Turkexit’in acısı Brexit’i unutturacak … Yurdagül ATUN

Turkexit’in acısı Brexit’i unutturacak …  Yurdagül ATUN

Turkexit’in acısı Brexit’i unutturacak

Yurdagül ATUN

Financial Times Gazete’si, ‘Türkiye’de yönetimin otoriterleşmesinin, ülkenin AB’ye üyeliğini olanaksızlaştırdığını” söylüyor.

Buna göre Avrupa Parlamentosu, bu hafta içinde Türkiye’nin AB üyeliğini durdurmayı tartışacak ve bunu oylayacakmış!

Büyük ihtimal üyeliği durdurulabilirmiş Türkiye’nin!

Yazının devamındaki ‘Recep Tayyip Erdoğan’ın 2013’ten bu yana gelişen otoriterliğinin Türkiye’yi AB üyeliğinden men ettiği’ yorumuna gülmemek elde değil.

Esasen bu Avrupa, karamizah denince verilecek en güzel örnek.

Sanki Türkiye’yi AB’ye alacaklardı da, Erdoğan’ın sert çıkışı fikirlerini değiştirdi!

Kendi göstermelik görüşmelerini, Türk halkının da ciddiye almadığını biliyor aslında ama bu “mış gibi” oyununu sürdürmek işine geliyor.

Çünkü bu “alacak-mış gibi” oyunu sayesinde Kıbrıs’ta taviz koparıyor, teröristleri kolluyor, onlar lehine kararlar çıkarttırıyor.

Elinde böylesi bir koz varken ve bu kozu yaptırım aracı kullanıyorken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “gerekirse halka sorarız” demesi bunlar için felaketin alt perdesi zira Türk halkının AB’ye hayır diyeceğini bal gibi bilmekteler.

“Türkiye AB müzakerelerini durdurursa ne olur” sorusunu duyar gibiyim. Bu sorunun cevabı bilimsel olacaksa çok uzun. Ama basitçe özetleyelim;

Tüm yaptırımları ellerinde patlar.

“Şunu yaparsan üç başlık, bunu yaparsan beş başlık” olayı biter.

Terörist değil “silahlı mücadele veren gerilla” olarak kabul ettikleri ve hamilik yaptıkları PKK’yı korumaları zorlaşır.

İdam cezasının gelmesine engel olamazlarsa, PKK’ya verdikleri sözleri tutamamamın ağırlığı “terör” olarak kendilerine dönebilir.

Ki Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nu sadece AB’ye yönelik sözlerinden ötürü değil, bunca zaman gösterdikleri sabırdan ötürü de kutluyorum. Artık karşılarında AB’yi kaybetmemesi gereken bir Türkiye yok, Türkiye’yi kaybetmemesi gereken bir AB var. Verdiği sözleri tutmaması ve ikiyüzlülüğüyle ünlü, mültecilere insan gibi muamele yapmayı başaramamış bir AB’ye kafa tutmakla kaybedeceğimiz bir şey yok.

“Ekonomik yaptırımlar” mı dediniz?

Pardon ama her şarta uyum sağlamayı başarmış, her “yok oldu” dendiğinde küllerinden doğmuş, boğazından kısmış, özgürlüğünden taviz vermemiş bir millet var karşınızda.

Yani AB, bütün bileşenleriyle Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya çalışsa da nicelik ve nitelik olarak eski gücü yok. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanının restinin ve halkın bu reste verdiği sessiz desteğin prestij boyutu Brexit hezimetinden de hazin AB için!

Yurdagül ATUN

22 Kasım 2016
Turkexit’in acısı Brexit’i unutturacak … Yurdagül ATUN için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Rumlar Sadrazam’a karşıymış  

Rumlar Sadrazam’a karşıymış  

 

Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Mont Pelerin görüşmelerinde bulunan heyet içinde Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’ndan emekli Kurmay Albay Halil Sadrazam’ın da yer alması, 1996 Derinya olaylarıyla alakası olduğu iddiası ile Rum tarafında “ciddi soru işaretleri” oluşturmuş. İtirazları varmış Sadrazam’ın heyet içinde yer almasına.

