Bir yaşam öğretisi

Bir yaşam öğretisi

Bir yaşam öğretisi

 

Çok değer verdiğim, kendime örnek almaya çalıştığım, çok kıymetli insan İstanbul Aydın Üniversitesi Kurucusu ve Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Mustafa Aydın’ın bana gönderdiği yazı tam bir hayat dersi. Bu ders okumakla, üniversite bitirmekle öğrenilmiyor…..

Sonuna kadar okumanızı, kendi hayatınızı düşünmenizi ve sonra da değerlendirmenizi tavsiye ederim.

 

İnsan ancak dostları kadar büyür, dostları kadar gelişir.

İnsanın çapı, dostlarının çapı kadardır.

Bir insanla dost olmak, geleceğinizi o insana emanet etmektir.

Dostlarımızın, boyasıyla boyanır, ahlakı ile ahlaklanırız.

Kişinin kalitesini, dostları belirler.

Kim olduğunu bilmek isterse, kimlerle dost olduğuna bakmalı insan.

Adaletin önderi Hz. Ömer’in dediği gibi; “Kişinin dostu; aklının kılavuzudur.”

Herkes, kendi “ayarına”, aklına göre dost edinir.

Her kuş, kendi cinsiyle uçar.

Kartallar kartallarla, Kargalar kargalarla.

 

Hayallerini, umutlarını, hedeflerini gerçekleştirmene destek veren, seni yüreklendiren, sana omuz veren, seninle aynı yöne bakan, aynı değerlere sahip insanla dost olmalı.

Akıllı insan, kime akıl danışacağını bilen insandır.

Akıl danışacağın insanla dost ol.

İnsanın hayatında, mutlaka kendine öğüt veren gerçek dostları olmalı.

Çünkü gerçek dostlar, insanın “hayat sigortasıdır.”

Nasıl bir insan olmak istiyorsan, öyle insanlarla dost ol.

Hayat, yanlış insanlarla harcanacak kadar ucuz değildir.

 

Bir kişi, ilişkilerinde, hep sosyal statüsüne sığınıyorsa, “karakter kıtlığı” yaşıyor demektir.

 

Yüreği temiz insanla dost ol.

Edindiğin dostlarının fikirleri kirliyse, senin “kalbin ve fikirlerin” ne kadar temiz olursa olsun, er ya da geç senin de kalbin ve fikirlerin kirlenir.

Duygular gibi, değerler ve inançlar da kişiden kişiye sirayet eder.

 

Doğru yolu yanlış insanla yürürsen, yolunu da doğrunu da kaybedersin.

Bir dostta, neyi aradığını bilmiyorsan, kiminle dost olduğunun ne önemi var.

Niçin sevdiğini bilmiyorsan, kimi ve neyi sevdiğinin ne anlamı var.

 

Bir insana yaptığın fedakarlık, sevgisini değil de “istismarını” artırıyorsa; bu, onun sadece fedakarlığa layık olmadığını göstermez; aynı zamanda, onun ne kadar “ahmak” olduğunun da göstergesidir.

Fedakarlığı, iyiliği, merhameti, sevgiyi istismar eden kişi, “ahmağın” ta kendisidir.!!!!!

Vefa, sadece “asil ruhlu” insanlarda bulunan bir özelliktir.

Vefası olmayan, duygularını istismar eden ahmak adamdan uzak dur.

 

Kendisine yapılan bir iyilik karşısında, teşekkür etmeyen ve kendisinin yaptığı hatadan dolayı, özür dilemeyen insanlardan uzak dur…!!!!

Çünkü teşekkür etmemek ve hatalarından dolayı özür dilememek, “iflah olmaz bir kibrin” göstergesidir…

 

Asla dikene de güle de aynı değeri verme. Bu senin gülü de dikeni de tanımadığını gösterir.

Usta şair İsmet Özel’in deyimiyle; “Karlı bir gece vakti uyandıracağın” dostlar bul kendine.

Bir insanla birlikte olduğunda, mutlu hissetmen ve zevk alman seni aldatmasın.!!!

Gerçek dostlukta, bundan daha fazlası gerekir.

Yanında bulunduğunda, “iç huzursuzluğu hissettiğin” insandan uzak dur.!!!

İç huzuru, gerçek dostla sahte dostu ayırabileceğin en sağlam duygudur. Çünkü “iç huzursuzluğu” duyguların “sigortasıdır.”

Gerçek dostlar insana, mutluluğun yanında, iç huzuru verir.!!!

 

Dost seçmesini bilmeyenin, “keşkesi, ah vahı” bol olur.

Kimi arkadaş vardır; kişiyi ölümün eşiğinden kurtarır; kimisi de ölümün eşiğine bırakır.

Ulu bilge Tebrizli Şems ne güzel söylemiş; “Biri gelir seni sen eder, biri gelir seni senden eder.!!!!!

 

Unutma; güvenine layık olmayan, sevgine de layık değildir.

Güven, sevgiden önce gelir…

Güvenmeden sevmek, dost olmak; üç günlüktür. Güvenerek sevmek, dost olmak; ömürlük…

Güvenmeden sevmek, pişmanlıktır.

Kimi seveceğini, kime güveneceğini bilmemek de ahmaklık.

Çünkü bütün büyük hataların başı, budur.

İnsan; yolunu, kendini, kimliğini ve değerlerini bundan dolayı kaybeder.

Akıllı insan; sevgisini, değerini ve güvenini ancak bunlara layık olana verir.

Bir insana güvenmek için, o insanın “gerçek değerlerini” bilmelisin…

 

Çünkü insanların, bir gerçek değerleri, bir de “sözde, sahte değerleri” vardır.

 

Sözde; herkes dürüsttür, adildir, anlayışlıdır, cömerttir, yardımseverdir, tutarlıdır, ahlaklıdır.

İnsanın gerçek değerlerini; sözü değil, davranışı gösterir.

 

Çaplı dostlarla birlikte olmak, insanı çoğaltır, artırır, geliştirir ve yeni ufuklar açar…

Huzur bulursun onlarla…

Çapsız insanlarla birlikte olmak da, insanı zihinsel olarak çoraklaştırır, ufkunu daraltır,

O insanların ilgi alanları, basitleşir, düşünceleri, sığlaşır, gündemi, magazinleşir; konuşmaları, dedikodu seviyesine iner, duyguları Harab olur eskir ve hayatının anlam düzeyi düşer…

Onun için, bizi soylu ve onurlu duygu ve düşüncelerle tanıştıracak, çaplı dostlar arayıp bulmalı.!!!!!

 

Seni ihtiyacı kadar seven kimsenin dostluğundan sakın. Çünkü onun ihtiyacı bitince, egosunu tatmin edince; sevgisi de, dostluğu da biter.

Yola çıktıklarını, yolda bulduklarına değişen karakter yoksunları işte bunlardır.

 

Nasıl bir insan olmak istiyorsan, o kalitede ve özellikte insanla dost ol.

Çünkü arifle oturan, arif kalkar.

Cahille oturan, cahil kalkar

 

Son söz;  “Bazı insanlar, bazı insanlara şifadır.

Allah şifanızı versin…….

 

Prof. Dr. Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

28 Nisan 2017
Bir yaşam öğretisi için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Kıbrıs’ta Rum olmayana yer yoktur

Kıbrıs’ta Rum olmayana yer yoktur

Kıbrıs’ta Rum olmayana yer yoktur

 

Genelde Kıbrıs’ın yakın tarihi, özellikle de 1950-1974 arası beni çok ilgilendiriyor.

Kıbrıslı Rumların sapıttığı ve asırlardır adada yaşamlarını sürdüren Kıbrıslı Türklere rağmen, Türkiye’yi de yokmuş gibi farz ederek adayı Yunanistan’a bağlamak için yaptıkları çılgınlıklarla doludur bu çeyrek asırlık dönem.

 

Bunların içinde en dikkatimi çeken Polikarpos Yorgacis’dir.

38 yıllık kısacık hayatı, 15 Mart 1970 tarihinde Yunanistan’dan gelen suikast timinin kendisini Haspolat ovalarında infaz etmesi ile sonra ermişti.

 

Sağlam bir EOKA’cıydı Yorgacis. Lakabı da Hudini’ydi, birkaç kez İngiliz hapishanesinden elini kolunu sallayarak kaçmasından dolayı. Gardiyanlar, EOKA tarafından öldürülmek korkusundan dolayı kendisine kaçış girişiminde yardım etmek zorunda kalmışlardı.

 

Bir dönem Kıbrıs’ın en güçlü adamı ve politik şahsiyeti idi. ABD’den “Komünizmi önlemek” adı altında her yıl aldığı milyonlarca Dolarla kimselere çaktırmadan kendi adına çalışan silahlı bir paramiliter özel ordu kurmuştu.

 

EOKA’ya girdiği yıllarda, “katıksız ve sadık bir destekçisi” olduğu Makarios’un sağ kolu sayılabilirdi. Yıllar içinde politik ve maddi güç kazanıp kendine sadık fedailerden oluşan bir milis kuvvete sahip olunca sapıttı ve Makarios’un hem rakibi hem de düşmanı oldu. Makarios’u ortadan kaldırmak için ona bir suikast düzenledi. Bununla da yetinmedi Yunanistan’daki Albaylar Cuntası liderine de suikast düzenledi. Kendini Yunan dünyasının en güçlü adamı sanma yanılgısına düşmüştü.

 

Elbette bu girişimlerin bir bedeli olacaktı ve oldu da. Bir gece kandırılarak yalnız olarak gitme gafletinde bulunduğu bir görüşmede önce otomatik silahla arabası tarandı, sonra da suikastçılardan birisi arabasına kadar gelerek, son bir ölümcül ateşle onu ensesinden vurarak infaz etti.

 

Bunları anlatmamın ve dile getirmemin nedeni, Yorgacis’in yıllardır ağzından düşürmediği bir cümleyi, Kıbrıslı Rumların tümünün de akıllarına kilise tarafından çivi ile kazılmış bir kavramı tekrardan hatırlatmak için.

 

Yorgacis’in bu ünlü cümlesi ve kavramı kısaca ““Kıbrıs’ta Rum olmayan, Rum gibi düşünmeyen ve devamlı olarak kendini Rum hissetmeyen herhangi birine yer yoktur”du.

 

1963-1967 yıllarında arasında sadece Yorgacis’in ve adamlarının şehit ettiği Türklerin sayısı 132’ydi. Her infaz olayı sonrasında, Makarios’un sağ kolu ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin İçişleri Bakanı olarak Polikarpos Yorgacis, bir bahane ile bu ünlü sözünü dile getirmekteydi, resmi olarak veya da dost sohbetlerinde.

 

Bizim aramızda kendilerini “Türkçe Konuşan Kıbrıslılar” diye tanıtan güruhun, aynı felsefe ve düşünce doğrultusunda kendisinin de bir “Rumca konuşan Kıbrıslı” olması gerekmesine rağmen Yorgacis’in, asla Kıbrıslı olduğunu söylemediğini ve her fırsatta gurur duyduğu Helen ırkından olduğu dile getirdiğini bilmeleri gerekir.

 

Makarios “Kıbrıs Milleti”nin veya da “Kıbrıslı”ların kimlerden teşekkül ettiğini, bundan tamı tamına 45 yıl evvel, o dönemdeki adı “Yalousa”, günümüzdeki adı da “Yeni Erenköy” olan köyde yaptığı mitingde dile getirmiş ve “Kıbrıslı diye bir millet yoktur, gerçek Kıbrıslılar, Kıbrıs’ın ünlü eşekleridir” diyerek, hitap ettiği köy halkının “Kıbrıslı” değil “Helen” olduklarını üzerine basa basa vurgulamıştı.

 

Bilmekte fayda var. Aramızdaki bazı kimlik bunalımındaki kişileri “Türkçe konuşan Kıbrıslı” olduklarına inandırmaya çalışan güçler, Kıbrıslı Rumlara siz de “Rumca konuşan Kıbrıslılar”sınız demeğe cesaret bile edemiyorlar; Onlar söylese bile Rumlar zaten böylesi saçma bir tanımlamayı kullanmayı asla kabul etmiyorlar.

 

Prof. Dr. Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

 

 

23 Nisan 2017
Kıbrıs’ta Rum olmayana yer yoktur için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Rumların İnsan Hakları çirkinliği

Rumların İnsan Hakları çirkinliği

Rumların İnsan Hakları çirkinliği

 

Rumlar, “Kıbrıs adasında egemen olan benim. Ben ne dersem o olur ve de olmalıdır. Kıbrıslı Türklerin hiçbir hakkı yoktur” havasında 1960 yılından beridir.

 

Bunun son örneğini de, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı çerçevesinde KKTC’de bu yıl 19’cusu organize edilen Uluslararası Çocuk Festivali’ne katılmak için Larnaka Havalimanı’na gelen Sırbistan çocuk gösteri grubunun, KKTC’ye geçmelerine izin vermemekle ve buna ilaveten de hepsini topluca özel bir uçağa doldurup geri göndermekle ortaya koydular.

 

Aramızda, kendilerini “Türkçe konuşan Kıbrıslılar” diye tanıtan kişilerin Rum yönetiminin bu davranışını niye çıkıp protesto etmediler hiç anlayamadım doğrusu. Bu Sırp çocuklar “Türkçe konuşan Kıbrıslıların Çocuk festivaline katılmak için gelmişlerdi. Rumca konuşan Kıbrıslıların bu çocuklara izin vermemelerini protesto ederiz” diye gazeteler boy boy ilan verip, başka zaman yaptıkları gibi sokaklara inip protesto etmeleri gerekirdi ama ağızlarından ne bir ses çıktı, ne de bir protesto pankartı taşıyıp Rum Yönetimi aleyhine gösteri yaptılar. Bu mezhebi belirsiz güruhun bugüne değin Rumları protesto ettiğini ben hiç görmedim. Varsa yoksa hep Türkiye’yi be Türkleri protesto etmeyi biliyorlar, ama iş Rumların Türklerin aleyhine yaptıklarına gelince, Rumları protesto etmek nedense akıllarına ve işlerine hiç gelmiyor. Ne de olsa bunlar “Türkçe konuşan Kıbrıslılar” ve “Rumca konuşan Kıbrıslıları” kınamak veya da protesto etmek kitaplarında yazmaz. Zaten bunlar bir gün ölünce de “Angolem Cumhuriyeti” toprakları içinde yer alan “Kıbrısça konuşan Kıbrıslılar Mezarlığı”na gömüleceklerdir herhalde!

 

İnsan hakları konusunda şampiyon olduğunu iddia eden ama bir siyasi hitap toplantısına katılan masum Türklerin üzerine köpeklerle saldırmayı “İnsan haklarını ihlal olarak saymayan” Avrupa Birliği’nin uyduruk üyesi Kıbrıs Rum Yönetimi de aynı yoldan yürüyor. Rumlara göre Kıbrıslı Türklerin hiçbir “insanlara layık hakları” yok ve olmamalıdır da. Bunun en güzel örneğini de KKTC’de düzenlenen Uluslararası Çocuk Festivali’ne katılmak için adanın Türk tarafındaki Ercan Havaalanına değil de Rum tarafındaki Larnaka Havaalanına gelmesini fırsat bilerek, ezelden beridir kafalarında ve içlerinde taşıdıkları Türk düşmanlığından kaynaklanan bağnaz düşüncelerle Sırp çocukların bu bayrama katılmalarını önleyerek ortaya koydular.

 

Rum basınında, AB için yüz karası olan bu olaya detaylı olarak yer verilmemesi, Rum Yönetiminin kınanmaması ve protesto edilmemesi ise insan hakları açısından bir başka yüz karası uygulama. Kıbrıslı Türkleri ve Türkiye’yi hayali veya da uyduruk olaylarla suçlamak için ön sayfalarında manşetler atan Rum basını, bu olayı içerilere taşıyarak laf ola vermeyi tercih etti.

 

Rum polisinin, KKTC’deki etkinliklere katılmak için Sırbistan’dan Güney Kıbrıs’taki Larnaka Havalimanına gelen 12 yaş altı cıvıl cıvıl 13 öğrenciden oluşan grubunu adeta terörist grubuymuş gibi göz altına alması, havaalanında saatlerce bekletmesi, KKTC’ye geçişlerini engellemesi ve sonra da “deport” yani sınır dışı etmesi kabul edilebilir bir davranış değildir ve içlerindeki Türk düşmanlığını, KKTC hazımsızlığını ortaya koymaktadır.

 

Rumların her zaman yaptıkları, kendilerini haklı göstermeye yönelik yalan ve çarpıtılmış açıklamalarını, Sırp yetkililerin yaptıkları açıklamalar net bir şekilde yalanlamakta.

Sırp Büyükelçiliği görevlisi Dejan Bivolarevic, Rum yetkililerin, Sırp çocuk kafilesinin geçiş yapmasına izin vermediği yönünde resmi açıklama yaparken Sırp halk dansları grubu direktörü Dejan Tosic de hep beraber sınır dışı edildiklerini belirtti Sırp basınına.

 

Bize yakışan, bu Sırp çocukları ne pahasına olursa olsun Ercan Havaalanından KKTC’ye getirtmek ve onlara bu coşkuyu yaşatmak olmalıdır….

Hadi Cumhurbaşkanı Akıncı, bu görev sana düşüyor.

 

Prof. Dr. Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

 

 

20 Nisan 2017
Rumların İnsan Hakları çirkinliği için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Anastasiadis bizi tebaası mı sanıyor

Anastasiadis bizi tebaası mı sanıyor

Anastasiadis bizi tebaası mı sanıyor

 

Rum lider Anastasiadis’in ilginç yaklaşımları ve söylemleri var.

Kendini adeta Kıbrıs adasının kralı zannediyor bizi de tebaası.

 

Anastasiadis, Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs adasının yer altı, yer üstü tüm zenginliklerinde hakkı ve payı olduğunu kasten göz ardı ederek, kendisinin de başı olduğu Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin tek yanlı ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölgede sondaja başlayacaklarını açıklaması ortalığı gene karıştırdı. Anastasiadis, Avrupa Birliğine güvenerek ne Türkiye’nin ne de Kıbrıslı Türklerin uyarılarını dikkate almayacak kadar kendini havalarda görüyor.

 

Makarios’da Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak için Kıbrıslı Türklere yapacağım kanlı saldırılara Türkiye müdahale etmeye cesaret edemez. Etse bile nasıl olsa Amerika ve Avrupa Türkiye’nin müdahalesine mani olur düşüncesi ile 21 Aralık 1963 gecesi Kıbrıslı Türklere karşı saldırılarını başlatmıştı. Her kanlı saldırıdan sonra da Rumların elinde ve yönetiminde olan Kıbrıs Radyo Yayın Korporasyonu’nda da Kıbrıslı Türklerle alay etmek ve morallerini bozmak için “Bekledim de gelmedin” şarkısını çaldırırdı.

 

Dönemin Çalışma Bakanı EOKA’cı Tassos Papadopulos’da, Türklere karşı giriştikleri kanlı bir saldırıdan sonra işler ciddiye binip Türkiye sesini yükseltince, ABD Elçisine “Türkiye müdahale etmeye kalkışırsa, 45 dakikada adayı Kıbrıslı Türklerden temizleriz” gibi megalomanik bir telgraf çekmişti.

 

Türkiye’yi dikkate almadan yaptıkları saldırılar ve adayı Yunanistan’a bağlamak amaçlı gerçekleştirdikleri darbe bardağı taşırınca megalomanik heveslerinin altında ezildiler. 45 dakikada adadan sileceklerini ve tümünü katledeceklerini varsaydıkları Kıbrıslı Türkler beklenmedik bir direniş gösterip, adaya ayak basan Türk Silahlı Kuvvetlerini durduramayınca çareyi Türk Ordusunun önünden, arkalarına bakmadan kaçmakta bulmuşlardı.

 

Türkleri hiçe saymanın bedeli felaket olmuş, adanın üçte biri ellerinden kayıp gitmiş bu akılsız davranış ve düşüncelerinden dolayı. Bırakın Kıbrıslı Türklerin tümünü 45 dakikada katletmeyi, kaybettikleri toprakları geri almaları bile hayalden de öteye gitmişti. Tam 30 yıl KKTC topraklarına ayaklarını bile basamamışlardı bu akıldışı megalomanilerinden dolayı. 24 Nisan 2003 tarihinde kapıları açmak kararını almasaydık, halen daha KKTC topraklarına uzaktan dürbünle bakacaklardı.

 

Şimdi Anastasiadis de aynı hatayı yapıyor. Sırtını dayadığı Avrupa Birliğinin ve Hristiyan dünyasının kendisini sonuna kadar koruyacakları varsayımı ile, bücür boyuna bakmadan Türkiye’ye kafa tutmaya çalışıyor ve uyarılarını dikkate almıyor, aynen Makarios’un 50 sene evvel yaptığı gibi.

 

Cumhurbaşkanı Akıncı, Rumların tek yanlı ilan ettikleri Münhasır Ekonomik Bölgede Temmuz ayında sondaja başlamaları durumunda bunun müzakereleri olumsuz etkileyeceğine dikkat çekerek, gerginlik yaratan girişimleri ortadan kaldırmak için ya kazıları ertelemek ya da çözümü süratlendirmek gerektiğini belirtmesi Anastasiadis’i belli ki kızdırmış.

 

Paskalya yortusu nedeniyle Larnaka’ya bağlı Delikipo’daki “Korgeneral Stilianu Kalamburci” kışlasını ziyaretinde yaptığı konuşmada “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarının müzakere altında olmadığını, asla bu konuyu müzakere etmeyeceğini ve müzakere masasına, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarıyla ilgili herhangi bir şeyin gelmesini kabul etmediğini ve etmeyeceğini” söyledi. Yani kendisi ne isterse o konu konuşulacak müzakere masasında ve başka bir konu görüşülmeyecek demeye getirdi konuyu.

 

Ben Akıncı’nın yerinde olsam Anastasiadis’in bu açıklamasına karşı hemen bir açıklama yaparım ve “Müzakere masasında, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası Ek I, İttifak ve Garantiler Anlaşmasını, Türkiye’nin garantörlüğünü ve adadaki Türk Silahlı Kuvvetlerinin varlığı ile ilgili herhangi bir şeyin gelmesini kabul etmediğini ve etmeyeceğini” belirtirim.

 

Rum’un anlayacağı tek dil, göze göz, dişe diştir.

Umarım Akıncı ve ekibi işbaşına geldikleri 2015 yılı Nisan ayından günümüze kadar geçen 2 yıl içinde Rumları iyice tanımış ve Kıbrıs ile ilgili düşüncelerini anlamışlardır…

 

Prof. Dr. Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

 

 

17 Nisan 2017
Anastasiadis bizi tebaası mı sanıyor için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Anastasiadis yüksekten uçuyor  

Anastasiadis yüksekten uçuyor  

 

Kıbrıslı Rumlar nedense kendilerini dünyanın merkezi görürler ve kendilerini yenilmez, dokunulamaz zannederler. Rumlara göre kendileri ne isterse o olmalıdır. Olsa da olmalıdır, olmasa da olmalıdır. Zaten kafalarında “istedikleri olamaz” diye de bir kavram yoktur. İlla ki istedikleri olacak.

 

Kendilerini Kıbrıs adasının mutlak sahibi olarak görürler. Onlara göre Kıbrıs adası Rum demek, Rum da Kıbrıs adası demektir. Hele de bizim aramızdaki kendilerini “Türkçe konuşan Kıbrıslı” olarak tanıtanlara karşın Kıbrıs Rum tarafında “Rumca konuşan Kıbrıslı” tanımı ve de kavramı yoktur. Varsa da yoksa da Helen kavramı vardır onlarda. Hiç kimse, hiçbir Rum’u, Helen kökeninden ve Rum olmaktan caydıramaz, “Rumca konuşan Kıbrıslı” gibi uyduruk tanımları da kabul ettiremez. Bakmayın siz, bizim kendilerini “Türkçe konuşan Kıbrıslı” diye tanıtanlarla konuşurken onlara biz de “Rumca konuşan Kıbrıslı”yız derler ama köşeyi dönünce de gülmeye başlarlar, “ahmakları kandırdık” derler. Bunun farkına varabilmek için Rumları çok iyi tanımak gerekiyor. Zamanla tanıyacaklar bizim “Türkçe konuşan Kıbrıslı”lar da.

 

KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Rum lider Anastasiadis, 9 Şubat günü “Enosis Plebisitini anma” konusu nedeni ile kopan görüşmelere hafta başında tekrardan başladılar. Müzakerelerin tekrardan başlayabilmesi için Rumlar çok güzel bir softa şaşırtması yaptılar ve başta Cumhurbaşkanı Akıncı olmak üzere müzakere heyeti ve danışmanları bunu açıkçası yedi. Zaten müzakereleri devam ettirmeyi yana yana istiyorlardı, bu softa şaşırtması da bahane oldu masaya tekrar oturmalarına.

 

15-22 Ocak 1950 tarihleri arasında Kıbrıs adasının Yunanistan’a bağlanması amacı ile yapılan ve “Açık oy verme” yöntemi kullanılan tek taraflı referandum da (Plebisit) adanın Yunanistan’a bağlanmasını Rumların neredeyse yüzde doksan altısı (95.7) onaylamıştı. Rum Ortodoks Kilisesinin organize ettiği bu Plebisitte, adada yaşayan tüm Rumların adı ve soyadı yaşadıkları bölgelerdeki kiliselerde açılmış bir deftere kaydedilmiş ve verilen oy türü (Evet veya Hayır) ismin karşısına yazılarak imzalatılmıştı. Hiçbir Rum’un haddine düşemezdi zaten “Hayır” demek ve Rum Ortodoks Kilisesine karşı gelmek. Nitekim olmadı ve yüzde dört nokta üç “Hayır” oyu da dönemin hızlı solcuları olan AKEL’cilerden çıktı. Bizden de sayıları iki elin parmaklarını geçmeyen birkaç tane günümüzde kendilerini “Türkçe konuşan Kıbrıslılar” diye tanıtanların her halde ataları olsa gerek, “ne ve kim oldukları belirsiz” kişiler de Plebisit oylamasına katılarak oy vermişlerdi. Rumlar da bunu “Kıbrıslı Türkler de adanın Yunanistan’a katılmasını istiyor” nidaları ile tepe tepe kullanmışlardı.

 

Gelecek sene 15 Ocak 2018 Pazartesi günü “Enosis Plebisitini anma” günü tüm Rum okullarında kutlanacak. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bu kutlamanın sorumluluğunu da Rum Eğitim Bakanı üstlenecek. Bir sorun çıkarsa da “Günah Keçisi”, Rum Eğitim bakanı Prof. Dr. Costas Kadis olacak. O da birkaç günlüğüne, sonra da her şey unutulacak, biz de çağdaş ve güncel bir Bizans kazığı yemekle kalacağız.

 

Zaten o güne kadar müzakereler devam edecek mi?. Gerçekten şüphelerim var.

 

Bence bu yılın Temmuz ayında Rumların uluslararası hukuka aykırı olarak ”Ben yaparım olur” mantığı ile tek yanlı ilan ettikleri Münhasır Ekonomik Bölgelerinde, sondaj ve kazı çalışmaları başlayınca zaten müzakereler kopacak, Türkiye de yumruğunu sıkıp Rumlara “Durun bakalım. Sizi kimin sularından doğal gaz çıkaracaksınız.” diyerek, bu sefer geçmişe kıyasla biraz daha sert bir şekilde müdahale edecek. O vakit Akıncı, hala daha müzakere aşığı değilse ve de Rumları artık yeteri kadar tanımışsa, masadan bir daha oturmamak üzere kalkar ve başımızın çaresine bakmanın yollarını aramaya başlar.….

Rumlar tek taraflı gasp ettikleri Kıbrıs adasına ait doğalgaz’ın sadece kendilerine ait olmadığını, egemenliğin de adadaki iki halktan neşet ettiğini zamanı gelince İyilikle veya da hoşlarına gitmeyecek bir yöntemle anlayacaklardır.….

 

Prof. Dr. Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

13 Nisan 2017
Anastasiadis yüksekten uçuyor   için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar