Mahkum Doktorlar hastanede çalıştırılmalı

Mahkum Doktorlar hastanede çalıştırılmalı

 

Geçen hafta içinde KKTC’de yerel bir gazetemizin yazı İşleri Müdürü olan eşim Yurdagül Atun ile birlikte Lefkoşa’da ki Merkezi Ceza Evi’ne gittik. Cezaevine gidebilmek, cezaevi müdürü ve personel ile görüşebilmek, koğuşları ziyaret etmek ve mahkumlarla bire bir yüz yüze görüşebilmek için de İçişleri Bakanlığına bir hafta evvelinden başvurduk. Başvurumuz değerlendirildi ve İçişler Bakanımız Sayın Kutlu Evren’in onayı ile iznimiz çıktı.

 

Gerçekte bu ziyaretin eşimle birlikte aklımıza gelmesinin nedeni, zaman zaman Cumhurbaşkanlığı, Dışişleri bakanlığı, Orman Dairesi Fidanlığında ve benzeri devlet dairelerinde çalışırken gördüğümüz veya rastlaştığımız turuncu tişörtlü, gri pantolonlu mahkumlardı. Bu rastlaşmalardan bir tanesinde görevli gözetmen gardiyanın da izni ile mahkumlardan bir tanesi ile kısa bir görüşmek olanağımız oldu ve bu görüşmeden sonra da Merkezi Hapishaneyi ziyarete karar verdik, tabii izin almak koşulu ile. En azından bazı şikayetleri yerinde görmek, değerlendirmek ve gerekenleri de İçişleri bakanımıza iletmek için.

 

Eşim bu hapishane ziyaretimiz ile ilgili iki gün devam eden resimli bir yazı dizisi yayınladı görev yaptığı gazetede. Yazının içinde birçok “Doğru bildiğimiz yanlışlar” da yer aldı. Her ne kadar gazeteci değilsem de yılların köşe yazarı olarak ben de eşimle birlikte gitmeyi ve gözlem yapmayı tercih ettim.

 

Benim ilk dikkatimi çeken Merkezi cezaevi dışında iş yapan mahkumlarla, içeride kalan mahkumlar arasında giysi farkı olmasıydı. İş yapanlar turuncu tişört, koğuş içinde kalanlar ise küçük kareli siyah-beyaz veya gri-beyaz gömlek giymekteydiler.

 

Koğuşları tek tek gezerken ve mahkumlarla konuşurken erkekler koğuşunda 2 doktor tutukluya, kadın koğuşunda da 2 doktor tutukluya rastladım. Erkek doktorlar turuncu tişört giyerken, kadın doktorlar gri-beyaz renkte küçük kareli tek parça, omuzlardan dizlere kadar inen önlük giymekteydiler.

 

Belli ki erkek doktorlar bir yerlerde mahkum işçi olarak iş yapmaktaydılar. Kendilerini incitmemek için ne iş yaptıklarını sormadım sormasına ama aklıma da bu çok zor ve uzun bir eğitimden sonra yetişen doktorlarımızın, insanlara tıp dalında hizmet vermek yerine ne iş yapabilecekleri ve kendilerine ne iş yaptırıldığı geldi. Cerrah olan maharetli parmaklara, ameliyat yaparken damar görüp ona dokunmadan yanından geçerek ameliyata devam etmeyi beceren bu parmaklara ve beyine ne iş yaptırılabilir diye kendi kendimi sorguladım.

 

Hapishane kurallarını bilmiyorum. Devletin mahkumlara ve tutuklulara yönelik çalıştırma kurallarını da bilmiyorum. Ama bu 4 doktorun halen daha yargı sürecinin devam ettiğini ve mahkum yerine tutuklu olduklarını biliyorum. Anayasamız hiçbir kimsenin mahkeme kararı olmadan suçlu olarak tanımlanamayacağını açık ve net olarak belirtmektedir. Belki de beraat edecekler, belki de yüz kızartıcı suç sınıfına giren bir suçtan ceza almayacaklar, bunu mahkemenin vereceği adil karardan evvel hiç kimse de bilemez.