 

Yedikleri naneye bakın siz.

Bu faraziyeye dayalı, ipe sapa gelmez iddiaya Kantara’nın keçileri bile güler.

 

(Ben daha çocukken, babam beni her hafta sonu, atalarımın köyü olan Ergazi’nin kuzey kısmında yer alan Kantara’ya götürürdü. Bazen arabamızla, bazen de muhteşem doğanın içinde yürüyerek çıkardık Kantara’ya. Çocukluğumu yaşadığım 1950’li yıllarda Kantara’daki ormanın içinde yaşamlarını sürdüren çok sayıda yabani keçi ve muflon bulunmaktaydı. Yanımıza kadar sokulurlar, insan öksürmesine benzer sesler çıkarırlardı. Rahmetlik babam da “Bunlar çok sigara içiyor bu nedenle de öksürüyorlar” derdi. Ben başlardım gülmeye, keçiler, muflonlar da benimle birlikte gülerlerdi. İşte Rumların bu saçma sapan iddiasına benim çocukluk arkadaşlarım olan Kantara’nın keçileri ve muflonları bile gülerdi eğer hayatta olsalardı.)

 

Hatırlayalım 1996 yılının Ağustos ayında nelerin olduğunu.

Birisi 8 Ağustos’ta diğeri 14 Ağustos’ta, Derinya’da meydana gelen Rumların sınır delme girişimlerinde arka arkaya yaşanan iki olay var.

 

8 Ağustos 1964 günü Rumların ağır yenilgisi ile sonuçlanan Erenköy saldırısının yıldönümü olan 8 Ağustos 1996 tarihinde, Rumlar tarafından gerçekleştirilen bir sınır gösterisinde, yapılan tüm uyarıları dinlemeyerek sınırı geçmeye çalışırken vurulan Tasos İsaak adlı Rum gencinin olayını, II. Mutlu Barış Harekatının başlamasının 22. Yıl dönümü olan 14 Ağustos 1996 sabahı, Magosa sınır kapısında toplanan Rumlar protesto gösterilerine başlamıştı. Protesto devam ederken Solomu adlı bir Rum, BM askerlerinin uyarılarını dikkate almayarak önce ara bölgeye girmiş sonra da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) topraklarına geçme girişiminde bulunmuştu. Sınırda görevli askerlerimizin “Dur” emrini dinlememiş, sınırı geçmiş ve bayrağımızı indirmek için Türk bayrağının asılı olduğu bayrak direğine tırmanmaya başlamıştı. Bayrak direğine tırmanırken, havaya açılan uyarı ateşlerinin hiç birini dikkate almadan ağzındaki sigarası ile bayrak direğine tırmanışına devam etmişti. Açılan ateş sonucunda vurularak yaralanınca kayarak yere düşmüş, sonra da yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetmişti.  Olay kameralar tarafından saniye saniye görüntülenmiş, otopsi sonrası sigara üzerine yapılan incelemede sigaranın içinde uyuşturucu madde olduğu tespit edilmişti.

 

Olay aynen bu şekilde gelişmişti Derinya’da.

O dönem, hatırladığım kadarı ile Binbaşı rütbesinde olan Halil Sadrazam, görevi icabı Derinya’daydı. Solomu’yu vurduğu/vurdurduğu iddiası ise bir karalama girişiminden öteye değil. Tamamen hayali ve her zaman olduğu gibi yalana ve faraziyeye dayalı.

 

Ben Milletvekili iken, 1977 yılının Şubat ayında yapılan I. Doruk Anlaşmasında, Rumları temsil eden Makarios’un, Başpiskoposluk yemini ederken “Hayatımı Kıbrıs adasının Yunanistan’a bağlanmasına adadım” diyerek tüm dini teamüllere aykırı olarak ikinci bir de milli yemin ettiğini, 1954 yılında katil Grivas’ı adaya davet ederek EOKA’nın kurulması talimatını verdiğini, Akritas Planının yapılması için Yorgacis’i görevlendirdiğini dönemin BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim’a yazı gönderip hatırlatmıştım ama dinleyen ve yazdıklarımı dikkate alan olmamıştı.

 

Halil Sadrazam’a itiraz ederek Türk heyetini zan altında bırakmaya çalışan söz konusu itirazcı Rumların, 1963 yılında Türkleri yok etmek için hazırlanmış olan Akritas Planı’nın mimarlarından ünlü EOKA’cılardan Spyros Kyprianou, Tassos Papadopulos ve Glafkos Klerides’in, Rumların Cumhurbaşkanları olarak görüşmelerde bulunmasına zamanında niye itiraz etmemişlerdi, gerçekten çok merak ediyorum.

 

Ben de şimdi Rumların görüşme heyetinde yer alan Erato Kozaku Markulli’ye itirazım var. Babasının Limasol EOKA Teşkilatı Başkanı olması ve kendisinin de EOKA’cı bir ailede Türk düşmanlığı bilinci ile yetiştirilmiş olması nedeni ile.

 

Tüm EDEK üyelerine ve Meclis Başkanına itirazım var, EDEK’in kurucusu Vasos Lissaridis’in 22 Aralık 1963 günü emrindeki silahlı Rum milislerle Çağlayan bölgesine saldırdığı ve 1964 yılının Mart ayına kadar Türk bölgelerine saldıran ve yüzlerce Türk’ü katleden Rum milislerin “Genel Komutanlığı”nı yaptığı için.

 

Anastasiadis’in kendisine ve heyetteki tüm DISY’lilere itirazım var, 1976 yılında Glafkos Klerides DISY’i kurarken, 15 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak için darbe yapan katil EOKA B’cileri bünyesine alarak partiyi kurduğu için…

 

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

21 Kasım 2016

21 Kasım 2016
Rumlar Sadrazam’a karşıymış   için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Rumların garantörlük yalanı

Rumların garantörlük yalanı

Rum lider Anastasiadis, sözcüsü, görüşmecisi ve diğer tüm Rum liderler ağız birliği etmişlercesine “Garantörlük ve Garantiler” konusunda gözümüze baka baka yalan söylüyorlar.

 

İnanılmaz derecede pişkin insanlar. Yalan söylemekten ve inanılırlıklarını yitirmekten hiç çekinmiyorlar ve de son derece pişkinler. Söylediklerinin yalan olması durumunda da yüzleri asla kızarmıyor. Rum siyasilere baktıkça, söylediklerini duydukça aklıma 3 Mayıs 1469  tarihinde doğmuş,  21 Haziran 1527 tarihinde 58 yaşında ölmüş olan tarih ve politika biliminin kurucusu sayılan Floransalı düşünür, devlet adamı ve askerî stratejist Niccolò di Bernardo dei Machiavelli, Türkçe kısa okunuşu ile Makyavelli, geliyor hep.

 

Bilenler bilir ama bilmeyenler için anlatalım; Makyavelli, Floransa kent devletinin yönetimine gelen Medici ailesinin iktidarını sürdürmesi için yılların deneyimine dayanarak, taslağına “De Principatus” (Türkçe: Prenslikler Üzerine) adını verdiği, yayınlama aşamasında da bu eserinin adını “Prens” (İtalyanca özgün adı Il Principe) olarak değiştirdiği kitabını yazar ve 1515 yılında basarak  Giulio de Medici’ye hediye eder.

 

1505 yılında kaleme aldığı, 1515 yılında da basılan (Yöneticinin Oğlu) “Prens” adlı kitabı hala daha güncelliğini korumakta. Bu ünlü kitabın çok kısa bir özeti, 5 kelimelik bir cümle ile tanımlanabilir; “Hedefe giden her yol mubahtır.”

 

Türkiye’nin Kıbrıs adası üzerindeki garantörlüğü ile 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası EK I.inde yer alan Garanti ve ittifak Anlaşmasının kaldırılması için Rumlar yalan bilgi, dezenformasyon, uydurma haber gibi “Hedefe giden her yolu mübah” sayarak uygulamaya koyuyorlar. Söyledikleri yalan bile olsa önce kendileri inanıyor bu yalana ve sonra da ağız birliği etmişçesine hepsi ayrı ayrı ve farklı ortamlarda aynı yalanı dile getiriyorlar sanki de doğruymuş gibi.

 

Kıbrıs Rum devletinin başı Anastasiadis’e, çalışma arkadaşlarına ve de tüm Rum siyasilere göre Garanti Anlaşması çağdışıymış ve AB dışında bir devlet de AB üyesi bir devlete garantör olamazmış! Bu nedenle de Kıbrıs adası üzerinde Türkiye’nin garantisi derhal kaldırılmalı ve Türk askeri de tümüyle adayı terk etmeliymiş! Duyan da doğru sanacak bu yalan demetini.

 

Rumlar, AB’nin kalbini oluşturan Almanya’nın garantörünün AB dışında bir devlet olan ABD’nin olduğunu hiç dile getirmezken, 1994 yılında imzalanan Budapeşte anlaşması ile de Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün garantörlerinin ABD, İngiltere ve Rusya olduğunu saklamak için elden geleni yapıyorlar.

 

Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün garantörü olan Rusya’nın, bir garantör sıfatı ile Ukrayna’nın bir parçası olan Kırım’ı işgal etmesini protesto etmeyen, kınamayan, konuyu AB’de ve BM’de herhangi bir vesile ile dile getirmeyen Rumlar, 1963-1974 yılları arasında bize acımasızca uyguladıkları soykırımın üstünü örtüp, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasını da tek taraflı değiştirerek adayı 1959 Zürih ve Londra Anlaşmalarına aykırı olarak Rum adası haline soktuklarını unutturarak Türkiye’yi işgalci olarak lanse etme çabalarını halen daha sürdürmekteler. Batılı dediğimiz çiğ insanlar da gerçekleri göz ardı edip Rumlara sırf Hristiyan oldukları için körü körüne inanıp destek çıkmaktalar maalesef.

 

Ne vakit Rusya’nın Ukrayna üzerindeki garantörlüğü tartışılmaya açılır, o vakit Türkiye’nin Kıbrıs adası üzerindeki garantörlüğünün konuşulmasına da sıra gelebilir. 1897 yılında Girit’te yaşanan katliamlar ile 1963-1974 yılları arasında yaşadığımız soykırım zihinlerde olduğu müddetçe Türkiye’nin garantörlüğün asla sonlanmayacağı, Türk askerinin de KKTC’yi terk etmeyeceği gerçeğini konu ile ilgili herkesin kabul etmesi gerekmektedir ve böyle de olacaktır…

Nitekim; Atalarımız “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” sözünü boşuna söylememişler. Rumların söylediği ve doğru diye öner sürdükleri “Garantörlük çağ dışıdır” benzeri yalanlar ancak yatsıya kadar geçerli oluyor….

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

18 Kasım 2016

 

 

17 Kasım 2016
Rumların garantörlük yalanı için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Moldova ve Sendikal haklar

Moldova ve Sendikal haklar

 

Geçtiğimiz hafta, Gagauz yönetiminin düzenlediği bir dizi etkinlikte yer almak üzere Gagauzya’ya gittik. Moldova’nın güney batısında yer alan Gagauzya Yurdu’na yaptığımız ziyaretin en önemli bölümlerinden bir tanesi de Moldova Sendikalar Başkanı ve Devlet Bakanı olan Oleg Budza ile başkent Kişinev’deki makamında yaptığım görüşme oldu.

 

Moldova’da faaliyet gösteren tüm sendikaların başkanı olan Oleg Bey’in sendikal haklar anlayışı ile her aklına estiğinde grev yapan bizim sendika başkanlarının kafalarındaki sendikal haklar arasında dağlar kadar farklar var.

 

Biz yatırımcıyı asla Moldova’ya geldiğine pişman etmeyiz” diyen Sendikalar Başkanı ve Devlet Bakanı olan Oleg Budza, şöyle devam ediyor: “İşçilerimizin haklarını korumaya çalışırken, yatırımcının da önünü açmayı, sıkıntılarını gidermeye çalışırız. Yatırımcıyı Moldova’da yatırım yaptığına da asla pişman etmeyiz. Ne kadar çok yatırımcı, o kadar çok iş ve ülkemize o kadar fazla dış gelir prensibine hep sadık kalırız.

 

Bizde “Müdürün yaptığı konuşmada çalışanlara hakaretamiz imalar var gibi hayali ve yoruma açık gerekçelerle, havadaki uçakların bile yere inmesine mani olunacak habersiz ve ani grevler yapılır” dediğimde adeta şaşkınlıktan küçük dilini yutacak gibi oluyor. “Bizde böyle bir grev asla yapılamaz. Zaten prensip olarak grev yapmayız ve tüm sorunları masa başında, tatlılıkla ve ne çalışanlara ne de istihdamı yapan kuruluşa zarar vermeden iyi niyetle çözmeye çalışırız. Görüşmeler uzun sürse bile muhakkak muhataplarımızı tatlılıkla ikna ederiz” sözleri,  beni şaşkınlıkla sevk ediyor.

 

Komünizmi son demine kadar yaşamış bu ülkedeki sendikal anlayış ve çalışanların haklarının ne olduğu kavramı ile bizdeki sendikaların sendikal haklar anlayışı ve çalışanların haklarının ne olduğu anlayışı arasında dağlar kadar fark var. Bizdeki sendikaların iyi niyetle içeriği değiştirilmiş “Grev ve Referandum Yasasını” nasıl suistimal ettiklerini, geçen Mart ayında yazdığım ve Şubat ayı içinde okulların sömestre tatili döneminde bir kamu görevlimizin, iki hafta arka arkaya haftanın Pazartesi-Salı-Perşembe ve Cuma günleri “Mazeret İzni” aldığını, hafta ortasındaki her iki Çarşamba gününde de yatakta yatmasını gerektiren “Bronşit hastalığı” izni alarak hak etmediği halde vatandaşın verdiği vergilerle ve de hiç çalışmadan, 15 gün karlı bir dağa ailesi ile giderek tatil yaptığını ay sonunda da tam maaş aldığını içeren yazımda gözler önüne sermiştim.

 

İlgili sendika büyük bir pişkinlikle bu suistimali “Sendikal haklarını kullandı” yanıtı ile yanıtlamış, üyesi hakkında da hiç bir işlem yapmamıştı. Devletimiz de yazımı dikkate almamış, bu konuda hiç bir soruşturma açmamıştı maalesef. Savcımızın “organize dolandırıcılık, devlet görevini suiistimal ve zaman hırsızlığı” konusunda dava açması gerekirdi bu kendini açıkgöz, vergisini ödeyen vatandaşları da aptal sanan kamu görevlimize.

 

Bu konuyu Oleg beye anlattığımda çok şaşırtmıştı. “Nasıl olur böyle bir şey. Bu nasıl bir hak ve yasa” diyerek hayretini gizleyememişti. “Herhalde söz konusu kamu görevlisi işten atılmıştır, sahte rapor veren doktor da mesleğinden men edilmiştir” diyerek olayın sonucunu kendine göre kurgulamıştı. “Hayır, hiç bir şey olmadı. Ne kamu görevlisi cezalandırıldı ne de doktor” deyince de “Bizde böyle bir şey olsa derhal görevine son veririz, Moldovya’da her ikisinin de iş hayatı biter” yanıtını vermişti.

 

Keşke bizde de böylesi bir anlayış ve uygulama olsa. Devlet dairelerindeki işlerin akışı, verim ve vatandaşa karşı davranış çok farklı olurdu. Nedense yasalar yapılırken devlet dairesinde çalışanların hakları gözetilirken ve her şeyin üstünde tutulurken vatandaşların hakları yok farz edilmiş ve ayaklar altına alınmış. Varsa da yoksa da çalışanın hakkı gözetilmiş sadece. Verdikleri vergilerle kamu görevlilerinin maaşlarının ödenmesini sağlayan vatandaşlar ve hizmet almak hakları yok farz edilmiş. Üstüne üstlük kamu görevlilerinin emekli maaşlarının aylık primleri ile emeklilik ikramiyelerinin aylık primleri de vatandaşın sırtına yüklenmiş.

 

Anlaşılan bundan sonra sendikacılarımızın ve kanun yapıcıların, devlet dairlerinde çalışanların haklarına ilaveten KKTC’yi oluşturan tüm vatandaşların da haklarının aynı düzeyde korunmasının nasıl daha iyi sağlanabileceği konusunda iyi bir araştırma yapması ve mevcut yasaları düzeltmeleri gerekiyor. Yalan gerekçelerle tatil yapan kamu görevlilerini, işini suiistimal edenleri, çalışmayanları, vatandaşa kötü davrananları, ders vermeden maaş alan öğretmenleri, işe gitmeden maaş alan kamu görevlilerini kapı dışarı etmesi gerekiyor bundan böyle. Kamu görevlilerini sonuna kadar destekleyen ve suiistimalleri cezalandırmayan yasaları artık değiştirmenin zamanı geldi, geçiyor bile.

 

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

14 Kasım 2016

14 Kasım 2016
Moldova ve Sendikal haklar için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Gagauz yeri Başkanından Prof. Dr. Ata Atun’a “Şükür Belgesi”

Gagauz yeri Başkanından Prof. Dr. Ata Atun’a “Şükür Belgesi”

Prof. Dr. Ata Atun, Gagauzya ve Gagauz Türklerine verdiği destekten ötürü, şükran belgesine layık görüldü. Gagauzya Cumhurbaşkanı İrina Vlah Ata Atun’a teşekkür ederek, KKTC ve Gagauzya arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi adına ortak çalışmalar yapılması gerektiğini vurguladı.

 

Gagauz Yeri başkenti olan Komrad’ta, 9 Kasım Çarşamba günü, Gagauziya’da (Gagauz Yeri) düzenlenen törenle Prof. Dr. Ata Atun’a, Gagauziya Yeri Yönetiminin onur belgesi olan “Şükür Yazısı” verildi.

Ata Atun'a Gagauziya Başkanı tarafından verilen Şükür Yazısı

Ata Atun’a Gagauziya Başkanı tarafından verilen Şükür Yazısı

Gagauziya (Gagauz Yeri) Başkanı İrina Vlah, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Gagauz kültürünün geliştirilmesine, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Gagauz Kültür Vakfı açılmasına, Gagauzya – KKTC Kültür Ve Dayanışma Derneği’nin kurulmasına ve finansmanına, Gagauziya öğrencilerinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde okumaları için sağladığı mali destekten dolayı”, Prof. Dr. Ata Atun’a teşekkürlerini sunarak, kendisine, Gagauziya Yeri Yönetiminin onur belgesi olan “Şükür Yazısı”nı takdim etti.

 

KKTC ve Gagauzya arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi gerektiğine dikkat çeken Vlah, Gaauzya’da iş yapmak isteyen herkese gerekli kolaylığın sağlanacağını ifade etti.

Başkan İrina Vlah, Ata Atun'a Şükür Belgesi verirken

Başkan İrina Vlah, Ata Atun’a Şükür Belgesi verirken

13 Kasım 2016
Gagauz yeri Başkanından Prof. Dr. Ata Atun’a “Şükür Belgesi” için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar