Yeni Referanduma Türkler EVET diyecek mi? |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Türkiye’nin 3 Ekimde başlayan Müzakere Ortaklık Belgesi içinde, vadesi uzun da olsa kısa da olsa, Kıbrıs (Rum) bayraklı gemi ve uçaklara deniz ve hava limanlarını açması ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini tanıması var.
Olaya Lefkoşa, Washington, Brüksel ve Ankara değişik değişik gözlerle bakıyor. Her kes kendi çıkarı neredeyse öyle olmasını istiyor. Ortak çıkarları pek de düşünen yok.
Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti yöneticilerinin, özellikle de Papadopulos’un hedefi Türkiye’nin, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti bayraklı uçak ve gemilere limanlarını açtıktan ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni resmen tanıdıktan sonra kaybedecek hiçbir şeyi olmadan Birleşmiş Milletler patronluğunda KIBRIS Müzakerelerine oturmak.
Masaya, Türk askerinin tümü ile geri gitmesini koyacak, Türkiye’nin garantörlüğünün “asla ve kat’a” olmamasını isteyecek, 1974 Barış harekatı sonrası Türkiye’den gelen soydaşlarımızın tümünün geri gitmesini talep edecek, Kıbrıs’lı Türkler kurulacak yeni devlette sadece azınlık olabilir diyecek, Rumların tümü ile kuzeye geri dönmesini şart koşacak ve tüm Rum topraklarını geri isteyecek.
Bunlardan her hangi birisini Türkler kabul etmezse, öfke ile masadan kalkacak ve görüşmeler orada, bir daha başlamamak üzere bitecek. Zaten rest çekip masadan kalktığı vakit kaybedecek hiçbir şeyi de olmayacak. AB üyesi, Türkiye tarafından tanınmış, Türkiye limanları Kıbrıs Rum bayraklı uçak ve gemilere açılmış ve bu tanımadan dolayı da adadaki Türk askerlerinin geri gitmesi takvime bağlanmış bir konumda olacağı için çok bir kaybı olmayacak.
Türkiye ise bu senaryonun tam tersinin gerçekleşmesini arzuluyor. Bir kere iktidardakilerin Türk halkına verdikleri bir söz var. BM’de çözüme ulaşılmadıkça, asla ve kat’a limanlar açılmayacak, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti tanınmayacak ve bir tane bile Türk askeri geri çekilmeyecek.
İşte ABD ve AB burada devreye giriyor.
ABD bu paradoksu kırmak için, BM çatısı altında Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlamasını ve buna paralele olarak da AB-Türkiye ortaklık görüşmelerinin “VETO”suz bir şekilde hızla ilerlemesini istiyor.
İlk aşamada ABD, Ankara’nın onayını alıp AB ile işbirliği içinde CB M.A. Talat ve Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Tasos Papadopulos arasında doğrudan görüşmelerin olası en kısa zamanda başlatılmasına ön ayak olacak.
Amerika’nın Kıbrıs sorunuyla ilgili bu yeni stratejisi içinde, iki toplum lideri arasındaki temaslar için hem çağrı hem de baskılar var. CB Talat şimdilik bu Amerikan önerisini kabul etmiş görünürken, Papadopulos’un BM’den yüksek bir yetkili olmaksızın Talat’la görüşmeyi reddetme politikası devam edecek gibi gözüküyor.
Tabi ki bu görüşmelerin başlamasının asıl amacı Türkiye için bir çıkış yolu açacağı ve manevra yapabileceği bir gerekçe yaratacağıdır.
BM çatısı altındaki bu görüşmelerden sonra her hangi bir şekilde gene kandırmacalarla, baskıyla ve her tür yaptırımlarla planın son şekli “Referandum” adı altında Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarının oylarına sunulacaksa işte orada Kıbrıs Türk’ünün tarihe geçecek rolü devreye girecektir.
Bence tüm bu olanlardan, kaldırılamayan izolasyonlardan, ambargolardan, olumsuz gelişmelerden ve yalan vaatlerden sonra Kıbrıs’lı Türklerden beklenen “EVET” oyları tahmin edilenin çok altında bir oranda sandıktan çıkacaktır.