 

Tutuklu olmalarını bırakın bir kenara, ceza almış mahkum dahi olsalar, bu doktorlarımızın bahçede çalıştırılmak veya da kendilerine benzeri başka bir iş yaptırılması yerine niçin devlet hastanemizde haftanın 5 günü çalıştırılmadıkları geldi aklıma aniden. Bir tek kişinin bile hayatını kurtarsalar, bir tek kişiyi bile bilgi ve becerilerini ortaya koyup illet bir hastalıktan kurtarsalar, başarılı bir ameliyat yapsalar halkımız için, devletimiz için çok daha iyi bir hizmet olmaz mı. Bence olur.

 

Sağlık Bakanımıza ve İçişleri bakanımıza buradan sesleniyorum. Sayın Sucuoğlu ve Sayın Evren, zaman zaman doktor eksikliğinin çekildiği hastanelerimizde, Merkezi Ceza Evinde tutuklu veya da mahkum olarak bulunan doktorlarımızdan faydalanmanız ve onlara hastanelerimizde, gardiyan refakatinde çalıştırmanız halkımızın çıkarlarına ve menfaatine olacağı inancındayım. Bu gerekçe ile de varsa mevcut engelleyici tüzük veya kuralları ivedilikle değiştirmenizi ve mahkum veya tutuklu doktorlarımızın, halkımıza hizmet amaçlı çalıştırılmasını talep ediyorum.

Ve mahkum bir perfüzyonistin devlet hastanesinde çalıştırılması olayının örnek olmasını diliyorum.

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

7 Ekim 2016

 

 

6 Ekim 2016
Mahkum Doktorlar hastanede çalıştırılmalı için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Bu fotoğraflar CTP’nin gözüne sokulacak … Yurdagül ATUN

Bu fotoğraflar CTP’nin gözüne sokulacak … Yurdagül ATUN
  • Bu fotoğraflar CTP’nin gözüne sokulacak … Yurdagül ATUN
    Muhaceret affını mahkemeye taşıyarak, yargıya da vebal yükleyen Cumhuriyetçi Türk Partisi, (CTP) hükümetin yaptığını itibarsızlaştırma adına kendi adına kolay silinmeyecek bir leke sürdü. Türkiye’den muhaceret affı için gelen vatandaşların cezalı nezarete alınmaları ve orada içinde bulundukları şartları ortaya koyan fotoğraf ve video KKTC’nin yüzkarası olarak kayıtlara geçmiş durumda. Ağustos ayında yürürlüğe giren ancak geçen hafta, CTP’nin müdahalesiyle alınan ara emri sonucu durdurulan “af” onlarca insanın bir anda mülteci konumuna geçmelerine neden oldu. CTP bu konuda kendini haklı görüyor. Ortaya sürdüğü argüman da “acelesi neydi!” Oysa iş dünyası, aileler, KKTC’yi yurt bilmiş kişiler yana yana bu affı bekliyordu. Tabi ekonomik faydası da caba. İşverenler defalarca bundan duydukları memnuniyeti dile getirdi, aileler kavuştu, işverenin vurdumduymazlığından ötürü kaçağa düşen çalışanların haksızlıkları giderildi. Nedense birçoklarının memnuniyeti, muhalefet CTP’yi mutlu etmedi. Hükümetin kar hanesine yazılan bu uygulamada bir açık bulup yargıya taşımalıydı, nitekim yaptı. CTP’nin yeni sekreteri sevdiğim, saydığım bir hukukçu. Hatta iyi bir hukukçu. Yasaları iyi biliyor, boşlukları tanıyor. Kendi hükümet ettikleri dönemde de bu affın çıkarıldığını ve insanların “siz de yaptınız, siz yaparken iyiydi de bu hükümet yapınca mı kötü oldu” diyeceklerini bildiğinden “aciliyetini” mahkemeye taşıdı. “Bize danışılmadı” dedi, “Meclis açılsaydı” dedi. “Yasal olmayan bir şeye sessiz mi kalalım” dedi. Oysa kendi de çok iyi biliyordu ki bir hafta sonra Meclis açılacak ve yasal süre dolmadan af Meclis’ten geçirilecek. Nitekim CTP siyasi teamülleri bir kenara iterek hukuksal yaptırımla devleti tıkadı. Tıpkı Türkiye’de bir dönem tıkandığı gibi! Geçtiğimiz günlerde açıklama yapan Ulaştırma Bakanı Kemal Dürüst “Her hükümet döneminde aflar çıktı ancak biz bunları gerekli gördüğümüz için itiraz etmedik” demişti. (Ki böyle bir şeye itiraz etmek sağ partilerin fıtratına ters.) Neticede bir ülkede af çıkıyor, siz gidiyorsunuz ve sizi kapıdan içeri sokmuyorlar. Sebep: Ara emri! Şaka gibi. Devlet ciddiyetini, insan haklarını, kararları, hükümeti bu denli ayaklar altına alan, paçavra eden bir uygulama olamaz. Bana göre bu planlı bir uygulama. Belli ki, Ali’nin yaptığını Veli’nin bozduğu bu ülkenin devleti itibarsızlaştırılmak isteniyor. Tamam, hukukun evrensel ilkeleri var ancak her ülkenin kendine özgü özellikleri olduğu da inkar edilemez bir gerçek. KKTC gerçeklerine rağmen, kozların ısrarla Anayasa mahkemesi üzerinden paylaşılmak istenmesi, CTP’nin böylesi hayati konuyu ‘taşeronlara’ ihale ederek okları başka yöne çekmeyi hedeflediğinin bir göstergesi. Şimdi istedikleri kadar günah çıkarsınlar, öyleydi, böyleydi desinler, bu parti kısmet olurda iktidara gelirse aynı afları çıkaracak. O zaman bu halk bu fotoğrafları CTP’nin gözüne sokacak. Zira partileri bir ‘erdem kantarı’na çekmek vatandaş olarak hakkımız. Ve CTP’nin değerli sekreteri Tufan Erhürman’a naçizane tavsiyemdir; Değerli kardeşim iyi bir hukukçu ve hatipsin, bilgilisin, partinin şansısın. Büyük bir ihtimalle partinin başına geçeceksin. Lütfen Türkiye’deki bir örnekte olduğu gibi, hukukla siyasi teamülleri birbirine karıştırma. Siyaset kimi zaman pratik çözümler gerektirir. Devleti hantallaştırmak kimseye yarar sağlamaz. Nitekim bu af önümüzdeki haftalarda yine çıkacak, akıllarda bu fotoğraflar kalacak.
    Yurdagül ATUN
4 Ekim 2016
Bu fotoğraflar CTP’nin gözüne sokulacak … Yurdagül ATUN için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Müzakerelerde takvimi Türk tarafı koymalı … Prof. Dr. Ata ATUN

Müzakerelerde takvimi Türk tarafı koymalı … Prof. Dr. Ata ATUN

Müzakerelerde takvimi Türk tarafı koymalı  

 

Rumların en büyük hayaller, zaten buna asırlardır “Megali İdea” demekteler, Kıbrıs adasının tümüyle Rum egemenliği altına girmesi ve Yunanistan’a bağlanmasıdır. En büyük korkuları da adanın ikiye bölünmesi ve Kıbrıs adasını bir kısmının kesin bir şekilde Türk idaresi altına girerek ada üzerindeki egemenliklerini de tümüyle kaybetmeleri veya Türklerin de egemenlik ve yönetim haklarına sahip oldukları ortak bir devletin kurulmasına onay vererek, ada üzerindeki egemenliklerinin bir kısmının yasal yollardan Türklere devredilmesidir.

 

Bu korkularından dolayı da, Türkleri asla, BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarih ve 186 no.lu kararı ile ele geçirdikleri sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti”ne asla ortak etmek istememekte, müzakerelerin hiç durmadan devem etmesini, takvim ve hakem konulmamasını ve adanın tek tanınmış devletine sahip olmak ülküsüyle hareket etmektedirler.

 

Müzakerelerin yerel olarak başladığı 1 Ocak 1964 tarihinden ve BM’nin gözetiminde uluslararası olarak başladığı 3 Haziran 1968 tarihinden itibaren günümüze kadar geçen 52 yıldır süren yerel ve 48 yıldır süren uluslararası görüşmelerin hiç birinde bir sonuç alınamamış, sonuca yaklaşıldığı zannedilen her seferinde de Rumların oyunbozanlığı ve masaya konan çözüm planlarını reddetmeleri nedeni ile sonuçlanamamıştır. Bu müzakerelerin neredeyse tümünde de Rumlar müzakerelerin sonuçlandırılmasına yönelik bir takvim konulmasına ve müzakerelerin BM tarafından tayin edilecek bir Hakem gözetiminde sürdürülmesine hep karşı çıkmışlardır, yukarıda belirttiğim nedenlerden dolayı.

 

Eğer Birleşmiş Milletler veya da Avrupa Birliği son 48 yıldır sürdürülen “Kıbrıs sorununa çözüm bulmak amaçlı müzakerelere” takvim ve hakem heyeti koyduramıyorsa, Rumların gerçekleşmesine çekindikleri gelişmeleri bir takvime bağlayarak, Kıbrıs Türk tarafının “takvimler konmasını” zorlaması gerekmektedir.

 

Rumların en büyük korkularının, adanın bölünmesi ve Kıbrıs Türk tarafının kuzeydeki kendi toprakları üzerinde mutlak egemenlik kurması ve Türkiye ile çok daha derinlemesine işbirliğine girmesi ise bu korku koz olarak kullanılmalıdır.

 

Kıbrıs Türk tarafı 31 Aralık 2016 günü saat 24:00’ı müzakerelerin bir sonuca bağlanmasının ya da takvimlenmesinin, hakem konulmasının son günü ve son saati olarak açıklayabilir, bunlar gerçekleşmez ise;

  1. 1 Ocak 2017 sabahından itibaren Türkiye ile daha evvel imzalanan anlaşma içeriğince KKTC’nin kara sınırlarının uzantısı içindeki Münhasır Ekonomik Bölgesinde her tür araştırmak yapmak üzere yetkilendirilen Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Şirketinin arama başlatmasına izin verileceğini;

Gene bir sonuç alınamaz ise,

  1. 1 Mart 2017 tarihinden itibaren, KKTC elektirk sisteminin Türkiye’nin elektrik enterkonnekte sistemine bağlanacağını;

Gene bir sonuç alınamaz ise,

  1. 1 Mayıs 2017 tarihinde Türkiye’nin elektrik sistemine uyumlu elektrik sistemine geçilerek, tüm uygulamaların TSE standartlarına göre yapılacağını;

Gene bir sonuç alınamaz ise;

  1. 1 Temmuz 2017 tarihinde trafik sisteminin eski İngiliz sisteminden çıkarılarak AB’de ve Türkiye’de uygulanan sağdan gidiş trafik sisteme geçirileceği,

Gene bir sonuç alınamaz ise;

  1. 1 Eylül 2017 tarihinde Türkiye ile KKTC arasında “Dört Özgürlüğün”, yani yerleşim, iş kurmak, mal edinmek ve dolaşım özgürlüklerinin uygulamaya konacağını;

Gene bir sonuç alınamaz ise;

  1. 1 Kasım 2017 tarihinden itibaren Türkiye ile KKTC arasında yapılacak bir anlaşma ile Güvenlik Kuvvetleri ile Türk Barış Kuvvetlerinin lav edilerek ortak bir askeri gücün kurulacağını;

Gene bir sonuç alınamaz ise;

  1. 1 Ocak 2017 tarihinden itibaren Türkiye ile KKTC arasında entegrasyon çalışmalarının başlatılacağını;

KKTC hükümeti resmi olarak açıklayarak yukarıdaki yaptırım takvimini masaya koymalıdır. Rumların bu takvime rağmen bile bile masadan kaçmaları durumunda da tüm sorumluluk Rumlara ait olmak üzere yukarıda belirtilen yaptırımlar uygulamaya konmalıdır.

