Rumların izolasyon baskısına tık yok!

Rumların izolasyon baskısına tık yok!

Rumların izolasyon baskısına tık yok!

 

Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile ilgi Raporunun taslağı içinde yer alan “Kıbrıslı Türklere uygulanan izolasyonların kaldırılması” tavsiyesi, Avrupa parlamentosundaki Rum Milletvekilleri ve AKEL de dahil olmak üzere bütün Rum siyasilerin ve bürokratların müştereken gösterdikleri yoğun çaba ve girişimler sonucunda bu hafta başında rapordan çıkarıldı.

 

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın seçildikten sonra canla başla sürdürdüğü ve ne pahasına olursa olsun, -halen daha sürüncemede olan ve de hiçbir yaptırım ve icra yetkisi olmayan- “Dönüşümlü Başkanlık” uğruna vermediği tavizin kalmadığı “Ortak Devlet Kurmak” görüşmelerindeki müstakbel ortağımız Kıbrıslı Rumlar, işte böyle birileri. Onlara göre Kıbrıslı Türklere hiçbir yaşam hakkı verilmemeli. Boğazları öyle bir sıkılmalı ki, kurtuluş çaresini Rumların tüm isteklerini kabul etmekte ve Rumların kölesi veya da bir başka tanımla tebaası olmakta bulmalılar. Sadece oy verebilen kullar olsunlar, başka bir yetkileri de olmasın Kıbrıslı Türklerin.

 

Cumhurbaşkanı Akıncı’nın çanak tuttuğu, Rumların istedikleri ve akıllarındaki “Ortak Devlet” kavramına göre;

Görüşmelerde her şey Rumların istedikleri gibi gitmeli.  Görüşmeler sonrasında hayata geçirilecek yeni ortak devlet, mevcut Kıbrıs Cumhuriyetini ortadan kaldırmayan mevcutun yeni bir versiyonu olmalı. Bu yeni devletin anayasasında, Makarios’un 1964 yılında Temsilciler Meclisinde sadece Rum Milletvekillerinin oyları ile kabul ettirdiği uyduruk “Gereklilik Yasası” içeriğince tek taraflı ve Anayasaya aykırı olarak iptal ettiği Türklere ortaklık hakkı veren 13 madde asla yer almamalı. Yeni devlet Rum çoğunluğun mutlak idaresi altında olmalı. Türkler sadece vatandaşlık haklarına, yani sadece oy verme haklarına sahip olan köleler olmalı. Türkiye’nin garantörlüğü ile adaya askeri müdahale hakkı tartışılmayacak şekilde ortadan kaldırılmalı ve Türk askeri bir daha gelmemek üzere adadan gitmeli.

 

Bu nedenle de Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile ilgi Raporunun taslağı içinde yer alan “Kıbrıslı Türklere uygulanan izolasyonların kaldırılması” tavsiyesinin Rumlar tarafından iptal edilmesi halen daha KKTC gündemine gelmedi nedense. Dolayısıyla bırakın protesto için yollara dökülmeyi kınanmadı bile.

 

Aramızda Rumlara ayılıp bayılanlardan, uğurlarına her tür dini ve ulusal değerlerimizi çiğnemekten çekinmeyenlerden, Paskalya’da pilavuna ve paskalya çöreği yiyen ama Ramazanda oruç tutmayan ve  tutanlara da düşman gözüyle bakanlardan, camiye gidip ibadetlerini yapanlara yobaz yaftasını takanlardan, liselerimizden daha zengin bir müfredata sahip olan İlahiyat kolejlerinin kapatılması için canla başla çalışanlardan, anavatan Türkiye’ye laf etmeyi marifet sayanlardan, her fırsatta anavatandan gelerek adamızı kendilerine vatan yapan kardeşlerimizi kötülemekten çekinmeyenlerden ve de Rumları bir kurtarıcı gibi gören bu kesimden hiçbir “protesto” veya da kınama duymadım. AP’nin Türkiye Raporu taslağından bizlere uygulanan acımasız ve insanlık dışı izolasyonların kaldırılması tavsiyesinin çıkarılmasını eleştiren hiçbir karşı eylem görmedim. Türkiye’yi ve adamıza gelip yerleşenleri acımasızca eleştiren medya silahşörlerinden de tık bile çıkmadı. İşte Rum hayranı olmak ve kendi ırkını, milletini inkar etmek böyle bir şey.

