kurucu ortak olmaları yerine yönetilmesi kolay, azınlık statüsünde uslu bir çocuk olmasını istiyorlar. Yaramazlık yaparsa illaki geçmişte olduğu gibi cezalandırılmalı Kıbrıslı Türkler!
(Bu söylemlerinin içinde, farkına varmadan da son günlerde ortaya yapay bir şekilde çıkarılmış olan “İki Toplumlu Barış İnsiyatifi-Birleşik Kıbrıs” adlı kuruluşun ve “UniteCyprusNow – Kıbrıs’ı Şimdi Birleştir” sloganlı kuruluşun kimlerden talimat aldığını da açıklamış oldular.)
**
Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi uzun zamandır, KKTC’deki kiliselerde ayin yapmak iznini kendi ulusal hedefleri doğrultusunda suiistimal etmekte. Hedefleri de “Dinlerin yakınlaşması” uygulaması içinde, her Pazar sabahı KKTC’deki farklı bir kilisede ayin yaparak KKTC’nin kendi dini bölgeleri içinde olduğunu vurgulamak ve Hristiyan dünyasına kabul ettirmek. Geçen haftalarda Güzelyurt’taki Ay. Mamas kilisesinde ayin yapmak taleplerine Dışişleri Bakanlığımız “Hayır” yanıtını verince belli ki çok kızmışlar ve düş kırıklığına uğramışlar. Buna kendilerini aşağılanmış hissetmişler demek daha doğru olacak. Dini hoşgörüyü suiistimal ederek KKTC’de dini kazanımlar peşinde koşan Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesinin bu talebi reddedilince, Rum lider Anastasiadis ve Sözcüsü Hristodulis, kiliseye “hayır” diyen “Dışişleri Bakanlığı”mızı protesto etmeleri için bu kuruluşlar ile aramızdaki Rum hayranlarını protesto gösterisi yapmaya davet ediyorlar.
İşte aramızdaki nesebi bozukların ve Rum hayranlarının, kimden ve nereden, kim bilir ne gibi menfaatler karşısında direktif aldıkları, yazılar yazdıkları ve eylem yaptıkları Anastasiadis- Hristodulis gibi önemli mevkilerde oturan kişilerin söylemleri ile birinci ağızdan duyulmakta.
Prof. Dr. Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: AtaAtun1
Kıbrıs Rum Yönetimi eski başkanı Glafkos Klerides’in 1992 yılında niye Avrupa Birliğine üyelik için başvurduğu, 29 Ağustos Salı günü Rum Avrupa Parlamentosu Kıbrıs (Rum) Milletvekili Neoklis Silikiotis’ın yaptığı açıklama ile bir kez daha gözler önüne serildi.
Silikiotis’in açıklamasını okuyunca aklıma Yunanistan’ın bağımsızlığını nasıl kazandığı, Girit adasının elimizden nasıl gasp edilerek Yunanistan’a hediye edildiğinin tarihsel süreci ve o dönemde yaşanan politik düzenbazlıklar ve sahtekarlıklar geldi.
Girit ise bu dörtlünün aradan geçen 70 yıldan sonra sahneye koyduğu bir başka düzenbazlıkla Yunanistan’a verildi. Dönemin batılı ülkeleri, İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya, İtalya ve Rusya, Girit meselesini bir “Avrupa meselesi “haline getirdiler. 1897 yılında yaşanan Türk – Yunan Savaşı’nda yenilen ve ülkenin yansından fazlası Türk ordusunun hâkimiyeti altında kalan Yunanistan’ın, bu Avrupalı çete tarafından desteklenmesi sonucunda Girit, gerçekleştirilen sözde barış konferanslarından sonra altın tepsi içinde Yunanistan’a hediye edildi.
Geçen asrın başında yaşanan olaylar aynen Kıbrıs sorununun geçmişini ve gidişatını hatırlatmakta bana. Günümüz Batı ülkelerinin Kıbrıs meselesini “Avrupa meselesi” olarak gösterme çabalarının aynısı yüzyıl önce tamı tamına, kelimesi kelimesine Girit’te de yaşanmıştı. Zaten günümüzde de çete aynı çete, düzenbazlar aynı düzenbazlar. Bütün istedikleri Girit’te oynadıkları oyunun aynısını Kıbrıs’ta da oynamak.
Yakın tarihimize bakıyorum, Makarios 1950 yılında şaibeli bir seçimle Başpiskopos seçildikten sonra, Girit’te hangi senaryo sahneye konmuşsa, aynısını yapmış. Tiyatronun sahipleri günümüzdeki adı “Avrupa Birliği” olan aynı çete olduğundan, hiç çekinmeden adım, adım aynı yoldan gitmiş, acımasız katliamlar yapmış ve adayı Türklerden temizlemek planını uygulamaya koymuş.
Şimdi de Güney Kıbrıs’taki komünist partisi AKEL’in Avrupa Parlamentosu milletvekili Neoklis Silikiotis, Avrupa Birliğine, Avrupa Parlamentosu kanalı ile başvuru yaparak Türkiye’nin KKTC’de yeni oldubittiler yaratma yolunda gittiğini iddia etmiş ve Avrupa Birliği Komisyonu’ndan, yani Avrupa Birliği bakanlar Kurulundan müdahale etmesini istemiş.
Gerekçe olarak da Türkiye’nin KKTC’de yeni koşullar yaratma eylemleri gerçekleştirdiğini, son yıllarda KKTC’deki nüfus yapısını değiştirdiğini, yeni camiler inşa ettiğini, adayı İslamlaştırma yoluna gittiğini ve Kıbrıslı Türklerin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduklarını öne sürerek Avrupa Birliği Komisyonu’nu, yani Yunanistan’ın ve Girit’in hamileri olan aynı devletleri göreve çağırmış ve bu gelişmeleri önlemeleri için harekete geçmeleri çağrısında bulunmuş. (Tabi bu cürette en büyük pay, bizdeki nesebi bozukların açıklamalarında!)
Kıbrıs Rum Yönetimi’nin niye Avrupa Birliğine girdiği açık ve net olarak ortada.
Umarım aramızdaki Rum hayranları ve sözde barış havarileri de anlar nedenini.
Prof. Dr. Ata ATUN
KKTC I. ve III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
e-mail: ata.atun@atun.com , http://www.ataatun.org