Yolum Makarios’un Yoludur |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Bu sözler Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Hristofyas’a aittir.
Söylediklerinin basına yansımayacağını düşündüğü yerlerde yaptığı konuşmalarda, bu ilkesini her zaman ortaya koymaktadır Hristofyas.
Makarios 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı ve Kıbrıslı Rumların da “Etnarh”ı idi.
“Etnarh”lık, yani hem milli lider hem de dini lider manasındaki bu paye, 17.ci yüzyılda dönemin Osmanlı Padişahı tarafından adada yaşayan Rum cemaati lideri olarak addedilen Kıbrıs Ortodoks Kilisesi Başpiskopos’una verilmişti. Başpiskoposlar 1878’e kadar bu payeyi taşıdılar ve Rum cemaati adına Padişah tarafından Bab-ı Ali’de (Yüce Kapı) Etnarh sıfatı ile hem Milli hem de dini lider olarak kabul edildiler. Şikayet ve istekleri dinlendi, gereği de yapıldı.
İngiliz döneminde Etnarh’lık makamı biraz törpülenmek istendi ve işin içine Kavanin Meclisi (Halk Meclisi) sokuldu. Meclisteki Rum temsilcilerden en kıdemlisi veya kendi aralarında seçtikleri kişi İngilizlerden milli lider muamelesi gördü. Böylece çok etkili olmasa bile Rumların dini lideri ile milli lideri bir tek kişinin uhdesinden alınmış oldu. Güya…
1950 yılında Makarios’un danışıklı bir dövüş ile Başpiskoposluğa seçilmesi Etnarh’lık müessesini tekrar geri getirdi ve 1959 yılında yapılan seçimlerde de Cumhurbaşkanı seçilmesi ile iyice pekişti.
1 Ocak 1964 tarihinde Makarios’un büyük bir cüretle 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anlaşmalarını tek taraflı olarak feshettiğini açıklaması, “Etnarh”lık payesinin kendisine verdiği güçten ve hırsının mantığına yenilmesinden kaynaklanmaktadır.
Kasım 1967’de yer alan Geçitkale katliamı sonrasında Türkiye’nin Kıbrıs konusunda iyice ağırlığını hissettirmesi ile dünya gerçekleri ile yüzleşen Makarios, artık tek başına olmadığını, Türkiye faktörünü dikkate alması gerektiğini ve silah zoru ile de adayı ele geçiremeyeceğini iyice kavrayarak, ilkelerini günün koşullarına göre gözden geçirerek değiştirmek zorunda kalmıştı.
Hedefi gene adayı ele geçirmek ve 1796 patentli Megali İdeai (Büyük Ülkü) ilkeleri uyarınca Yunanistan’a bağlamaktı ama bu sefer silah zoru ile değil, Kıbrıslı Türkleri ekonomik abluka altına alıp göçe zorlamak ve yıllar içinde nüfuslarını azaltarak, azınlık konumuna düşürüp 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasındaki haklarını budayarak gerçekleştirmekti.
Yeni planı buydu ve Makarios da hemen de uygulamaya koymuştu bu uğursuz planı.
Zaten 21 Aralık 1963 tarihinde başlayan Rum saldırıları ile ada toprağının sadece %3’lük bir “Açıkhava Hapishanesi”nde yaşamaya mahkum edilmiş olan Türkler, bu plan uyarınca bir de Türk bölgelerine uygulanan acımasız kısıtlamalar ve ambargolarla ezilerek göçe zorlanmıştı.
Adayı terk edecek olan Kıbrıslı Türklere, Rum hükümeti hem uçak parasını veriyordu hem de birkaç ay geçinecek kadar nakit para. Yeterki gitsinlerdi ve bir daha da geri dönmesinlerdi.
Neyse ki, bu zulüm devam ederken ve her tür insani haklardan mahrum edilmiş Kıbrıslı Türkler, özellikle de üniversiteyi bitirip ülkelerine geri dönen ve işsizlikten bunalan gençler, bir bir yurt dışına göç ederek adadan ayrılmaya başlamışken, Yunanistan’daki askeri cunta Türkiye’yi hiçe sayarak bir darbe yaptı ve Mutlu Barış Harekatı gerçekleşti.
Rumlar Dimyat’a giderken eldeki Kıbrıs’tan oldular ve 3.cü etap, 31 temmuz-2 Ağustos 1975 tarihleri arasında Denktaş ve Klerides tarafından sürdürülen Viyana görüşmelerinde, üzerinde mutabakata varılan anlaşma maddeleri içeriğince “Nüfus Mübadelesi” gerçekleşti ve Güneyde bölük pörçük mahsur kalan ve esir tutulan Kıbrıslı Türkler topluca kuzeye geçerek kendi devletlerini oluşturdular.
Her fırsatta adada barış istediğini ama nasıl bir anlaşma sonucunda bu barışı istediğini açıkça belirtmeyen Hristofyas, “Yolunun Makarios’un Yolu Olduğundan” bahsederken, Türklerden arınmış veya Türklerin azınlık olduğu üniter bir Kıbrıs Rum Devleti istediğini ortaya koymaktadır.
Nasıl bir barıştır istediği hala daha anlamış değilim.
Daha doğrusu Makarios’un çizdiği, AKEL’in 3 Mart 1966’da yapılan 11.ci Kurultayında kabul edilen, Rum Meclisinin 26 Haziran 1967 tarihinde kararını aldığı ve Ulusal Konseyin de benimsediği “Üniter Rum Devleti” ve “Enosis” kararından nasıl bir kıvraklıkla kurtulacak, gerçekten çok merak ediyorum.
Hristofyas’ın müzakereleri iki yüzlü sahte bir siyasetle yürüttüğü kesin.
Hem Makarios’un yolundan ayrılmayacağını her fırsatta dile getiriyor, hem de Talat ile “Siyasi Eşitliğe” dayalı yeni bir devlet kurmak için müzakereler yapıyor.
“Yalancının Mumu Yatsıya Kadar Yanar” sözünü boşuna söylemediler.