 

Uğruna toprak tavizi verilmesi tarafımızca önerilen, mevcuttan daha da küçültülmüş bir KKTC haritası sunulan, Kıbrıslı Türklerin varoluş garantisi olan “Garantiler ve Güvenlik” konularını tartışmaya açmak ,Türk Ordusunun tamamen çekilmesini gündeme almak gibi tavizlerin verildiği, içi tamamen boş, yaptırım gücü olmayan, icra yetkisi bulunmayan, bir kukladan öteye hiçbir değeri bulunmayan “Dönüşümlü Başkanlık” uğruna böylesi tavizlerin verilmesini Kıbrıs Türk halkının büyük bir çoğunluğu elbet onaylamayacaktır, hele de müstakbel ortağımız Rumlar bizi her konuda boğmak için elinden gelenleri yaparken.

 

Prof. Dr. Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

22 Haziran 2017
Rumların izolasyon baskısına tık yok! için yorumlar kapalı
Okunma 237
bosluk

KKTC’den bir hikaye … Yurdagül ATUN

KKTC’den bir hikaye … Yurdagül ATUN

KKTC’den bir hikaye

Yurdagül ATUN

İzole, tek tanıyanı Türkiye olan bir devlet.

Üretim yok, zira üretimin maliyeti nüfusa göre ağır. Koca fabrika kurmaktansa ithal etmek daha ucuza geliyor.

Ekonomisinin iki lokomotif sektörü var: Turizm ve eğitim.

Dünyanın en huzurlu tatilini vadetmesine, çok güzel otellere sahip olmasına, hizmet sektöründe 10 üzerinden 10 alacak duruma gelmesine rağmen, direk uçuş olmamasından ötürü turizmde istediği yerde değil.

Üniversiteler turizmden bir tık daha önde ekonomik katkı konusunda.

Yaklaşık 30 yıldan bugüne adanın bakkaldan taksiye, cafeden inşaat sektörüne, ekonominin tüm paydaşlarını besliyor üniversiteler.

Yaklaşık 100 bin öğrenci var adada. Bir zamanlar kalitesi tartışılmış olsa da bugün YÖK’ün koyduğu kurallar, okulları, işi sıkı tutmaya zorluyor. Zaten sağcısı solcusu KKTC Hükümetleri de adanın “üniversiteler çöplüğü” olarak değil, nitelikli üniversiteleriyle anılmasını istiyor.

O yüzden, herkesin üniversite sahibi olmasına olanak tanıyan yasayı değiştirerek, rant için değil, gerçekten ve dünya kriterlerinde eğitim verme, KKTC diplomalarını dünyanın her yerinde tercih edilir hale getirme mecburiyetine malik bir yasa yaptılar.

Özetle yeni yasaya göre her önüne gelen, “okul açayım da para kazanayım” diyemiyor. Belli kriterlere sahip olacak okul açacak olan.

**

Gelelim hikayemize;

Türkiye’nin sayılı okullarından biri KKTC’de de üniversite açmak ister. Başarıları tescilli, standartları, dünyanın en ünlü okullarının seviyesindedir. O yüzden kapıların hemen açılacağını düşünür. Niyet Girne bölgesidir.

2016 yılının Eylül ayında başvuru yapar. Projeyi sunar, KKTC’ye yapacağı katkıları anlatır. Milli Eğitim Bakanlığı yasanın değişeceğini, beklemesi gerektiğini söyler kendilerine.

“Eğitim için üniversite kurma” niyetinde olan ve standartlarüstü yetkinliğe sahip işadamını yeni yasaya tabi olacak olmak korkutmaz, sabırla bekler. Nasıl olsa eğitim adına konulan tüm kuralları yerine getirecek donanımdadır.

Bu dönemde KKTC klasiği, yani “araya adam sokarak, işi çabuklaştırma” yoluna gidilmez, hatta tevessül dahi edilmez. Yasa değişti, değişiyor derken 6 ay geçer.

Bu arada, Türkiye’nin en güzide eğitim kurumlarından birinin KKTC’ye geleceğini duyan İskele bölgesi siyasileri, bu üniversitenin kendi bölgelerinde yapılması konusunda ricacı olurlar. İşadamına bölgeyi gezdirip, “biz her türlü yardıma hazırız. Taş taşır, duvar öreriz. Yeter ki siz buraya gelin” sözleriyle işadamını ikna ederler.

Niyetleri orada Cambridge gibi üniversiteler bölgesi oluşturarak bölgenin makus talihini yenmek, bölge insanına istihdam kapısı açmaktır.

Belli bir bölgenin “üniversiteler bölgesi” olarak ayrılması ve bundan sonra adada açılması planlanan tüm üniversiteleri oraya toplamak adına Bakanlar Kurulundan karar çıkması gerekmektedir.

Herşey yasal prosedür içinde ve olması gerektiği şekilde cereyan ederken, KKTC’deki üniversitelerden birinin sahibi, bu üniversitenin gelecek olduğunu duyar. Öfkesini gizleyemez, “ne gerek var” der. Sonrasında ise bu üniversitenin gelmemesi adına siyasiler üzerindeki nüfuzunu kullanarak, İskele’de Üniversiteler Bölgesi ayrılmasına mani olur. Hatta 30 yıldır aklına gelmeyen bir şey birden aklına gelir, “ben İskele bölgesinde yatırım yapacağım” der!

Olay çok şaşırtıcı bir boyuta gelmiş, bugüne kadar açılan üniversitelere ses çıkarmayan kişiler, bu üniversiteye karşı alenen bir savaş başlatmış, muhalif medya da gerçekdışı iddialarla bilerek veya bilmeyerek kişisel hamleye çanak tutmuştur.

Bu olay üzerinden yürütülen “kıyak”, “Peşkeş” temalı saldırıların anafikri budur;

Birilerinin kazancı azalmasın diye, ülkenin ekonomik kalkınmasına takoz koymak! Zira ne kıyak vardır ve peşkeş…

Kendilerini yarışa sokacak okuldan daha iyi olma çabası içine girmekten korkan, rekabetin getirdiği yarışla KKTC eğitim sektörüne ve ekonomisine ivme kazandıracağını akıl edemeyen, rakipsizlik hissiyatının dayanılmaz hafifliğini korumak için mevcut düzenine halel gelmesini istemeyen bu kişilerin hesap edemedikleri birkaç şey var: Biri, Allah’ın herkesin rızkını ayrı gönderdiği, kimsenin, kimsenin rızkını yiyemeyeceği, diğeri de, bölge halkının, kendileri üzerinden oynanan bu oyunu, oyunun kurucularını, çıkarları için bölgeye verecekleri zararı asla unutmayacakları.

Dileriz bu tek taraflı rekabet bölge insanına yarar, bölgeye yatırım yapma sözü veren işadamı, sözünü tutar da, “Üniversiteler Bölgesi” oluşturulduğunda bölgeye gelecek maddi katkı kadar katkı koyar bölgeye.

YURDAGÜL ATUN

21 Haziran 2017
KKTC’den bir hikaye … Yurdagül ATUN için yorumlar kapalı
Okunma 134
bosluk

Avustralya’dan bir başarı öyküsü

Avustralya’dan bir başarı öyküsü

Avustralya’dan bir başarı öyküsü

 

Kıbrıslı Rumların Enosis, yani Kıbrıs adasının Yunanistan’a bağlanması uğruna 1 Nisan 1955 tarihinde başlattıkları tedhiş hareketi sonrasında ve 21 Aralık 1963 sabahı Kıbrıslı Türklere düzenli ve planlı saldırılar düzenlemeleri, Türk köylerini yakıp yıkmaları ve Makarios hükümetinin Kıbrıslı Türklere uyguladığı acımasız ekonomik ambargolar nedeni ile Kıbrıslı Türkler adadan göç etmek zorunda kaldı. Kardeşlerimizin yerleştikleri ülkeler Türkiye ile İngiliz kökenli Ortak Refah Topluluğuna üye olan İngiltere, Avustralya ve Kanada oldu.

 

Türk olmaları nedeni ile Türkiye’ye göç edenler herhangi bir zorlukla karşılaşmazken, İngilizlerin sömürgelerine bağımsızlık vermelerinden sonra ticari amaçla kurdukları Ortak Refah Topluğu ülkelerine gitmeyi tercih eden kardeşlerimiz de, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bu topluluğa üye olması nedeni ile herhangi bir yerleşim ve adaptasyon zorluğu çekmediler. Canlarını kurtarmak, kendilerinin ve soylarının geleceklerini garanti altına almak için zoraki göç eden kardeşlerimizin günümüzde, Üçüncü ve Dördüncü kuşakları bu ülkelerde yaşamlarını sürdürmekteler.

 

Bu kardeşlerimizin bağları bizimle hiç kopmadı. Bazıları önemli mevkilere yükseldiler, bazıları ünlü birer iş adamı, akademisyen veya medya mensubu oldular.

06.18.17-Tanya Ayşen Kaplan - Madalya

Tanya Ayşen Kaplan

Tanya Ayşen Kaplan

Halen daha bir İngiliz Sömürge devleti olan Avustralya’da her yıl, İngiliz Kraliçesi Elizabeth adına Kraliçenin doğum günü olan 12 Haziran’da sıra dışı başarı göstermiş olan Avustralya vatandaşlarına Kraliçenin Şeref Ödülü verilir. Bu yılki 594 kişilik listenin içinde bir Kıbrıslı Türk kardeşimiz var. Gururumuzun adı Tanya Ayşen Kaplan.

 

Avustralya’da İngiliz Kraliçesi Elizabeth’in doğum günü olan 12 Haziran’da yayınlanan tüm gazetelerde Avustralya’nın Cumhurbaşkanı konumundaki Vali (Governor-General) Sir Peter Cosgrove’dan “Kraliçenin Doğum Günü Şeref Listesi Ödülü”ne layık görülenlerin listesi yayınlanıyor. (Queen’s Birthday  Honour’s List) İşte Tanya Ayşen kardeşimiz bu listede yer aldı. Bir Avustralyalı için ulaşılması çok zor olan büyük bir onurdur bu listeye girebilmek.

 

Tanya Ayşen kardeşimize verilen bu ödülün gerekçesi, “Türkiye ve Avustralya arasındaki ilişkiye koyduğu katkı ve çalışmalar ile Gaziler-Emekliler toplumuna verdiği hizmetler. Çok çalışkan ve girişken bir kişi olan Tanya Ayşen hanım, 1970 yılından beri Güney Avustralya’daki Kıbrıs’tan ve Türkiye’den göç eden Türk toplumunun “Sosyal Görevlisi, Cemiyet Başkanı, Türk okullarında Öğretmenlik” görevlerini yerine getirmiş. 3 kez Türk Cemiyeti Başkanı seçilmiş. Son 7 yıldır da Günay Avustralya Türk Birliği’nin “Turkish Association of South Australia” Başkanı.

 

 

Tanya Ayşen Kaplan hanımın kim olduğunu pek az insanımızın bildiğine inanıyorum. Tanya hanım, kıymetli abimiz, yılların gazetecisi ve duayen basın mensubu Akay Cemal ağabeyimizin kız kardeşidir. Aile o denli başarılı ki, Tanya hanımın diğer ağabeyi Türkay Ilıcak bu yıl Kıbrıs Türk basın Konseyi’nin Basın Hizmet Ödülünü alırken, ağabeyi Akay da geçen sene aynı ödüle layık görülmüştü.

Özetle; Yurtdışında yaşayan Kıbrıslı Türkler, birçok alandaki başarılı ve örnek çalışmalarla adımızı duyurmaya ve bizi gururlandırmaya devam ediyor. Bize düşen, bu kişileri onore etmek, kıymet bilmek…

 

(Kraliçenin Şeref Ödül’ü listesinin tümünü görmek için; “www.gg.gov.au” sayfasına gidin.  “Governor-General of the Commonwealth of Australia” başlıklı sayfa açılacaktır. Bu sayfada üst kısımdaki “12 June 2017 – The Queen’s Birthday 2017 Honours List” yazısının altındaki  “more” kelimesini tıklayın, “The Australian Honours Secretariat” sayfası açılacaktır. “Australian Honours Lists” başlığı altındaki listenin ilk satırında yer alan “Order of Australia and other awards” başlığının ilk sırasındaki “The Queen’s Birthday 2017” cümlesi üzerini tıklayın. Açılan Sayfada ilk sırada yer alan “S1- Order of Australia” seçeneğini tıklarsanız önünüze Kraliçenin Şeref Ödülü’nü alan liste açılacak veya da liste bilgisayarınıza indirilecektir. Soyadına göre hazırlanmış 27 sayfalık bu listenin 19. sayfasında Tanya Ayşen hanımın adı ve kısa bilgileri yer almaktadır. Hangi gerekçe ile bu onurlu ödüle layık görüldüğünü öğrenmek istiyorsanız, “S1- Order of Australia” seçeneğinin bulunduğu sayfaya geri dönüp alt satırlarda yer alan “Medal (OAM) of the Order of Australia in the General Division (F-L)” seçeneğini tıklayın. 59. sayfada Ayşen hanımın özgeçmişini ve hangi gerekçe ile söz konusu madalyaya layık görüldüğünü okuyabilirsiniz.)

 

Prof. Dr. Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

 

 

19 Haziran 2017
Avustralya’dan bir başarı öyküsü için yorumlar kapalı
Okunma 258
bosluk

Irak’ın derin örgütü Kesnizani

Irak’ın derin örgütü Kesnizani

Irak’ın derin örgütü Kesnizani

 

Artık ülkeleri ele geçirme teknikleri o denli gelişti ki, bir ülkeyi içten fethetmek, askeri harekat ile fethetmekten daha kolay, daha ucuz ve daha -insani- kayıpsız hale geldi.

 

1963 yılında katledilen John F. Kennedy, suikastten önceki son konuşmasında, bundan tamı tamına 54 yıl önce üst aklı ve vekalet savaşlarını aşağıdaki gibi tanımlamış;

Dünyanın her yerinde devasa ve amansız bir gizli yapı tarafından durdurulmak isteniyoruz. Bu yapı nüfuz alanını genişletmek için örtülü araçlara dayanıyor: işgal yerine sızmaya, seçimler yerine ayak kaydırmaya, özgür tercih yerine yıldırmaya, gündüzün orduları yerine gecenin gerillalarına güveniyor. Bu öyle bir sistem ki ince ince örülmüş, çok etkili bir makinenin inşasına bolca insanî ve maddî kaynak tepiştirmiş durumda. Bu makine ise askerî, diplomatik, istihbarî, ekonomik, bilimsel ve politik operasyonları birleştirmekte. Hazırlıkları yayınlanmıyor, gizleniyor. Hataları manşete çekilmiyor, gömülüyor. Muhalifleri övülmüyor, susturuluyor. Hiçbir harcama sorgulanmıyor, hiçbir söylenti gazetede haber olmuyor, hiçbir sır ifşa edilmiyor.

 

Kesnizani de John F. Kennedy’in bahsettiği gizli yapının, bölgemizde PKK ile başlayan ve gittikçe gelişen vekalet savaşlarını uygulamakta çok başarılı olan Üst Akıl ve Dış Güçler tarafından yapay olarak yaratılmış tarikat görünümlü bir örgüt. Bu Üst Akıl ve Dış Gücün kimler olduğunu söylemeye gerek yok. Kim oldukları ve kaç tane oldukları zaten belli.

 

Kesnizani, Kürtçe’de “Ben hiçbirşey bilmiyorum” manasında olup, Süleymaniye civarında bir Kürt aşiretinin adı. Bu örgüt bizlere çok yabancı. Basınımızda veya da günlük hayatımızda faaliyetleri neredeyse hiç yer almadı ama gerçekte Saddam’ı deviren, Irak’ı içten kemirerek bitiren FETÖ benzeri bir kuruluş. Buna tarikat da diyebilirsiniz, örgüt de.

 

Amerikan tanklarının 9 Nisan 2003 günü Bağdat’a ellerini kollarını sallayarak bir tek mermi atmadan girmesinin perde arkasında Kesnizani yatıyor. Dönemin en gelişmiş MIG savaş uçaklarını ABD ordusuna karşı kullanılacağına, çölün engin kumlarının altına gömülmesinin emrini veren de Kesnizani üyeleri Generaller.

 

Kesnizani Tarikatı’nın başı Şeyh Muhammed Kesnizani. Kesnizani’nin adları Gandhi ve Nehru olan 2 oğlu bulunuyordu. Gandhi 1980’li yıllarda meçhul bir cinayete kurban gitti. Kesnizani Şeyhi Muhammed, özellikle Körfez Savaşından sonra stratejisini tekrar gözden geçirip Saddam’a yöneldi. Saddam’ın karısı Sacide Hayrullah, maç kaybettikleri için futbolcuları falakaya yatıran oğlu Uday, Saddam’ın kardeşleri Vatban ve Barzan, Saddam’dan sonra gelen devletin ikinci adamı İbrahim İzzet El- Duri, Genelkurmay Başkanı Mareşal Ayat Fetih El-Rayi, Hava kuvvetleri komutam Mareşal Hamid Shaban, Umumi Askeri İstihbarat Başkanı Mareşal Vefik El-Samahrayi ve istihbarat birimi El Muhaberat’m elemanları Şeyh Muhammed Kesnizani’nin ayağını öpüp tarikatın müridi olmuşlardı. Saddam’ın ağzından çıkan her kelime anında Tarikat Şeyh’inin oğlu Nehru’ya, oradan babasına, babasından da Üst Akıl’a gidiyordu.

 

Üst Aklın bir parçası Bağdat’ı işgal etmekten vazgeçince, diğer parçası kolları sıvadı ve Kuzeydeki Kürtlerle sıkı ilişkiler kurabilmek için Kesnizani vasıtası ile Irak’ı 3 parçaya bölmeyi başardı. Üst Akıl Güneyde Şii’lere, Merkezde Irak Devletini elinde tutsan Araplara ve Kuzeyde de Kürtlere kendi bölgelerinde kendi yönetimlerini kurdurdu. Her üç yönetim de şimdi Üst Aklın akıttığı Dolarlarla Üst Aklın uşağı olmuş durumda.

Bu üçlünün arasında, Kuzeydeki Kürt Yönetiminin bağımsızlığını ilan etmesi Üst Aklın ikinci yarısının, bölgede kendisine akraba ve destek olacak bir devletin kurulması işine geldiğinden şimdi Üst Aklın hedefi Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir Kürt devleti kurulması…

 

Hep birlikte göreceğiz bu yöndeki gelişmeleri…

 

Prof. Dr. Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

15 Haziran 2017
Irak’ın derin örgütü Kesnizani için yorumlar kapalı
Okunma 324
bosluk

Cenevre’de Güvenlik ve Garantiler tuzağı

Cenevre’de Güvenlik ve Garantiler tuzağı

Cenevre’de Güvenlik ve Garantiler tuzağı

 

New York zirvesinde varılan mutabakata göre 2’nci tur 5’li Kıbrıs Konferansı ucu açık olarak 28 Haziran’da Cenevre’de gerçekleştirilecek. Konferans BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in huzurunda gerçekleşecek. Masaya BM Genel Sekreter’in Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide BM’yi temsilen, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar taraf olarak, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere garantörler olarak, Avrupa Birliği de gözlemci olarak oturacak. Avrupa Birliği ilk kez resmi olarak gözlemci sıfatı ile masada yer alacak.

 

Tezgah büyük aslında. Girit’te de aynen bu yöntem uygulanmıştı.

Anastasiadis 1. Cenevre konferansında kurduğu Harita tuzağına düşürdüğü KKTC ekibini 2. Konferansta da Güvenlik ve Garantiler tuzağına düşürmek için paçaları sıvamış gözüküyor. Gündeme hiçbir konu konuşulmadan ve tartışılmadan Güvenlik ve Garantiler konusunu koydurmak peşinde. Bunun için de önkoşul yaratmaya çalışıyor.

 

Resmi gözlemci olarak Avrupa Birliği’nin ne işi var masada pek de anlaşılır gibi değil. Zaten Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi Avrupa Birliği üyesi, İngiltere ayrılma sürecinde ama halen daha Avrupa Birliği üyesi, buna ilaveten bir de Avrupa Birliğinin kendisi oturuyor masaya, geri kalan 25 ülkeyi temsilen. Bunların da muhatapları ve Kıbrıs konusunu görüşecekleri taraflar da Türkiye ve KKTC.

 

1963-1974 yılları arasında Rum Yönetiminin Kıbrıslı Türklere uyguladığı insanlık dışı soykırım,  insafsızca kısıtlanan dolaşım, mülk edinme, eğitim, kültürel faaliyet, spor yapma hakları ile acımasız ekonomik uygulamalar göz ardı edilerek ve de kasten unutularak, Orta Doğu’da kan gövdeyi götürürken ve de terör Avrupa Birliğine sıçrama yapmışken Kıbrıs Rum tarafı ile baryaları (kankaları) AB grubunun ilk önerisi “Güvenlik ve Garantiler” konusunu görüşelim, sonra içeriğini çağa göre uyduralım olacak. Ardından da “nasıl olsa Güvenlik ve Garantiler konusunu gündeme getirdik, masaya koyduk ve tartışmaya açtık artık bundan hiç kimse geri dönemez” düşüncesi ile Yunanistan masayı bozmazsa, Toprak, Mülkiyet, İç Yönetim ve Güç Paylaşımı konuları masada kerhen görüşülecek.

 

Anastasiadis. Batı Trakya’da yaşayan kardeşlerimize, soydaşlarımıza halen daha AB üyesi Yunanistan’ın uyguladığı baskıyı görmezlikten gelerek, arlanmadan, utanmadan “Güvenlik ve Garantilerin” kalkmasını istiyor.

 

Yüksekten uçuyor Rum lider. Hayal gücü göklerde uçuşurken, 2. Cenevre Konferansında beklentileri de çok yüksek düzeyde.  Saf saf, Türkiye’nin Avrupa Birliğinin resmi gözlemci olduğu masada, Kıbrıs Rum Yönetimi muhatap alacağını ve garantörü olduğu 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Anayasasında yer alan Güvenlik ve Garantiler konusunun değiştirilmesini ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin adadan tümüyle ayrılmasını tartışacağı rüyasını görüyor.

 

Yunanistan ise masaya oturmak için Batı Trakya’daki soydaşlarımıza uyguladığı kısıtlamalar ve baskılar, normal bir uygulamaymışçasına ne koparırsak kardır zihniyeti ile “Sıfır garanti, sıfır güvenlik, sıfır asker” gibi çağdışı bir isteği öne sürmüş durumda.

 

Anastasiadis harita konusunda başarılı bir şekilde uyguladığı “Kasaya koyma” yöntemi ile, Türk tarafının “Güvenlik ve Garantiler” konusunda ne gibi tavizler verebileceğini yazılı olarak sunmasını ve  kimseler görmeden kasaya konulması talebini daha açıklayamadı ama onun da kokusu önümüzdeki günlerde çıkacak elbette…

Anlaşılan Türkiye ve KKTC’yi aptal, kendilerini çok akıllı sanıyorlar…

 

Prof. Dr. Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

 

 

11 Haziran 2017
Cenevre’de Güvenlik ve Garantiler tuzağı için yorumlar kapalı
Okunma 255
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3

Arşivler

Son Yorumlar