 

Müzakere masasına edilgen ve yalvaran taraf olarak oturmak yerine, başı dik ve koşullarını koyan taraf olarak oturmak bize, görkemli geçmişimize ve ırkımıza yakışacak bir davranış olacaktır.

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

3 Ekim 2016

2 Ekim 2016
Müzakerelerde takvimi Türk tarafı koymalı … Prof. Dr. Ata ATUN için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Anastasiadis’in Güvenlik ve Garantiler paranoyası

Anastasiadis’in Güvenlik ve Garantiler paranoyası

 

New York zirvesinden “Kıbrıs Rum tarafının takvimlerden, sürelerden kaçındığı ve kendini güçlü, Türkleri de zayıf hissettiği bir döneme kadar müzakereleri sürdürerek adanın tümüne hakim olmayı istediği” sonucu çıktı.

 

Anastasiadis’in takvimlerden kaçmak istemesinin nedeni, Kıbrıslı Rumların asla Kıbrıslı Türklerin ortak olacağı bir devleti kurmak istememelerinden kaynaklanıyor. Kıbrıslı Rumların değişmez hedefi ve isteği, adanın tümüne hakim olana dek müzakereleri sürdürmek. Anastasiadis’in New York’ta gerçekleştirilen 3’lü görüşmeden sonra yaptığı açıklamada “1960 öncesine geri dönmek için çaba harcıyorum” demesi gerçekleri ve aklındakini tüm çıplaklığı ile ortaya koyuyor.

 

16 Ağustos 1960 tarihinde ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyetinin Anayasasının Ek-1’inde İttifak ve Garantiler Anlaşması olması ve bu nedenle de ada üzerinde Türkiye’nin Garantörlüğü, tek taraflı müdahale hakkı ve 650 kişilik Türk Alayı olması nedeni ile Anastasiadis, Türkiye’nin garantörlüğünün olmadığı, Garanti Anlaşmasının bulunmadığı ve ada üzerinde Türk Askerinin yasal olarak yer almadığı günlere, yani İngiliz Sömürge dönemindeki koşullara dönmek için çaba harcadığını söylemekte. Tek fark, 1960 öncesinde İngilizler adaya hakimdi ve adayı yönetmekteydi, Anastasiadis kendini İngiliz Valisi Sir Hugh Foot’un konumunda, Kıbrıs Rum Temsilciler Meclisini ve Rum Yönetimi hükümetini de İngiliz Sömürge İdaresi olarak görev yapacağı günler için çalışmakta ve uğraşmakta olduğunu söylüyor. Kıbrıslı Türklerin ise bu tarz bir oluşum içinde “Şamişicilik, köftecilik (gubez) ve Rum evlerinde hizmetkarlık” yapmak dışında da herhangi bir görevlerinin olmayacağı yeni garantörsüz, askersiz bir oluşum için çalışıyormuş.

 

Anastasiadis’in önceki akşam İngiltere’de yaşayan Kıbrıslı Rumların düzenledikleri etkinlikte yaptığı konuşmada, “Kıbrıslı Türklerin güvenlik konusundaki endişelerini görmezden gelmeyeceğini ancak Kıbrıslı Rumlara haksızlık yapmak için Kıbrıslı Türklerin güvenlik konusunda olmayan endişelerine de gereğinden fazla önem vermeyeceğini” söylemesi ise ne denli art niyetli olduğunu ortaya koymakta.

 

Anlaşılan Anastasiadis, 1963 yılı sonunda ve 1964 yılının ortalarına kadar olan dönemde dönemin Rum Cumhurbaşkanı Makarios’un Kıbrıslı Türklerin anayasada kendilerine ortaklık hakkı tanıyan 13 maddenin kaldırılmasını kabul etmedikleri için kendisinin bizzat verdiği talimatla başlatılan Kıbrıslı Rumların silahlı saldırıları sonucunda 133 Türk köyünün Rumlar tarafından yakılıp yıkıldığını ve bu köylerde ikamet eden 36 bin Kıbrıslı Türklerin topluca göç etmek zorunda kaldığını belgeleyen Birleşmiş Milletlerin kurduğu “Fict Finding Mission”, “Gerçekleri Tespit Heyeti” veya “Keşif Heyeti” başkanı A. Ortega’nın 1964 yılının Temmuz ayında hazırladığı yürekler acısı raporu unutmuşa benziyor. (The Ortega Report, 2. Hamur, karton, 580 sayfa, Yeniden Basım 2011, ISBN: 978-605-4598-038)

 

Anlaşılan Anastasiadis, Rum saldırılarının başladığı 1964 yılı ile 1974 Mutlu Barış Harekatı arasında kalan 11 yıllık zaman dilimi içinde de toplamda 103 köy talan edilip yıkılırken, Lefkoşa’da 40, Gazimağusa’da 13, Larnaka’da 11, Limasol’da 10, Baf’ta 10 ve Girne’de de 11 caminin silahlı Rumlar tarafından yakılıp, yıkılmasını ve yerle bir edilmiş olmasını unutmuşa benziyor.

 

Anastasiadis ayrıca, 1974 yılında silahlı Rumların Taşkent’de (Dohni), Baf’ta, Atlılar’da, Sandallar’da ve Muratağa’da 3 aylık bebek demeden, çocuk, kadın, erkek, 93 yaşında  yaşlı demeden tüm Kıbrıslı Türkleri insafsızca katlederek yaralılarla birlikte canlı canlı çukurlara koyup, üzerlerine toprak atarak öldürülmüş olmalarını da unutmuşa benziyor.

 

Birde utanmadan, arlanmadan, Kıbrıslı Türklerin güvenlik konusunda duydukları endişelerini anlamadığından bahsetmekte. Biz de, Kıbrıslı Rumların niye Türk askerinden ve Türkiye’nin garantisinden tavuk gibi korktuklarını bir türlü anlayamıyoruz Sayın Anastasiadis, eğer 1963-1974 dönemi içinde yaptığınız gibi, bir bahane uydurup sizin istediğiniz şekli ile savunmasız, garantörsüz ve Türk askerinden yoksun Kıbrıslı Türklere saldırmak niyetiniz yoksa…

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

30 Eylül 2016

29 Eylül 2016
Anastasiadis’in Güvenlik ve Garantiler paranoyası için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk

Anastasiadis’in dahiyane planı  

Anastasiadis’in dahiyane planı  

 

KKTC’nin III. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu döneminde Kıbrıs konusunu müzakere yapmamak, masadan kaçmak için elden geleni yapan Anastasiadis, Mustafa Akıncı seçilir seçilmez masadan kaçmaz oldu.

 

Dahiyane, geniş çaplı ve iki ayaklı bir planı var Anastasiadis’in.

Bu iki ayaklı planının her ikisini de sonunda kazanacak ki zaten kazanmaya ayarlamış daha ilk baştan. Sonuçta müzakere masasında bir anlaşmaya varmayacak ve 2018 yılının Şubat ayında yapılacak Rum Başkanlık seçimlerine bir kahraman gibi girecek.

 

Öte yandan Amerika Birleşik Devletlerinde Kasım ayında seçim var. Obama seçimlere giremeyeceği için Kasım 2016-Ocak 2017 arası ABD hükümeti hiçbir stratejik karar alamaz. Yeni seçilen Başkan ancak Ocak ayının ilk haftası yemin eder ve Beyaz Saray’a taşınır. Adaptasyon, bilgilendirme ve uyum dönemi ay sonuna kadar sürer. Bu nedenle de 2016 yılında Kıbrıs konusunda hiç bir şey olmaz.

 

Trump seçilirse, ABD üst düzey yönetimi ve Bakanlıklar kısa süreli de olsa bir karmaşa içine girecek. Kıbrıs konusu Trump’un çok da umurunda değil. Daha ağzından Kıbrıs konusunda ne düşündüğünü ve planının ne olduğunu duymadım. Hillary seçilirse, üst düzey kadro belki aynı kalacak ama Kıbrıs konusu gündemin üst sıralarında yer almayacak.

 

Anastasiadis, Kıbrıs Rum halkına doğruları söylememekte ve hedefi de bir halk kahramanı olarak seçime girmek için Andersen masallarının Kıbrıs versiyonunu anlatmakta.

 

Geçen hafta içinde BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada ağzından gerçekten inciler döküldü Anastasiadis’in. Birleşik Kıbrıs’ın tek yasal kişiliği, tek egemenliği ve tek vatandaşlığı olacakmış. Bu belayı başımıza II. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat sarmıştı Rumların 6. Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas’la müzakereleri sürdürürken.

 

Devamla Kıbrıs adasının tümünde, tüm Kıbrıslılar için “Dolaşım özgürlüğü, toprakları sahiplenme, ikamet özgürlüğü, çalışma özgürlüğü ve herhangi bir iş kolunda istediği yerde iş kurma garantisi olacakmış. İlk yıl toprağın 1974 öncesi sahibi olan Rum karar verecekmiş kuzeydeki Rum topraklarının ne olacağına, eğer karar vermezse “Toprak Komisyonuna” gidecekmiş ve komisyon karar verecekmiş söz konusu toprağın sahibinin kim olacağına ve tazminatın ne kadar tutacağına.

 

Özel kişilerin toprak mülkiyet hakkına tam saygı olacakmış ve Anlaşmanın daha ilk gününde de adanın 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken ki demografik yapısının aynısı uygulanacakmış. O dönemde 450 bin Rum ve 120 bin Türk vardı, şimdi de 802 bin Rum ve 220 bin Türk olacakmış ve dıştan gelecek yerleşimcilerle bu oran asla bozulmayacakmış Anastasiadis’e göre. Tüm bunlara ilaveten “Birleşik Kıbrıs” AB’ye otomatikman kabul olacakmış ve asla kalıcı derogasyonlar bulunmayacakmış, AB müktesebatı da adanın tümünde eksiksiz bir şekilde uygulanacakmış. Türkiye’nin garantörlüğü ve garantisi kalkacakmış ve Türk Silahlı Kuvvetleri de daha ilk günden adayı terk edecekmiş, geriye 650 kişilik bir Türk Alayı (Turdik) kalacakmış.

 

Şaka gibi bir konuşma yaptı Anastasiadis BM Genel Kurulunda. 1960 öncesi nüfus oranı olacak, Türk askeri gidecek ve Rumlar sil baştan aynen 1963-1974 arası uyguladıkları soykırımı bu sefer adada bir tek Türk kalmayacak şekilde uygulayacak ve Türkiye’nin de müdahale hakkı olmayacak demek istiyor üstü kapalı olarak.

 

Anastasiadis’in maksadı, Türklere referandumda “Hayır” dedirtmek ve müzakere masasından kendisi kalkmadan ve kaçmadan, müzakerelerin son bulmasında Türkleri suçlu konumuna sokmak. Sonra da Kıbrıslı Rumlara “Ben her istediğinizi masaya koydum, Akıncı’ya Kabul ettirdim ama Kıbrıslı Türkler kabul etmedi” deyip bir kahraman gibi Başkanlık seçimlerine girmek… Zaten Türkiye’nin “Garantörlüğü”nü ve “Garanti Anlaşmasını” masaya koydurup tartışmaya açtırdığı için halü hazırda bir Milli Kahraman konumunda, daha evvelki Rum liderler bunu yaptırmayı başaramadığı için.

 

Yemezler sayın Nikos Anastasiadis. Biz bu filmi 1980’de de görmüştük, başrolde Rumların 2. Cumhurbaşkanı Spiros Kyprianou vardı. Sonra 3. Cumhurbaşkanı Yorgo Vasiliu Gali Fikirler dizinde benzeri bir senaryoyu oyuna soktu, sonra da 4. Cumhurbaşkanı Glafkos Klerides ile 5. Cumhurbaşkanı Tassos Papadopulos aynı senaryoyu eksiksiz oynadılar.

 

Teşekkür ederiz Sayın Anastasiadis, biz almayalım.

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

26 Eylül 2016

 

 

25 Eylül 2016
Anastasiadis’in dahiyane planı   için yorumlar kapalı
Okunma
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar