İngiltere Garantiler konusunda takiyye yapıyor
16 Ağustos 1960 tarihinde bağımsızlığı ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Anayasasına göre söz konusu bağımsız devletin üç garantöründen bir tanesi olan İngiltere, “Güvenlik ve garantiler” konusunda açıkça takiyye yapıyor.
İngiltere açık ve net olarak “Ben, Garantörlükten vazgeçerim ama Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasında var olan haklarımdan vazgeçmem” diyor. Zaten İngiltere’nin bu koşulu, Annan Planı’nın giriş bölümünde yer alan ilk beş maddenin içinde “İngiltere’nin Egemen üsleri ve Anayasal hakları Annan Planı dışındadır” mealinde yer almaktaydı.
Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası Kısım II, Bölüm 1 (Part II, Section 1) bakın ne diyor;
İngiltere Hükümeti’nin hiç kimseden ve hiçbir yerden izin almasına gerek duymadan kendisine gerekli olduğu kadar kullanılabileceği yerler. Liste A (Schedule A)
Doğan Burnu (Cape Kiti), Poyraz Burnu (Cape Greco), Limasol limanı, Trodos dağı, Olympus tepesi, Zyyi köyünün (Terazi) Kuzeyi ve Batısı, Yaila dağı, Heraklis, Mağusa Limanı, Lefkoşa Havaalanı, buralara su sağlayan isale hattı.
İngiltere Hükümeti’nin hiç kimseden ve hiçbir yerden izin almasına gerek duymadan işi bitene kadar kullanılabileceği yerler. Liste B (Schedule B)
Polimidya ve yanında atış alanı ve isale hattı, Larnaka’nın güneyindeki kullanılmayan havaalanı, Terazi köyünün (Zyyi) kuzeyi ve isale hattı, Mağusa’daki eski Lefkoşa yolu, Mağusa-Salamis yolunun üzeri ve batısı, Lefkoşa’nın kuzey batısında Lefkoşa-Girne yolu üzeri, Lefkoşa’da Metokia Sokağı, Larnaka’nın 5 mil güneyindeki sahil, Lefkoşa’nın batısı ve isale hattı, Mağusa’nın dışında Lefkoşa yolu üzeri.
İngiliz Hükümetinin, Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetinin izni ile kullanabileceği yerler. Liste C (Schedule C)
Aşağıda belirtilen İngiliz tesisleri ve diğer ilgili yerler.
Trodos dağındaki, Limasol’un varoşlarındaki ve isale hattı, Baf’ta Baf burnundan 2 mil uzaktaki, Ay İrini sahilindeki, Kissousa ve Kissousa su kaynağı, Akrotit’ye su taşıyan borular ve Anoyira tüneli, Limasol’da Baf yolu üzerindeki, Mağusa’da Peloponnesu sokağındaki, Steropis sokağındaki, Gladstone sokağındaki.
Bölüm 4
İngiltere, kara, deniz ve hava askeri birliklerini, askeri araçlarını ve her tür askeri teçhizatını, cephanesini istediği zaman serbestçe, Kıbrıs Hükümetinden izin almadan Kıbrıs’ın herhangi bir limanı, havaalanı, yolunu ve başka olanaklarını kullanarak Ağrotur’a ve Dikelya’ya veya da ikisi arasında hareket ettirebilir. (Bölüm 4, Madde 1.a)
İngiltere’ye ait her tür askeri uçak, Kıbrıs Hükümetinden izin almadan ve herhangi bir kısıtlama olmadan Kıbrıs hava sahası içinde uçabilir. (Bölüm 4, Madde 2)
Bölüm 4’de tanımlanan kullanım hakları, limanlarda, rıhtımlarda, iskelelerde ve benzeri yerlerde engelsiz bir şekilde kullanımı içerecektir. (Bölüm 5) Yeterli Kıbrıslı personel olmazsa, İngiltere gerekli personel, teçhizat, makine ve benzerini getirmekte hak sahibidir. (madde 5.2)
İngiltere’ye ait gemiler Kıbrıs limanlarına serbestçe girmek, gıda, su ve gerekli diğer malzemeleri almak hakkına sahiptir. (Bölüm 5.3)
İngiliz hükümeti Kıbrıs toprakları üzerinde serbestçe ve iniz almadan, mevcut ve yeni elektronik sistemleri, iletişim sistemleri kurmak, işletmek ve yayın yapmak hakkına sahiptir. (Bölüm 6.1)
İngiliz hükümeti, adadaki İngiliz hükümeti personeli ve aileleri için özel posta ve telgraf hizmeti vermek hakkına sahiptir. (Madde 6.4)
Madem İngiliz Hükümetinin askeri olarak ada üzerinde bu hakları var ve bunların değişmesi de olanaksız, garantörlükten vazgeçmesi herhangi bir fedakarlık olmayacak. İngiltere Hükümeti, Kıbrıs Cumhuriyeti anayasası ile alacağını çoktan -değişemez bir şekilde- almış. Adanın tümü üzerinde, tüm hava ve deniz limanlarında her tür askeri harekat hakkına sahip bu anayasaya içeriğince. Garantör kalsa ne yazar, kalmasa ne yazar.
Türkiye Cumhuriyeti sadece ve sadece İngiltere hükümeti hem garantörlükten, hem de benim bu yazımda bir kısmından bahsettiğim Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına ilave edilmiş A, B, C, D ve benzeri eklerde belirtilen haklarının tümünden vazgeçerse, garantileri konuşmayı kabul etmeli.
Özetle; İngiltere’nin tek taraflı olarak garantörlükten vazgeçerim demesi gerçekte İngiltere’nin ada üzerindeki sivil ve askeri haklarının hiç birisine halel getirmiyor.
Prof. Dr. Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: AtaAtun1
13 Şubat 2017
Geçen hafta Kıbrıs Rum tarafında yaşanan bir olay, Kıbrıs Rum Yönetiminin müdahalesi ve telkinleri ile Kıbrıs Rum basınına kasten yansıtılmadı. Olay ufak tefek boyutlarda, iç sayfalarda önemsiz haberler arasında geçiştirildi, örtüldü.
Yaşanan olay, Rusya Federasyonunun Lefkoşa Büyükelçisi Stanislaw Osadchiy’in geçen hafta Lefkoşa’nın Rum kesiminde, Rum şahinler tarafından organize edilen “Müzakerelerin bir anlaşma ile sonuçlanmaması” seminerine katılmasıydı. Söz konusu semineri Rum şahinleri olarak anılan aralarında EDEK, DIKO, Vatandaşlar İttifakı, Ekologlar ve Dayanışma Hareketi’nin yer aldığı Rum sağcı partiler organize etmişti.
Rusya Federasyonunun Lefkoşa Büyükelçisi Stanislaw Osadchiy’in bu seminere katılması, adada çözümü istemeyen Rum siyasi partileri ve seminer organizatörlerini memnun ederken, Kıbrıs Rum Yönetimini pek memnun etmedi, hatta endişelendirdi. Endişeleri de Rusya’nın çözüm müzakerelerine bundan sonra fiilen katılmak istemesi. Kıbrıs Rum Yönetimi yıllardır Rusya’yı bir şekilde müzakerelerin içine çekmeye çalışıyordu ama belli ki günümüzde Türkiye-Rusya yakınlaşması, Rum Yönetimini fena halde korkutmuş. Bu nedenle de Rusya’nın müzakerelerde direkt veya endirekt taraf olmasının kendilerine zarar vereceğini inancındalar ve kesinlikle de istemiyorlar.
Özellikle AB üyesi ve diğer diplomatların katılmaktan kaçındığı bu seminere Rusya Federasyonunun Lefkoşa Büyükelçisi Stanislaw Osadchiy’in katılması Anastasiadis’i fena halde sinirlendirmiş. Söz konusu “Çözüm karşıtı” bu semineri, Annan Planı Referandumunda “Evet”e karşı bir cephe kuran aynı kişilerin oluşturduğu beş siyasi partinin organize ettiğini çok iyi bilen Anastasiadis, elinden daha fazlası gelemediği için de, Rus Büyükelçinin “seminerin içeriğini yanlış anladım” demesini iyi niyetle karşılamak zorunda kalmış. Zaten Rus Büyükelçiyi “Personna non grata” yani “İstenmeyen kişi” ilan etmeye de asla cesaret edemezdi Anastasiadis, Rusya’nın her zaman ve her koşulda BM Güvenlik Konseyinde desteğine gerek duyduğu için.
Kıbrıslı Rumlar Hristiyan olmalarını Avrupa Birliği üyesi devletleri yanlarına almak için tepe tepe kullanırken, Ortodoks olmalarını da Rusya’yı yanlarına almak için kullanıyorlar. Zaten bir dönem yoğun bir şekilde Kıbrıs Rum Yönetimi için “Rusya’nın AB içindeki Truva Atı” tabiri kullanılıyordu. Halen de devam ediyor bu tanımlama. Özellikle de AB’nin Rusya’ya karşı yaptırımları olduğu vakit, daha belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor Kıbrıs Rum Yönetiminin Rusya’nın AB içindeki eli ayağı ve kuklası olduğu.
Günümüzde Rusya’nın Avrupa Birliği içinde “Birlik karşıtı” güçleri desteklemesi, Kıbrıs Rum tarafında olduğu gibi, AB’yi de bayağı endişelendiriyor. Özellikle şimdi Kıbrıs Rum tarafındaki endişe, Rusya’nın adada bir çözümü şimdilik istemediği algısından kaynaklanmakta.
Rum tarafındaki tarafsız ve göbeğinden bir yerlere bağlı olmayan, AB’den para almayan ve Rum hükümetinden bir beklentisi olmayan gazeteci ve köşe yazarları, Anastasiadis’in endişelerini destekler yönde yazılar yazmakta, özellikle de Rus Büyükelçi Osadchiy’i “Çözüm karşıtı güçlerin sevgilisi” olarak tanımlamaktalar.
İddiaları iki tane.
Birincisi, Türkiye-Rusya yakınlaşmasının dünyadaki politik dengeleri Rusya lehine bozduğu ve Rusya’nın bundan büyük mutluluk duyduğu. Bu nedenle de Kıbrıs konusunu, ön sıralardan arka sıralara attığı.
İkincisi de, Kıbrıs’ta varılacak bir anlaşmanın, Yunanistan ile Türkiye’nin arasını düzelteceği ve Doğu Akdeniz’den çıkarılacak doğalgazın Türkiye üzerinden AB’ye gönderileceği nedeni ile Gazprom’un zarara uğrayacağı, Rusya’nın da elindeki güçlü doğalgaz kozunu kaybedeceği.
Rusya’nın söz konusu “Kıbrıs’ta çözümsüzlük siyasetine” en iyi ve belirgin örneği de, 24 Nisan 2004 tarihinde oylanan Annan Planı Referandumunda, Rusya destekli AKEL’in başından beri sürdürdüğü “Evet” propagandasını oylamadan bir gece evvel, 22 Nisan 2004 Cuma gecesi “Hayır”a dönüştürmesi…
Prof. Dr. Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: AtaAtun1
10 Şubat 2017
Cenevre’de, 12 Ocak’ta başlayan Beşli Kıbrıs Konferansı Cumhurbaşkanı Akıncı’ya göre halen sürmekteymiş. KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı ve Rum lider Anastasiadis BM Genel Sekreteri Guterres’e başvurmuşlar, yeniden politik düzeyde beşli olarak Mart ayı başlarında bir araya gelinecek şekilde tarih belirlenmesi adına BM’den garantörlerle görüşmeler yapmasının talep etmişler. Anlaşılan Akıncı vermeye, Anastasiadis de almaya doymamış.
Toprak, Harita, Güvenlik ve Garantiler, III. Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun “Müzakereler Ajandasında” en son sıralarında yer alan konulardı. Öncelikle ilk 5 başlık sonuçlanacak, uzlaşı olması halinde “Toprak ve Harita”ya geçilecek, en sonunda da Güvenlik ve Garantiler tartışılacaktı.
Anastasiadis bu sırayı kırmayı çok denedi, araya da başta AB olmak üzere birçok aracı koydu ama bir türlü başaramadı. Çareyi Piri Reis gemisinin, II. Deniz Hukukuna göre Doğu Akdeniz’de Türkiye Cumhuriyeti’nin Münhasır Ekonomik Bölgesi içinde yer alan sularında arama yapmasını bahane edip masadan kaçmakta buldu. Zaten Piri Reis gemisi olmasaydı, Eroğlu’na “senin saçın beyaz, benimki siyah boyalı, ben kabul etmem böyle bir görüşmeyi” deyip gene kalkacaktı masadan.
Şimdi bulmuş eline göre Akıncı’yı, hiçbir şey vermeden Türk tarafından alabileceği her tavizi, beklentisinin de ötesinde almış, oyuna doymayan kumarbaz gibi de devam etmek istiyor. Yüzde 29.2’ye düşmüş Türk Haritasını görünce gözlerime inanamadım diyen Anastasiadis, hayretini ve mutluluğunu başka türlü dile getiremezdi.
Akıncı, son 20 aydır sürdürdüğü müzakerelerde;
Dönüşümlü Başkanlığı halen daha Anastasiadis kabul etmiş değil. Siyasi eşitlik diye tanımlanan ama altı tamamen boş.
Meclis ve Bakanlar Kurulu Rum çoğunluğun elinde olacak bir devlet yapısında “Dönüşümlü Başkanlık”ın bize sembolik bir temsiliyetten öteye ne kazandıracağını gerçekten anlayamadım. Türk devlet başkanın alacağı bir kararın geçerli olamayacağı, Rumların çoğunluğunu oluşturduğu Bakanlar Kurulunda ve Mecliste asla kabul edilmeyeceği bir eşitliği ben ne yapayım.
Sayın Akıncı’nın ve ekibinin Rum’a verdikleri tavizlerin dışında elimizde kalan hiçbir kozumuz yok artık. Vere vere hepsi bitti. Çok merak ediyorum gerçekten, bundan sonra Akıncı elinde hiçbir koz olmadan neleri müzakere edecek Anastasiadis ile.
Prof. Dr. Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: AtaAtun1
6 Şubat 2017
Bu yıl Avrupa yerine, Türkiyeli KKTC’ye, KKTC’li Türkiye’ye
Yurdagül ATUN
Türkiye Cumhuriyeti Recep Tayyip Erdoğan’ın yurt dışındaki vatandaşlara turizm çağrısı çok önemli.
“Yurt dışındaki vatandaşlarımızdan sadece kendileri gelmekle kalmayıp, yaşadıkları ülkelerdeki komşularını, dostlarını, arkadaşlarını da ülkemize davet etmelerini istiyorum” diyor Erdoğan. Hatta adını da koymuş: “Komşunu Al Gel Kampanyası.”
Dış güçlerin Türkiye’yi “güvensiz” ülke konumuna getirip, dışarıdakilere, -terör olaylarının medyada yansıtılış şekliyle- Türkiye deyince Suriye, Irak, Mısır gibi ülkeler tahayyül edilmesini hedefleyen hıyanet planlarına ayak direyen Türk milletine yol haritalarını da sunuyor Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Aklın yolu bir, yapılması gereken de tam da bu…
Erdoğan’ın sözleri evimizde eşimle konuştuklarımızın geniş kesimlere ulaşmışı. Türkiye’nin 2016 turizm istatistiklerine bakınca eşimle aynı şeyleri konuşmuş, aynı kararı almış olmamız tesadüf değil. Dövizin yükselmesiyle paramızın değerinin düşmesi ve turizmde yaşanan duraklama bizim de mecbur olmadıkça yurtdışına gitmeme kararı almamızın nedeni…
Kararlıyız; Seminer, konferans gibi mecburiyetler olmazsa Avrupa ülkelerine gitmeyeceğiz. Bunun yerine Türkiye’de görmediğimiz yerleri görmeyi planlıyoruz. Türkiye vatandaşlarının da tatil planlarını kendi ülkeleri ve aynı para birimini kullandıkları, aynı dili konuştukları KKTC’den yana kullanmalarını tavsiye ediyoruz.
KKTC’ye gelin… Yerimiz çok, komşunuzu da getirin. Molehiyamız, magarina bullimiz, bullezimiz, humusumuz, fırın kebabımız, hellimimiz, Kıbrıs köftemiz sizi bekliyor. Biz de buradan komşularımızı alıp Türkiye’ye geliyoruz. Gaziantepli baklavamızı hazırlasın, Ispartalı gül reçellerimizi, su böreğimizi hazırlasın, Karadenizli kara lahana dolmamızı hazırlasın, Konyalı etli ekmeğimizi hazırlasın, Adanalı kebabımızı hazırlasın, Eğirdirli kızarttığı balıkları göl kenarındaki masamıza getirsin, Egeli çiçek dolmamızla birlikte balığımızı sunsun binbir mezeyle. Karslı kaşarımızı, Vanlı kahvaltımızı hazır etsin bize… Aynı anda dört mevsimi yaşayan Anavatanın her bir insanı, Türk misafirperverliğini göstersin cümle aleme.
***
“Övünmek gibi olmasın ama Türküm”
Türkiye çok zor bir dönemden geçiyor. Belki de tarihinin en zor dönemlerinden biri… Düşmanda plan çok. Binbir entrika ve enstrümanla karşımıza dikiliyor, bir ülkeyi zora sokacak ne kadar hamle varsa hepsini yapıyorlar.
Terörü tırmandırıyor, ekonomik yaptırımla uyguluyor hainler. Tüm bu hamleler, Türkiye’ye diz çöktürmek, bir korku atmosferi oluşturup, halkı canından bezdirecek noktaya getirmek, Türkiye’yi, Arap Baharı adı altında karıştırdıkları Ortadoğu ülkelerine benzetmek ve bölme planlarına meşruiyet temin etmek için…
Hesap edemedikleri; Türk milletinin her şarta uyum sağlama, kenetlenme kabiliyeti.
O yüzden bu milletin belini ekonomik kriz bükemiyor.
Etkileniyor, sendeliyor elbet ancak ayağını yorganına göre uzatmayı biliyor Türk halkı.
Son dönem o kadar çok kullanılıyor ki klişe oldu ama ben yine de kullanacağım: Şimdi siyasi farklılıkları bir yana bırakarak kenetlenme zamanı.
Aynı gemide gittiğimiz Hükümete kızıp, geminin altını delmek pek akıl işi olmadığından, genlerimizde bulunan her sıkıntıdan güçlenerek kalkma kabiliyetinden ötürü bunu da atlatacağız Allahın izniyle. Hem ben size daha İngiltere’deki bakımevlerinde hergün iki bakıma muhtaç yaşlının bakımsızlıktan öldüğünü, bir Afrika ülkesinde tedavi gören 97 akıl hastasının hayatını kaybettiğini anlatmadım. (İngiliz The Sun gazetesi, 2015 yılında hastanelerdeki 297 kişinin açlıktan ve 429’unun da susuzluktan öldüğünü öne sürerken, bakımevlerinde açlıktan ölenlerin sayısının 54, susuzluktan ölenlerin sayısının da 76 olduğunu kaydetmişti.) Bir dahaki sefere ben bunları yazacağım, siz de eminim “övünmek gibi olmasın ama Türküm” diyeceksiniz.
Yurdagül ATUN
Cenevre’de yüzde 29.2 oranında bir toprağın kalmasını KKTC halkına layık görüp, günümüz KKTC topraklarının neredeyse beşte birinin veya da yüzde 20’sinin iadesini içeren haritayı, büyük bir stratejik hata ile resmen masaya koyan Cumhurbaşkanı Akıncı, halkımız tarafından yoğun bir şekilde eleştirilince, “1986 Cueller Belgesinde yer alan 29+ yüzdeliğini Cumhurbaşkanı Rauf bey kabul etmişti. Harita KKTC Meclisinde Cuellar Belgesi ile ilgili yapılan kapalı oturumunda oylanmıştı ” diyerek topu rahmetlik Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş’a atmaya çalıştı ama top, KKTC Meclisi Başkanı Dr. Sibel Siber’in 17 Nisan 1986 tarihinde KKTC Meclisinde gerçekleştirilen kapalı oturumun tutanaklarını açıklayınca, dosdoğru kendisine geri döndü.
KKTC Meclisi Başkanı Dr. Sibel Siber, TDP Milletvekilinin talebi üzerine söz konusu kapalı oturumun tutanaklarını açtı ve konu ile ilgili olarak yaptığı açıklamada “Cuellar Çerçeve Anlaşma taslağı 17 Nisan 1986 tarihli kapalı oturumda görüşülmüş ama oylama yapılmamıştır. O dönemin dışişleri bakanı, “BM genel sekreterinin 29 Mart tarihinde taraflara sunmuş olduğu Çerçeve Anlaşma Taslağı konusunda Yüce Meclis’e bilgi sunmak için huzurlarınızdayım” diyerek sözlerine başlamıştır.” (Cumhuriyet Meclisi Başkanı Dr. Sibel Siber’in Cuellar Çerçeve Antlaşması Taslağı ile ilgili konuşması. 31 Ocak 2017, KKTC Meclisi) diyerek, Cumhurbaşkanı Akıncı’nın iddialarının aksine haritanın oylanmadığını net olarak ortaya koydu.
Cumhurbaşkanı Akıncı’nın, 1 Şubat günü yaptığı açıklamada “Cuellar belgesinin oranın 29-30 arası bir yerde olacağını çağrıştırdığını” belirtmesi (TAK, Lefkoşa, 1 Şubat 2017, Haber Özetleri. 55) Cenevre sonrasında yaptığı açıklamalar ile ters düşmekte. “KKTC meclisinin kapalı oturumunda harita oylanarak kabul edilmiştir” diyerek son derece emin konuşan Akıncı, bu açıklaması ile haritanın yüzdeliğini kesinlikten çıkarıp “çağrışıma” dönüştürmekte. Yani “Rauf Bey böyle söylemedi ama ben böyle anladım”a getirdi konuyu.
Cumhurbaşkanı Akıncı’nın, Cenevre’de yaptığı stratejik bir hata ile masaya koyduğu, BM ve Rumlara sunduğu harita ile ilgili yaptığı her açıklamanın kendisini biraz daha sıkıntıya soktuğu kesin. 1 Şubat Cumhurbaşkanı Akıncı’nın harita konusunda günü yaptığı açıklamada “Yüzde 29+” söyleminin bazı kesimlerce çarptırıldığını ve bunun ‘yüzde 35 de olabilir diye söylendiğini” kaydederek, ‘Masada yüzde 35’i isteyemezsiniz fakat yüzde 25’e de kimse Kıbrıslı Türkleri ikna edemez” (TAK, Lefkoşa, 1 Şubat 2017, Haber Özetleri. 55) demesi ise bir başka konuyu saptırmaca girişimi. Cumhurbaşkanı bu sözleri ile aslında Kıbrıs Türk halkına “Ölümü gösterip Sıtmaya razı olmalarını isteyerek” kendini haklı çıkarmaya çalışmakta. Kıbrıs Türk halkının büyük bir kısmının ve Türkiye Cumhuriyeti’nin toprak tavizine karşı olduğunu, KKTC topraklarının beşte birinin yani yüzde yirmi büyüklüğünde bir arazinin Rumlara geri verilmesinin, 12 Şubat 1977 tarihinde Rahmetlik Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş ve Makarios arasında yapılan ve günümüze kadar uzamış müzakerelerin temelini oluşturan I. Doruk Anlaşmasındaki 2. Maddeye yani “Her toplumun yönetiminde bulunacak toprak, ekonomik bakımdan üzerinde yaşanabilirliliği, verimliliği ve toprak mülkiyeti ışığında ele alınacaktır” maddesine aykırı olduğu kesin.
Böylesi büyüklükte bir toprak tavizinin verilmesini ve Rumlara KKTC’nin beşte birinin iadesini, KKTC vatandaşlarının büyük çoğunluğunu ile adanın garantörlerinden bir tanesi olan Türkiye Cumhuriyeti’nin de kabul etmeyeceği de kesin. Cumhurbaşkanı Akıncı’nın ve müzakere heyetinin artık bu bilinçle ve gerçekle masaya oturması gerekmekte, eğer tüm bu olanlardan sonra hala daha masaya oturacaklarsa…
Prof. Dr. Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: AtaAtun1
3 Şubat 2017